Rukye nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Rukye (Kur’an ile tedavi) hakkında bilgi verir misiniz? Çocuğun ahlaklı olması için Kur’an-ı Kerim okumak veya yazıp çocukların üzerinde taşıtmak caiz mi?

Not: Rukye hakkında ansiklopedik bilgi için alttaki makaleye bakınız.

Âyetü’l-Kürsi, İhlas, Felak, Nas, Fatiha gibi sûreleri veya âyetleri okuduğu zaman, Peygamberimiz (sav)’in sağına-soluna, önüne-arkasına, ellerine ve hasta olan herhangi bir kimseye üflediği hadis kitaplarımızda yazılıdır.

Bunun sebebi, insanın, maddi hastalıklardan korunmak için maddi tedbirler aldığı gibi, manevi ve zararlı şeylerden korunmak için de böyle tedbirler alması içindir. Bizi yaratan Allah, Peygamberimiz (sav) vasıtasıyla nasıl korunacağımızın yollarından birisini göstermiştir.

Bu konuyu izah eden hadislerden birini açıklamasıyla beraber takdim ediyoruz.

Hz.Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:

“Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizateyn’i (Felak ve Nas sureleri) ve Kulhüvallahu ahad’i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.” [Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb 39, Da’avât 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2942); Tirmizî, Da’avât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902)]

AÇIKLAMA:

1. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in Kur’ân-ı Kerim’i hastalığı sırasında şifa için okuduğu, mevsuk rivayetlerde gelmiştir. Esasen Kur’ân’ın mü’minler için maddi ve manevî şifa olduğu âyet-i kerimede belirtilmiştir:

“Kur’ân’dan, iman edenlere rahmet ve şifâ olan şeyler indiriyoruz, O, zâlimlerin ise sadece kaybını artırır.” (İsra, 17/82). 

“Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana bir şifa, mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57)

2. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in kendi vücuduna icra ettiği “nefes”in mahiyeti hakkında bilgi vermek için, İbnu Hacer, rivayetin farklı vecihlerini kaydeder. Buna göre, önce ellerini cemeder, sonra ellerine üfler, sonra okur ve okuma sırasında eline üflerdi. İbnu Hacer, bu üflemenin tükrüksüz veya hafif tükrüklü olabileceğini belirtir. Bu maksadla Felak, Nâs ve İhlas sûreleri okunmuştur.

Meshetme işi, bereket düşüncesiyle yapılmıştır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) ellerini önce başına, yüzüne sürer, ondan sonra elinin yetişebildiği yerlere kadar bütün vücuduna sürerdi. Hz. Aişe (ra) der ki:

“Resûlullah, kendini götüren hastalığa yakalanınca, ben okuyup üzerine üflüyordum. Kendi elleriyle de vücudunu meshediyordum. Çünkü onun elleri bereket yönüyle benim elimden çok üstün idi.”

Bir başka rivayette Hz. Aişe (ra) meshedip, şifa için dua ederken kendine gelen Resûlullah’ın: “Artık hayır, (şifa değil), Allah’tan Refîk-i A’la’yı istiyorum.” dediği belirtilir.

3. Bazı rivayetler, Kur’ân’dan okuyup nefes ederek tedaviyi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in ailesi efradına da uyguladığını tasrih eder. Sahabe vetâbiin de aynı tedavi usulüne başvurmuştur. Ulema bunun cevazında ittifak etmiştir.

4. Nefes‘i “tükrüksüz hafif üfürük” diye tarifeden Nevevî, rukyede bunun müstehab olduğunu, ulemanın cevazında icma ettiğini belirtir. Hz.Aişe (ra)’ye Hz. Peygamber (aleyhissalâtuvesselam)’in rukyede yer verdiği nefesten sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Onun nefesi, kuru üzüm yiyenin üfürüğü gibi idi, kesinlikle tükrük yoktu.” Kasıtsız olarak nefesle birlikte çıkacak olan rutubetin tükrük sayılmayacağı belirtilmiştir.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi, muska taşımak caizdir. Ancak duaları bilen bir insanın bunları okuması daha doğru olur. Ayrıca dua okumanın tekniği yoktur; herkes okuyabilir. Ayet el-Kürsi okurken sağımıza ve solumuza üflemek sünnettir. Ancak bunun belli bir şekli ve sırası yoktur.

Kaynaklar:
1. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, VII / 50, 51, Akçağ Basım Yayın, Ankara, 1988(sorularlaislamiyet)

RUKYE NEDİR?

Hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla dua okuyup üfleme anlamında bir terim.

Sözlükte “yukarı çıkmak; okuyup üfleyerek tedavi etmek” mânalarındaki rukye (raky, rukıyy) kelimesi terim olarak “şifa veya korunma amacıyla Kur’an’dan bir bölümü, ilâhî isim ve sıfatları yahut bir duayı okuyup üflemek” anlamında mastar ve “üfürük, nazarlık, muska” anlamında isim olarak kullanılır. Bu duaların kâğıt üzerine yazılıp taşınan şekline muska denir. Rukye ve muskacılık Câhiliye Arapları’nda uygulanmaktaydı. Sihirbazları tabiplerin selefleri kabul eden Araplar, tıpla sihir kelimelerini birbirinin yerine kullanıyor, büyülendiğine inanılan kimseye “matbûb” diyorlardı. Bu anlam yakınlığı sebebiyle hadis kitaplarında sihir konusuna rukye, nazar ve tıp konularındaki rivayetlerle bir arada, çoğunlukla da “kitâbü’t-tıb” içinde yer verilmiştir. Câhiliye Arapları, gizli güçlerin etkilerini yok etmek ve nazardan korunmak amacıyla boyunlarında “nüfre, temîme, nüşre, azâim, ta‘vîz (ûze), tevele” gibi adlar taşıyan muskalar taşıyor, hastaların başını veya ağrıyan organını tutarak okuyup üfleyen kâhin ve büyücülerin onlara sıhhat verdiklerine inanıyorlardı. Câhiz, evlere musallat olan Âmir adlı cini istihdam etmek (azâim) ve dualar okuyup ipe düğüm atmak suretiyle büyü yapan rukyecilerden ve atılan düğümleri çözen okuyuculardan söz eder. Cevâd Ali de birçok Câhiliye şairinin rukyeden bahsettiğini ve onun etkisini onayladığını kaydeder; Araplar’ın en çok başvurdukları rukyeler arasında muhabbet ve nefret rukyeleri geldiğini bildirir.

Kur’an’da hastaları tedavi eden okuyuculardan (el-Kıyâme 75/27) ve ipe üfleyerek düğüm atan üfürükçülerden (el-Felak 113/4) söz edilerek bu geleneğe işarette bulunulur. Çeşitli hadis rivayetlerinde İslâmî dönemde bazı Müslümanların Yahudilere başvurup kendilerine okumalarını istedikleri, onların da İbrânîce ve Süryânîce dualar okudukları, durumdan haberdar olan Resûl-i Ekrem’in (sav) bunu yasakladığı ve bu işleri yapanların başında Lebîd b. A‘sam’ın geldiği kaydedilir (Müslim, “Selâm”, 43). Müslim’in el-Câmiu’s-sahîh’inde yer alan rivayetlerden (“Selâm”, 60-64), rukyenin hükmünü öğrenmek üzere Resûlullah’a (sav) başvuran Câbir b. Abdullah’ın (ra) dayısının eskiden beri bu işi yaptığı anlaşılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de “okuyup üfleme” anlamında, Kıyâme sûresinde (75/27) “râk” (râki), Felak sûresinde (113/4) “neffâsât” kelimeleri geçmektedir. Birincisinde ölmek üzere olan kişinin canı boğazına geldiğinde, “Onu bu durumundan kurtaracak ve tedavi edecek biri yok mu?” diye seslenen akrabalarının tabip arama arzuları “üfleyici” (râki) kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu kelimeye İkrime el-Berberî “okuyup üfleyen”, Ebû Kılâbe el-Cermî, Dahhâk b. Müzâhim ve Katâde b. Diâme “tabip ve şifacı”, İbn Zeyd “tabip veya muskacı”, İbn Abbas “melek” anlamı vermiştir. Zemahşerî ve Fahreddin er-Râzî ise “tedavi edici” ve “melek” mânalarını tercih etmişlerdir. Elmalılı Muhammed Hamdi, bunun “çaresizlik durumunda son bir tedbir olarak başvurulan okuyucu” mânasına geldiğini kaydeder.

kuran-dua-zikir-tedavi-niyet-sifa

Felak sûresinde yer alan “neffâsât” “nefŝ” kökünden türemiştir. Bazı Arap dilcileri nefs kelimesinin “hem tükürüklü hem tükürüksüz okuyup üfleme” anlamında olduğunu, bazıları ise tükürüksüz üflemeye nefs, tükürüklü üflemeye “tefl” dendiğini kaydetmektedir. Kadî İyâz bir kısım din âlimlerinin sadece tükürüksüz okumayı câiz gördüklerini bildirmektedir. Ebû Ubeyd, Hz. Âişe’ye (ra) Resûlullah’ın (sav) hastalara nasıl okuduğu sorulduğunda, “Kuru üzüm yiyen biri gibi tükürüksüz üfürürdü” dediğini nakletmektedir (Nevevî, XIV, 182-183). Elmalılı ise rukyenin her iki şekilde olabileceğini, fakat büyücülerin ikinci yöntemi tercih ettiklerini söyler.

İbn Atıyye, Kuzey Afrika’da kırmızı ipe düğüm atarak deve yavrularının analarını emmesine engel olan muskacıların bulunduğunu rivayet eder. Çeşitli âyetlerde Kur’an’ın şifa olduğu kaydedilmektedir (Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44). Ancak bu âyetler incelendiğinde şifanın din ve ahlâk gibi mânevî hayata yönelik hastalıklara dair olduğu anlaşılır. Ayrıca Kur’an’da kötü yaratıkların şerrinden, özellikle şeytanın, vesveseleriyle insana yaklaşmasından Allah’a (cc) sığınılması öğütlenmektedir (en-Nahl 16/98; el-Mü’minûn 23/97-98; Fussılet 41/36; el-Felâk 113/1-5; en-Nâs 114/1-6). Kur’ân-ı Kerîm’in insan sağlığına zarar veren şeyleri yasaklaması, tehlikelerden sakınmayı emretmesi, Hz. Peygamber’in (sav) sağlığın korunması için tedbir alınmasını istemesinin yanı sıra şifalı olduğu bilinen bal vb. şeylerle tedavinin önerildiği bilinmektedir. Kur’an ve Sünnet’te Allah’a (cc) sığınma, okuma ve dua etme yoluyla ruh ve beden sağlığının korunmasına yönelik bu tür tavsiye ve işaretlerin psikolojik destek niteliği taşıdığını söylemek gerekir.

Rukye hakkında hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerin bir kısmı onun cevazına, bir kısmı da yasaklanmasına delâlet eder. Rukyenin cevazını savunan âlimler şu hadisleri delil gösterirler: Resûlullah’ın (sav) rahatsızlığı esnasında Cebrâil (as) gelerek onu okumuş (Müslim, “Selâm”, 39-40), Resûlullah da (sav) hem kendisine hem ziyaret ettiği bazı hastalara okuyup üflemiş (Buhârî, “Tıb”, 33; Müslim, “Selâm”, 46-51; İbn Mâce, “Tıb”, 35-36), torunları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) için şeytandan, zehirli haşerattan, kem gözlerden korunmaları yolunda dua etmiş (Buhârî, “Enbiyâ”, 10; İbn Mâce, “Tıb”, 36; Tirmizî, “Tıb”, 18), vefat hastalığı sırasında Hz. Âişe (ra), Resûl-i Ekrem’e (sav) okuyup üflemiş ve onun eliyle bedenini meshetmiştir (Buhârî, “Tıb”, 32, 39; Müslim, “Selâm”, 51-52).

Hz. Peygamber (sav) nazara, yılan ve akrep sokmasına karşı rukye yapılmasına izin vermiş (Buhârî, “Tıb”, 17, 33, 37; Müslim, “Selâm”, 55-60; Ebû Dâvûd, “Tıb”, 17-18), Câbir b. Abdullah’ın (ra) dayısının ve Avf b. Mâlik el-Eşcaî’nin (ra) müracaatları üzerine içinde şirk unsurları bulunmayan rukye metinlerine müsaade etmiş (Müslim, “Selâm”, 60-64), misafir oldukları kabilenin yılan veya akrep tarafından zehirlenmiş reisini rukye yoluyla iyileştirerek ücret aldıklarını bildiren kafilenin başkanı Ebû Saîd el-Hudrî’yi (ra) onaylamış (Müslim, “Selâm”, 65), Ümmü Seleme’nin (ra) evinde gördüğü, yüzü sararmış bir çocuğa rukye tedavisi yapılmasını istemiştir (Buhârî, “Tıb”, 54; Müslim, “Selâm”, 59).

Rukyenin câiz olmadığını ileri sürenler ise şu rivayetlere dayanır: Hz. Peygamber (sav), Allah’a (cc) tevekkülleri sebebiyle rukyeye ve üfürükçülüğe başvurmayanların doğrudan cennete gireceğini bildirmiş (Buhârî, “Tıb”, 17; Müslim, “Îmân”, 372), tedavi amacıyla dağlanan ve rukye yaptıran kişinin Allah’a (cc) tevekkülü terk etmiş olacağını söylemiş (Müsned, IV, 249, 251-253; Tirmizî, “Tıb”, 23), ipe üfleyerek düğüm atanın büyü yapmış, büyü yapanın ise Allah’a (cc) şirk koşmuş olacağını, muska takanın bu muskasının âhirette kendisine musallat kılınacağını belirtmiş (Nesâî, “Tahrîm”, 19), nazarlık ve “tevele”nin (kadınların, kocalarının kendilerini sevmesi için yaptırdıkları rukye), mânaları anlaşılmayan kelimelerle rukye yapmanın, nazarlık taşımanın, büyü yapmanın ve yaptırmanın şirke götüren vasıtalar olduğunu beyan etmiştir (Müsned, I, 381; İbn Mâce, “Tıb”, 39; Ebû Dâvûd, “Tıb”, 17).

Son hadisi rivayet eden Abdullah b. Mes‘ûd (ra), nazardan korunmak için muska (temîme) bağlayan câriyesinin muskasını kolundan çekip koparmıştır (Fahreddin er-Râzî, XXXII, 190). Ebû Süfyân’ın (ra) Câbir’den (ra) rivayetine göre de Resûl-i Ekrem (sav), Medine’ye hicret ettiklerinde rukye yapılmasını yasaklamış, ancak akrebin soktuğu arkadaşlarına okumak için izin isteyen Amr b. Hazm oğulları uyguladıkları işlemi kendisine arz edince izin vermiş (Müslim, “Selâm”, 63), yine bu işle uğraştığı anlaşılan Ebü’l-Lahm’ın (ra) hizmetçisi Umeyr’den (ra) nakledildiğine göre o da yaptığı işlemi Resûlullah’a (sav) arz etmiş, Resûlullah da (sav), “Şu kısmını at, şu kısmıyla rukye yap!” demiştir (Tahâvî, IV, 327). Öte yandan Hz. Peygamber’in (sav) hastalar için şöyle dua ettiği bildirilmiştir: “Ey sıkıntıları gideren Allah (cc), şifa ver! Ey şâfî! Senden başka şifa veren yoktur, hiçbir hastalık kalmayacak şekilde şifa ver” (Buhârî, “Tıb”, 38; İbn Mâce, “Tıb”, 36; Ebû Dâvûd, “Tıb”, 17).

Rukye ile ilgili rivayetleri nesih açısından değerlendiren Hâzimî bu nakillerde görülen farklılıkların bir kısmının Câhiliye âdeti olarak devam ettirilmek istenen ve içinde şirk unsuru bulunan, bir kısmının ise tevhid inancına aykırı düşmeyen dualarla yapılan rukyeleri konu edinmesinden kaynaklandığını söylemektedir (el-İtibâr, s. 238). Hüseyin Remzi de söz konusu rivayetleri telif yoluna giderken rukyenin şifayı okuyanda sanarak hakiki şâfî olan Allah’ı unutan için yasak, onu bir vesile sayan için câiz olduğunu kaydetmektedir (Tıbb-ı Nebevî, s. 71-72).

Hadislerde yer alan farklı içerikli rivayetlere paralel biçimde din âlimleri de farklı değerlendirmelerde bulunmuştur. İbn Abbas, Atâ b. Ebû Rebâh, Mücâhid b. Cebr ve Ebû Kılâbe el-Cermî hastaya ve yılanın soktuğu kimseye okumak, muska yazdırıp taşımak, suya okuyup içirmek şeklinde rukye yaptırmanın mubah olduğunu ileri sürerken İkrime el-Berberî, Şa‘bî, Katâde b. Diâme, Saîd b. Cübeyr, İbrâhim en-Nehaî, Dahhâk b. Müzâhim ve Hasan-ı Basrî gibi âlimler okumanın mubah, bunun yanında üfleme, ipe düğüm atma ve elle meshetme gibi işlemlerin haram veya mekruh olduğunu söylemişlerdir. Öte yandan özellikle bazı Eş‘arî kelâmcıları rukyenin Allah (cc) yerine başka şeylere sığınmaya sebep teşkil ettiğini, O’nun izni olmadan hiçbir şeyin fayda veya zarar veremeyeceğini belirterek muska yahut nazarlık taşıma gibi uygulamalara karşı çıkmış, tevhide aykırı unsurlar bulundurmayan uygulamaları ise câiz görmüştür.

Mezhep imamları şirke ve istismara götürmeyen rukyede sakınca bulunmadığını belirtmiştir. Meselâ okuyup üflemeye karşı çıkmayan İmam Mâlik demir, tuz vb. ile rukye yapmayı ve Süleyman mührü şeklinde muska yazmayı reddetmiştir (Nevevî, XIV, 183). Hanefî fakihleri de şifayı Allah’ın (cc) verdiğine inanıldığı takdirde rukyede bir sakınca bulunmadığını söylemiş, ancak eşler arasında da olsa muhabbet muskası yaptırmanın haram olduğunu belirtmiştir (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 354-356). İbnü’l-Esîr ve İbn Hacer, Allah’ın (cc) kelâmı, isim veya sıfatlarıyla yapılması, Arapça olması ve faydanın Allah’tan (cc) umulması durumunda rukyenin câiz olduğunu, zararın ortadan kaldırılması veya faydanın elde edilmesini Allah (cc) yerine rukyeye isnat etmenin ise şirk sayıldığını bildirmiştir. Ebû Süleyman el-Hattâbî de, Resûlullah’ın (sav) göz değmesi gibi rahatsızlıklara karşı temiz kalpli ve güzel ahlâk sahibi kişilerin Kur’an okumasına müsaade ettiğini, ancak yaşadığı dönemde bu işin efsuncu ve cincilerin eline geçtiğini, dolayısıyla tesirli olmadığı gibi meşruiyetinin de kalmadığını ifade etmiştir (Tecrid Tercemesi, XII, 90).

Konuyla ilgili rivayetleri değerlendiren Elmalılı Muhammed Hamdi, şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapılan rukyelerin câiz, bunun dışında kalanların haram olduğu kanaatine varmıştır (Hak Dini, IX, 6388). Fakihler rukye karşılığında ücret alınıp alınamayacağını da tartışmış, Tahâvî gibi ilk dönem fakihleri bunun ibadet değil tedavi olduğunu, bu sebeple ücret alınabileceğini söylemiştir (İbn Âbidîn, VI, 57). Ancak bu görüş inançların istismar edilmediği ve meselenin bir ahlâk problemi haline gelmediği dönemlere ait iyimser bir bakışın ürünüdür.

Kur’an ve Sünnet’te inananların birbirlerine dua etmeleri emredilmekte ve kötülüklerden Allah’a (cc) sığınmaları öğütlenmekte olup dua makamındaki rukyeler bu kapsamda değerlendirilebilir. Bununla beraber Kur’an ve Sünnet ile sahâbîlerin (ra) uygulamalarında muska yazılmasının veya taşınmasının cevazına dair güvenilir bir delil bulunmamaktadır. Bu sebeple dua amacıyla okunan rukye ve istiâze ile sihir yapma amacıyla okuyup üflemeyi ve muska yazmayı birbirinden ayırmak gerekir.

Okuma duadan öteye geçmez, şifayı veren ise Allah’tır (cc). Buna karşılık muskacılık yapanların içinde kendilerini şifa dağıtan olarak takdim edenler, insanların yanlış inançlara sapmasına zemin hazırlayanlar ve kazanç temini yoluna gidenler vardır. Bu kişiler ayrıca kendilerini hoca diye tanıttıkları için kamuoyunda din adamı imajının sarsılmasına sebep olmaktadır. Öte yandan bedenî hastalıkların tedavisinde bile hastanın psikolojik durumu önemli iken psikolojik rahatsızlıklarda bunun etkisinin inkâr edilmesinin isabetli olmayacağı açıktır. Dolayısıyla güvendikleri kişilerin telkin ve tavsiyelerine açık olan insanların şifayı Allah’tan (cc) umarak kendilerine Kur’an okutmaları ve dua ettirmelerinde bir sakınca yoktur. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 28 Eylül 1979 tarih ve 1883 sayılı kararında, Cenâb-ı Hak’tan (cc) şifa umarak hastalara Kur’ân-ı Kerîm ve şifa ile ilgili dualar okumanın câiz, halkı kandırmak ve gaipten haber vermek amacıyla üfürükçülük yapmanın ise dinen yasak olduğunu belirtmiştir.

Rukyeye dair literatür incelendiğinde rukyenin daha çok Kur’an’ın havas ve fezâilinden hareketle yapıldığı anlaşılır (Süyûtî, II, 359-365).

KAYNAK: TDV İslam Ansiklopedisi yıl: 2008, cilt: 35,  sayfa: 219-222

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
2. Abdülhamid Han’ın Sağlık Alanındaki Hizmetleri

Otuz dördüncü Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid Han (1842-1918) 1876-1909 yılları arasında 33 yıl padişahlık …

Kapat