Rüya Meselesi – 3

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Dr. Mirza İNAK

VAZİFEYE BİNAEN DERS VEREN, IŞIK ALINAN RÜYÂLAR

Rüyâlarda hakîkatlerin bir kısmı ders verici mahiyettedir. Bir meseleyi teyid, hatırlatma, ikaz mahiyetinde olabilirler. Özellikle vazifedar insanlara bu konuda Cenâb-ı Hakkın ihsanları çoktur ve çok olmuştur.

Yavuz Sultan Selim Han “Biz ışık almadan hiçbir sefere çıkmadık” buyuruyor. İşte Sultan Selim Han’ın Mısır seferine çıkmasına ışık olan rüyâda kapı ağası Hasan Ağa “Bu gece rüyâmda, bu eşiğinde oturduğunuz kapıyı hızlı hızlı çaldılar.

 Ne haber vardır deyip kapıya koştum. Baktım ki, kapı biraz aralanmış dı­şarısı görü­nüyor, fakat bir adam sığacak kadar değildir. Bu aralıktan baktığımda gördüm ki, Harem dâiresi, başlarında sarık bulunan Arab si­mâsında nûr yüzlü kimselerle dolu. Ellerinde bayraklar, silâhlar ve başka âletler ile hazır vaziyette duruyor­lardı. Kapı dibinde ise nûr yüzlü dört kişi duruyordu. Onların ellerinde de birer sancak vardı. Pâdişâhımızın san­cağı, kapıyı çalanın elindeydi. O zât, bana dedi ki: “Biz neye geldik, bilir misiniz?” Ben de “Buyurun.” dedim. Dedi ki: “O gör­düğün kişiler, Resûlullah Efendimizin ashâbıdır. Bizi dahi Resûl-i Ekrem efen­dimiz gön­derip, Sultan Selîm Hâna selâm söyledi ve buyurdu ki: “Haremeyn’in (Mekke ve Medîne’nin) hizmeti kendisine verildi, kalkıp gelsin”. Gördüğün bu dört kimsenin birisi Ebû Bekr-i Sıddîk, diğeri Ömer-ül Fârûk ve bir di­ğeri de Osmân-ı Zinnûreyn’dir. Seninle konuşan ben de, Ali bin Ebî Tâlib’im. Bunu he­men varıp Selîm Hâna söyle!” dedi ve gözümün önün­den yok olup gittiler.

Bu rüyâyı gören Hasan ağayı Sultan Selim Han’ın sırdaşı ve veziri Hasan Can “Gerçekten de o, az konuşur, sâkin, iyi huylu ve geceleri teheccüd namazına kalkan kişilerden biriydi” diye anlatıyor. Evet o büyük sefere çıkmadan o büyük sultana işaret, ehl-i teheccüd salih bir adamla gönderilmiş ve Ol Habib-i Ekrem Efendimizin (a.s.v) mübarek emanetleri onun eliyle bizlere nasip olmuştur.

Hazret-i Bâyezîd-ı Bistami, vefât ettikten sonra, büyük zâtlardan birisi kendisini rü­yâda görüp sordu. “Münker ve Nekir sana nasıl muâmele eyledi?” Ce­vâbında; “O iki mübârek melek gelip; “Rabbin kimdir?” diye sorunca, onlara dedim ki: “Bunu sormakla sizin maksadınız hâsıl olmaz. Siz bana O’nu soracağınıza, beni O’na sorun. Eğer O, beni, kulu olarak kabûl ederse ne âlâ. Mâzallah O, beni kulu olarak kabûl etmezse, ben, yüz defâ; “O, benim Rabbimdir.” desem ne fay­dası olur?” buyurdu. Rıza-ı İlahi’nin ehemmiyyetini fevkalade ders veren bu rüyâ gibi…

Müslümanların hak davalarını destekleyici, onlara esenlik düşmanlarına korku veren rüyâlarda olmuştur ve olmaktadır.

“Resulullah efendimizin Halası Atike binti Abdulmuttalib Bedir harbinden evvel gördüğü rüyâda “Deveye binmiş bir adam gelip Ebtah’ta (Muhassab ile Mekke arasında) durdu ve yüksek sesle: «Ey vefâsız cemaat! Üç güne kadar muhârebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!» diye üç kere bağırdı. Onu gören insanlar başına toplandılar. Sonra o adam Mescid-i Harâm’a girdi. Halk da kendisini tâkip ediyordu. İnsanlar etrâfını sarmış olduğu hâlde Kâbe’nin arkasında yine aynı şekilde üç kere bağırdı. Sonra Ebû Kubeys Dağı’nın üstüne çıkıp orada da aynı şeyi yaptı. Sonra da bir kayayı tutup yuvarladı. Kaya yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanarak dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinden o parçaların isâbet etmediği ne bir ev ne de bir mahal kaldı!” dedi. Bu sadık rüyâ bedir harbinde tahakkuk etmiş, Mekke reislerinin çok büyük bir kısmı öldürülmüş ve ağır bir yenilgiye uğratılmışlardır.

Hatta merhum Mustafa Asım KÖKSAL hocaefendi ki Allahın rahmeti üzerine olsun, İslâm tarihinde Hayber savaşı babında Hz. Ali (r.a) ile Merhab’ın karşılaşmalarını anlatırken; Merhab “Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda tepeden tımağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab’ımdır! Ben, kükreyerek geldikleri zaman, arslanları bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir!” diyerek recez (kaside) söylüyor ve övünüyordu.

Hz. Ali de, “Ben oyum ki, anam bana Haydar (yiğit, cesur) adını takmıştır. Ben, ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir! Sizi geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir!” diye recez söyleyerek Merhab’ın karşısı­na dikildi.

Merhab; o gece, rüyâsında, kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü.

Dedikten sonra “Belki de, Yüce Allah, Merhab’a düşünü hatırlatmak ve kendisinin kalbine korku düşürmek için, Hz. Ali’ye recezini böyle söyletmişti” diye altına eklemektedir.

Yine, Sultan I. Ahmed Han, Peygamber Efendimizin mübârek Kadem-i şerîfi­nin (ayak izinin) bulunduğu bir taşı Mısır’da Kayıtbay Türbesinden İstanbul’a ge­tirtmiş ve Eyyûb Câmiine koydurmuştu. Sultanahmed Câmii tamamla­nınca da Nakş-ı Kadem oradan alınarak buraya nakledildi. Nakil işinin yapıldığı günün gecesinde Sultan Ahmed şöyle bir rüyâ gördü: Bütün pâdişâhların toplandığı yüce bir dîvanda Peygamber efendi­miz (a.s.v) kâdılık yapmaktadır. Osmanlıdan önce Müslümanlara abilik yapan Sultan Kayıtbay, türbesini ziyârete vesîle olan Ka­dem-i şerîf’i kendi câmiine nakleden Sultan Ahmed’den dâvâcı­dır. Peygamber efendimiz dâvâcıyı dinledikten sonra, Kadem-i şerîfin alındığı yere geri verilmesi istikâmetinde karar verir. Suçlu mevkıinde oturan Ahmed Han, kan ter içerisinde uyanır ve derhal şeyhi Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine giderek rüyâsını anlatır. Hüdai hazretleri, rüyâyı; “Emânetin derhâl yerine gönderilmesi.” şeklinde yorumlar ve Ka­dem-i şerîf taşı Kayıtbay Türbesine iâde edilir.

İşte rüyâlarda ehli için böyle güzel dersler, işaretler ve hakîkatler vardır.

RESÜLULLAH (a.s.v) KİMİN RÜYÂSINA GELİR?

Son günlerde Eşref-i Mahlukat Habib-i Ekrem Efendimizin (a.s.m) bir çok rüyâya konu edildiğini gerek halk arasında ve de gerekse basında bazı köşe yazarlarının yazılarında rastlamaktayız. Şunun bilinmesi gerekmektedir ki; Resûl-ü Ekrem kimsenin kaşı, gözü, malı, sesi, mülkü vs için rüyâsına gelmez. Zira “kim beni görmüş ise gerçekten görmüş gibidir” ve “kim beni görmüş ise o benim, şeytan benim kılığıma giremez” 1 ve en ehemiyetli bir ikazı ise “görmediği bir rüyâyı gördüm demek yalanların en büyüğüdür”2 diye buyurmaktadır.

Hadisi şeriflerden anlaşılan şudur ki; Resûl-ü Mücteba Efendimizi (a.s.v) rüyâda görmek öyle sıradan, bir iş, her kula ve beşere nasip olan bir izzet değildir. Zira Habib-i Zişan Efendimiz ancak Kur’ân’a imtisal edip onun sünnetine ittiba edenlerin rüyâlarına gelir. Ümmeti için çektiği bunca sıkıntılara rağmen onu şu sıkıntılı asırda hayatının ve yaşantısının en önemli yerine koyan ve onunla yaşamaya gayret edenlerin rüyâsına gelir. Hayatında bile onu görenlerin yeri ve makamı bu kadar farklı ise âhirete irtihalinden sonra görülmesi de o derece kıymetli olacaktır. Ümmet-i Muhammed bu hakîkati çok iyi bildiği için;

Nice âşıkların var yoluna canlar feda

Canım çıksın razıyım seni görsem rüyâda,

demektedir.

Son söz olarak “En doğru rüyâ seherlerde görülen rüyâdır”3 hadisince seherlerinizin rüyây-ı sadıkalarla şereflenmesi duâsıyla

Muhabbetle kalınız…

İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Rüyâ Tabiri Bölümü [Buharî, Tabir 2, 10; Müslim, Rüyâ 10; (2266); Muvatta, Rüyâ 1, (2, 956)]
Büyük hadis Külliyatı, Cem-ul Fevaid, Rüdani, 3. Cilt, Rüyâ tabiri bahsi, 7456
Büyük hadis Külliyatı, Cem-ul Fevaid, Rüdani, 3. Cilt, Rüyâ tabiri bahsi, 7454.
 
İrfan Mektebi Dergisi 
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hadislerle Salvele: Efendimiz’e Salât ve Selâm

حَدَّثَنَا الْحَكَمُ قَالَ: سَمِعْتُ عَبْد الرَّحْمَنِ بْن أَبِي لَيْلَى قَالَ: لَقِيَنِى كَعْبُ بْنُ عُجْرَةَ فَقَالَ: …

Kapat