Ana Sayfa / Yazarlar / Sabah Olursa!

Sabah Olursa!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sabah Olursa!

Tanzimat Fermanı bizim ilerlemiş batıya karşı bir kendimize çeki düzen verme fermanı da sayılabilir. İmparatorluk artık imparatorun büyüklüğü ile değil batının siyasi askeri ve kültürel gelişmişliği karşısında yerini yeniden belirmemek için yapılmıştır. Metnin arka planında artık siz büyük devlet değilsiniz, büyüklüğünüz siyaset ve sair kültürel ve dini değerleri yeniden yorumlamak zorundasınız. Artık siz tavırlarınızı hâkim devlet değil büyük ve gelişmiş devletlerin tavrına göre ayarlamalısınız. Ama fermanın bir yanı da bir gerileme, geri kalmışlık ihtiva eder. Ondan sonra batı bu fermanı esas alarak bize hükmeder tavırlara girmiştir. O tarihten şimdiye kadar aydınlarımız gelişmiş bir devlet için güzel bir başlangıç olarak  sabahı beklemişlerdir. Fikret  aşağıdaki şiirde oğlu Haluk‘a,  milletin çok yönlü baharını arzuladığını ifade eder. Fikret Haluk’la, Ahmet Mithat Felatun Bey ile Rakım Efendi ile Mehmet Akif ise Asım ile Halide Edip ise Rabia ile yarınları kurtarmak için pusula değerler üretmişlerdir. Aradan geçen iki yüz yıldır. Henüz sabaha gelmemişiz. Dini, kültürel ve sanat değerlerinin hakkıyla benimsendiği bir ülkede sabah olabilir. Halbuki din, sanat ve kültür bir seviye tutturamadan harcı âlem gitmektedir.

Sabah Olursa / Tevfik Fikret 

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
Eğer bu memleketin sislenen şu nâsiye-i
Mukadderâtı, kavî bir elin kavî, muhyî
Bir ihtizâz-ı temâsıyla silkinip şu donuk,
Şu paslı çehre-i millet biraz gülerse… O gün
Ben ölmemiş bile olsam, haya pek ölgün
Bir irtibâtım olur şüphesiz; -O gün benden
Ümîdi kes, beni kötrüm ve boş muhîtimde
Merâretimle unut; çünkü leng ü pejmürde
Nazarlarım seni mâziye çekmek ister; sen
Bütün hüvviyet ü uzviyyetinle âtîsin:
Terennüm eyliyor el’ an kulaklarımda sesin!

Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler,
Tulû-i haşre kadar sürmez; akıbet bu semâ,
bu mâi gök bize bir gün acır; melûl olma.
Hayatta neş’ e güneştir, melâl içinde beşer,
Çürür bizim gibi… Siz, ey fezâ-yı ferdânın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların ebedî iştiyâkı var nûra.
Tenevvür… Asrımızın işte rûh-ı âmâli;
Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli;
Ziyâ içinde koşun bir halâs-ı meşkûra.
Ümidimiz bu: Ölürsek de biz, yaşar mutlaka.
Vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!

Din, sanat ve kültür terazi gibi dengeli tipler üretememişlerdir. İlkokuldan itibaren para kazandıran meslekler toplumun gündemindedir. Kazanmakla birlikte toplumu aldatmamak gerekir gibi bir ideal oluşmamıştır. Elli bin, ölü para hırsından dolayı toprağa girmişlerdir. Olay fay hattı değil para hattı, mabedi davasıdır.

Modernizm, modern yapıları yapmıştır, ama helal haram endişesi olmasa bütün bu binalar mezar olmuştur halkımıza.

Yüreklerden silinsin yadı Mevlanın

O zaman ne ilmin tesiri kalır ne de irfanın

Akif böyle diyor, doğru değil mi? Eğitim sistemi paraya endeksli olursa olacağı budur. Gelinen nokta imanlı ve inançlı insan olmamasındandır. Bütün bir hayatı bize yaşamamız için hazırlarlayan ilahımız, bizim değerlerimizden soyunmamıza seyirci kalmaz herhalde. 

Mehmet Akif’in Âsım isimli eseri de bir sabah olursa kaygısı taşır.

ÂsımMehmet Akif Ersoy’un şiir külliyatı Safahat’ın altıncı kitabının adıdır. 1924 yılında basılmıştır.

Manzum hikâye tarzında, konuşma üslubuyla kaleme alınmış bir eserdir. 2615 mısradan oluşur, Mehmet Akif’in en uzun manzum hikâyesidir.

Eserde dört kişi arasında geçen konuşmalar aktarılır. Bu dört kişi HocazâdeKöse İmam, Köse İmam’ın oğlu Âsım ve Hocazade’nin oğlu Emin’dir. I. Dünya Savaşı devam ederken ve Fatih yangınından önce Hocazâde’nin evinde geçer. Konuşmaların çoğu Hocazâde ile Köse İmam arasındadır ve memleket meseleleri üstünedir. Emin, konuşmada çok az rol alır, Asım ise eserin sonunda konuşmaya katılır. Hocazâde, ona öğütler verir. Eserde “Hocazâde” diye anılan kişi Mehmet Âkif’in kendisi, Emin, onun oğlu; Köse İmam, Mehmet Âkif’in babası Tahir Efendi’nin eski bir öğrencisi olan Ali Şevki Hoca, Âsım ise Köse İmam’ın oğludur. Eserin sonunda Âsım, Hocazâde’nin isteği doğrultusunda kendisine benzer arkadaşları ile birlikte pozitif bilimler öğrenimi görmek üzere Berlin’e gitmeye karar verir; hikâye böylece biter.

Mehmet Âkif, bu eserde hayal ettiği ideal Müslüman Türk gençliğini ayrıntılarıyla anlatmış ve bu ideal gençliğe “Asım’ın nesli” adını vermiştir.

Halide Edip de tip aramada oldukça gayretli. Yazarın Amerika’dan döndükten sonra bir hâfız-ı Kur’an kızı tip olarak seçmesi bir nebze de olsa makul bir arayış sabahı arzulayıştır.

Romanın olay çatısını, Sinekli Bakkal mahallesinde bakkallık yapan Karagözcü Kız Tevfik’in imamın kızıyla evlenişi, karısıyla geçinemeyip ayrılışı ve karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülüşü, kızları Rabia’nın imam dedesince yetiştirilip ünlü bir hafız oluşu, sürgünden dönen babasıyla yaşamaya başlaması oluşturur.

Mevlevi Vehbi Dede’den musiki dersleri de alan Rabia İtalyan piyanist Peregrini’ye âşık olacak, Genç Türkler’e yardım eden Kız Tevfik yeniden sürgüne gönderilecektir. Müslüman olan Peregrini’yle Rabia’nın evlenişi ise bir bakıma romanda savunulan görüşlerin doğrulanmasıdır. Tasavvufi mistisizmiyle Rabia Doğu’yu, Peregrini de akılcı Batı’yı simgeler. Kurtuluş, ikisinin birleşimindedir.

Biz de sabahı bekleyelim, iki yüz yıl geçti, imparatorluktan Anadolu’ya sığındık, bakalım nereye gideceğiz?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Psikiyatrist Mehmet Tüzün İle Ateizm Ve Deizm Üzerine

Psikiyatrist Mehmet Tüzün İle Ateizm Ve Deizm Üzerine Konuştuk Mülâkat: AslınurBAHAR Gerek sosyal medya, gerekse …

Kapat