Sabri Halıcı Ağabey

Sabri Halıcı Ağabey

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KONYALI SABRİ HALICI / Ömer Özcan

1887 Yılı Erzurum doğumlu olan Sabri Ağabey, Konya’da ikamet ettiğinden dolayı “Konyalı Sabri” veya “Kürt Sabri” olarak bilinir.

Zübeyir Gündüzalp Ağabeye risaleleri ilk tanıtan, Sabri Halıcı Ağabeydir. Bu ağabeyimiz, 1979 senesinde vefat etmiştir. Sağlığında ara sıra Ankara’daki dershaneleri ziyaret ederdi. Ciddi ve otoriter bir mizaca sahip olan bu kahraman ağabeyimizin ismi, külliyatta çok geçmektedir.

Sabri Ağabeyin ders ve sohbetlerinde Ankara dershanelerinde çok defa bulunduk. Fakat Üstad ve risalelerin neşriyatıyla alâkalı bir hatıra anlattığına hiç şahit olmadım.

Ayakta bevl, istibra, istinca” konularında çok titizdi

1970 senesinin çok sıcak bir ağustos gününde Van mevlidi dönüşünde Diyarbakır dershanesinde karşılaşmıştık. Gece dersten sonra dershanenin bahçesinde oturduk. Kendisinden bir-iki hatıra rica ettiğimde, “Yaz!” dedi. Ben de daima yanımda taşıdığım hatıra defterimi çıkardım, yazmaya başladım. O söyledi, ben aynen yazdım. Yazı bittikten sonra isteğim üzerine altına imzasını attı. Mübarek ağabeye Üstad’la alâkalı yine bir şey anlattıramamıştım, hep Risale-i Nur’daki hakikatlerden anlatmıştı…

Sabri Ağabeyimizin çok hasasiyet ve titizlikle bizlere bir tavsiyesi vardı: ayakta bevl etmemek, istibra, istinca… Sabri Ağabey, ayakta bevl etmenin kabir azabına müncer olduğunu hemen her toplulukta izah ediyordu.

İki Erzurumlu, mühim bir mektubun yazılmasına vesile olmuştu

O sıralarda İstanbul’da ikamet etmekte olan Salih Yeşil Ağabey, Sabri Ağabey gibi Erzurumludur. Sabri Halıcı Ağabey, tıp talebesi Mustafa

Oruç’la beraber hemşehrisini ziyarete gider. Fakat “tesettür, Hz. Muaviye, Vehhabilik” gibi mevzularda aralarında şiddetli bir münakaşa geçer. Bir parçasını dercettiğimiz Âl-i Beyt ve Sahabe-i Kiramla alâkalı çok kıymetli bir mektubun yazılmasına vesile olurlar. Münakaşada hazır bulunan Mustafa Oruç’tan hadiseyi dinledik ve kaydettik (bkz.

Mustafa Ramazanoğlu [Oruç]):

“‘…Hatta Sabri’yle küçücük münakaşanız, hem Risale-i Nur’a, hem hakaik-ı imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum!

Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin Risale-i Nur’a oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken, bilâkis üç cihetle Nur’a zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuş, diye iki-üç gün sonra haber aldım ki, Sabri manasız ve lüzumsuz seninle münakaşa etmişsen de hiddete gelmişsin. ‘Eyvah!’ dedim, ‘Ya Rab! Erzurum’dan imdadıma yetişen bu iki zatın münakaşasını musalâhaya tebdil et’ diye dua ettim…” (Emirdağ Lâhikası-I, 206)

“Evet, o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nur’a ve Nur vasıtasıyla imana öyle bir hizmet etmiş ki, bin hatasını affettirir…” (Emirdağ Lâhikası-I, 205)

Savcıya beddua etmekten neden vazgeçmişti?

Bu hatırayı, M. Said Özdemir Ağabey anlatmıştı:

“Afyon hapsine Üstad’la beraber giren Sabri Halıcı Ağabeyimiz vardı.

Bu anlatacağım hatırayı, bana Sabri Ağabey anlatmıştı:

“Bir gün Üstad’ın koğuşuna girdim. Büyük bir koğuş… Çok şiddetli bir soğuk var, her tarafta fırtına ve buz… Camlar da kırık… Üstad abdest almış, baktım abdest suyu yerde donmuş. Yer ıslak beton… Yanına bir sandalye, bir battaniye… Hiçbir şey vermemişler. Üstad gezinmiş gezinmiş… Yere de oturamıyor. Baktım ayakları üzerine yere çömelmiş, duruyor. Orada soğuktan donsun ölsün diye işkence yapıyorlar.

Bana dedi: ‘Kardeşim! Savcı beni buraya koydu, burada donayım öleyim diye; artık benim canıma tak etti, ona beddua edeceğim!’ Üstad elini kaldırdı, bizzat ben yanındaydım. Tam beddua edecek, birden bir pencerenin önünden yedi-sekiz yaşında küçük bir kız çocuğu geçiyordu. Savcı o zaman lojmanda oturuyordu. Üstad, ‘Bu çocuk kim?’ dedi.

‘Efendim, bu çocuk, savcının kızıdır’ dedim. ‘Tamam… O zaman ben de bedduadan vazgeçtim. O kız ‘Babama bir şey oldu!’ diye ağlar, o sebepten ben bedduadan vazgeçtim’ dedi. Bakın, kendisini o kadar ölüme sevk eden bir kimsenin küçük çocuğu ağlamasın diye o bedduadan vazgeçiyor…”

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hasan Basri SARIÇAM Ağabey

HASAN BASRİ SARIÇAM (1937 – 2023) Berber Hasan Basri Sarıçam ağabeyimiz, Üstad Bediüzzaman Hazretlerini 1959 …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nurla İntihardan Döndü ve Müslüman Oldu / Röportaj

İntihar etmek üzereyken telefonuna gelen mesajla dünyası değişti İntiharın Eşiğinden Risale-i Nur'daki cümle ile döndüm …

Kapat