Sahabeye niçin yetişilmez?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

En büyük bir evliyanın en küçük bir Sahabenin derecesine yetişememesinin 1. sebebi

A- Bediüzzaman Hazretleri tam ismine layık bir şekilde meseleyi tahlil etmiş. Her kelimesini kabul ediyorum. Bir mesele ancak bu kadar güzel izah edilebilir. Şimdi şu soruyu sormak istiyorum: En büyük bir evliyanın en küçük bir Sahabenin derecesine yetişemediği söyleniyor. Bunun sebebi nedir?

B- Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisinin Sahabeler olduğu hususunda Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat âlimlerinin ittifakı vardır. O Sahabeler ki, Fetih suresinin sonunda Cenab-ı Hakk’ın övgüsüne mazhar olmuşlar; Tevrat, İncil ve Kur’an’ın medih ve senasına nail olmuşlardır. Bu övgülere mazhar olan Sahabelere külli fazilet noktasında yetişilemez. Ancak cüz’i bazı faziletlerde onlara yetişmek ve geçmek mümkündür. Bu bölümde yapacağımız izah Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleriniz 27. Sözünün zeylinden iktibas edilmiştir.

Sahabelere yetişilememesinin birinci sebebi şudur: Peygamberimizin (s.a.v.) sohbeti öyle bir iksirdir ki, bir dakika ona mazhar olmak ile alınan feyiz ve hakikat nuru tasavvufta senelerce çalışarak alınan feyizden ve nurdan daha büyüktür. Yani Efendimizin (s.a.v.) bir dakika sohbetinde bulunan bir zat yıllarca seyr-ü sülûk ile ancak kazanılabilen bir makama ve mertebeye bir anda ulaşır. Bu, Allah-u Teâlâ’nın Peygamberimize (s.a.v.) bahşettiği bir ihsandır.

Bunun sebebi şudur: Efendimizin (s.a.v.) sohbetinde bir insibağ ve in’ikas yani boyalanma ve yansıma vardır ki, bunun tesiri hiçbir sohbette, seyr-ü sülûkte ve başka hiçbir şeyde yoktur. Bu peygamberî boyalanma ve yansıma ile eğer Efendimize (s.a.v.) tabi olmuşsa en yüksek bir mertebeye çıkabilir.

Bu hakikati bu zamanda anlamak oldukça kolaydır. Zira Bluetooth teknolojisi ile cep telefonları arasındaki bilgi alış verişi mezkûr hakikate ışık tutmaktadır. Evet, nasıl ki Bluetooth teknolojisi ile boş bir telefon dolu bir telefondan bütün bilgileri alabiliyor ve bir anda doluyor. Aynen bunun gibi, -tabiri caizse- manevi bir Bluetooth ile Peygamberimizin (s.a.v.) kemali ve fazileti sohbeti vasıtasıyla karşısındaki Sahabeye geçmekte ve bir anda o Sahabe en büyük evliyaların ulaşamayacağı makamlara ulaşmaktadır. Hem yine bu sırdandır ki, bir bedevî adam kızını sağ olarak defnedecek derecede bir kalp katılığına sahip iken gelip bir saat Efendimizin sohbetine müşerref olur, daha sonra karıncaya ayağını basamaz derecede bir şefkati kazanırdı. Hem cahil, vahşi bir adam bir gün Peygamberimizin sohbetine mazhar olur; sonra Çin ve Hint gibi memleketlere gider ve o medenî kavimlere muallim ve rehber olurdu. Yani normal şartlarda yıllarca okunarak tahsil edilebilecek bir ilmi Peygamberimizin bir günlük sohbetiyle tahsil eder ve kavmine dönerek onlara muallimlik ederdi.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Sahabeden olmayan Celalettin-i Suyuti gibi bir kısım zatlar uyanık iken Peygamberimiz (s.a.v.) ile birçok defa görüşmüştür. Yani Peygamberimiz (s.a.v.) vefatından sonra bu zatlara onlar uyanıkken temessül etmiş ve onlarla sohbet etmiştir. Yine birçok kişi rüyasında Peygamberimizi görme şerefine nail olmuştur. Eğer sadece Peygamberimizi görmek ile en yüksek makamlar kazanılıyorsa, Efendimizin kendilerine temessül ettiği evliyalar veya rüyasında Peygamberimizi görenler niçin bu makamlara ulaşamamaktadır?

Bu sorunun cevabı şudur:

Peygamberimizin vefatından sonra nübüvveti (peygamberliği) velayete dönmüştür. Bu sebeple Efendimizin kendilerine temessül etmesiyle onun sohbetine mazhar olan veliler ya da rüyasında Peygamberimizi gören zatlar Sahabeye yetişemezler. Çünkü Sahabelerin sohbeti Efendimizin peygamberlik nuruyladır, yani Efendimiz onlarla nebi olarak sohbet etmiştir. Evliyaların Peygamberimizin vefatından sonra onu görmeleri ise Efendimizin peygamberliği ile değil, velâyeti nuruyla bir sohbettir. Yani Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın onlara misafir olması ve onlarla konuşması velâyet-i Ahmediye (s.a.v.) cihetindedir, nübüvvet itibariyle değildir. Peygamberlik makamı velilik makamından ne derece yüksek ise o iki sohbet arasında da o derece fark vardır. Velayet-i Ahmediyenin sohbetine mazhar olanlar Nübüvvet-i Ahmediyenin sohbetine mazhar olanların makamına asla yetişemezler.

Nasıl ki, bir sultanın hizmetkârı sultana tabi olmak ile öyle bir makama çıkar ki, bir şah o makama çıkamaz. Aynen bunun gibi, gönüllerin sultanı olan Peygamberimize tabi olan Sahabeler de onu görmek ve sohbetinde bulunmak ile öyle bir makama çıkmışlar ki, büyük bir veli o makama çıkamıyor ve onlara yetişemiyor.

Sahabelere yetişilememesinin bir sebebi de Asr-ı Saadetin bereketidir.

İkinci sebep: Sahabelere yetişilememesinin bir sebebi de Asr-ı Saadetin bereketidir. Şöyle ki: Cehalet devri karanlığının hâkim olduğu bir asırda birden İslamiyet güneşi doğmuş ve Asr-ı Cehalet yerini Asr-ı Nura ve Asr-ı Saadete bırakmıştır. Vahyin ışığındaki bu büyük inkılap ile hayır ve hak bütün güzelliğiyle, şer ve batıl da bütün çirkinliğiyle ortaya çıkmış ve maddeten hissedilmiştir. Bu asırda şer ve hayır arasında öyle bir ayrılık, yalan ve doğruluk ortasında öyle bir mesafe açılmıştır ki, araları küfür ve iman kadar belki cennet ve cehennem kadar uzaklaşmıştı.

İşte böyle bir zamanda fıtraten yüksek hisler sahibi, güzel ahlâka meftun, izzet ve güzelliğe meyyal olan Sahabeler elbette ihtiyarlarıyla yalan ve şerre ellerini uzatmamış; doğruluğun, hayrın ve hakkın mümessili ve numunesi olan Habibullah’ın (s.a.v.) a’lâ-yı illiyyindeki makamına bakarak bütün kuvvet ve himmetleriyle o tarafa doğru koşmuşlardır. Zaten o tarafa koşmaları onların fıtratlarının ve seciyelerinin bir gereğidir.

Asr-ı Saadetin bu özelliğini şöyle izah edebiliriz: Nasıl ki zaman oluyor medeniyet çarşısında ve sosyal hayatın dükkânında bazı şeylerin verdiği müthiş neticelerden ve çirkin eserlerden öldürücü zehir gibi herkes bütün kuvvetiyle ondan nefret edip kaçıyor. Bazı şeylerin ve manevi metaların verdikleri güzel neticeler ve kıymetli eserler ise faydalı bir ilaç ve bir pırlanta gibi herkesin nazar-ı rağbetini kendine çekiyor. Herkes elinden geldiği kadar onları satın almağa çalışır. Öyle de Asr-ı Saadet çarşısında yalan, şer ve küfür gibi maddeler ebedî sıkıntı ve azap gibi neticeleri verdiğinden yüksek ahlak ve kemale meftun olan Sahabelerin zehirden kaçar gibi onlardan kaçmaları ve nefret etmeleri delil dahi istemez. Bununla birlikte ebedî saadeti netice veren ve nurani meyveler yetiştiren doğruluğa, hakka ve imana en faydalı bir ilaç, en kıymetli bir elmas gibi bütün kuvvetleriyle ve hissiyat ve latifeleriyle müşteri ve âşık olmaları zaruridir.

Hâlbuki o asırdan sonra gitgide sıdk ve yalan ortasındaki mesafe azala azala ta omuz omuza geldi. Bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladı ve ahlak bozuldu. Siyasi propagandalar yalana fazla revaç verdi. Yalanın müthiş çirkinliği gizlenip doğruluğun parlak güzelliği görünmemeye başladı.

Acaba böyle kirlenmiş bir zamanda kimin haddi var ki, Sahabenin adalet, sıdk, ulviyet ve hakkaniyet hususundaki kuvvetlerine, metanetlerine ve takvalarına yetişebilsin veya onları geçebilsin.

 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Az bilinen kaynaklarda Milli Mücadele Kastamonu’su

Derleme: Fahri Özbek  Amerikalı bayan yazar Ann Bridge, «Dark Moment» adlı eserinde İnebolu – Ankara …

Kapat