Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / “Said-i Nursi idam edilse ipini ben çekerim” demişti, fakat…
A. Cevad Yaşar, Cahid Ünsal, Celal Huyut, Ömer Özcan Sehpa üzerinde Bediüzzaman’ın Nuh Polatoğlu’na gönderdiği Külliyat var.

“Said-i Nursi idam edilse ipini ben çekerim” demişti, fakat…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

1921 Van doğumlu olan Cahid Ünsal, 1945 senelerinden itibaren bu şehirde Molla Hamid ve Çaycı Emin ile beraber Risale-i Nur hizmetleriyle meşgul olan ilk üç-beş kişiden birisidir… Cahid ağabey, Van Postanesinde çalışan bir memur olduğundan dolayı eserlerin posta ile Van’a gelmesi ve sevkiyatı konusunda çok hizmetleri olmuş; çok kimselere Risalelerden vererek onların hizmete girmesine vesile olmuştur…

Van’da evinde ziyaret ettiğimiz sırada Cahid Ünsal ağabey, 90 yaşına merdiven dayamıştı… Van nur hizmetlerinin dinamosu Celal Huyut götürdü bizi evine…

Bu bahtiyar insan, 1957 senesinde Bediüzzaman Hazretlerini Emirdağ’ında ziyaret etmiş ve iltifatlarına mazhar olmuştur…

Ömer ÖZCAN

(…)

Üstadın gözleri iri ve açık maviydi

Sene 1957. Üstad Hazretlerini ziyaret maksadıyla Van’dan Isparta’ya gittim. Fakat Üstad Hazretleri Emirdağ’ında imiş. Ben de Emirdağ’ına geçtim. Orada ilkin Üstad rahatsız diye kabul etmek istemediler; kapının arkasına ziyaretçilerle alakalı mektubu asmışlar. Ben de: “Üstada söyleyin, ben Van’dan geliyorum” dedim. Zaten o zamanlar bayramlarda ben Üstad hazretlerine PTT’den tebrik telgrafı çekerdim. Üstad da umumî olarak cevap verirdi. İşte ağabeyler Van’dan geldiğimi söyleyince, Üstad Hazretleri, “gelsin” demiş.

Elhamdülillah ziyaretine çıktım. Yatağındaydı mübarek, nur topu gibi… Gözleri iri ve açık maviydi… Üstadın gözlerine bakılmaz, baktırmaz derler ama ben çok rahat baktım. O bana baktı, ben ona baktım; bana bir şey demedi. Yanında Zübeyir ve Bayram ağabeylerin olduğunu hatırlıyorum. Üstadın başucu tarafına Bayram ağabey oturmuştu. Başkaları da vardı, gençlerden, ama onların kim olduğunu hatırlamıyorum… Onbeş dakika kadar konuştuk… Ben Hamid hocanın selamını söyledim. Üstad’ın karyolasının başucundaki masanın üzerinde yeni harflerle basılmış Sözler kitabının formaları vardı. Üstad, bu formaları eline aldı, kaldırdı ve bize doğru göstererek; “Bakın, Elhamdülillah Risale-i Nur matbaalarda basılıyor artık” dedi. Bana Van’ı ve benim kimlerden olduğumu sordu. Sonra: “Vaziyetim müsait değil; olsaydı seni onbeş gün misafir etmek, burada gezdirmek isterdim” dedi. Zaten benim İstanbul’a geçme mecburiyetim vardı. Bunu söyleyince, bana, Ahmed Aytimur’un adresini vermek istedi. “Bende var Üstadım” dedim. “Maşallah…” dedi. Elini öpüp ayrıldım. Üstadın huzurunda iken; “Mehdi Hazretlerine ziyaret etmek nasip oldu bana” diye Allah’ıma şükrettim. Ondan sonra hizmetlere hep böyle devam ettik, bugünlere geldik.

1945’de Van’da Molla Hamid, Çaycı Emin ve biz vardık sadece

1945’de Van’da Molla Hamid, Çaycı Emin ve biz vardık sadece… Hamid Kuralkan, Selahaddin Akyıl, Reşid Övet, Celal Alıcı, Kâmil Acar, Fahreddin Sayı, Nuri Güleşer falan sonradan, kitaplar gelmeye başladıkça Risaleleri tanımaya başladılar. Kitaplar Van’da bana geldiğinden bunlara kitap vermek bize nasip oldu. Böylece Van’da beş on kişi olmaya başladık. O ilk dönemde kitaplar Osmanlıca teksir halinde ciltli olarak gelirdi.

(…)

Üstadımızın kardeşi Abdülmecid Nursi, benim doğumumdan önce de Van’da bulunmuşlardı. İşârat-ül İ’caz Tefsirinin Türkçeye tercümesini yaptığı sıralarda Van’daydı. Tercümeyi Van’da yapmıştır. Biz o zaman tanıştık, kendisiyle devamlı temas halindeydik. Kitabı tercüme ederken bir kenara çekilip o şekilde çalışırdı…

Van’da, 1950 senelerinden sonra, Bahçıvan Mahallesinde küçücük bir dershane açıldı ilk olarak. Bir ara Selahaddin’in (Akyıl) evinde yaptık dersleri. Allah lûtfetti, her yerde olduğu gibi, Van’da da hizmetler bugün çok genişledi…

Sadece bir kere baskına uğrayıp mahkemeye verildim. O da şöyle olmuştu: 1974 senesinde, Şeyh Taha Efendi vardı; rahatsızdı, onu ziyarete gitmiştik evine. Ders de yapacaktık orada. Fakat daha derse başlamadan baskına uğradık. Mahkeme bizi Diyarbakır Örfi İdareye gönderdi. Altı ay bir ceza verdiler. Fakat o da tecil edildi.

Sana, burada yaşadığımız çok enteresan bir hadise anlatayım: 1. Şube Müdürü vardı burada, adı İbrahim. O, çok aleyhte birisiydi, çok düşerdi üzerimize, bizi takip ettirirdi… “Said-i Nursi idam edilse ipini ben çekerim” demişti bir gün bize. Hikmet-i İlâhi, aradan bir ay geçmedi; Hükümet Konağının dört basamaklı merdivenlerinden inerken düştü felç oldu ve öldü. Tokadını yedi, kendi ipini çekti…

Üstad’tan gelen mektup

“14. Lem’anın 2. Makamının 5. Sır” kısmında izah edilen bir Hâdis-i Şerifi anlayamamış, aramızda bahisler olmuştu… Ben de Üstad Hazretlerine bir mektup yazarak bunu sormuştum. Cevabî mektupta; “Cenab-ı Hakk’ın insanları kendi suretinde halk buyurmuş olduğu” şeklindeki yanlış inancı izah ve tashih ediyordu. Yalnız o zaman daha Lem’alar elime geçmemiş, bu meseleyi henüz Risale-i Nur’dan okumamıştım. Mecmualardan okumuştum; aklıma takıldığı için sormuştum Üstada. Tâhirî, Zübeyir, Ceylan, Bayram, Hüsnü ağabeylerin imzasıyla geldi mektup. “Mektubunuzu hasta olan üstadımıza okuduk” diye başlıyordu. Mektupta, gönderileceği yazılan mecmua gelmedi maalesef bana. Bu mektup aynen şöyledir:

Bismihi Subhanehu

Esselamü aleykum ve Rahmetullahi ebeden dâima…

Aziz Sıddık Kardeşimiz Cahid,

Evvela; mektubunuzu hasta olan üstadımıza okuduk. Üstadımız size ve oradaki kardeşlerimize selam ve dua ediyor ve dualarınızı istiyor.

Saniyen; şimdiye kadar hiçbir âlim, hiçbir feylesof Risale-i Nur’un hakaik-i imaniye hakkındaki beyanatına karşı çıkamamış, itiraz edememiş, sükûta mecbur olmuşlar. Çünkü; Risale-i Nur, bu zamanda Kur’an-ı Hakim’in bir mu’cize-i maneviyesi hükmünde, hakaik-i imaniyeyi şüphelerden, vesveselerden kurtaracak, imana dair bir tefsirdir. Şimdi en ziyade dinsizliğin şark-ı şimalide çıktığı ve bilfiil tam tesirini gösterdiği cihetle; Risale-i Nur da, ona karşı şark vilayetlerinde bir Zülfikar olarak başlarını kırdığı için, Nur’un kahraman talebelerinin nazarını başka tarafa çevirmeye bir plan olduğu burada da tahakkuk etmiş. O tarzda etrafta ziyade parmak sokulmak için bu nevi münazaralara, itirazlara ehemmiyet vermeyiniz, meşgul olmayınız.

O mübarek zata da üstadımız selam eder ve diyor ki: Marifetullah hakkında ehl-i tarikatın yüzler meşrepleri, meslekleri itibariyle tabirat ayrı ayrı düşüyor. Bunlara mesail-i mühimme nazarıyla bakmak zamanı değil. “Tefekkür-ü fi alâ illahi ve la tefekkürü fi zâtihi” Hadis-i Şerif’inin sırrıyla yani Cenab-ı Hakkı, asarıyla, O’nu tanımaya çalışınız.

Mahiyetini, zatını ve sıfatını aklınız ihata edemez. “Leyse ke mislu şey’un”; misali, naziri, şeriki olamaz. İlim, kudret, irade, sem, basar, kelam, hayat gibi sıfat-ı seb’a denilmiş.

tün ulema-i usul-id din, ilm-i kelam, hususen ehl-i sünnet ve cemaat, bu sıfat-ı seb’ayı, tarik-i müstakime bahsetmiştir. Bir kısmı demişler: Bu sıfat-ı seb’a, “la ayn ve la gayr” demişler. Bir kısmı, “aynı zatıdır.” Bir kısmı demişler, “sıfat-ı fiili gibi gayrdır.” Bu muhakkikini-i ulema-i İslam, zat-ı İlâhi hakkında bundan fazla dememişler, gidememişler. Çünkü böyle pek uzak bir mes’elenin teferruatından medar-ı bahs etmek çok lüzumsuzdur.

Kur’anın nüsusunda bu ulema-i ilm-i kelamın mezhebi ehl-i sünnet vel cemaat haricindeki bahisleri lüzumsuz, bu zamanda çok zararlı ve malayanidir. Kur’an ve Kur’anın iman kısmının tam tefsiri olan Risale-i Nur bu zamanın bütün dertlerine tam bir tiryaktır. Hem o kâfidir. Başka şeylerle meşgul olmamak gerektir. Üstadımız Risale-i Nur’un çok yerlerinde demiş ki: “Kat’iyyen şimdi münakaşa münazara zamanı değil. Gayet müdhiş bir muaraza da olsa münazaradan bizi men ediyor. Çünkü hücum eden dinsizlik ondan istifade edebilir. Fena fillah ve Vahdet-ül Vücud mes’elelerini Risale-i Nur tamamıyla halletmiştir. Ve o mesleğin sahipleri de tasdik etmişler. Ankara Üniversite Nur Talebelerinin Diyanet Hocalarının tensibiyle neşrettikleri yeni bir mecmua bütün bu mes’elelere cevap veriyor. Size de o mecmuadan gönderilecek.

Aziz Kardeşimiz, sizin mektubunuzda o mübarek zattan rivayeten; Cenab-ı Hakk’ın insanları kendi suretinde halk buyurmuş olduğu bildirilmektedir ki bu tamamıyla yanlıştır.

Hadis-i Şerif, “Cenab-ı Hak, insanı suret-i Rahman üzere halk etmiştir” buyuruyor. Yani Rahman ismi mahiyetinde… Yoksa kat’iyyen kendi Zat’ı suretinde demek değildir. Bu Hadis-i Şerif hakkında Risale-i Nur’un Ondördüncü Lem’asının 2. Makamının Beşinci Sırrında böyle denilmektedir:

Bir Hadis-i Şerifte varid olmuş: “İnnallahe halâkâl insane alâ suret-ir Rahman.” Bir kısım ehl-i tarikat akaid-i imaniye münasip düşmeyen bir tarzda tefsir etmişler. Ehl-i tarikatın bir kısm-ı ekseri, sekir ve aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan hakikate muhalif telakkilerinden belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar fikren onların esas akaide münafi olan manalarını kabül edemez. Etse hata eder. Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden, yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden, zat-ı Akdes-i İlâhinin şeriki, naziri, zıddı, niddi olmadığı gibi; “Leyse ke mislihu şey’un ve hüvessemi-ul basir” sırrıyla; sureti, misli, misali, şebihi dahi olamaz. Fakat, “ve lehül meselül â’la fissemavati vel ardi ve hüvel aziz-ül hakim” sırrıyla; mesel ve temsil ile şuunat, sıfat ve esmasına bakılır.

Hem işarettir ki; Zat-ı Rahman-ı Rahimin delilleri ve ayineleri olan zihayat ve insan gibi mazharlar o kadar o zat-ı Vacib-ül Vücuda delaletleri kat’i ve vazıh ve zahirdir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir ayine parlaklığına ve delaletine ve vuzuhuna işareten, o ayine güneştir denildiği gibi, “insanda suret-i Rahman var” vücuh-u delaletine kemal-i münasebetine işareten denilmiş ve denilebilir. Ve ehl-i Vahdet-ül Vücud’un mutedil kısmı “Lâ mevcude illâ Hu” bu sırra binaen, bu delaletin vücuhuna ve münasebetin kemaline bir unvan olarak demişler.

Aziz Kardeşimiz, hem sizlere hem Nurlarla alakadar kardeşlerimize selam eder, hizmet-i nûriyenizde ihlâslı muvaffakiyetler niyaz edip dualarınızı isteriz.

El Bâki Hüvel Bâki Kardeşleriniz

Tâhirî, Zübeyir, Ceylan, Bayram, Hüsnü

Ağabeyler Anlatıyor’dan

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Bediüzzaman’a İlk Ziyaretimi Yeis İçinde Yaptım”

Merhum Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI anlatıyor: BEDİÜZZAMAN’A İLK ZİYARETİMİ YEİS VE BİTKİNLİK İÇİNDE YAPTIM Bediüzzaman …

Yorumlar

  1. avatar

    Van eşrafından molla HAMİT abiye görme ve ders feyzinden nasiplendim onu ve çaycı Emin Abi ile alemi bakiye giden bütün abilerimi rahmetle anıyorum. şarklı olmam hesabıyla 1975/2000 yılları arası Celal Höyük ve YAŞAR abiyi ziyaret etmek nasip olmuş hayırlı ve sağlıklı ömürler diliyor dualarını bekliyorum izmir de de sık sıkA.Cevad abi, Ömer ÖZCAN abilerin ziyaret ve dersleri nasip oldu onların hizmeti Kuraniye’den sebatlarına müteşekkirim dualarını bekliyorum Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler diliyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Oryantalistler ve İslam Dünyasındaki Faaliyetleri, Etkileri

İslam Dünyasında Müsteşrikler ve Faaliyetleri Kamil ARSLAN'ın makalesi İçtimai ilimler sahasında yapılan araştırmalar içinde, İslamiyetle …

Kapat