Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Said Nursi’nin Kapitalizme Bakışı

Said Nursi’nin Kapitalizme Bakışı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dr. Yaşar ALKAN
Celal Bayar Üniversitesi,

Makalenin tamamını indirip okumak isterseniz TIKLAYINIZ 

(…)

2. Said Nursi’nin Kapitalizme Bakışı

İslam, şüphesiz insanların her türlü gelişime açık olmasını, üretmesini, dengeli ve paylaşımcı tüketimi, adil ticareti ve bunların öncesinde ve ötesinde yapılan her şeyin Allah’ın rızasını elde etme adına yapılması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyar. İnananlar yaptıklarını bu rızaya nail olma gayesi içinde yaparlar ve hayatlarını bu bağlamda sürdürmeye çalışırlar ve fakat toplumlar sadece inananlardan, sadece Müslümanlardan oluşmamaktadır. Her inançtan yada inançsızlıktan insanların yaşadığı heterojen toplum yapılarında sürdürülebilirliği sağlayabilmek ve adil şekilde mübadelelerin gerçekleştirilebilmesi için kurallar olmak zorundadır.

Said Nursi Batı ve kapitalizme (özellikle yıkıcı etkiler doğuran vahşi kapitalizme) yönelik nasıl tavır sergilenmesi gerektiği hususunda çok önemli bilgi ve görüşler sunmaktadır.

Said Nursi 1878 yılında Bitlis’in Nurs köyünde doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun zorlu ve çalkantılı geçen yıllarına tanıklık eden Nursi 30’lu yaşlarının sonunda Birinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımını görmüştür ve Batı emperyalizminin yıkıcı etkisini savaş meydanlarında bizzat yaşamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun nihayetine erip de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından vatandaşı olduğu ülkede insanların ve toplumun hem ekonomik yönden gelişip hem de dini açıdan değişimini gözlemleyen Said Nursi, 50’li yaşlarında İkinci Dünya Savaşı’nın içinde olan bir ülke mensubu olmasa da iktisadi, hukuki, askeri ve siyasi etkilerinin canlı tanığı olarak kapitalizmin getirdiği aşırı kâr hırsının insanlığı nasıl canavarlaştırdığını ve ölüm makinasına dönüştürdüğünü görmüştür. Sadece Türkiye değil aynı zamanda yenilmişlik ruh haline giren İslam toplumunun bir bireyi olarak özellikle çağın çok gerisinde savaş teknolojisiyle Birinci Cihan Harbi’nde nasıl tarumar olunduğunu acı bir şekilde deneyimlemesine istinaden İkinci Cihan Harbi hususunda soğuk ve uzak tavrı dikkat çekicidir. İnsan kıyımının kendinde oluşturduğu tecrübeleri şu tespitleriyle ortaya koyar: “Bu kanun-u esasiye-i beşeriye, bir hadd-i muayyenesi (belli bir sınırı) olmadığı için çok su-i istimale yol açmış. İki harbi umumi bu gaddar kanun-u esasinin su-i istimalinden çıkıp bin sene(lik) beşerin terakkiyatını zir-u zeber ettiği gibi, on cani yüzünden doksan masumun mahvına (da) fetva verdi. Bir menfaat-ı umumi (kamu yararı) perdesi altında şahsi garazlar, bir cani yüzünden bir kasabayı harap etti… (Nursi, 1994: 997; aktaran: Duran, 2011)” O gün ne ise bugün de (nispeten medya gücüyle ifşa olan bazı zulümlerin az da olsa caydırıcılığı) benzer şekilde kapitalist hedefler uğruna gerçekleştirilen katliamları görmekteyiz. Günümüzde ise yeni geliştirilen bir kavram olarak mazlumlar “ikincil zayiat” kapsamında değerlendirilmekte ve olası çatışmalarda mağdur olarak hayatını kaybedenlere iç acıtıcı bir isim verilmektedir. Yani yöntemler, teknoloji değişse de kapitalizmin yol açtığı ölümler değişmemekle birlikte giderek artmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sürecinde kapitalist çıkarlar temelinde sermaye birikimini gerçekleştirip de sanayilerini ve özellikle savaş sanayilerini geliştirmiş Batılı ülkelerin birbirlerine karşı giriştikleri mücadelenin, Nursi’nin mensubu olduğu toplumlar açısından kaçınılması gereken en akıllıca hareket olduğu düşüncesi takdire şayandır. Zira toplumun ikinci bir büyük savaşın yükünü kaldırması mümkün değildi. Nitekim 1940’lı yıllarda savunma ve caydırıcı etkisiyle askere alınan erkek nüfus yüzünden üretim durma noktasına gelmişti. Nursi iktisadi ve teknolojik eksikliği gözlemleyerek bir âlime yaraşır şekilde durumu analiz edip çözüm önerisini de sunmuştur. O, “biz Allah’ın Sözü’nü (İ’lâ-i Kelimetullah) muhafaza etmekte en tehlikeli düşmanlar olan cehalet, yoksulluk ve kutuplaşmaya karşı bilim ve sanayinin silahlarıyla cihat etmeliyiz.” der (Nursi, 1960: 64; Nursi, 1991: 26; Duran, 1997; Duran: 2010).

Nursi kapitalist sistemin bir salt şer olmadığını, doğal olarak insanlığa faydalı bazı yönlerinin de olduğunu kabul eder. Kapitalizmi eleştirmeye başlamadan önce o, bu olumlu yönlerine “medeniyetin mehasini” adını verir ve onlara karşı bir eleştirisinin olmadığını hatırlatır. Onun kapitalizm ile ilgili yaklaşımlarını “Rüyada Bir Hitabe” adı altında kaleme aldığı bölümden özetleyelim (Nursi, 2007: 207 vd). Nursi konuya “…bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir…” diyerek Batı medeniyetinin insana faydalı kısmıyla bir probleminin olmadığını vurgulayarak başlar. Ancak mevcut durumda Batı medeniyetinin günahları, iyiliklerine galebe etmektedir. Bunun en bariz göstergesi iki dünya savaşıdır. Kapitalist ruh bu iki savaşla yeryüzünü kana bulamıştır. Fakat Nursi gelecekle ilgili umutsuz değildir. O, “İnşâallah istikbaldeki İslâmiyet’in kuvvetiyle, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek.” şeklinde bir beklentiye sahiptir.

Nursi’ye göre mevcut kapitalizm (Batı medeniyeti) beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Kapitalizmin dayanak noktası kuvvettir. Kuvvetin özelliği ise tecavüzdür. Kapitalizmin amacı menfaattir. Kapitalizmin temel anayasası sürekli, sınıflar arası ve milletler arası savaştır. Toplumlar arası ilişkileri başkalarını yutmakla beslenmek ve ırkçılıktır. Cazibedar hizmeti, insanın kaba hayvansal duygularını kışkırtmak ve tatmin etmektir. Bunun sonucu ise insaniyeti melek derecesinden hayvan derecesine indirmek demektir. Nursi’ye göre kapitalizm, insanlığın yüzde seksenine yaşanmaz bir hayat; yüzde onunu hayalî bir mutluluk vermiş, diğer yüzde onunu da ikisi arasında bırakmıştır. Oysa ona göre gerçek saadet ya toplumun tümüne ya çoğunluğuna sağlanan saadettir. Çünkü Kur’an ancak toplumun tümünü, en azından çoğunluğunun saadetini güvence altına alan bir medeniyeti kabul eder.

Öte yandan kapitalist sistem kaba hayvansal duyguları kışkırtarak kitlelere zaruri olmayan ihtiyaçları zaruri ihtiyaçlar olarak algılatmış, kişiler eskiden mesela dört şeye muhtaç iken şimdi yüz şeye muhtaç duruma gelmiştir. Kazanç, harcamalara yeterli gelmediği için insanlar hile ve harama yönelmiş ve ahlâkın esasını tahrip olmuştur.

Kapitalizmin yıkıcı etkisine karşı Nursi bilimin, teknolojinin, çoğulcu toplum anlayışın benimsenmesini ve otoriter eğilimlerden kaçınarak üreten, farklı fikirlere, düşüncelere, değerlere, inançlara saygı gösteren geniş kapsamlı ve uzlaşmacı, iletişimi hayatın her alanına yayan bir sosyal sözleşme modeli sunmuştur. Batıya düşman olmak yerine o medeniyetin iyi yanlarını alıp kullanarak teknolojik, bilimsel, askeri alanlarda çağın savunma ve var olma gereklerini en üst düzeyde sağlayarak mevcudiyetin sürdürülebileceğini vurgulamaktadır. Zira güvenlik özgürlük dengesi birbirinden ayrılmaz iki unsurdur ki insanların en temel hakkı olan yaşam hakkının güvence altına alınamadığı ortamda ne medeniyet gelişir ne de üretim yapılabilir.

İktisadi anlamda ise hazcı, sürekli yeni ihtiyaçlar icat edip toplumları ‘tüketim kölesi’ne dönüştüren Batı kapitalizminin toplumumuzun doğasına uygun olmadığı inancındadır. O, Kur’an ile hayatı şekillendirmenin önemine vurgu yaparak “yiyin, için fakat israf etmeyin”1 ayetine istinaden kanaati tavsiye etmektedir. Kanattan amaç, mevcut üretim teknikleriyle üretilmiş hasılayı adil şekilde paylaştırmak, çağın gereklerine uygun olarak sermaye-emek faktörlerini çatışmaya dönüştürmeden uyumlu hale getirmek ve doğal kaynakları maksimum verimle kullanarak iktisadi kalkınmayı sağlayacak devlet, millet, özel sektör bütünleşmesini sağlamaktır. Zira her toplum kimi zaman bolluk kimi zaman da yokluk çekebilir. Zor dönemlere düşmeden hakkı gözeterek adaleti ayakta tutup birlikte yaşama bilincini sürekli kılmanın gerekliliğine dikkat çeken Nursi Allah’ın insana verdiği fıtrata uyma yetisini çevresel faktörlerin yıpratabileceğini ve fakat yine de az da olsa çok da olsa inananların nimetlere şükretme iradesini kanaat ile gösterebileceğini söyler. Nursi’ye göre Allah’a şükredebilen insan, verilen nimetleri iyi günde de kötü günde de paylaşarak imtihanı kazanabilir ve gösterdiği şefkat ile hem insanlar arasında hem de Allah katında saygın bir konuma yükselebilir.

Nursi’nin öngördüğü ahlaki ve insani değerler perspektifinden baktığımızda Suriye’den savaş ve zulüm yüzünden hicret eden insanlara ensar-muhacir bilinciyle her türlü yardımı yapma iradesini gösterebilen insanımız umut vaat etmektedir. Oysa Avrupa kapılarında, dışlanan, ötekileştirilen, insan yığınlarını gördükçe, vahşi, ırkçı, hazcı, bencil kapitalist sistemin sosyo-ekonomik sonuçlarını gözlerimizle müşahede ediyoruz. Adorno’nun vurguladığı gibi zulme, haksızlığa, açlık ve yıkılışlara bu duyarsızlıkların sebebi kapitalist aydınlanma tarafından Batı toplumlarının ruhsal ve ahlaksal gelişmesinin ‘çocuksu narsizm’ aşamasında engellenmesidir.

Sonuç

Kapitalizm, insanlığın üretim ve tüketim açısından üst düzeye ulaştığı, sistemli olarak emeği sermayeye dönüştürüp kümülatif birikimle her kesimi kolonize ettiği bir yapılanmanın adıdır. İnsanlara vaat ettiği özel mülkiyet ve serbest girişim hakkı ile birlikte sağladığı hukuki koruma gelişimin temel dinamiği olmuştur. Özellikle teknolojide, iletişimde gelişmeler kapitalizmin ihtiyaç duyduğu küresel hegemonyayı pekiştirmiştir. Şüphesiz geçmişte yalpalanarak evrimler geçiren kapitalizm, Sanayi Devrimi ve Viktorya dönemi ile kazandığı ivmeyi devamında Protestan etkinin ticari yönüyle zirveye ulaştırmıştır.

Farklı bölgelerde farklı etkiler gösteren kapitalizm, sekülerleşen hayat tarzının tüm kesimleri kuşattığı ve Protestan etikten kendini azade etmiş, kurallarını dinden almayan bir piyasa yapısına eriştikten sonra yıkıcı ve aynı zamanda tüm dünyayı (hatta evreni) salt bir pazar olarak gören perspektifiyle Batı’da tam anlamıyla hayat bulmuştur. Doğuda ise İslam’ın emredici ilkeleriyle zıt bazı unsurları (faiz, infak, sadaka, zekât vs.) bünyesinde barındırması nedeniyle gerekli dinamizmi bulamamıştır ki bu oldukça doğaldır. Fakat zaman içinde küresel ve yerel baskılar İslam coğrafyasındaki toplumları yıpratmıştır, kapitalizm etkisiyle ya da daha geniş anlamda kendi iktisadi sistemini geliştirip savunamamaları yüzünden başarısızlıklar kaçınılmaz hale gelmiştir. İşte bu noktada çağın gereklerine uygun bir İslam toplumu (dininden taviz vermeden) oluşturma noktasında vizyon sahibi olan alimler önem arz etmektedir ki Said Nursi o isimlerden biri olarak dikkat çekmektedir.

Nursi, Allah’ın indirdiğine uygun şekilde yaşamını sürdüren, zamanın ruhuna uygun, bilim ve teknolojiyi özümseyen, güçlü devlet, ordu, millet yapısına sahip bir toplum inşa edilmesi hususunda görüşleriyle hem takipçilerine hem de olası tüm muhataplarına geniş bir perspektif sunmaktadır. Batıdan sistem olarak sadece ve toptancı bir yöntemle kapitalizmi değil, gelişimi ve bilimi, teknolojiyi alarak kendi yapımıza ve dinin gereklerine uygun bir şekilde ihtiyaçlarımız doğrultusunda kullanmamızı salık veren Nursi, sistemlere, değerlere, ideolojilere düşman olunmamasını ve onların birer araç olduğunu; asıl amacın insanların iyiliği, huzuru, mutluluğu olduğunu ortaya koymaktadır.

1 A’raf Suresi 31. Ayet: Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

Kaynak: Katre Uluslararası İnsan Araştırmaları Dergisi , 2017

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinden Oruç ve Ramazan Üzerine

İslam'ın binası beş esas üzerinedir. Kelime-i şehadet Müslümanlığın şartıdır. Müslüman olduktan sonra en mühim şey …

Kapat