Ana Sayfa / Yazarlar / Sanat – Edebiyat Köşesi

Sanat – Edebiyat Köşesi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

SANAT – EDEBİYAT KÖŞESİ

“Veciz konuşmanın sırrı, fuzuli (boş) sözleri terk etmektir.”

Hz. Ebu Bekir

“Eski satanların nöbeti geçti
Benim pazarımda şimdi yeni satılıyor.”

Hz. Mevlâna

“Anladım iş, sanat Allah’ı aramakmış.
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.”

Necip Fazıl

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme.”

Bediüzzaman Hz.leri

BEKLERİM
Genç yayıncı, dergisinde Bernard Shaw’ın yazısını yayınlamak için izin istedi. İzin aldığında da:
– Henüz fazla kazanamıyorum. Hak ettiğiniz ücreti veremeyeceğim, dedi.
Büyük edebiyatçı taşı gediğine koydu:
– Zararı yok, büyümenizi beklerim…

ŞİİR HIRSIZLIĞI
Şair geçinen adam, edebiyattan anlayan vezire bir kaside getirmişti. Bu, çeşitli divanlardan alınma bazı mısralardı. Vezir şöyle dedi:
– Bize öyle bir deve katarı getirdin ki eğer biri onların yularını çekecek olsa, hepsi başka bir sürüye giderdi.

HAREKETLİ RESİMLER
Cemal Nadir’e bir dostu şöyle demiş:
– Niçin Micky filmleri gibi canlı, hareketli, yürüyen resimler çizmiyorsun?
Cevap mükemmel:
– Etrafına baksana. Bizim resimler zaten hareketli, önüne gelen yürütüyor!..

BEĞENİLEN ŞİİR
İbnül Emin Mahmut Kemal anlatıyor:
“Kör” lakabı ile tanınan Mahmut Nedim Paşa’nın kardeşi “Sağır” Ahmet Bey’in oğlu Ali Haydar Bey, Keçecizâde Fuat Paşa’ya bir şiirini göstermiş. Paşa, şiiri okuduktan sonra pek beğenmediğini nükteli şekilde ifade etmiş:
– Aferin oğlum! Eğer amcan paşa hazretleri görebilseydi, baban beyefendi duyabilseydi her hâlde onlar da memnun olurlardı.

TABLO
Ünlü ressam kendi sergisini geziyordu. Sarışın çocuk, poşette getirdiği bozuk paraları ressamın önüne döktü. Saydılar. On dolardı. Ressam: “Tabloyu paketleyip verin!” dedi.
– Neden binlerce dolarlık bir tabloyu on dolara veriyorsun? dediler.
Cevap çok anlamlıydı:
– Belki bu tabloya, servetinin tamamını verebilecek başka birini bulamam…

YAZI MAKİNESİ
Ahmet Mithat Efendi, çok yazdığı için kendi zamanında “yazı makinesi” diye anılırmış.
Ahmet Rasim, daha da ileri giderek onun için: “on iki beygir gücünde bir yazı makinesi” demiş. A. Mithat bu latifeye çok gülmüş. Daha sonra da isimleri “Ahmet” olan dört kişiyi sayarak şöyle söylemiş:
– Beygir faydalı bir hayvandır. Dört eşek gücünde, dört ayağım vardır. Eğer bunlara birer isim takmak gerekseydi: ‘Ahmet Cevdet, Ahmet İhsan, Ahmet Rasim ve Ahmet Şuayip’ derdim.

SON DAKİKAYA KADAR
Ölümünden birkaç saat önce Fransız romancısı Marcel Proust, uşağına, yeni bitirdiği romanın kahramanlarından birinin ölümünün tasvir edildiği sayfayı getirmesini istemişti.
Bu isteğinin nedenini de şöyle açıkladı:
– Şimdi kendim aynı vaziyette olduğum için, yapmak zorunda olduğum bazı rötuşlar var.

AYAKTA DURMAK
Mark Twain, konferans vermek için bir şehre gelmişti. Tıraş olmak amacıyla berbere uğradı. Berber sordu:
– Yabancı mısınız?
– Evet.
– Tam zamanında gelmişsiniz. Çünkü bu akşam Twain burada bir konuşma yapacak. Siz de gidersiniz değil mi?
– Giderim herhalde.
– Bilet aldınız mı?
– Hayır, almadım.
– Yazık biletlerin tamamı satıldı. Ayakta kalacaksınız sanırım.
– Fark etmez, dedi Twain. Onun konferanslarında ben zaten hep ayakta dururum.

MÜZİSYENMİŞ
Orkestra, Çaykovski’nin Romeo ve Juliet’ini çalıyordu. Bir kadın yanındaki adamın ağladığını fark etti.
Bayan, adamı teselli edebileceği düşüncesiyle kulağına yaklaştı:
– Çok romantiksiniz herhalde, dedi.
Adam, gözlerini silerek cevap verdi:
– Hayır, madam. Müzisyenim…

ASLAN İLE RESSAM
Ressam, yaptığı resimleri sergilemiş. Bir kıyamet, bir kalabalık… Seyirciler, sergiyi geziyorlarmış. Resimler içinde en güzeli de “Aslanla Avcı” tablosuymuş. Resimde, aslan kapaklanmış; yere yatmış… Ufacık bir avcı bozması da elinde tüfeği, aslanın başına sağ ayağını atmış, poz verir vaziyette duruyormuş.
“Ah! ah!” diye iç geçirmiş aslan.
“İnsanoğlunun yaptığı resim böyle olur. Bence bu, baştan sona yalan. Ressam, kafasından uydurmuş. Gerçekte böyle bir şey ne olmuştur, ne de olabilir.
Eğer bizden ressam çıksaydı, size doğrusunu yapardı, böyle tersini değil…”

TEHDİT
Şairlik taslayanlardan biri, Yahya Kemal’e uzun ve manasız bir şiirini(!) okuduktan sonra şöyle demiş:
– Üstad, bu şiiri müthiş bir heyecanın etkisiyle yazdım.
Y. Kemal şöyle demiş:
– Haklısın, seni mutlaka ölümle tehdit etmişlerdir.

İLHAMIN KAYNAĞI
Edebiyata meraklı bir hanım, Mehmet Çınarlı’ya şöyle sormuş:
– Mehmet Bey, hanımlar mı daha iyi şiir yazarlar, erkekler mi?
– Erkekler!
– Nasıl olur? Bu kadar zarif, bu kadar kibar varlıklar yazmayacak da erkekler mi yazacak?
– Efendim, mesele ilham meselesi. Biz, o ince, kibar hanımlardan ilham alarak güzel şiirler yazıyoruz. Onların karşısında ise bizler varız. Kimden ilham alıp da güzel şiir yazsınlar?

BİR AYRINTI
Genç yazar, ilk eserinin metnini yönetmene baştan sona okur. Ardından da sorar:
– Nasıl buldunuz?
– Güzel. Yalnız küçük bir değişiklik yapmanız iyi olur. Oyunun kahramanı zehirle değil, silahla ölmeli.
– Bu önemsiz bir şey.
– Bence önemli. Silah sesi, uyuyan seyircileri uyandıracaktır.

İŞİN KOLAYI
Yahya Kemal, Dr. Nihat Reşat Belger’e sorar:
– Aziz doktorum, bir hastalığı nasıl anlarsınız?
– Çok kolay. Hasta şikâyetini söyler, muayene eder ve teşhis koyarız.
– Peki, siz şiiri nasıl yazarsınız?
– Gayet basit. Kelimeleri sıralarsınız. Mesela: “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın!..” Bu beş kelimeyi buldunuz mu şiir kolayca tamamlanır. Tabii iş o beş kelimeyi bulmakta.

“DAŞ”LI ŞİİR
Yavuz Bülent Bakiler, Kıbrıs sorununun zirvede olduğu günlerde oradaki kardeşlerimize bir şiir yazar.
Şiir, her dizede, kafiyeyi sağlayan “daş” sesleri ile bitmektedir.
Gönüldaş, karındaş, ülküdaş, arkadaş, yoldaş, sırdaş… gibi.
Bakiler, şiirini, Osman Yüksel Serdengeçti’ye okutur önce.
Merhum, şöyle bir inceler şiiri ve Y. Bülent Bakiler’e tebessüm ederek esprisini yapar:
– Çok güzel, beğendim. Ama şiirde o kadar çok ‘daş’ var ki bu ‘daş’ları Akdeniz’e döksek, Kıbrıs’a kadar yürürüz.

MÜSVEDDE
Ünlü ressam Şevket Dağ’ın atölyesine sanattan hiç anlamayan biri gelir.
– Gene neler çiziyorsun öyle? diye sorar.
– Eskiz.
– Anlamadım.
– Taslak. Yani senin anlayacağın müsvedde…
– Resmin müsveddesi mi olurmuş?
– Neden olmasın. İnsanın müsveddesi olur da resmin olmaz mı?

HAFİF ŞİİR 
Bir gün Ankara Caddesi’nde meşhur Takyeli Tarık, Süleyman Nazif’in yolunu kesip:
– Şu şiirimi dinlemeden bir yere gidemezsin, demiş.
Ve şiirini(!) okumuş. Ardından da:
– Eğer fikrini açıkça söylemezsen demiş. Külahları değişiriz.
Nazif’in cevabı tek kelimedir:
– Hafif!
Bunun üzerine Tarık, kötü sözlerle hakarete başlayınca Nazif, kaçarcasına bir dükkâna girmiş. Orada gördüğü Osman Cemal’e olayı anlatmış:
– İşte böyle birader, demiş. Adamın nazmı hafif ama nesri oldukça ağır.

HAFIZ OSMANLAR TÜKENMEZ
Meşhur hattatlarımızdan biri de Hafız Osman’dır. Hafız, hat meşk ederken, Sultan II. Mustafa, büyük bir saygıyla hocasının hokkasını tutuyordu. Yazılan hattın güzelliği karşısında heyecana kapılan Sultan şöyle dedi:
– Artık bir Hafız Osman daha yetişmez.
Büyük hattatın cevabına bakar mısınız:
– Efendimiz gibi hocasının hokkasını tutan padişahlar bulundukça daha çok
Hafız Osmanlar yetişir. Tarih, Hafız’ı haklı çıkarmıştır.

KAFİYE UĞRUNA
Şairin biri, bir türlü kafiyeyi denk getiremez. Nasılsa kafasına “Tallaktü Sâfiye” ifadesi takılmıştır. Kafiyeye de uymaktadır. Ne var ki bu söz “Sâfiye’yi boşadım” anlamındadır. Şair, şiirin kafiyesi hatırına hanımını boşar.
Bu hikâye yaşanmış mı bilmem. Ama sözün manasından çok sanata önem vermek anlamına gelen “Sâfiye’yi, kafiyeye feda etmek” deyimi bugün bile kullanılmaktadır.

OKKALI BİR CEVAP
Yahya Kemal, vapurda kitap okumaktadır. Yanına Mazhar Osman (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin kurucusu) gelir. Selam ve hal hatırdan sonra şu soruyu sorar:
– Üstad ne okuyorsun?
– Şiir.
Kimin?
– Orhan Veli’nin.
– Güzel mi? Ben kendilerini tanımam da…
– Tanırsın tanırsın. Dur, şiirlerinden okuyayım.
“Yarısı balık
Yarısı insan.
İn miyim, cin miyim?
Ben neyim?”
Mazhar Osman dayanamaz:
– Bana gelsin de ne olduğunu söyleyeyim, deyiverir.

DÜŞÜNCENİN MUMYASI
Eğer düşünceler, korunmazsa kaybolur gider. Nice düşünürler, kıymetli görüşleriyle beraber toprağın altındadırlar. Yazar, fikirlerin insanla beraber mezara gitmesine razı olmaz. Bunları, geleceğe taşımaya çalışır. Yani istikbale postalamak üzere bir hediye paketler.
Mektup hazırdır artık. Alıcı da bizleriz, yaşayanlar…
Her şeyin yok olmaya, çürümeye mahkûm olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Altın kıymetindeki bilgileri korumamız, mumyalamamız gerekiyor.
İşte kitap, kendine has o esrarlı kokusuyla sevdalılarının biricik leylası, içinde güzellikler barındıran dostu, tadı dimağından kolay kolay silinmeyecek bir gıdasıdır.

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an’dan Neden Kaçıyorlar?

Özellikle son dönemde adeta bataklığa dönüşen katılımcı bir web sitesi, hatırınıza gelen birçok konuda olduğu …

Kapat