Ana Sayfa / Yazarlar / Saray İstiaresi / Himmet Uç

Saray İstiaresi / Himmet Uç

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Saray İstiaresi

Edebiyatta istiarelerle konuşulur bu bir anlatım unsurudur. Bediüzzaman dinden ziyade edebıyatın araçları ile anlatır. Örnekler, teşbihler, sayısız imajlar hep onun dinle edebiyat arasında kurduğu irtibattan ileri gelir. İslami edebiyat diye bir şey yok, böyle bir tasnif sakat. Osmanlı edebiyat ile din arasında bir sınır koymamış, ama osmanlıyı Avrupa ile birlikte yıkan yarasa kafalılar bir devleti ortadan kaldırmanın yetmeyeceğini anlayarak osmanlıyı temsil eden herşeyi sahanın dışına atmak için ne varsa yapmışlar, Panama’dan bir bez parçasını getirip, bir kanun ile koruyup kafasına o panama bezini takmayanın kafasına ipi takmış sayısız masumları öldürmüşler. Bahane bunları bir şekilde tasfiye etmek, halbuki o ölen insanların hiçbiri böyle bir serpuşun varlığından haberi bile yok. O insanlar öldürülmeseydi, yeni dönemde yine tesirleri devam edecekti, bütün ağaçları keseceksiniz ki oraya acele bir gecekondu yapasınız. Öyle deyapmışlar ve kurdukları gece kondudan hala emniyetle bahsedemiyorlar. Perde arkasında ne kadar güçlü komiteler var ki koca bir imparatorluğu bin yıl dünyaya kök salmış bir kültür ve medeniyeti, dini tamamen silmek için çok yönlü planlar yapmışlar. Büyük oranda da başarmışlar. Hala onların kültür programları gündemde. Bunların önünde bir adam dayanmış, Bediüzzaman. Onu da saf dışı etmek için özür dilerim hayvana dahi yapılmayan muameleler yapılmış. Ama can sıkıntısı olan şey hala bugün onun din ilim ve edebiyat konusundaki fikirleri üniversitelerde yok. Alternatif edebiyat, din ve sanat yok. Yine fen bilimleri ateizmin bahçesi yine edebiyat yatak yorgan hikayesi, yine din kerametlerle anlatılan safdilane tarikat hikayeleri. Üniversite geçliğinin yüzde sekseninin dinden haberi yok, onlara hizmet götüren cemaat felsefeleri çıkar ilişkilerinden ve koltuk savaşlarından dolayı yaralandı, insanlar artık çocuklarını itimad edecek kurumlar arıyor, Hükümet alternatif kurumlar ve yurtlar üretemiyor. Ne olacak bu işin halli.

On birinci sözde anlatılması gereken üç bahis var. Hikmet-i alemin tılsımı, hilkat-ı insanın muammas, hakikat-ı salatın rumuzu. Risale-i Nur’da çözülmesi gereken sorunların en önemli üç boyutu bu üç şey. Bu üç iddia birbiri içinde birbirine bağlı şeyler. Bu alemin neden yaratıldığı, niçin yaratıldığı insanlık tarihi boyunca dini ve felsefeyi, ilmi, kısmen de sanatı ilgilendirmiş. Yaratılışın hakkındaki teoriler dünyalar kadar çok ve kitaplara sığmaz. Yaratanın niçin yaratığı, dışardan bakanın neden yaratıldığı gibi sorunlar. İlim ve sanat, felsefe, mitoloji dışardan bakmışlar. Tıpkı tiyatroyu yazan ve sahneleyenin niyetleri ile seyircilerin niyet konusundaki farklı fikirleri gibi.

Alem ne olursa olsun yaratılmış, bir gün bu kainat evi insanın yaşayacağı şekilde hazırlanmış, ev bitince evde birinin oturması gerekir, çünkü evin yapılışı ve donanımı orada birinin yaşaması gerektiğinin binlerce ipucunu verir. Ev tam hazırlanınca insanın yaratılması gerekmiş işte o zaman insan yaratılmış. Alem neden yaratılmış ve arkasından insan neden yaratılmış, insan evren ve evren insan münasebetleri. Bunlar için de ilim sanat edebiyat ve diğer ilimler çok şey söylemiş.”Yapan bilir, öyle ise bilen konuşur” kaidesince, bir şeyi yapan ancak o şeyin gereği ve gayesi konusunda düşünür.Arkasından önemli bir sır daha var, namazın hakikatının rumuzu, yani namaz hakikatının sembolik anlamının ne olduğu. Çünkü alemin yaratılışı insanın yaratılışını insanın yaratılışı da namazın gerekliliğini gerektiriyor, alem-insan-namaz . Alemden namaza insana, insandan namaz ve aleme, namazdan insan ve aleme giden mantık silsileleri var. Bu üç şey birbiri ile alakadar. Biri birisiz olmaz. Ama bunlar tılsım, muamma ve rumuz kelimeleri ileifade edilmiştir. Yani birebir ifadeler değil, bir eşittir bir gibi değil. Tılsım kendi dışındaki alternatifi sonsuzdur. Yedi rakamlı bir şifrenin binlerce alternatifi vardır. Tılsım da zor bir kelimedir. Alemin yaratılış hikmeti konusunda binlerce hakikat olamaz bir hakikat olur, o ya yaratanın niçin yaratığı fikridir. Onun dışında çok şey söylenmiş ama onlar bir olan tılsımı aşamazlar. Muamma da tılsım gibi zor bir kelime, sarih bir anlam değil, insanın neden yaratıldığı konusunda çok şey var. Bir tanesi hakikatı yansıtır o da yaratanın alemi yaratıp insanı onun içine neden koyduğu hakikatidir. Alemi yaratan onunla bütünleşen canlıyı da yaratandır. Kim onu yapmışsa bunu yapan da odur. Güneşi yapan kimse , ışığı yaratan kimse gözü yaratan da odur. Koyunu yaratan kimse mideyi de yaratan odur. Otu yaratan kimse koyunu yaratan da otur. Bütün nesneler arasında bu ortak tasarım geçerli olduğu gibi, bütün nesneler arasında da ortak bir tasarım vardır. Beş yüz nesne olay canlı, hareket yan yana dizilsin hepsi bir anda ortak tasarlanılmıştır. Saatlerce bunların ortak tasarımı konuşulur. Buğday, insan, koyun, güneş, elma vb arasındaki ilişkiler gibi builişkiler hem fonksiyonel hem de biçimsel ortak tasarımı ve yaratmayı gerektirir. Atın boyu ve tasarımı ile insanın boyu ve tasarımı arasındaki ortaklık ve denklik ve uyum ortak tasarımı gerektirir. Daha niceleri. Bilim bu ortak tasarımı düşünmez o tek tek düşünür ve öznesiz ve pasif fiiller kullanır.

Bediüzzaman namazın dini hayat içindeki lüzumunu anlattığı bahisler vardır, bir de sembolik anlamları vardır. Dokuncuncu Söz rumuz anlatımdır, yani namazın sembolik anlamını anlatır, bu rumuz anlatımıbaşka yerlerde de anlatır. İnsanın namazı kainat , insana yansıyan sembolik ilişkiler yumağı bir santralıdır, veya sayısız ayinelere farklı anlaml arda yansır namaz. Dokuzuncu Söz bu sembolik anlamın şahikasıdır, maziden bugüne kimsenin varmadığı bir büyük anlam yoğunluğu taşır. Sayısız anlam içeriklerini namaza yüklemek Allah’ın bütün alemi bir eyleme yüklemesindeki acib bir sırdır. Çocuğun anne rahminde oluşturulmasını Bediüzzaman’ın hilkat-ı acibe der, namaza da sayısız sembolik anlamlar yüklemek bir icmal-i acibedir. Dokuzuncu söz de “pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz” der. Nedir o pek çok hikmetler onlar sembolün derinliğidir. On Birinci Sözde de “ bir parça fehmetmek istersen “ diyor. Yani rumuzu, muammayı ve tılsımın bir parçasını anlatıyor. Bir parça asgari bir anlatımdır, bir parça ekmek ver gibi, parçadan geri kalan ne kadardır.

Alemin hikmeti, hilkati insan, namaz hakikatı bu üç birbiri ile ilgili zor anlamları anlatmak için Bediüzzaman bir sultan ve saray örneği verir. Bir sultan bir sarayı neden yapmak ister, bir saraya neden ihtiyaç duyar. Kainatın, insanın ve namazın hakikatlerini anlatmak için önce bir saray yapmak isteyen bir sultan örneğini istiaresini anlatır. Anlatma gereği duyar. Saray yapma ihtiyacını sultan duyar. Sultanın sarayı yapmak için çok karekteristik özellikleri olması gerekir. Sultanın dört özelliği var birincisi zengin olması, ikincisi garip sanatları bilmesi gerekir. Üçüncüsü, hesapsız acip fenleri bilmesi lüzumludur. Döndüncüsü ise güzellik bedii ilimleri bilmesi zorunludur. Budört şeyi kendisinde toplayan bir saray yaptırabilir. Saray da boş yere yaptırılmaz, onun içinde oturacakları da düşünmesi gerekir.

Bediüzzaman sultan istiaresi ile Allah hakkında daha üretici düşünüyor, istiarenin zaten ifade unsuru olarak alınması da bu yüzden ileri geliyor. Burada sultana izafe ettiği imtiyazları Allah’a vererek anlatsa yanlış anlaşılmalar olacaktır, bu yüzden birperde olarak istiareyi kullanıyor. Hem zengin, hem garip sanatlar yapacak kadar sanatkar, hem acip fenleri biliyor, hem de ikinci bir defa sanatın arka planı olan bedîi ilimleri biliyor. Bedii sıradan güzellikler dışında güzelliklere verilen bir sıfat. Bediiyyat estetik bilimleri demek, estetik de yaratılma öncesi herşeyin güzel yaratılması için nisbet ve orantıların ve uyum ve geometrinin olması gerekir. Alemde sanatın ve ilmin sadece taklidini yaparak şöhret olduğu sayısız güzellikler var, bu güzellikleri yapmak için sultanın çok iyi estetik bilimlerini yani güzellik bilimlerini bilmesi gerekir. Şehirlerin etrafına dağları yerleştirip, nehirleri o alanın en münasip yerine koymak, ağaçları ve hayvanları Bediüzzaman’ın tabiri ile serpiştirmek, çiçekleri bir süs ve yineBediüzzaman’ın tabiri ile tearüf aracı olarak koymak bilimin kopuş nazariyesi diye anlattığı masalı yalanlar. Dünya güneşten kopmuş da kopan bir şeyde nasıl böyle herşey yerli yerine gelmiş. Bilim masallazrı ezop masallarından daha saçma, ama birilerinin işine geldiği için hala gündemde.

Estetiğin kaynağı Allahbüyük isimlerden Adl ismi. Bütün mimarlık mühendislik, heykel, resim, nakkaşlık, ve bütün icadların arka planı Adl ismine dayanıyor. Güzelliğin kaynağı nisbet ve orantı. Bediüzzaman buna niseb diyor. Çorbayı güzel yapan unsularının orantısı ve nisbeti, aynen öylede de insan yüzündeki azaların birbirine nisbeti de güzelliği gösteriyor. Hz Aişe “Eğer Yusuf’u görenler ellerini kesti ise Muhammed ASM görenler başlarını taşa çalardı” diyor. Habibim hitabına mazhar efdal ülhalk ve güzeller güzeli. “Bu simada yalan yok bu simada yalan olamaz” diyor bir Yahudi alimi ve Müslüman oluyor. Ya ahlakın ve siretin unsurlarını bir insanda içtima ettirmek ne kadar farklı bir estetik. Hz Peygamber’in yanına gelen birkaç genç ondan birşeyler isterler, o zaman hiçbir şeyi yoktur Resullullahın der ki onlara beni götürün satın. Çocukların önünde pazara gider Fahri Alem. Yolda Hz Ömer’e rastlarlar, Ya Resullallah nereye derler. Durumu anlatır Peygamberimiz. Nasıl bir tablo koca peygamber birşeyi olmayınca kendini satlığa çıkarır. Ta ki insanlar ihtiyaçlarını gidersin. Hz Ömer yirmi dinar veya akçe ile Hz Peygamberi çocuklardan alır. Hz Peygamber “Yusuf’un satışı daha yeğdi” der. Çünkü Hz Yusuf kardeşleri tarafından buna yakın bir mebhağa satılmış.

Adl isminin anahtar kelimeleri, muvazene, mizan, tevzin, tenasüb, muvazene-i eşya, muvazene yi kainat, intizam. Bu kelimelerin Risale-i Nurlara dağılımı al sana koca bir kitap, Kur’an estetiğini yazdım şimdi yazsam iki cilt olur bin sahife çünkü bütün Risale-i Nur kainattaki güzellik uygulamalarının okuması. Beşer estediği sadece mimari, resim, güzel sanatlara hasretmiş estetiği. Bediüzzaman’ın estetiğinde şimdi şu yaratılıştaki dengeleri oranları koruma konusundaki fikirleri. Adl ismini sadece mahkemeye hapsetmiş esma yorumcuları, adl isminin izahı bütün bilim nazariyelerini alt üstü eden bir bahis. Bilim tarihi bilimlerdeki denge konusunda çok şey söylemiyor ben baktım göremedim.

Tahavvülat , masarif ve varidat arasındaki denge , bunu anlatıyor nasıl oluyormuş. “Herbir anda umum kainatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir bir tek zatın mizaniyle ölçülür.“ Ada sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarını gözlüyorum. Neden ada sahillerinde bekliyor o denizin alt ve üst akıntısı ve içindeki canlıların doğum ve ölümleri masraf ve varidatları ayarlanamasaydı sen o sahilde duramaz kaçacak yer arardın İstanbullu aşık. Nazarı teftiş herşey yolunda mı diye gözetleyen nazar, ama her an nazarı teftişten geçiriyor kainatı, fabrikaların kontrol odalarının başında bekleyen teftişçiler , koca kainata ve birbiri içinde varlıkları dengeleri koruyayak yönetme işte bilimtarihinin en önemli metni

İşte cesed-i hayvaninin hüceyratından ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzadan ve zerratın tahavvülatından ve cihazat-ı bedeniyenin tenasübünden tut ta denizlerin varidat ve masarifatına ta zemin altındaki çeşmelerin gelir ve sarfiyatlarına .. hayvanat ve nebatatın tevellüdat ve vefiyatlarına .. ta güz ve baharın tahribat ve tamiratlarına … ta unsurların ve yıldızların hidemat ve harekatlarına .. ta mevt ve hayatın, ziya ve zulmetin .. ve hararet ve bürudetin değişmelerine ve döğüşmelerine ve çarpışmalarına kadar o derece hassas bir mizan ile, ve o kadar ince bir ölçü ile tanzim edilir ve tartılır ki aklı beşer hiçbir yerde hakiki olarak hiçbir israf hiçbir abes görmediği gibi hikmet-i insaniye dahi herşeyde en mükemmel bir intizam ve en güzel bir mevzuniyet görüyor ve gösteriyor. Belki hikmet- insaniye o intizam ve mevzuniyetin bir tezahürüdür, bir tercümanıdır. “(Lemalar 309)Tuval üstünde renklerin ve resimlerin orantı venisbetleri nerede kainatın nisbetlelerini ayarlamak nerede.

Bütün küçük güzellikler bu büyük güzelliklerin sayesinde ayakta. Vucutta al yuvar ak yuvar dengesi bozuldu mu Azrail yetişiyor, vücuttaki atomların yerli yerine gitmeleri girenler ile çıkanlar dengesi bozuldu mu sen aynanın karşısına bir daha çıkamazsın, nerede güzellik. Bedendeki cihatların her biri Bediüzzaman bin cihazat diyor bin cihazatı yerli yerine koymak ve hareket halinde yönetmek nasıl birdenge ve estetik, Haluk Bey bak şimdi estetik dersleri anlatıyorum. Dünyanın en büyük estetikçisi bu Üstad öyle değil mi…

Şimdi ulum-i bediadan kastedilen bu … Allah’ın dengeli ve herşeyi yerliyerine koyduğu bir kainatta ressam fırçasını alır tuvalın karşısına geçer elinde sigarası resmini yapar. Guercinea’yı yapar, Şeker Ahmet Paşa’nın natrümortunu da . Bütün güzelikler senin sayende Allah’ım bir de şu küçük ve düşünce özürlü insanlar olmasa. Gebze’de ilk defa Bediüzzaman ve Güzellik diye bir konferans veriyordum, bitti biri geldi Himmet Abi, dedi ben risalelerde estetik var diyordum bana deli diyorlardı, beni kurtardın dedi. Dedim şimdi sana bir arkadaş buldular… Bediüzzaman diyor akıl bu ise yaşasın cünün…

Saray istiaresine devam edeceğiz.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur’un Resmen Neşredilmesi / Vehbi KARA

Vehbi KARA Risale-i Nur’un Resmen Neşredilmesi Bediüzzaman’ın Hükümetten beklediği 4 önemli icraat vardır. Bunların gerçekleşmesi …

Kapat