Şark Medreseleri Üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kürt Medreseleri Nedir? Nasıl Örgütlenmiştir?

Kürt Medreseleri (Şark Medreseleri ya da Doğu Medreseleri) denen şey nedir? Nasıl örgütlenir? Kimler bu medreselerden çıkmıştır? Programları nasıldır? Mehmet Erken, üç âlime dair çıkan üç biyografi/hatıra kitabından hareketle yazmış.

 

Cumhuriyet döneminde Türkiye’de dini hayatın nasıl sürdüğünü anlamak için en önemli kaynakların başında hatıralar geliyor. Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarının ya da Kutuz Hoca’nın hatıralarının, yaşadıkları dönemlerin muhayyilesine dair nasıl ufkumuzu açtığını izah etmek bile abes olur. Bu soru ışığında ne zamandır, Şark Medreseleri, Kürt Medreseleri ve Doğu Medreseleri isimleri ile maruf medreselerden yetişen ulemadan, hatıratları neşredilmiş olanları okumak niyetindeydim. Bu bağlamda üçü de Beyan Yayınları’ndan çıkan Halil GönençSadreddin Öztoprak ve Mele Sabri’nin hatıralarını alıp, okuyup, hepsinden ayrı ayrı etkilenip de daha neler varmış diye araştırmaya giriştiğimde bu yazıda ele alacağım enteresan bir yola girmiş oldum.

Halil Gönenç – Sadreddin Öztoprak – Mele Sabri

Şimdi müsaadenizle öncelikle mezkur üç kitaptan başlayayım. İlk ele aldığım kitap Halil Gönenç’in, damadı Nezir Demircan tarafından hazırlanan biyografisi. Kitap, hak ettiği titizlik ile hazırlanmamış olsa da, hoca hakkındaki yazılı tek kaynak olması sebebiyle büyük öneme sahip. Halil Gönenç, yani “Türkiye’nin müftüsü”. Mardin’de başlayıp Suriye’de bulunan Amude köyünde devam eden ilim tahsili, sonra muhtelif hocaların yanında alınan eğitim ve imamlık, ilçe müftülüğü, il müftülüğü derken İstanbul’da Haseki Eğitim Merkezi’nde devam etmiş bir hayat. Urfalılar için hâlâ Urfa Müftüsü, yolu Haseki’den geçenler için, Mehmet Savaş Hoca ile beraber, Haseki’yi Haseki yapan isim. (her ne kadar kuruluşunda Ali Yakup Cenkçiler, Emin Saraç, vd. gibi pek çok hoca burada ders vermiş olsa da, 2000’li yıllara kadar bu kurumda devam eden bu iki hocanın yeri en önde gelmektedir.)

Bu kitap birinci elden çıkmadığı için ve hocanın hayatı Türkiye’nin batısına da çok fazla değdiği için, benim açımdan bazı isimlerin ve mekânların çoklukla geçtiği bir kitap olarak önemliydi. Aynı şekilde, hocanın hayatına dair okuyabileceğim tek kitap olması sebebiyle de önem taşıyordu. (Hocanın hayatına dair aşağıda değineceğim “Kökler” belgeseli bölümü ve Siyer Vakfı’nda yaptığı konuşma da izlenebilir.)

Fakat Halil Gönenç’in biyografisi sonrasında, Mehmet Alkış tarafından yayına hazırlanan Mele Sabri’nin kendi kaleme aldığı/kendi dilinden aktardığı hatıratından oluşan Bir Devir, Bir Şahit, Mele Sabri (Beyan Yayınları) kitabının ilk kez harita açıp ismi geçen yerlere bakma ihtiyacı doğurduğunu ve coğrafya ile doğrudan temas kurmaya dair merakımı cezbettiğini söylemeliyim. Zira Mele Sabri’nin hayatı, daha iyi ilim tahsili ve talebe yetiştirmek ve diğer pek çok sebepten ötürü memuriyete girmemesi sebebiyle daha zorluklarla geçmiş bir hayat. Bunun yanında hocanın hayatının Türkiye’nin batısı ile alakasının zayıf olması ve geleneksel medrese hayatı ile daha bir iç içe geçmesi, kitabı anlamak, daha doğrusu kitapta anlatılanları kavramak için daha ciddi bir emek gerektiriyor. Halil Gönenç ile ilgili kitaptan sonra Mele Sabri’nin hatıratını okumak, iki büyük hazretin aynı dönemde, aynı mekanlarda okumuş olması, sınıf arkadaşı olması sebebiyle, anlatılanları daha çok merak etmemi sağladı.

Aynı medreselerden yakın dönemlerde geçmiş bir diğer ismin hatıratı da yine Beyan Yayınları’nın aynı serisinden çıkan Sadreddin Öztoprak’ın yazıp, oğlu Siraceddin Öztoprak’ın yayına hazırladığı Şark Medreselerinde Bir Ömür kitabı. Diğer iki kitapta olduğu gibi bu kitapta da ilk öğrendiğiniz şey, ilim yolunda nasıl zorluklar çekildiği, hocaların takvası ve feraseti.

Kürt Medreseleri nedir? Nasıl örgütlenmiştir?

Bu kitaplarla beraber akla şöyle sorular geliyor: Kürt Medreseleri (Şark Medreseleri ya da Doğu Medreseleri) denen şey nedir? Nasıl örgütlenir? Kimler bu medreselerden çıkmıştır? Programları nasıldır?

Meşhur bilgi, doğuda pek çok medrese olduğu yönündedir. Fakat medrese dediğimiz yer, İstanbul’da gördüğümüz gibi bol kubbeli, imareti, vakfiyesi, vs. ile mevcut geniş yapılar değil. Bir hocanın, ders yapmaya uygun küçük bir mekânı medrese olarak ayarlaması/ilan etmesi, buraya öğrencilerinin gelmesi ve en önemlisi, bölge insanının, bu medresenin iaşesini karşılamaya rıza göstermesi ile oluşan bir yapı. Her an her yerde kurulabilir ve hemen dağılabilir bir yapı. Dönemin baskı ortamı düşünüldüğünde, (hatıralarda zikredilen zevatın tamamı 80 yaşın üzerinde ve zor şartlarda eğitim almış insanlar) genellikle köylerde devam eden/etmeye mecbur bir sistem. Hatta yukarıdaki 3 ismin de dönem dönem baskıya dayanamayarak sınırın Suriye tarafında devam ettirmek zorunda kaldığı bir gelenek. Üçünün de gittiği yer Kamişlo’nun Amude köyü. Eğitim Kürtçe devam ediyor. Burada ve civar köylerde Şeyh Ahmed Haznevi ve halifelerinin medreseleri var.

Bölgede klasik büyük medrese yapıları mevcut olsa da, bugün Kürt Medreseleri dediğimiz olgu, Cumhuriyet’in ilk döneminde yaşanan baskı ortamında büyük medreselerin devam edememesi ve hocaların kendi imkânları ile tedrisi sürdürmeleri sebebiyle, doğrudan hocalara bağlı. Zaten zikredilen medreseler genellikle hocaların isimleri ile anılıyor. Molla A’nın medresesi, Molla B’nin medresesi gibi.

Abdülkerim MelikoğluMolla Yahya Ferhandi ile ilgili yazdığı makalesinde, Doğu Medreseleri’nin durumunu şöyle anlatıyor: Bölgemizdeki medreseler, genellikle ya bir caminin müştemilatından olan veya camiin bölünmesiyle oluşturulan ya da camiin bitişiğine ilave edilmiş olan bir odadan ibaret idi. İmkân kıtlığı sebebiyle bu mekân, ders verme, ders çalışma, yemek yeme yeri, mutfak ve aynı zamanda yatma yeri olarak kullanılırdı. Çoğu zaman aynı kitabı, aynı yatağı ve aynı kaşığı birkaç talebe paylaşırdı. Medreselerdeki kontenjan durumu özellikle iaşe ve barınma şartlarına göre az veya çok olarak değişebilirdi. Tarikat şeyhlerinin, beylerin veya ağaların himayesinde olan medreselerde kontenjan sıkıntısı çekilmediği gibi iaşe ve barınmada da sıkıntı çekilmezdi. Zira yemekler medreselerin bulunduğu çevredeki vatandaşlar tarafından tayın adı altında karşılanırdı. Tayınların kalitesinde medreselerin bulunduğu yerdeki vatandaşların maddi imkânları çok büyük bir önem arz ederdi.

Yolu Doğu Medreseleri’nden geçen isimler

Bu medreselerden yahut bu eğitim yönteminden yetişerek etkili olmuş çok meşhur isimler mevcut. Bunların başında Bediüzzaman Said Nursi geliyor. Sadreddin Yüksel yine bu medreselerden yetişen önemli isimlerden. Yüksel, Sadreddin Öztoprak’ın de medrese arkadaşı. Ahmed el- Haznevi hazretleri ve onun yolundan devam eden isimler de özellikle Suriye’de yaşanan savaştan sonra Türkiye’ye taşınmaları ile beraber isimlerini daha çok duyduğumuz isimler. Yine Halil Gönenç, “Türkiye’nin müftüsü” olması sebebiyle maruf bir zât-ı muhterem. Konya’da hizmetlerini sürdüren Salih Ekinci ve geçtiğimiz yıllarda vefat eden Muhammed Emin Er de, bu medreselerin yetiştirdiği önemli âlimlerden. İsmini zikrettiğimiz âlimlerin dışında özellikle Türkiye’nin doğusunda pek çok imam, vaiz, müftü ve akademide pek çok isim bu yollardan geçmiş.

Doğu Medreseleri’ne dair kaynaklar

Fakat birisi, olur da bu konuyu merak etmeye başlar ve kaynak araştıracak olursa, işte bu noktada işler biraz daha çetrefilli bir hal almaya başlıyor. Konu hakkında yazılmış ve pek çok yerde kaynak gösterilen iki kitaptan birisi, yine Beyan Yayınları’ndan çıkan Halil Çiçek imzalı Şark Medreselerinin Serencamı. Diğeri ise Mehmet Çağlayan tarafından kaleme alınan Şark Uleması kitabı (halihazırda baskısı olmayan bu kitap, önümüzdeki günlerde tekrardan basılacakmış inşallah).

Bu eserlerin dışında, meseleyi genişçe ele alan kitaplara maalesef denk gelemedim (inşallah sadece ben denk gelememişimdir). Yukarıda zikrettiğim kitaplar dışında, Muhammed Emin Er’in Hatıralarım kitabı, bu sene içinde MGV Yayınları tarafından neşredildi. Sadreddin Yüksel’in oğlu Müfit Yüksel, zaman zaman muhtelif mecralarda bu konuya temas eden yazı, makale, kitap bölümleri yayınlıyor (abisi Edip Yüksel’in de kendi hayatını anlattığı Norşin’den Arizona’ya kitabında, çocukluğunun geçtiği medrese ortamına dair anlatımlar yer alsa da, Edip Yüksel’in sürekli kullandığı tahkir edici üslup, insanları kıymetsizleştirme gayretindeki anlatımları nedeniyle, kitabının ancak daha temkinli bir şekilde okunabileceğini söylememiz lazım). Yine bu medreselerin önemli hocalarından Muhammed Şerif Arapkendi hakkında, Şerif Eroğlu tarafından hazırlanmış Bütün Yönleriyle Arabkendi kitabı mevcut.

Biyografik kitaplar ve hatıratlar dışında özellikle son 10 sene içinde, muhtelif üniversiteler tarafından düzenlenen sempozyumlar, ciddi bir boşluğu dolduruyor. Bu sempozyumlardan bir tanesi, Muş Alparslan Üniversitesi tarafından düzenlenen ve bildirilerin kitap olarak da yayınlandığı “Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler” başlıklı sempozyum. Yine son 10 yılda Bingöl, Diyarbakır, Siirt, Şırnak, Muş ve diğer üniversitelerin özellikle ilahiyat fakültelerinde, Kürt Medreseleri’nde yetişen hocalara, yahut onların eserlerine dair tezler yapıldığı görülüyor. Yine muhtelif akademik dergilerde, bölgenin meşhur hocalarına dair biyografik makaleler mevcut. Örneğin e-Şarkiyat dergisinde bu manada pek çok makale ve röportaj mevcut.

İslam ve Müslümanlar ile ilgili konularda ilk aklımıza gelen ansiklopedi olan TDV İslam Ansiklopedisi’nin ise maalesef bu konuda neredeyse hiçbir maddeye yer vermemiş olması, altı çizilmesi gereken bir husus. Medreselerin önemli isimlerine dair maddeler genelde ansiklopedide yok. İlgili konular ya da bu mevzuya temas eden başlıklar ise eser miktarda yer alıyor.

Erişebildiğimiz bu kaynaklar dışında, Diyanet TV’de yayınlanan Köklerin Hikayesi programı dahilinde Abdülğani Haznevi, Halil Gönenç, Burhan Mücahidi, Sıbğatullah Sevgili, Halil Çiçek, Hüsnü Geçer, Muhammed Salih Ekinci, Muhammed Şerif Uğur, Bedreddin Sancar, Tacettin Yavuz, Niyazi Akbana, Şaban Şevli, Enis Kamer gibi bu gelenekten gelen hocalar hakkında da birer program mevcut.

Yine Ehlisünnet Âlimleri Birliği ve medrese âlimlerini bir araya getirmeyi hedefleyen İlim Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı gibi kurumların bu konuda çalışmalara başladıklarını görebiliyoruz. Bu yan kaynaklardan biri olarak, Salih Ekinci’nin Dâru’l-Hikme’de yaptığı ”İslami İlimlerde Doğu Medresesi Tecrübesi” başlıklı konuşma, ilgililer için yol açıcı mahiyette.

Nübihar Yayınları’nın da bu noktada, Kürt âlimlere dair monografi, biyografiler ile ve âlimlerin eserlerini yayına hazırlamaları ile önemli bir iş ortaya koyduklarını da es geçmememiz gerekiyor.

Böyle koca bir ilim dünyasına dair araştırmalar, incelemeler oldukça sınırlı

Günümüz dünyasında elde yazılı, sözlü ve görsel materyal olmayınca, bir olgunun gerçekliğinden, etkisinden ve tarihinden bahsetmek de pek mümkün olmuyor. Tabi bunlara, ele geçebilecek, analize imkân verebilecek tüm verileri toplamaya gayret etmiş araştırmacıları da eklememiz lazım. Görülen o ki, Kürt-Kürtlük-Kürtler-Doğu, vs. kelimeleri son yıllarda özellikle siyasi arenada çok kullanılsa da, hatıratlarda bütün canlılığı ile gördüğümüz hatta Türkiye’nin tamamında yasaklar ile anılan dönemde dahi faaliyetlerine öyle ya da böyle devam eden ilim dünyasına dair araştırmalar, incelemeler oldukça sınırlı. Bu ortamların hâlâ hayatiyetini sürdürüp sürdürmediği, neden kesintiye uğradığı gibi soruları sormak dahi pek mümkün değil. Bu noktada ortaya sürülen en önemli varsayım, Kürt Medreseleri’nin esas duraklamaya başladığı dönemin sebebinin, Cumhuriyet’in ilanından ziyade, bölgede 40 yıldır süren savaş ortamı olduğu yönünde. Bölgeye dair Batılı araştırmaların ve raporların çokluğuna nazaran, bölgede yer alan İslami geleneğin görmezden gelinerek bir anlatı kurulması da problemin bir diğer kısmı.

Sonuç olarak 3 hatırattan yola çıkarak yürüdüğümüz yolda, varlığından haberdar olmadığımız bir dünya ile tanıştık; bu dünyanın, yazılı-görsel-işitsel medya araçlarının çoğu tarafından ihmal edildiğini, hatta dindar-seküler ayrımı yapılmadan ihmal edildiğini müşahede ettik.

Derleme yazımızı, Ahmet Murat’ın, bundan beş sene önce kaleme aldığı “Şark Medreselerinin Son Baharı” başlıklı yazısının sonucu ile bitirelim: Kürt geleneği dediğimiz nedir? Mele Cezerî’dir, Şafii mezhebidir, Halidî/Nakşî gelenektir. Bunların da kaleleri medreselerdir. Bugün Kürt medresesi, dünyanın en orijinal eğitim kurumlarından biri tehlikeli bir dönemece girmiş durumda. İşte size Kürt sorunu.

Mehmet Erken

dunyabizim.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Riyakârlığın Dört Alâmeti

AH ŞU RİYÂKÂRLIĞIMIZ! Yazar: Soner DUMAN Az önce Hz. Ali’ye ait güzel bir söz okudum. …

Kapat