Şart ve Rükün (Rükn) Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Şart Nedir?

Yerine getirilmesi gerekli olan şey.

Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıf. Meselâ, namaz için “abdest” bir şarttır. Abdest bulunmayınca, geçerli bir namazın varlığından söz edilemez. Bununla birlikte abdest, namazın kendinden bir parça değildir.

İslâm’da yükümlülük doğuran asıl hükümler “şer’î hüküm” adı alırken, bu hükümlerin ortaya çıkmasını sağlayan ve onları tamamlayan sebep, şart ve mâni denilen yardımcı hükümlere “vaz-ı hüküm” denir. Meselâ; namaz emri şer’î bir hüküm, namaz için vaktin girmesi bir “sebep” namaz için abdest almak “şart” ve kadının namaz sırasında veya Ramazan içinde hayızlı bulunması “mani (engelleyici)” nitelikteki hükümlerdir.

Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsura ise “rükün” denir. Namaz için “kıraat”, “rükû”, “secde” bu niteliktedir. Rükün ve şartın bulunmayışı ibadetlerde hükmün yokluğunu gerektirir. Ancak akitlerde rüknün yokluğu akdi batıl kılarken, şartlardaki eksiklikler bazan akdi fasid derecesine düşürür. Eksikliğin giderilmesi ile akit sonradan tamamlanabilir. Meselâ; satım akdinde rükün olan icap ve kabulün bulunmaması akdi ortadan kaldırır. Fakat bedellerin belirlenmesi veya satılanın temlike elverişli olması yahut satılanın teslimine gücün yetmesi şartlardan olup, bunların bulunmaması akdi batıl kılmaz. Çünkü bunlar akdin bir parçası değil, dışta kalan şartlardır. Ancak bu eksiklik giderilmedikçe de tarafların akdi bozma hakları doğar.

1- Şer’î şart: İslâm’ın koyduğu şartlar olup, ibadet veya akidlerin gerçekleşmesi için bunarın bulunması gerekir. Akdin meydana gelmesi için akdi yapanın ehliyetli olması gibi. Bu da ikiye ayrılır:

a. Sebebin şartı: Sebep, hükmün o anda ortaya çıkmasını sağlayan bir unsurdur. Meselâ, zina’ suçu recim cezasının sebebidir. Fakat bu sebebin söz konusu sonucu doğurabilmesi için zina edenin “muhsan” olması şarttır. Zinadan önce, meşrû evlilik içinde zifafa girmiş olan kimseye “muhsan” denir. Yine kısas cezasının sebebi olan öldürme fiilinde “kasıt ve düşmanlık” bulunması bu sebebin şartıdır. Bu şart yoksa sebep eksik kalacağı için kısas cezası uygulanmaz.

b. Hükmün şartı: Rükünleriyle meydana gelen hükmün tamamlanması için İslâm· bazı şartlar belirlemişse bunların da bulunması gerekir. Meselâ; evlilik akdi sırasında iki şahidin bulunması, evliliğin sıhhati için şarttır. Aksi halde nikâh fâsid olur. Zekâtta; nisap miktarı mala mâlik olduktan sonra üzerinden bir yıl geçmesi de zekâtın farz olma hükmünün bir şartıdır. Çünkü hadiste; “Bir malın üzerinden bir yıl geçmedikçe, o maldan zekât gerekmez” (Ebû Dâvud, Zekât, 4; Tirmizî, Zekât, 8,10; Ahmed b. Hanbel, I,148) buyurulmuştur.

2. Ca’lî şart: Akdi yapanın, akitte özel bir maksadı gerçekleştirmek için kendi isteği ile koyduğu şartlara “ca’lî şart” denir. Bu şart ya doğrudan akde bitişik olur ya da kefâleti veya boşamayı bir şarta bağlamak gibi askıda bırakılabilir. Meselâ; “Senin borçlun bugün yolculuğa çıkarsa, ben ona kefilim” veya eşine yönelik olarak; “Sen şu işi yaparsan, benden boşanmış olacaksın”, yine “Şu işim olursa, yoksullara şu kadar para dağıtacağım” gibi sözler ca’lî şart örnekleridir.

Tarafların satım, kira, rehin, kefâlet, âriyet, şirket ve benzeri akitlerde öne sürecekleri özel şartlar da bu niteliktedir. Bu konuda genel ve düzenleyici şartları Allah ve Rasûlü koyar. Ancak akitlerin uygulanması ile ilgili özel şartları da bu genel şartlarla çelişmeyecek şekilde taraflar serbestçe belirlerler. Bu şartlar, tarafları genel şartlar gibi bağlayıcı olur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar, kendi aralarında belirledikleri şartlara uymak zorundadırlar. Ancak helalı haram, haramı helal yapan şart müstesnadır” (Buhârî, İcâre, 14; Ebû Davud, İcâre 12; Tirmizî, Ahkâm, 17). Buna göre, müslümanların kendi aralarındaki sözleşmelere ilâve ettikleri şartların helali haram, haramı helal kılacak nitelikte olmaması gerekir. Aksi halde o konuda genel şartlar geçerli olur ve taraftarın belirlediği nass’larla çelişen özel şartlara itibar edilmez. Diğer yandan bu özel şartların uyulması mümkün ve anlamlı olması, sıkıcı nitelikte de olmaması gerekir.

Meselâ; sermaye ortaklığında, ortaklar kârın paylaşılma biçimini yüzde olarak serbestçe belirleyebilirler. Ortaklıkta bizzat çalışan veya şirketin itibarını temsil eden bir ortak sermaye oranının üstünde kâr da talep edebilir. Fakat zarara katlanma sermaye oranlarına göre olur. Çünkü bu esas hadisle belirlenmiştir: “Kâr, ortakların serbestçe belirledikleri şartlara göre paylaşılır. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına göre olur” (ez-Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 475).

Başka bir hadiste Allah’ın kitabında yer almayan şartın bâtıl olduğu, hasta insanların bir araya gelerek yüz tane birden şart koşsalar bile bu esasın değiştirilemeyeceği belirtilir (bk. Buhârî, Mekâtib,1-3,5; Şurt,10,17; Nesaî, Talâk, 31; Ahmed b. Hanbel, VI,183). Hz. Peygamber’in koyduğu şartların da bağlayıcı olduğu, Rasûlullah (s.a.s.)’a itaatın Allah’a itaat sayıldığı bilinen bir husustur.

Rükn Nedir?

Bir şeyi oluşturan asıl parçalardan her biri; direk, dayanak, maddî ve mânevî destek; bir ibadet veya muamelenin varlığı kendisine bağlı bulunan ve onun esas unsur ve parçalarını teşkil eden temeller. Çoğulu “erkân” ve “erkün” gelir. İbadet ve muâmelelerde “rukn”ün benzeri başka bir terim “şart”tır. Şart; varlığı kendisinin varlığına bağlı bulunan, fakat onun gerçek varlığından ve mahiyetinden ayrı olan şeydir.

Namazın rükünleri; kıyam, kıraat, rukû, secdeler ve son rekatta teşehhüd miktarı oturmaktır. Şartları ise; abdest alma, avret yerlerini örtme, kıbleye doğru dönme ve vakit gibi dışında olan şeylerdir. Bu şartlar bulunmadan da namaz kılınabilir, fakat geçerli olmaz. Fakat namazda, kıyam veya rukû gibi bir rukün eksik olsa, namaz ibadeti fasit olur. Nikâh akdinde icab ve kabul, rükün; şahitlerin bulunması ise şartlardandır. Bu rükünlerden birisi eksik olsa akit bâtıl olur, fakat şahitsiz evlilik fasit olur. Şahitlerin önünde nikâhı yenileyerek bu eksikliği gidermek mümkün bulunur. Yine alım-satımda icap-kabul ve malın mevcut bulunması rükünlerden olup; bunlardaki bir eksiklik akdi ortadan kaldırır. Veresiye satışta vadenin belirtilmesi gibi bir şartın eksik olması ise akdi fasit kılar. Böyle bir akitte taraflar için akdi bozma hakkı doğar, kabzla mülkiyet alıcıya geçer ve yeni bir vade belirlenince de akdin eksikliği ortadan kalkmış olur.

Hanefiler dışındaki çoğunluk fakihlere göre akitlerde fasit ile batıl arasında bir fark bulunmaz. Çünkü bir akdin rükün veya şartlarında eksiklik, Allah veya Rasûlünün emir veya nehyine isyan demektir. Bu yüzden böyle bir akid hiç bir sonuç doğurmaz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Kim, bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa, hu reddedilıniştir; kim, dinimize, onda olmayan bir iş sokarsa bu reddedilmiştir” (Buhâri, İ’tisâm, 20, Büyü’, 60, Sulh, 5).

Çoğunluğa göre, meselâ, hakkında yasak bulunan faiz ve müşriklerle yapılan evlenme akdi bâtıl sayılmıştır. Çünkü âyetlerde şöyle buyurulmuştur: “Allah alış-verişi helal, faizi de haram kılınıştır” (el-Bakara, 2/275);

“İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin; mü’min bir cariye, hoşunuza giden müşrik bir kadından daha iyidir. İman etmedikçe müşriklerle mü’min kadınları evlendirmeyin; mü’min bir köle, hoşunuza giden müşrik bir erkekten daha üstündür” (el-Bakara, 2/221).

Hanefilere göre, ibadetler konusunda “bâtıl” ve “fâsit”, eş anlamda kullanılır. Akitlerde ise, rükünleri veya bunları tamamlayan şartları eksik olan akit batıldır. Eğer hükmü tamamlayan veya hükümle ilgili olan bir şart eksikse, akit fasit olur, batıl olmaz.

Sonuç olarak, Hanefiler, akitleri sahih, batıl ve fasit olmak üzere üçe ayırır. Rükün ve şartları tam olan akitler sahih; rükünleri eksik olan akitler bâtıl; şartlarında eksiklik bulunan akit ise fasit olur. Fasit akitte rükünler tam olduğu için, akit eksik de olsa var sayılır, fakat iki taraf için bunu feshetmek vacib olur. Böyle bir akidde, bir kimse satın aldığı şeyi kabz etse, buna malik olur ve konuşulan parayı değil, kıymetini vermekle yükümlü tutulur. Buradaki mülkiyet kesin olmadığı için, feshi gerekir (Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, t.y., 1377/1958, s. 66 vd.; el-Mülkiyyetü ve Nazariyyetül-Akd, Kahire 1938, s. 355 vd. , “Namaz” maddesi; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 222 vd.).
Hamdi DÖNDÜREN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an-Kerîm’de geçen bazı hayvanlarla ilgili tefekkürlük âyetler

KUR'AN-I KERİM'DE ADI GEÇEN HAYVAN İSİMLERİ VE İLGİLİ ÂYETLERDEN BAZILARI “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, …

Kapat