Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / “Şeair-i İslamiye” ne demektir ve nelerdir?

“Şeair-i İslamiye” ne demektir ve nelerdir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Şeair-i İslamiye” ne demektir ve nelerdir?

Şeair, âdetler, İslâm işaretleri, İslâma ait kaideler, anlamına gelmektedir. Allah’ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi alametlere Şeair-i İslamiyet deniyor. Bütün Müslümanlarla alâkalı meseleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir.

“Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev’inden cemiyete âit bir ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemâat mes’ul olur.”(1)

“Nasıl ‘Hukuk-u Şahsiye’ ve bir nevi ‘Hukukullah’ sayılan ‘Hukuk-u Umumiye’ nâmiyle iki nevi hukuk var. Öyle de: Mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara ‘Şeair-i İslâmiye’ tabir edilir. Bu şeairin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeairin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir mes’elesi) en büyük bir mes’ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslam’ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeğe çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hatâya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!”(2)

Öncelikle şunu ifade edelim ki, İslam’ın işaretleri olan şeair çok değişiktir. Bazısı farzdır, namaz gibi; kimi kurban gibi vaciptir; bazıları da sünnettir. Ezan okumak, selam vermek vb. şeair, bütün Müslümanların asırlarca devam ettirdikleri bir gerçektir. Bu sebeple üzerinde Hz. Peygamber (asv)’den günümüze kadar bütün Müslümanların hakkı vardır. Onlara ilişmek umumun hakkına tecavüzdür.

Şeairin yaşatılması, farz-ı kifayedir. Şeair, umumun hakkı türünden cemiyete ait bir kulluk vazifesidir. Birisinin yapmasıyla o cemiyetin tamamı istifade ettiği gibi, terkedilmesiyle de herkes mesul duruma düşer. Bu ehemmiyetten dolayıdır ki, farz ibadetlerde olduğu gibi şeairi de gizlemek yerine açıktan yapmak daha faziletlidir. Bunlara riya girmez ve herkese ilan edilir. Çünkü, şeairin gösterilmesi, mü’minlere manevi kuvvet verir, inkarcıların moralini bozar.

Şeairin ilanı, İslam’ın manen tebliğidir; İman ve Kur’an’ın gerçekliğini insanlara duyurmak, göstermektir. Onlar üzerinde Asr-ı saadetten şimdiye kadarki bütün Müslümanların hakkı vardır. Müslümanları şeairden koparmaya çalışanların da cinayetleri o nisbette büyüktür.

Şeaire saldıranlar hakkında, Müslümanların bazen dehşetli hatalara düştükleri görülür. Bediüzzaman bu durumu, “asrın acip bir hassası” olarak tespit eder. Müslümanların olağanüstü derecede saflığı yüzünden, “dehşetli cani ve binlerce insanın hakkını mahveden adamlardan” bir tek iyilik görünce, kötülüklerini unutarak onlara taraftarlık gösterdiğini belirtir. Bu durum, ekall-i kalil olan sapık ve azgın kişilerin, safdil taraftar kitlenin marifeti ile, haklı çoğunluğa tahakküm etmesini netice vermektedir. Halbuki, bir insan yalnız kendine yapılan kötülükleri affedebilir; başkalarının, özellikle umumun hakkından fedakarlık edemez. Aksi halde zulme şerik olmuş olur.

Bu türden dehşetli zulümlerden birisi, Kur’an ve ezanın aslı yerine tercemesinin okutulmak istenmesidir. Bunlar İslamî şeairin en büyük ve mukaddes olanlarıdır.

Sübhanellah, elhamdülillah, Allahü ekber gibi câmi kelimeler, selamın lafızları, besmele, maşaallah, barekallah gibi hayret ve takdir ifadelerinden, takva, tevekkül gibi kelimelere kadar bir çok şey, İslam işaretlerine (şeair) girer.

Minareler, mezar taşları, medreseler, çeşmelerdeki kitabeler de, bu manada birer İslam nişanıdır. Bize Allah’ı, Kur’an’ı, İslamiyet gerçeğini hatırlatır. Müslüman isimleri, güzel Türkçemize yerleşen bazı deyimler, atasözleri içinde erimiş olan bazı vecizeler de buna dahil edilebilir…

Dipnotlar:

(1) bk. Lem’alar, On Birinci Lem’a.

(2) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup.


 Başka bir makale

ŞİÂR (الشعار)

Allah’a kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller anlamında terim.

Sözlükte “bilmek, hissetmek” anlamındaki şi‘r (şa‘r) kökünden türeyen şiâr (şaîre, çoğulu şeâir) “ayırıcı özellik, nişan, alâmet” mânasına gelir. Şiâre ve meş‘ar kelimeleri de aynı anlamdadır. Bu çerçevede bayrak ve sancak gibi temsil özelliği taşıyan şeylere veya askerlikte kullanılan parolalara da şiâr adı verilmiştir. Dinî terminolojide Allah tarafından vazedilen, O’na kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller şiâr kabul edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de şiâr kelimesi geçmemekle birlikte “dinin gerçekleştirilmesini emrettiği hususlar” anlamındaki şaîrenin çoğulu olan şeâir hac ibadetinin konu edildiği dört yerde Allah kelimesine muzaf olarak zikredilir. Bu âyetlerde hac veya umre münasebetiyle aralarında yürünen Safâ ve Merve ile kurban edilecek hayvanların Allah’ın koyduğu dinî simgelerden olduğu (el-Bakara 2/158; el-Hac 22/36), söz konusu simgelere saygısızlık edilmemesi gerektiği ve bunları yüceltmenin Allah’a bağlılıktan kaynaklandığı (el-Mâide 5/2; el-Hac 22/32) belirtilmektedir. Başka bir âyette hacıların Arafat’tan sonra gittikleri mekâna (Müzdelife) “meş‘arü’l-harâm” (ibadet yeri) denilerek burada Allah’ın çokça anılması istenmektedir (el-Bakara 2/198). Hadislerde, Câhiliye döneminde uygulandığı için ashaptan bazılarının önceleri Safâ ile Merve arasında sa‘y etmekte tereddüt gösterdikleri, ancak Bakara sûresinin 158. âyeti indikten sonra bunu yerine getirdikleri bildirilmektedir (Buhârî, “Ĥac”, 79-80; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 2). Yine hac ibadeti sırasında yüksek sesle söylenen “telbiye”nin haccın şiarlarından sayıldığı haber verilmekte (Müsned, II, 325; V, 192), Hz. İbrâhim’den gelen dinî bir gelenek olduğu için hacdaki uygulamalara devam edilmesi emredilmekte (İbn Mâce, “Menâsik”, 55; Nesâî, “Menâsik”, 202), ayrıca Müzdelife’deki mekânın meş‘ar-i harâm olduğuna dair rivayetler yer almaktadır (Müsned, I, 298; Müslim, “Ĥac”, 148; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56) (ayrıca bk. MEŞ‘AR-i HARÂM).

Şeâir kelimesi naslarda daha çok hac ibadetinin rükün ve unsurlarıyla ilişkili iken daha sonra tefsir kaynaklarında ve dinî literatürde muhtevası genişletilerek ibadete, saygı ve tâzime konu olan davranış ve sembollerin bütününü kuşatan bir terim şeklinde kullanılmaya başlanmış, hacda somut formlar halinde öne çıkan mekân, nesne ve uygulamaları tasvir için kullanılan terim dinin temelini oluşturan esasları da içine almıştır. Nitekim Zeccâc’ın şeâir tanımlaması bu yöndedir (Lisânü’l-ǾArab, “şǾar” md.). İmam Mâtürîdî konuyla ilgili âyeti tefsir ederken “şeâirullah” kavramına bütün farzların veya genel olarak dinî konuların girdiği şeklindeki anlayışlara temas eder (Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, IV, 134). Fahreddin er-Râzî de bir anlama göre Allah’a kulluk işareti taşıyan her şeyin tek ibadetle sınırlı kalmayıp şeâir kapsamına girdiğini söyler (Mefâtîĥu’l-ġayb, IV, 177; XI, 128). Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, şeâirin alanını daha da genişleterek ibadetlerin yanında Allah’ın kendine has kıldığı ve mânen O’na yaklaşma vesilesi yaptığı, duyularla algılanabilen dinî sembolleri de bu terim içinde kabul eder. Buna göre en büyük dört şiâr Kur’an, Kâbe, Peygamber ve namazdır. Bunlara saygı göstermek Allah’a saygı göstermek, saygısızlıkta bulunmak O’na saygısızlık yapmak hükmündedir (Ĥüccetullāhi’l-bâliġa, I, 206-209). Elmalılı Muhammed Hamdi şeâirin bazan ibadetin kendisiyle, bazan da ibadet edilen yerle ilişkili olabileceğini belirtir; bu bağlamda haccın rükünleri yanında ezanı, cemaatle namazı, cuma ve bayram namazlarını, hatta camileri ve minareleri de dinin şiârları arasında sayar (Hak Dini, I, 554).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 298; II, 325; V, 192; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şǾar” md.; Mâtürîdî, Teǿvîlâ-tü’l-Ķurǿân (nşr. Mehmet Boynukalın), İstanbul 2005, IV, 134-135; Ebû Bekir b. Hasan el-Mültânî, Ħulâśatü’ş-şerâyiǾ ve’ş-şeǾâǿir ve maǾrifetü’l-kebâǿir ve’ś-śaġāǿir, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2266, vr. 214b-226b; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, IV, 177-178; XI, 128-129; Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, Ĥüccetullāhi’l-bâliġa (nşr. M. Şerîf Sükker), Beyrut 1413/1992, I, 206-209; Elmalılı, Hak Dini, I, 554; III, 1551-1552; V, 3403; Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1996, I, 537-538; Galip Atasağun, İlâhî Dinlerde (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’da) Dinî Semboller, Konya 2002, s. 303-379; Ahmet Sezer, Bir Kelâm Problemi Olarak Şeâir Kavramı ve Güncel Hayatın Belirlenmesinde Bu Kavramın Etkisi (yüksek lisans tezi, 2004), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Hasan b. Muhammed er-Remlî, el-Eźân: ŞiǾârü dâri’l-İslâm, Kahire 1426/2005, tür.yer.; Sadık Kılıç, “Kâbe’deki Sembolizm Üzerine Bir Deneme”, İslâmî Araştırmalar, sy. 5, Ankara 1987, s. 62-69; Muhammed Hamîdullah, “İslâm’da Sembol” (trc. İsmail Yakıt), Süleyman Demirel Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Isparta 1995, s. 299-308; T. Fahd, “ЅћiǾār”, EI² (İng.), IX, 424.

M. Sait Özervarlı (Diyanet İslâm Ansiklopedisi)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
Prof. Dr. İpçioğlu: Medresetüzzehrâ konusunda rol model Asr-ı Saadettir (Mülâkat)

PROF. DR. MEHMET İPÇİOĞLU İLE MEDRESETÜ’Z-ZEHRA’YI KONUŞTUK.  Sayın Hocam, Medresetüzzehra’yı nasıl anlamalıyız? Said Nursî’nin dünyaya geldiği dönem İslam dünyasının Batı karşısında tamamen gerilemeye geçtiği ve...

Kapat