Ana Sayfa / Yazarlar / Şecere-i tûbânın menşei için “çekirdek”, şecere-i zakkum için “tohum” ifadesinin kullanılmasının hikmeti

Şecere-i tûbânın menşei için “çekirdek”, şecere-i zakkum için “tohum” ifadesinin kullanılmasının hikmeti

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Şecere-i tubanın menşei için “çekirdek”, şecere-i zakkum için “tohum” ifadesinin kullanılmasının bir hikmeti var mıdır?

Edebiyatta aynı kelimeyi tekrar etmeyip, ona eş veya yakın anlamlı kelimeler kullanmak sanatına tenasüp denir. Her bir ayette belağatın kemâlatını mükemmel bir şekil de ifade eden Kur’an-ı Azimüşşan;
“Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.” (İnsan-4) 
Ayet-i Celile’sinde ferman ettiği gibi,
burada zincirler ve demir halkalar birbiri yerine kullanılabilen kelimeler olmakla beraber her ikisinde farklı kelime kullanılmıştır.
Bu ise kelimelere yüklenen manalar da bir zenginliktir!..
“Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın güzel ve Hakiki bir tefsiri”, olan Risale-i Nur’un da o fevkalade belagattan hissedar olduğu ve aynı usulle ‘benzer anlamlı’ kelimeler kullanmayı tercih ettiği görülmektedir.

İkincisi;
Çekirdek denilince genellikle meyve veren ağaçlar kasdedilir, Tohum denince de çoğunlukla meyvesiz küçük veya büyük nebatat akla gelir.
“İman bir manevi Tuba-i Cennet çekirdeği taşıyor.” denilince sanki yüksek bir dağın başında tek başına, kışın boranına, ayazına, yazın kavurucu sıcağına karşı ayakta tüm canlılığı ile mukavet eden koca bir ağacın;
her türlü vesvese, şüphe ve hevalara karşı azim bir takva ile cihat eden mü’minin halini ve azametini taşıdığını anımsatması gibi,
“Küfür ise manevi bir Zakkum-u Cehennem tohumu saklıyor.” ifadeleri ise; İbadet ve kulluk noktasında gerekli sebat ve azmi göstermeyen işin daima heva ve zevkine kayan zayıf karakterli insanların,
Risale-i Nur’un ifadesi ile: tercih edilen yanlış yollar da her zaman
“Zahiri bir hiffet ve rahatlık vardır…” (2. Söz)
demekle, görünüşte rahat, kolay,
zevkli görünen çok günahın arkasında ebedi şekvaların
ve dehşetli bir azabın saklanarak gizlendiğini akıllara ihtar etmesi gibi,

Üçüncüsü;
“Eski zamandan beri darb-ı mesel olarak umumun dilinde ve lisan-ı nâsta gezen şu “Çekirdekten yetişme” sözü bu risalenin müellifine bir işaret-i gaybiye-i örfiye denilebilir.
Çünki; Risale-i Nur hâdimi olan şahıs Kur’anın feyziyle, çekirdek ve çiçekte tevhid için iki mi’rac-ı marifet keşfederek tabiiyyunları boğan aynı yerde âb-ı hayat bulmuş ve çekirdekten hakikata ve nur-u marifete yetişmiş ve bu iki şeyin Risale-i Nur’da ziyade tekrarları bu hikmete binaendir.” (İkinci Şua) 

Dördüncüsü;
İkinci Söz’ün başında,”O muttakiler ki gayba inanırlar” ayeti var ki, gayba imandan bahsediyor. Ve soruyla büyük bir alakadarlık gösteriyor, şöyle ki;
Konunun başında “İMANDA ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğu” anlatılmak istenirken,
Rabbimizin bizden gayba inanırken, taklidi imanla değil, tahkiki, delilli, hüccetli, kamil bir imanla iman etmemizi istediği vurgulanmakta,
bize verilen büyük nimet olan, insanlığımızın çekirdeği hükmündeki istidadlarımızın, hüsn-ü niyet ve gaybî-âşina denilen mana-ı harfî mertebesinde ki nazar-ı Ulvîye yükselecek kabiliyetleri kazanması ihtar ve ikaz edilmektedir.
“İşte, madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde derc edilmiştir.
Elbette ve herhalde, o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş; elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek.
Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velâyet merâtibinde zikr-i İlâhî ile tarikat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir.” (Yirmi Dokuzuncu Mektup – s. 562) 
Kainat bir ağaç, insan ise bu ağacın bir meyvesi gibidir.
Nasıl ki; Ağacın çekirdeğine ağacın bütün plan ve proğramı yazılmışsa, Ve o proğram bilaahire o ağacın meyvesini netice verecekse;
Aynen kainatın çekirdeği hükmünde ki insan kalbi de, kainatta bütün azametiyle tecelli eden bütün isim ve sıfatlara, hikmet ve hakikat aynasıyla tecelligâh olur.
Ve böylece insan kalbi bilkuvve olan çekirdek hükmünden, velayet mertebelerin de iman ve ibadet saikası ile mazhar-ı İlahi ve ayine-i Samedani hükmün de bilkuvve tavra yani bir velayet makamına inkişaf eder!..
“Nitekim Muhyiddin-i Arabi’nin kaydettiği bir kudsi hadîs-i şerifin beyanında Cenab-ı Hak; “Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemâlimi göreyim” demiştir.” (İşarat-ul’İcaz) 
Adem (a.s)  ile insanlığı lutfedilen ‘esmaların talimine mazhar olma’ şerefi,
insanlığa bu istidad çekirdeği vesilesiyle lütfedilmiştir!..

Bu istidadların, her ismin farklı tecellilerine mazhariyeti ile o isim ve sıfatın evsafına ayidarlık ederek farklı kabiliyetlere açılması,

insanı, bütün âlemlerin bir nümunesi, bir mümessili gibi, gaybın ve şuhudun -yani zâhir ve bâtın âlemlerin- bir özeti yapar!…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslâm Kültüründe Seyahat

Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI Söze, ünlü mezhep önderi İmâm Şâfiî’nin bir şiirinden birkaç mısraın çevirisiyle …

Kapat