Ana Sayfa / Yazarlar / “Şefkat dolu bir örnek”

“Şefkat dolu bir örnek”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İnsanca yaşama ideali önündeki zorluklar söz konusu olduğunda, bu modern devrin eski devirlere kıyasla nasıl da zorlu olduğunu sanırım çoğumuz sıklıkla dillendiririz. (Hem de aynı modern devrin yine aynı ideale yönelik kolaylaştırıcı pek çok imkanı içerisinde yaparız bunu..).

Fakat öyle sorunlarımız vardır ki, bunlar geçmiş dönemlerde de var olmalarına ve üstelik o dönemlerdeki tecrübelerle çoğu kez sorun olmaktan çıkarılmalarına rağmen, yine de bu modern devrin gündeminde kendilerine yer bulabilmişlerdir.

Tıpkı kendi görüşünü tek doğru görüp de, gaflette hatta dalalette gördüğü diğer görüşlerden müminlerin aynı hakikati farklı bir yönüyle ifade eden bazı izahlarının olabileceğini idrak edememe marazı gibi.. Veya herhangi bir konudaki doğrunun çoğu kez tek değil çok renge, bir değil birden çok veçheye sahip olduğunun zaman zaman unutulması gibi.

Geçmişte pek çoklarının düştüğü bu girdaba, (nefis ve hissiyat kaynaklı hezeyanlar ve kasdî-politik niyetler dışında) belki en çok da dikkatsizlik ve bilgisizlik sebebiyle, modern devrin kimi mensupları da düşüp dururlar ardı ardına..

Halbuki aşağıdaki Hadis-i Şerifle ilgili kısa izah, bizler için tam da bu konuya bakan yönüyle, ilmî bir izahı ve tevili mümkün olan meselelerde tezyif, tahkir ve hatta tekfire yeltenmemekle ilgili latif ve şefkat dolu bir “usul dersi” barındırmaktadır:

“Bir hadîs-i şerifte vârid olmuş ki: اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ 
[1] -ev kema kâl-

Bu hadîsi, bir kısım ehl-i tarîkat, akaid-i imaniyeye münasib düşmeyen acib bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sîma-yı manevîsine bir suret-i Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr, ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.”[2]

“İnsanın suret-i Rahmanda yaratılmışlığı” kavl-i Nebevîsini “akaid-i imaniyeye münasib düşmeyen bir tarzda tefsir eden” bir kısım tarikat ehlini ve onlardan bir kısım ehl-i aşkı dalalet ve küfürde görmek haklı ve insaflı bir tutum değildir buna göre.. Zira onları buna sevk eden âmiller arasında “sekr” yani şuurunu kaybedecek derecede kendinde olmama ve manevî sarhoşluk hali; “istiğrak” yani dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul kılmak ve aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçme hali; ve de “iltibas” yani benzer şeyleri birbirine karıştırmak, şaşırıp yanılmak gibi, insanı “telakkilerinde mazur” gösterecek hususlar söz konusudur..

Ki, muhterem Müellifin aynı eserinin ilerleyen satırlarında bu Hadise dair izahının devamı ise şöyledir:

“Şu mezkûr Hadîs-i Şerifin çok makasıdından birisi şudur ki: İnsan, ism-i Rahman’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet sâbıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın sîmasında binbir ismin şualarından tezahür eden ism-i Rahman göründüğü gibi, zemin yüzünün sîmasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i Rahman gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında küçük bir mikyasta zeminin sîması ve kâinatın sîması gibi yine o ism-i Rahman’ın cilve-i etemmini gösterir demektir.”[3]

O halde, belki sekr, istiğrak ve iltibas gibi mazeretlerle olduğu gibi, sadece “hakikate farklı bir veçhesinden muhatap olmak” denilebilecek sebeplerle dahi bizim gibi düşünmeyenlere tahkir, ötekileştirme ve tekfirde bulunmadan önce, o söz ve davranışların ilmen ve dinen makul mazeretlerinin olabileceğini kendimize hatırlatmamız gerekmez mi?

Daha da önemlisi, “tevil ve izah mümkünken tekfire yeltenmek nedendir?” diye o an kendimizi yoklamak, manevi durumumuz açısından ‘menfaatimiz icabı’ değil midir?

Mustafa H. Kurt, 02. 2020

[1] “Şüphesiz ki Allah, insanı Rahman sûretinde yaratmıştır.” Müslim, Cennet Bl, Hadis no: 28 (2841).
[2]  B.Said Nursi, Sözler, On dördüncü Lema’nın İkinci Makamı, s.13.
[3] -Sözler, s.14. (Koyulaştırmalar bana ait, M.H. Kurt).

Yazar : Mustafa H. KURT

Mustafa H. Kurt: 1974 yılında Gaziantep'te doğdu. Cumhuriyet Lisesi (1992) ve Gaziantep Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu (2000). Türkiye’de ve Almanya’da eğitimcilik yanında farklı iş kollarında çalıştı. Yazarımız, kastamonur.com yanında hâlihazırda çeşitli dergi ve haber sitelerinde yazıyor.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bedevîler Nasıl Yaşar?

Hz. Peygamber (sas) teşrif ettiğinde nasıl bir Arabistan vardı? Arap Yarımadası’nda hâkim olan yarı göçebe-göçebe …

Kapat