Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / “Seksen Sene Bu Münafıklarla Çarpıştım”

“Seksen Sene Bu Münafıklarla Çarpıştım”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

FİKRİ MERİÇ

Erzurumlu Fikri Meriç hocamız, Mehmed Kırkıncı hocanın da okuduğu medreseden icazet almış, müderris Osman Bektaş’a talebe olmuş âlim Nur talebelerindendir. 1957 yılında Hz. Bediüzzaman’ı Isparta’da ziyaret eden Fikri Meriç hocaefendi, bütün ömrünü Risale-i Nur şuuru ile talebe yetiştirmeye vakfetmiştir. Hatıraları kendisine tashih ettirilmiştir. 

Fikri Meriç anlatıyor:

Erzurum’un Narman ilçesinde 1935 yılında doğmuşum. 1956 yılında Erzurum’a ilm-i arabiye okumak için gittim. Benden önce gidenler biraz ilerlemişler, onlara nasıl kavuşacağım diye düşünürken, arkadaşlarımızdan Abdülkadir Altınışık dedi ki: “Bediüzzaman Said Nursi isminde birisi varmış; kim gitse, onun elini öpse, o da talebeliğe kabul etse, onda bütün ilimler inkişaf edermiş” dedi. 

Bunu Mehmed Kırkıncı hocayı da okutmuş olan Müderris Osman Bektaş hocamıza sorayım dedim, evine kadar gittim. Dedim ki: “Hocam, sen Bediüzzaman hakkında ne biliyorsun?” Dedi ki: “Ben kırk tas suyla ağzımı yıkamalıyım ki onun hakkında konuşabileyim.” Dedim: “Onun eserleri varmış, sende de var mı?” “Var” dedi. “Peki, onun kitaplarını okuyanlara nurcu diyorlar, sen de nurcu musun hocam?” dedim. “Allah beni bu zatın talebeliğine kabul etsin inşallah. Sen bir arkadaşınla beraber Bediüzzaman’ın ziyaretine git” dedi. Cezayir Yarar isminde sonradan müftü olan bir arkadaşla anlaştık. Hocamız Osman Bektaş bize Risale-i Nur okur, okumamızı da tavsiye ederdi. 

Bir gün Osman Bektaş hocamız şöyle demişti: “Abdulkahir-i Cürcanî bu kitapları yazmış ama bunları tatbik eden bir kitap yazılmamış.” Ben dedim ki: “Hocam İşârat-ül İ’caz kitabının Arapçasını koysak nasıl olur?” Dedi ki: “Oğlum, orası onu zapt edemez, oraları hercümerç eder, bu hikmetullah sığışmaz, Abdülkahir-i Cürcanilerin kaideleri kâfi gelmez buna.” Böyle bir şey söyledi hocam Osman Bektaş. Yani İşârat-ül İ’caz’ın daha yüksek olduğunu, Cürcanilerin kaideleri onu zapt edemez, onların kitaplarının sınırını da aşar demek istedi. Ben de İşârat-ül İ’caz’ı ilk andan itibaren okumuştum. Hocamlar da okumuşlar ki hayran olmuşlar. 

SEKSEN SENE BU MÜNAFIKLARLA ÇARPIŞTIM

Sene 1957, Isparta’ya gittik, önce Ulu Cami’de namaz kıldık. Orada bir arkadaş vardı imam hatipten, ona sordum Üstad’ın yerini. Gösterdi bana. Arkadaşım başka bir camiye gitmişti, ben ona Üstad’ın evini buldum dedim. Gittik eve, kapının zilini çaldık, açıldı, Zübeyir Ağabey çıktı, neden geldiniz dedi. “Biz Üstad’ı ziyarete geldik” dedim. “Üstad rahatsız ama sorayım, gelsin derse gelirsiniz” dedi. Çıktı yukarı, gelin dedi. 

Girdik eve. Üstad karyolada yarım olarak yaslanmış iken, doğruldu. Altta bir hasır vardı, yere oturduk, Üstad’ın elini öptük. Dedi ki: “Gerek hemşerim olmanız hasebiyle, gerekse ulum-u diniyeden olmanız hasebiyle sizi talebeliğime kabul ediyorum”. Bu nasıl iş böyle şaşırdım kaldım, kerametvari bilmişti arzumuzu, bu fazilet rabbimin ihsanı olmuştu bize. Biz bu zatın şahsını gördük, ama şahs-ı manevisine alıp almayacağını içimden geçirirken; Üstad devamlı olarak “Risale-i Nur okuyun, Risale-i Nur okuyun” dedi bize. Sonra “Abdurrahman Tağî’yi tanır mısınız?” dedi. Dedim: “Üstad’ım, biz yetişmedik de, benim de mensup olduğum tarik-i Nakşibendî’nin silsile-i nuraniyyesinden bir pir olduğunu bilirim” dedim. “Evet, ben onlara kavuştum” dedi. Böyle sohbet edam ederken, “Nakşibendî tarikatı âlimlerin elinde kalmış” dedi. 

İçimden acaba Üstad kaç yaşındadır diye geçirirken, dedi ki: “Cenabı Hak bana seksen sene ömür verdi, bu münafıklarla çarpıştım. Seksen sene daha ömür verse durmadan çalışacağım.” Sonra: “Hocalarınıza selam söyleyin” dedi. Bilhassa Osman Bektaş hocama selam etti. “Ümitvar olsunlar, vakide küfrün bel kemiği kırılmıştır, zafer İslamın’dır” dedi. Buna benzer sohbetlerde bulunduk. Tekrar bize dedi ki: “Bu zamanda Avrupa devletlerinden otuz devlete Risale-i Nur girdi. Zübeyir, Avrupa’da Müslüman olan kardeşlerin fotoğraflarını göster” dedi. Zübeyir Ağabey gösterdi, sonradan ben onları Tarihçe-i Hayat’ta gördüm. Ramazan’dı, yirmi gün vardı bayrama. Böyle devam ederken: “Ben sizi yirmi gün burada misafir ederdim, yalnız arzu edip de ziyaret edemeyen kardeşlerimiz küser” dedi. Bize ikişer tane yirmi beşer kuruş para verdi, böylece bizi yolcu etti.

(…) 

Ağabeyler Anlatıyor – 8’den

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bu dünyanın düşmanı

BU dünyanın düşmanı ne bir ülkedir, ne bir örgüttür, ne de bir insandır. Bu dünyanın düşmanı, …

Kapat