Selam ve Selamlaşma Âdâbı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Şeair-i İslam Olan Selamın Yerini Hiçbir Şey Tutamaz…

Bugün dilimize yabancı unsurlar olarak giren “Hello”, “By by”, “Günaydın”, “Tünaydın” gibi kelimeler bir şeair-i İslamiye olan selamlaşmanın yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır…

Bugün dilimize yabancı unsurlar olarak giren “Hello”, “By by”, “Günaydın”, “Tünaydın” gibi kelimeler bir şeair-i İslamiye olan selamlaşmanın yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Oysa Allah’ın hem ismi, hem de kelamı olan ve cennette öğretilen “selam”ın yerini hiçbir şey tutamaz. Selamın ifade ettiği pozitif, engin ve canlı manaları onun yerine kullanılan sığ ve kuru kelimeler taşıyamaz.

Hayvanlar koklaşarak, insanlar konuşarak anlaşırlar. Konuşmak, anlaşmanın kapısı, bu kapının anahtarı da selamdır. Onun içindir ki, “Es-selam, kable’l-kelam” denilmiştir. Yani “Önce selam, sonra kelam.” Şu halde, insanlar arasında kurulacak iyi ilişkilerinin başı ve anahtarı selamdan geçer.

Evet, selam, kelamın önü ve sözün fatihasıdır. İnsanlar arasındaki kopukluğu ve soğukluğu ortadan kaldıran ilk kelime selamdır. Ve selam ta Hz. Adem’den beri başlayıp gelen bir muaşeret kaidesi ve bir dinî vecibedir. Cenab-ı Hak, Hz. Adem’e selamı cennette öğretmiştir. Nitekim bir hadis-i şerifte Allah, Cennet’te Adem’i yaratınca, “Git şu oturan meleklere selam ver, sana ne cevap vereceklerini dinle. Çünkü o senin ve evlatlarının selamı olacaktır” buyurmuştur. O da gidip onlara ‘Es-selamü aleyküm’ demiş, Melekler, “Es-selamü aleyke ve rahmetullahi” diye karşılık vermişlerdir. Melekler, selama “rahmetullahi” ifadesini ilave etmişlerdir. (Riyazu’s-Salihin, 2/846)

Selamın manası, her türlü iç ve dış afetlerden, belalardan, dertlerden uzak olmaktır. Bu manada Cenab-ı Hakk’a ıtlak olunduğu gibi, her türlü selamet, bela ve kusurlardan varlıkları uzak tutup huzura kavuşturacak olanın da ancak Allah olduğunu ifade etmektir. Bir kimse diğer bir kimseye Allah’ın ismi olan “Selam”ı verdiği zaman, ona her türlü bela, musibet, üzüntü verici şeylerden emin olmasını ve Allah’ın selam ve selametinin üzerinde daim olmasını istiyor demektir. Görüldüğü gibi selam, bir dua, bir hayır dileği ve selama muhatap olan için bir saadet temennisinden ibarettir. 

Bu dünya meşakkat yurdu olduğundan bela ve musibetleri eksik olmuyor. Bu yüzden bu mihnethane-i dünyada selam ve selamete ne kadar muhtaç olduğumuz malumdur. Onun için selamın insanlar arasında yaygınlaşması, içimizin dışımızın afetlerden belalardan salim kalıp etrafımızı huzurdan bir hale kaplamasını dilemek için selama ihtiyaç vardır. Görüldüğü gibi selam, anlamlı bir İslam şeairidir.

Kelimelere dikkat!

Kelimeler ve terimler pozitif ve negatif anlamlar yüklüdürler. Dolayısıyla dünyamıza yüklü oldukları şeyleri taşırlar. Bu bakımından dilimizde dolaşan kelimelere yediğimiz gıdalar kadar dikkat etmemiz gerekir. Nasıl ki, zehirli gıdalar maddî vücudun zehirlenmesine sebep olursa, negatif mana yüklü kelimeler de manevî ve ruhî dünyamızın olumsuz etkilenmesine sebep olurlar.

Maalesef, özellikle Batı’dan gelen moda kelimeler, çoğu zaman hiç düşünülmeden bizim kültürümüzün ürünü olan kelimeler yerine kullanılmakta ve bu yolla negatif manalar farkında olmadan ruh dünyamıza gelip yerleşmektedir. Mesela son zamanlarda bir hayır dileği gibi dillerde dolaşan “Kendine iyi bak!” sözünün, aslında İngilizce “Take of your self” kelimesinin karşılığı olduğu ve dilimizdeki “Allah’a emanet ol!” veya “Allah’a ısmarladık” sözlerinin yerini aldığını hiç düşündük mü?

Bu önemli tespiti selam kelimesi yerine kullanılan anlamsız ve sığ kelimelerde de görmek mümkündür. Dilimize orijinal ifadeleri ile geçen “Hello”, “By by” gibi kelimeler yanında, yabancı dillerden tercüme edilerek alınan “Günaydın”, “Tünaydın” gibi kalıplar da aynı gerçeği ifade eder.

Bütün bunlar bir zamanlar başlayan körü körüne Batı taklitçiliğinin akıntısına kapılmanın ve İslamî terimlerden kaçmanın, hatta “selam”ı dilimizden silme gayretlerinin bir ürünüdür. Oysa Allah’ın hem ismi, hem de kelamı olan ve cennette öğretilen selamın yerini hiçbir şey tutamaz. Selamın ifade ettiği pozitif, engin ve canlı manaları onun yerine kullanılan sığ ve kuru kelimeler taşıyamaz.

Rabb’imiz, biz Müslümanlara selamlaşmanın bizzat “Selamün aleyküm” kalıbıyla olacağını en az altı ayette tekrar ederek öğretiyor. (Enam, 54; A’raf, 46; Ra’d, 24; Nahl, 36; Kasas, 55)

Yapma çiçeklerin hakiki çiçeklere nispeti ne ise uydurma selamların, bizzat Rabb’imizin “Selamün aleyküm” ifadesine nispeti de odur. Bu yüzden müminler asla başka selamlarla dillerini kirletmeden ve hiçbir özentiye kapılmadan açık yüreklilikle karşılaştıkları herkese “Selamün aleyküm” diye selam vermelidirler. Bu şekilde verilen selamlara güler yüzle ve en güzel karşılığı ile mukabele etmelidirler.

O halde iç ve dış dünyamızın bir selamet ve huzur yurduna dönüştürecek, insanî ilişkilerin anahtarı, iman ve sevgi bağlarının kuvvetlenmesinin bir şifresi olacak olan selamı çokça yayalım ve yaygınlaştıralım…  

En güzel selam şekli

Selam ve selametin en mükemmel ve muhteşem yeri cennettir. Bu yüzden cennete “Darü’s-Selam” denilmiştir. Yani kedersiz sevinç, elemsiz lezzet ve daimi huzur ve selamet yurdu… 

Efendimiz, selamın önemini belirtirken. İmansız cennete girilemeyeceğini, gerçek imanın müminlerin birbirlerini sevmeleriyle oluşacağını, bu sevginin de selamlaşmaktan geçtiğini ifade buyurmuşlardır. (Tirmizi, İsti’zan ve Adab 1)

  İslam’ın selam kelimesinden türeyen bir kelime olduğu da manidardır. Evet, ”İslamiyet selm ve müsalemettir.” İnsanlar arasında gerçek barışın ve huzurun temin edilebilmesinin formülüdür. İslamiyet, bu dünya misafirhanesinde Allah’a teslim olanları sahil-i selamete çıkaracak bir gemidir. Bu gemiye binen mü’minler “Darü’s-Selam” olan cennetin kapısından içeri girer girmez, “Selamün kavlen min Rabbi’r-Rahim” diye (Yasin, 58) yani çok şefkatli, merhametli Rablerinin “Selam” sözüyle karşılanacaklardır.           

Bu izahlar ışığında selamın müminler arasında çokça tavsiye edilmiş olmasının hikmeti daha iyi anlaşılmış olacaktır. Rabb’imiz Kur’an’da, “Bir selam ile selamlandığınızda ona karşı daha güzel bir selamla karşılık verin” (Nur, 61), “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir hayat dileği olan selam verin” (Nisa, 86) buyuruyor.

Daha güzel selam ifadesini şu hadis-i şerif bize göstermektedir: 

Efendimiz’in yanına bir gün bir adam gelerek, “Selamün aleyküm” dedi. Resulullah (a.s.m) selama karşılık verdi. Adam oturduktan sonra Efendimiz, “On sevap kazandı” buyurdu.

Sonra birisi daha geldi. “Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi” dedi. Peygamberimiz onun selamını da aldıktan sonra, adam için “Yirmi sevap kazandı” buyurdu.

Üçüncü bir adam gelip “Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakütühü” deyince, “Bu adam otuz sevap kazandı” buyurdu. (Ebu Davud, Edep, 14)

Görüldüğü gibi selamı rahmet ve bereket kelimeleriyle zenginleştiren ve güzelleştirenler, sevaplarını onar kat daha artırmış oluyorlar.

***

Selamlaşma Âdâbı

Selamlaşma Müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır, barış ve dayanışma içinde olma işaretidir. Selam verip alanlar birbirlerine Allah’tan “iyilik, esenlik, rahmet, bereket”…

Selamlaşma Müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır, barış ve dayanışma içinde olma işaretidir. Selam verip alanlar birbirlerine Allah’tan “iyilik, esenlik, rahmet, bereket” dilemektedirler. Bu sebeple selamlaşma Kur’an’da ve Sünnet’te teşvik edilmiş, âlimler tarafından hükmü ve adabı üzerine kafa yorulmuş kuralları belirlenmiştir.

Selamlaşma deyip geçmemek lazım. Onun da bir usul ve adabı var. Kim kime, nasıl ve ne zaman selam verecek? Kimlere selam verilir, kimlere verilmez? Bunların hepsi selamlaşmanın adaplarından…

Her ne kadar selamlaşmayla ilgili olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) söz ve uygulamaları olsa da hadislerde anlatılan selamlaşmanın günümüzde uygulanması konusunda bazı sıkıntılar ortaya çıkabiliyor.

İslam fıkhı konusunda günümüzde bir otorite olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman, selamlaşma adabı konusunda şu açıklamayı yapıyor:

Selamlaşmanın usul ve adabı vardır

Peygamberimiz (a.s.m.) dinimizi açıklarken bunu yalnız söz ile değil, bizzat uygulayarak da yapmış, bazı eski (şirk/cahiliye devrine ait) âdetleri ve uygulamaları da değiştirmiştir. Bunlar arasında selamlaşma şekli ve adabı da vardır. Konuyla ilgili bir ayetin meali şöyledir: “Size bir selam verildiğinde ya daha güzeliyle veya dengiyle cevap verin. Allah her şeyin hesabını eksiksiz bilmektedir.” (Nisa: 4/86)

Müminler karşılaştıklarında selamlaşacak, karşılıklı olarak iyi dilekte bulunacaklardır. Her kültürde selamlaşma âdeti ve bu âdetin gerektirdiği usul ve adap vardır. Bu münasebetle Müslümanlar arasında selamlaşmanın nasıl olması gerektiği konusuna Kur’an’da da yer verilmiştir.

Yukarıdaki ayet mealinde “selam” diye tercüme edilen tahiyye, hayat kelimesiyle aynı kökten olup lügat manası itibariyle “sağlık, uzun ömür dilemek” demektir.

Tefsirciler buradaki tahiyye buyruğunu üç şekilde açıklamışlardır:

1) Hapşıranın “elhamdülillâh” demesiyle başlayan karşılıklı dualar.

2) Hediye verene hediyeyle mukabele.

3) Selam verip almak. Tahiyye kelimesi daha ziyade bu üçüncü manada kullanılmıştır. (Ayrıca bk. Nûr: 24/ 27, 61)

Cahiliye devrinde de çeşitli sözlerle selamlaşma yapılır, ama selamlaşmada köleliğin ve sınıf farkının izleri görülürdü. Selam vermek mecburiyetinde olanlar, verirken birtakım kayıtlara bağlı bulunanlar “köleler, zayıflar ve garipler” olurdu. İslam dini getirdiği eşitlik ve fazilet anlayışına uygun olarak bir selamlaşma adabı oluşturdu. Sünnet ve örf bunun verilişini “es-selamü aleyküm” veya “selamün aleyküm”, alınışını da “aleykümü’s-selam, aleykümselam, ve aleykümü’s-selam ve rahmetullahi ve berekâtüh” şeklinde belirledi.

Selamlaşma Müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır, barış ve dayanışma içinde olma işaretidir. Selam verip alanlar birbirlerine Allah’tan “iyilik, esenlik, rahmet, bereket” dilemektedirler. Bu sebeple selamlaşma Kur’an’da ve Sünnet’te teşvik edilmiş, âlimler tarafından hükmü ve adabı üzerine kafa yorulmuş, aşağıdakine benzer açıklamalar yapılmıştır:

Bir Müslüman’ın bir veya daha fazla Müslüman’la karşılaştığı, bir araya geldiği zaman selam vermesi sünnettir, bu selamı birisi verince diğerlerinin onu alması farzdır. Bir kişinin verdiği selamı topluluktan birinin almasıyla vazifenin yerine gelmiş olup olmayacağı konusu tartışılmıştır. Ebû Hanife’ye göre topluluktan her birinin selamı alması gerekir. Gayr-i müslimlere de müminlere verilen selamın verilebileceğini ileri süren âlimler bulunmasına rağmen ekseriyete göre onlara bir mümin böyle selam vermez, onlar verirlerse “ve aleyküm” (size de olsun) şeklinde mukabele edilir.

Günümüzdeki uygulama

Meşhur altı hadis kitabında geçen selamlaşma hadislerine göre günümüz için şöyle sonuçlar çıkarılabilir:

  1. Bir meclise geldiğinizde ve kalkarken selam verin.2. Bir haneye girmek istediğiniz zaman selam vererek izin alın.3. Bir kardeşinizle karşılaştığınız zaman selam verin, araya bir görüntü engeli girer sonra tekrar karşılaşırsanız yine selam verin.

    4. Hanenize girince aileye selam verin; bu selam bereket olur.

    5. Hayırlı Müslümanlık insanların karınlarını doyurmak, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermektir.

    6. Peygamberimiz çocuklara selam vermiştir.

    7. Peygamberimiz kadınlara selam vermiştir.

    8. Topluluk adına birinin selam vermesi ve alması yeterlidir.

    9. İlk selam veren Allah’a daha yakındır.

    10. Binekli yürüyene, yürüyen oturana, az çoğa, küçük büyüğe önce selam verir.

    11. Allah (c.c.) Adem’i yaratınca git meleklere selam ver dedi, o da gidip “es-selamu aleyküm” diye selam verdi, melekler “ve rahmetullah”ı da ekleyerek cevap verdiler.

    12. İslam’dan önce Araplar “Günaydın, iyi günler” manalarında sözlerle selam verirlerdi, İslam’dan sonra bu selam şekli kaldırıldı.

    13. Peygamberimiz huzurda olmayanlara da selam göndermiş ve kendisine gönderilen selama da “sana ve gönderene selam” şeklinde cevap vermiştir.

    14. Mekke’den hicret edip gelene Peygamberimiz “Binip hicret edene merhaba” demiştir.

    15. Karşılaşmada eğilmek hoş karşılanmamış, uzak yerlerden gelenlerle olan dışında kucaklaşmak ve öpüşme de sık uygulanmamıştır. Normal karşılaşmalarda selamlaşma ve musafaha (tokalaşma) tavsiye edilmiştir.

    17. “Yahudi ve Hıristiyanlar gibi el ve parmak işaretiyle selam vermeyin” buyrulmuştur.

    18. Müslümanlar ile gayr-i müslimler karışık olurlarsa selam verilir.

Bu hadislerin çoğu günümüzde de rahatlıkla uygulanabilir. Telefon, telgraf, e-mail vb. çağdaş araçlarla görüşmelerde de selamlaşma yapılmalıdır. Problem sokağa çıktığımızda, okul vb. yerlerin bahçelerinde gezinti yaptığımızda, “her rastladığımız, tanıdığımız ve tanımadığımız” kimselere selam vermekle ilgili olabilir.

Peygamberimiz zamanında hem insanlar az hem sokaklar daha tenha idi. Günümüzde insanlar çoğaldı ve bir hadiste haber verildiği gibi “Ancak tanıdıklar birbirlerine selam verir” oldular. Bu sebeple sokakta, kalabalık yerlerde selam verip alma sünnetini, garip karşılanmayacak, alay konusu olmayacak şekilde ayarlamak ve uygulamak zaruret halini aldı. Bunun dışında mutlaka selamlaşma, İslam’a mahsus olan şekliyle uygulanmalı, onun yerine “Günaydın vb.” ifadeler kullanılmamalıdır.

Selamlaşma ile ilgili merak edilenler

Soru: Ezan okunurken selam alıp verilir mi?

Cevap: Ezan okunurken selam verilmez. Selam verilse de almayan kişi mesul olmaz.

Soru: Hangi hallerde selam verilmez?

Cevap: Selam verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara selam vermek doğru değildir. Mesela, namaz kılanlara, Kur’an-ı Kerim okuyanlara, ezan okuyan ve dinleyene, hutbe dinleyenlere, ilimle meşgul olanlara, yemek yiyenlere selam verilmez. Dolayısıyla bu durumdayken verilen selamı almamanın bir sorumluluğu yoktur. Aynı şekilde Müslüman olmayanlara selam verilmez. Ehl-i Kitap’tan birisi selam verdiği takdirde ise, yalnızca “Ve aleyküm!” denilir. (Riyazü’s-Sâlihîn Tercümesi, II, 242-243)

Soru: Umumi tuvaletlere girerken “selamun aleykum” diye selam vermek caiz midir?

Cevap: Tuvaletin dışındakilere selam vermenin mahzuru yoktur. Tuvalet ihtiyacını giderene selam verilmez.

Soru: “Selamün aleyküm” demek yerine yalnızca “selam” veya “merhaba” demek caiz olur mu? Ayrıca yazışmalarda kısaltarak kullanılmasında bir mahzur var mıdır?

Cevap: En evlası selam sözünü tam olarak ve örfe uygun olarak ifade etmektir. Ancak yazışmalarda kısaltılarak kullanılması da günah değildir. Bu kısaltma selam manasını hatırlatıyorsa selam verilmiş olunur. Önce selam verilip sonra merhaba denmesi daha uygun olur. Çünkü selam sözünde ayrı bir hususiyet vardır. Karşıdakine dua etmektir.

Soru: Gönderilen selamı ulaştırmanın hükmü nedir?

Cevap: Gönderilen selamı yerine ulaştırmak vaciptir. Ancak selamı gönderene “aleyküm selam” diye karşılık verirse selamı ulaştırmak vacip olmaz. SMS, mail veya mektupla gönderilen selama “aleyküm selam” demek yeterlidir. Karşılık yazmak vacip değildir.

Soru: Bir topluluğa giren kişilerin hepsi selam vermeli mi ve cemaatin tamamı selamı almalı mı?

Cevap: Hz. Peygamber’in (a.s.m.) selam ile ilgili hüküm ve talimatı şöyledir: Küçükler büyüklere, binekli atlı veya arabalı olanlar yayalara, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler yetişince öndekilere, iki grup karşılaştığı zaman az olanlar çok olanlara önce selam verirler.” (Buhârî, İsti’zân, 4-7; Müslim, Selâm, I) Gruplar arası selamlaşmada ise, grubun birinden bir kişinin selam vermesi, diğer gruptan da bir kişinin alması yeterlidir. (Ebu Dâvud, Edeb, 141) Şayet gruptan hiç kimse selamı almazsa, o grupta bulunan herkes günahkâr olur.

Soru: Verilen selamı karşı taraf almazsa, kendi kendimize mi selamı cevaplayacağız?

Cevap: Verilen selamı almamak caiz değildir. Alınmadığı takdirde veren kişinin o selamı cevaplaması şart değildir. Ayrıca verilen selamı meleklerin aldığına dair rivayetler bulunmaktadır.

Moral Dünyası Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İmametli Muhammed (asm)

İnsanlığa Hakiki İmam, Önder ZORUNLU YÜRÜYÜŞ Ordu, Mustalikoğulları kabilesine karşı harekete geçmiştir. Zafer kolaylıkla kazanılır... …

Kapat