Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Feyizli Sözler & Kıssalar & Dualar / Sen gençliğinde hiç kimseye hizmet etmedin mi…

Sen gençliğinde hiç kimseye hizmet etmedin mi…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bir cemiyette Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir ihtiyarı ellerini zar zor yıkarken gördü. Hemen koşarak ibriği ihtiyarın elinden aldı ve ona abdest aldırdı. Suyu dökerken de;

“Baba! Sen gençliğinde hiç kimseye hizmet etmedin mi ki muhtaç olduğun bugünde sana hizmet eden bir kimse yok?” diye sordu. İhtiyar adam;

“Ettim, ettim… Eğer etmeseydim senin gibi bir kutb-i âlem bana su döker miydi?” şeklinde cevap verdi.

***

Yavuz Sultan Selim Han ve maiyyeti Edirne’ye giderken Şeyhülislâm Zembilli Ali Efendi de kendisini yolcu etmeye gelenler arasındaydı. Padişahı yolcu edip dönerken, yolda dört yüz kişinin elleri bağlı olarak götürüldüğünü gördü. Bunların yasaklanan ipek ticareti yaptıklarını ve bu sebepten dolayı cezalandırılacağını öğrendi. Zembilli Ali Efendi hemen geri dönerek Selim Han’a yetişti. Padişahın huzûruna çıktı. Aralarında şu konuşma geçti:

“Elleri bağlı 400 kişinin katli şer‘an helâl değildir. Bu hususta mes’ul olursun. Sakın bunları katletme!”

Padişah kızarak;

“Âlemin nizâmı için padişahın siyaseten katil emri vermesi mubah değil midir?” diye sordu.

“Ancak büyük bir kargaşada bu mubahtır, ipek ticareti buna girmez.”

“Bir hükümdarın buyruğuna karşı gelmekten daha büyük kargaşa olur mu?”

“Senin ipek emîni tayin etmen bu ticarete izin verildiğinin delilidir.”

“Saltanat işlerine ait bu gibi hususlarda söz söylemen vazifen değildir!”

“Bu husus sizin âhiret işlerinizdendir ve buna karışmak benim vazifemdir. Zira bu adamları katlederseniz büyük vebal vardır.”

Ali Efendi, bunları söyledikten sonra müsaade almadan padişahın huzûrundan ayrıldı. Bu davranışa daha da gazaplanan Padişah, hiddetinden atını bir o yana bir bu yana çevirdi. Etraftaki herkesin gözü kendisindeydi. Bir müddet sonra duruldu. Atı üzerinde sessiz ve hareketsiz kaldı. Canı sıkkın bir şekilde tekrar yola koyuldu. İç muhasebe hâlinde Edirne’ye vardı. Edirne’den tutukluları affettiğini ve salıverilmelerini ferman eyledi.

Tarihçi Hammer şu tespitte bulunur:

“…Ulemânın -Çin’den başka- hiçbir hükûmette Devlet-i Osmâniye’de olduğu kadar kudreti yoktur.

***

İbn-i Hacer el-Askalânî; baş kadı iken, bir gün yanında hizmetçilerle beraber pazardan geçer. O esnada bezir yağı satan, üzerine zeytinyağı bulaşmış çirkin elbiseli bir yahudi zorla yanına gelir. Onun katırının yularından tutar ve der ki:

“Ey Şeyhülislâm! Peygamber’inizin;

«Dünya mü’minin zindanı kâfirin cennetidir.» (Müslim, Zühd, 1)
dediğini söylüyorsun. Sen şu an hangi zindandasın ve ben hangi cennetteyim? (Bir kendine bir de bana bak. Etrafın hizmetçilerle dolu, güzel kıyafetler içinde ve mûtebersin. Bense bu eski püskü kıyafetler içinde perişan vaziyetteyim. Gün boyu çalışıp, günlük nafakamı anca çıkarabiliyorum.)”

İbn-i Hacer;

“Allâh’ın cennette bana vereceği nimetlere nisbeten ben şu an zindandayım.

Sen ise Allâh’ın cehennemde sana vereceği azâba nisbeten şu an cennettesin.” diye cevap verir.

Yahudi bu sözlerin güçlü tesiriyle İslâmiyet’e girmeye karar verir.

***

Merhum Dr. Haluk Nurbaki anlatır:

“Rahmetli babam, o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan «Babalık» gazetesinin başyazarı idi. Ondan işittiğim şu hâdiseyi aynen naklediyorum:

«Dönemin Millî Eğitim Bakanı Necati Bey (Ankara’daki meşhur caddeye adı verilen zât. Tam adı Mustafa Necati UĞURAL) Konya’ya gelmiş ve Lâtin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilânlarda; «Eski Harflerle Birlikte Kur’ân’ı da Tarihe Gömdük!» yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10:00’da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati, ânî bir apandisit krizine yakalandı ve hemen hastahâneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastahâne hattâ Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur’ân’a dil uzatmıştı. Gece yarısı imkânsız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10:00’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte öldü.»

Kur’ân’ı tarihe gömmek isteyenler, tarihin en kokuşmuş sahifelerine gömüldüler.” (Zafer Dergisi, sa. 213, 1994)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Tövbenin İlk Adımı ve Aşamaları

Tevbenin ve Allah’a yönelmenin başlangıcı   Ebu Cafer Muhammed b. Musa ile aramızda şöyle bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dünyevîliğin başkentinde uhrevî bir mekân

Yazan: Melih Turan Paris’te İslam mimarisiyle inşa edilmiş büyük bir cami görürseniz ne düşünürsünüz? Evvela …

Kapat