Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / “Sen hayatta bulunduğun müddetçe, benim selamımı herkese söyleyeceksin”

“Sen hayatta bulunduğun müddetçe, benim selamımı herkese söyleyeceksin”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Akif Usanmaz, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hususî iltifat ve duasına mazhar olmuş “Havacı” askerlerden birisidir. Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat kitabında askerlere, bilhassa havacı olanlara, cihan-değer bir taltif vardır. Şöyle deniyor kitapta: “Askerler içinde, bilhassa havacılardan pek çok Nur Talebeleri vardı. Bunların her birisi îmanlı ve yüksek ahlâk sahibi olup, şecaat-ı milliye-i İslâmiye ile serefrâz, ihlâslı, kalpleri muhabbet-i Nebeviye ve cihan-değer hizmet-i İslâmiye ve vataniye ile meşbu kimselerdi.” (T. Hayat 646)

Yaptığı sayısız ziyaretleriyle Hz. Üstad’la yakın temas kuran Mehmed Akif ağabey, bu iltifatlara liyakat kazanmış Pilot Astsubaylardan sadece birisidir… Hatıralarında, yaptığı hizmetler okununca bu görülecek… Ömer Halıcı, Ali Demirel, Hasan Okur, Kemal Özarar, Mehmed Akif Usanmaz, Muzaffer Erdem, Ömer Okçu, İlhan Yüce, Cahid Erdoğan, Mehmet Batmazoğlu, Süleyman Emre, Mehmet Özpolat ve daha niceleri var… Hepsi ‘Havacı’, hepsi de zor şartlar altında hizmetin ağır yükünü kanatlarında taşımış mümtaz nur hameleleri… Sayılarının çok daha fazla olduğunu zannettiğim, 2010 itibarîyle yarısı rahmetli olan bu ağabeylerimiz, 1950’den sonraki Üçüncü Said döneminin meyvelerindendir… Her birisi ayrı birer araştırma konusudur…

Merhum babası Hüseyin Efendinin, 31 Mart Vakasında Bediüzzaman’la tanıştığını söyleyen Akif ağabey, Hz. Üstad’a sayısız ziyaretler yapmış. ‘Üstad’la çok rahat konuşurdum ben’ diyor kendisi.

Ömer ÖZCAN

MEHMET AKİF USANMAZ ANLATIYOR

1924 Manisa doğumluyum. Benim dedelerim aslında Konya Beyşehirlidir… Büyük dedem Mevlevî dervişlerindenmiş, Ona Manisa‘da vazife vermişler, O da gelmiş Manisa’ya, orada kalmış, yerleşmiş. Dedem Manisa’da bir de tekke yaptırmış.

(…)

1909’da Otuz Bir Mart Vaka’sı çıkınca Hareket Ordusunda da bulunmuş babam. O sırada kışlası Edirne’deymiş. İstanbul’da Üstad’la karşılaşmış, beraber bulunmuşlar. Orada O’nun hayır duasını almış. Bize derdi ki: “Ah oğlum bir hoca vardı ki; Kürt Said derlerdi ona, O ne güzel konuşur, ne güzel dua ederdi; acaba hayatta mıdır, nerdedir?” Diye söylenirdi. Bediüzzaman o zaman babama bir kitap veriyor, babam tüm Arap ülkelerine o kitapla dolaşıyor. Ben daha Üstad’ı tanımadan evvel çocukken bize bunları anlatırdı babam.

(…)

Üstad ilk görüşmemizde babamı sordu

Üstad’ı ilk defa Eskişehir’de gördüm. Elini öptüm, kendimi tanıttım, Üstad elini omzuma koydu “Maşallah barekallah, baban hayattadır?” dedi. “Hayatta Efendim” dedim. “Bak” dedi. “O kahramandır, ona gidesin, yarın gidesin…” dedi. “İki gün oldu efendim, Allah nasip ederse yine giderim” dedim. “Yarın gidersin selam söyle, sen de bana sıkça gelesin” dedi. Ondan sonra ben emekli olasıya kadar bir daha sivil elbise hiç giyemedim, ihtiyaç da olmadı, ben üstada hep resmî elbiseyle giderdim. Sonra Üstad “Bu polisler, jandarmalar bekçiler karışmıyorlar mı sana?” dedi. “Karışmıyorlar Üstadım, bana yol gösteriyorlar” dedim. “Bak bunlar böyledir” dedi. “Sen evini dersane yaparsın?” dedi. “Yaparım üstadım” dedim. Artık her Salı Eskişehir’de bizim evde de dersler yapılmaya başlamıştı. Ondan sonra Üstad’a sıkça ziyarete giderdim. Eskişehir, Emirdağ, Isparta… Kumandanım müspet bir insandı… Hocaya gideceğim dediğimde sessizce elini sallar, git işareti yapardı.

Askeriyede izin almamız kolay olmazdı bizim. Fakat Allah’ın işi, bizim gece uçuşlarımız vardı; gece uçuşlarından dolayı bize onar gün mükâfat izni çıkarmışlar. Herkes birbirini “hadi gözün aydın” diye tebrik ediyordu hatta. Ben Üstad’la görüşmemden hemen bir gün sonra palas pandıras babama, Manisa’ya gittim. “Baba ben kimi gördüm biliyor musun?” dedim. “Kimi gördün oğlum?” dedi. “Hani sen anlatıyordun ya, Said-i Kürdî diye bir Hocaefendi vardı diye, onu gördüm” dedim. “Bu gözlerinle mi gördün?” dedi. “Evet, bu gözlerimle gördüm baba” dedim. Kalktı gözlerimden öptü, boynuma sarılıp ağladı… “Aman oğlum sana vasiyetim olsun, sakın onun peşinden ayrılma…” diye de bana sıkı tembih etti. Babam rahmetli de Risale-i Nur eserleri vardı, onları her gün okurdu. Allah rahmet etsin, 1953 senesinde vefat etti.

Hacı Hilmi Efendinin selamını Üstada götürdüm

Eskişehir Muttalip Köyünde Konya Seydişehirli Hacı Hilmi Efendi vardı, Nakşî tarikat şeyhiydi. Üstad’a çok dosttu…(…)

Bir gün Hacı Hilmi Efendiye “Hocam müsaadenizle ben Üstad’a gideceğim” dedim. Hemen geldi dizini dizime dayayarak oturdu bana dedi ki: “Üstadımıza benden çok selam söyle, ellerinden öperim, bize dua buyursun, hayır duasını al, benim de onun duasına çok ihtiyacım var” dedi, öyle kaldı. Oradan ayrıldım Garnizona geldim, o gün de bakım günüydü. Kumandana deyince yan döndü, sessizce elini sallayıp git işareti yaptı. Emirdağ’a giden bir araba denk geldi…

Üstad “Ben de seni bekliyordum” dedi. Üstadın önüne diz çökerek oturdum. “Hacı Hilmi Efendiye uğramıştım, sabah namazından sonra bunları söyledi” dedim. “Sen aynı şekilde selam söyle, müritlerine, talebelerine Risale-i Nur’dan haber versin, onlar Risale-i Nur okusun” dedi. “O kahramandır, hem çok kahramandır” dedi. Sonra bir kamyonla Eskişehir’e döndüm. Hacı Hilmi Efendinin yanına gittim, Üstad’ın dedikleri söyledim, aynı ciddiyetle aldı.

(…)

Ankara’da bana kamyonla Risale gelir uçaklarla gönderirdim

Ankara’da 12. Hava Nakliye Üssü’nde 1957’den 1961’e kadar kaldım. İhtilal olduğunda oradaydım. Bana -paşa dâhil- askeriyede ‘Akif Hoca’ derlerdi. Bir gün uçuştan gelmiştim, kumandan dedi ki “Akif hoca senin eşyaların gelmiş, ben kamyonu söğüdün altına çektirdim, orada seni bekliyorlar” dedi. Vardım, baktım bizim Mustafa Türkmenoğlu, önüne kapanmış uyuklar vaziyette beni bekliyor. “Ben emanet getirdim, Said –Özdemir- abi yolladı” dedi. Ben hemen geri döndüm. Paşa “Hayrola Akif hoca?” dedi. “Hizmet efendim…” dedim. “Ne?” dedi. “Hizmet…” dedim. Elini şöyle ‘tamam, sen bilirsin işini’ der gibi salladı gitti.

Sonra soktuk kamyonu içeriye. Ambarda güzelce kuytu bir yere yerleştirdik Risale kolilerini. Sonra peyderpey paket paket kelebeklere yükledik gönderdik onları. Adana, İstanbul, Diyarbakır, Malatya vs… Her sabah Anadolu’ya kalkan askerî kurye tayyareleri vardı, acil evrak ve dosyalar ve personel taşınıyordu onlarla… Ring seferi yapan arabalar gibi… Tarihçe-i Hayatında Üstad diyor ya: “Bu tayyareler, bir gün İslâmiyet’e büyük hizmet edecekler.” Herhalde bunları görmüştü… (…)

Risale-i Nur’u okumada üç safha

Üstad derdi ki: “Bilir misin keçeli, ben her gün ama her gün Risale-i Nur okuyorum. Risale-i Nur’a sizden fazla benim ihtiyacım var. Risale-i Nur’da öyle hikmetler var ki, ona vakıf olan imanını kurtarır. Allah-u âlem bir gün Risale-i Nur kâinata hükmedecek” derdi.

Bir gün de: “Bak keçeli Sure-i Feth’i çok sıkça okuyasın, hiç okuyamasan bir ayetini oku” dedi. “Risale-i Nur okurken gazete gibi okumayın. On sayfa okuyunca sana vesvese verilir, ‘yoruldun, işin var’ diye, bırakma devam et. Ondan sonra ikinci bir şeytan ihtarı gelir, gene devam et. Üçüncü durumda sabret, biraz daha devam et, orda sana bir mükâfat, bir hâl verilir, onu muhafaza et” dedi.

Üstad’ın bana selam vasiyeti var…

Şunu hey yerde anlatıyorum, Üstad bana bir vazife verdi, sana da söyleyeyim: 1958 senesinde ben yine resmi elbise ile gittim Üstad’a. “Sen hep böyle olasın, hep böyle gelesin” dedi bana. Ondan sonra Üstadımız dedi ki: “Sen hayatta bulunduğun müddetçe, bulunduğun topluluklarda, senin lüzum gördüğün yerlerde, benim selamımı herkese söyleyeceksin, bunu vasiyet ediyorum sana.”

Ben de şimdi, Risale-i Nur’u bir defa okumuş, Risale-i Nur’dan bir satır okumuş, Risale-i Nur’ları dinlemiş olanlara, hepinize, Üstadın bizzat selamını söylüyorum, duyuruyorum sizlere…

Son ziyaretimde Üstad üç vasiyetini sordu bana

1960’da Ocak ayının başı, Ankara’da görevliyim… Üstad’ın Ankara’ya geleceğini ben duymuştum. Önce Osman Yüksel Serdengeçti‘ye uğradım, geldim Beyrut Palas’a, her taraf insan kaynıyor. Girdim içeri, kolayca çıktım Üstad’a…

Üstad: “Sana bazı vasiyetlerim olmuştu onları unuttun mu?” dedi. “Unutmadım Üstad’ım birisi selam, birisi evlerde Risale-i Nur dersi yapılması, diğeri Sure-i Fetih” dedim. “Ev sahipleri hiç olmazsa günde bir sayfa veya birkaç satır okusa onda ahiretine çok fayda var. Birimiz dünyada, birimiz Ahiret’te de olsak da, hep birbirimizin duası içerisindeyiz, bunu böyle bilesiniz” dedi.

Bu vedalaşmadan sonra Üstad, kendi sadık hanesine, Urfa’ya gitti. Orada vefat etti… Şimdi bir makine olsa da, Üstad’ın o güzel hallerini, benim aklımdaki, gözümdeki, kalbimdeki bütün hasletleri resmetse, alsa keşke…

Ağabeyler Anlatıyor’dan

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

3 Yorumlar

  1. avatar
    Hüseyin YILMAZ

    O manevi havayı yaşıyanlara Yüce Allah’tan rhöe bu hatıraları da aktaran kardeşimize de ssğlıklı uzun ömürler diliyorum. Allah razı olsun

  2. avatar
    Mehmet sağlık

    Selamünaleyküm Ömer hocam pek kıymetli abicim ALLAHsizden razı olsun yazılarınız bize çok şevk veriyor.bahusus Risalei-nur ları daha bir ciddi okuyup sahip çıkmamız hususunda gayrete gelmemizi sağlıyor.

  3. avatar
    İbrahim Said usanmaz.

    Böyle bir babaya sahip olduğum için her zaman Allah’a sukrediyorum
    Rahmetle anıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Siyasî müdafaatı bırakıp, Nurlarla ve Tahirî gibi, yeni talebelerle meşgul olmak elzemdir”

Siyasî ve İçtimaî Mücadelelere Girmemek ve Merak ile Takip Etmemek ve Taraftarlıkla Zulümlerine Şerik Olmamak …

Kapat