Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Bediüzzaman'ın Talebeleri / Bediüzzaman'ın Yakın Talebeleri / “Sen Risale-i Nur’un esaslarını hareketlerinle yaşa”

“Sen Risale-i Nur’un esaslarını hareketlerinle yaşa”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Nur’un Zeki Kahramanı Ceylan Çalışkan Ağabey

Abdülkadir Ceylan Çalışkan 1929 yılında Emirdağ’da dünyaya gelmişti.
 
Babası Mehmed Çalışkan, annesi ise Ayşe Çalışkan’dı. Yıllarca Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hizmetinde bulundu. 1963 yılında acı bir trafik kazası ile vefat etti.
 
Küçük yaşta annesini kaybeden Ceylan Çalışkan annesiz, öksüz olarak büyüyordu.1944′ün yaz sonlarında Emirdağ’a gelen Üstada bütün Çalışkan ailesi yardıma ve hizmete koşmuştu.
 
Mehmed Çalışkan, oğlu Ceylan’la birlikte Üstada nasıl gittiğini şöyle anlatmaktadır:
 
“Bir gün Ceylan’la beraber Üstadı ziyarete gitmiştim. Üstad:
 
“Oğlun mu?’
 
“Evet.’
 
“Fırsat düşmüşken çocuğun mektep işini danışayım dedim:
 
“Efendim, çocuk çalışkan ve zeki, onu yüksek mekteplere vermek istiyorum, ne buyurursunuz?”
 
“İyi! Zeki ve çalışkan olduğu için evvela benden iman dersi alsın, sonra yüksek mektebe devam etsin‘ diye buyurdu.
 
“Böyle bir cevap beklememekle beraber, hemen razı oldum. Zaten Üstadın her emrini yerine getirmeye çalışırdık. Ev işlerimizi olduğu gibi, hususi meselelerimizi dahi hep kendisine danışırdık.
 
Ceylan’a verdiği ilk ders: Sıdk!
 
“Buyurdu ki:
 
“Daima doğru olacaksın. Hiç yalan söylemeyeceksin. Sana bir milyon lira verirler, sen bana ihanet edebilirsin, fakat ismin ebediyyen kötü anılır.‘
 
“Ceylan’ın askerlik çağı geldiğinde, Üstad onun biraz geç asker olmasını istemişti. Müracaatlarımızı yapamadık ve Ceylan asker oldu.
 
“Üstadına ‘Allaha ısmarladık’ diye veda ederken, hakikaten maddi-manevi hastalıklarımızın derin ilmiyle ve derya gibi olan şefkatiyle tedavi eden Nur’ların Müellifi yavruma şu nasihatı vermişti:
 
‘Sen Risale-i Nur’un esaslarını hareketlerinle yaşa!“
 
“Sonra bir not verdi. Bu notlarda, ‘Benim şarktaki dostlarıma ve talebelerime selam olsun!‘ diye yazmıştı.
 
“Ceylan Urfa’ya gidince bunu bir Nakşi şeyhine verince, şeyh kağıdı cebine koymuş. ‘Bunu benim için yazmış’ demiş.
 
“Aradan epeyce zaman geçti. Ceylan, usta asker oldu. izin sırası gelince iznini almış, fakat zeka ve çalışkanlığından dolayı, mükafat izniyle beraber iki ay! Durumu bana bildirdi, ‘Baba, ne yapayım?’ diye soruyordu. Tabii, biz de Üstada sorduk.
 
“Tamam tamam kardaşım, Ceylan Urfa medresesinde kalsın’ diyerek cevap vermişti.
 
“Biz biraz üzüldük. Aylar sonra çocuğu görecektik, o da olmadı. Tabii emir Üstadımızındı. Ceylan Urfa medresesinde kalmıştı.
 
“Bir ara o medreseye polisler gelip Ceylan’ın ifadesini almışlarsa da neticede birşey çıkmadı.
 
“Nihayet askerliğini bitirdi ve geldi. Bir gece evde kaldıktan sonra ertesi gün, Üstad.
 
“Bak kardaşım, senin çok evladın var; bunu da bana ver‘ dedi.
 
“Üstadım, biz Ceylan’ı daha evvel size vermiştik’ dedim.
 
“Böylece, Ceylan yatağını evden toplayıp, Üstadın yanına gitti.”
 
Ceylan’ı dünyaya vermeyeceğim
 
Üstad, Ceylan’dan çok memnundu. “Ceylan kabiliyetli bir genç. Dünya işini de yapar, ahiret işini de. Fakat onu dünyaya vermeyeceğim” derdi.
 
Bir gün “Ceylan, senin hayatın uhrevidir. Eğer dünyevi olsa pek azdır!” diyen Üstad, babası Mehmed Çalışkan’a ise, “Bu oğlunun iyiliği, babanın sana ettiği dualarının neticesidir” demişti.
 
Ben oklava yedim
 
Üstad bir yanlışlıktan dolayı hiddet edip, küçük kulunç değneği ile vurduktan sonra, “Size baklava alacağım yemeniz için” deyince, “Ben oklava yedim Üstadım” diye, yine üstadı tebessüm ettirmiş.
 
Üstadın Ceylan’a ikazları
 
Ceylan Çalışkan küçük yaşta Üstadın hizmetine girdiği zaman bilemediği bazı noktalarda Üstad yazdığı pusulalarla kendisini ikaz ediyordu:
 
“Ceylan! Zaman naziktir. Nur’ların faaliyeti vaktin çok dikkat lazımdır.
 
“Nur’un ve bizim Nurcuların selameti ve münafıkların şerrinden kurtulması için sen bu üç maddeyi bil:
 
Birincisi: İktisada tam riayet etmek lazımdır. Ta validen ve baban senden gücenip hizmet-i Nuriyeye zarar gelmesin. Dükkancılık eden mertlik etmez. On paraya dikkat eder. Mal senin değil. İkram etsen caiz değil.
 
İkincisi: Şimdilik nazar-ı dikkati kendine celb etme ve gösteriş yapmaya çalışma. Ta senin elindeki Nur emanetlerine zarar gelmesin. Hevesatını, faidesiz eğlencelerini bırak. Hizmet-i Nuriyenin sana verdiği zevkler yeter.
 
Üçüncüsü: Bize gelmek için buraya gelenlerden herkese açılma. Lüzumsuz onlara esrarımızı bildirme. Çünkü içlerinden ya safdil veya kurnaz veya aptal bulunabilir, ifşa eder, habbeyi kubbe yapar. Ondan da münafıklar ve casuslar istifade eder. Hususan bu kasabada daha çok dikkat ve ihtiyat lazımdır.”
 
“Ceylan! Dün posta için sabahtan akşama kadar seni bekledim, görünmedin. Kalben dedim, ‘Eğer Risale-i Nur’un hizmetiyle ve okunmasıyla meşgul olmuş ise aff edilir. Yoksa onun hayatı Risale-i Nur’a aittir. Hevesatına sarf etse şiddetli tokat yiyecek. Acaba o manasız gezmeyi bu soğukta sen mi yaptın? Yoksa başkası mı hatıra getirdi? Hem yanınızda daha kim vardı? Risale-i Nur hesabına merak ediyorum. Dikkat et, çocukluk yapma, tokat yiyenler pek çok.
 
“Ceylan! Sen bahtiyardın ki, bu acib zamanda Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir hizmeti ve onun manevi hazinesinin bir anahtarını aldın. Benim de anahtarımı aldın. Ve küçük bir Abdurrahman ve küçücük bir Husrev namını aldın. Bu kudsi ve ehemmiyetli vazifeye layık olacağını gayet kuvvetli bir sadakat ve metanet ve ihtiyat ile isbat edersin. Gerçi çocuksun, fakat sende kuvvetli bir sadakat hissettiğimizden küçülmüş kuvvetli bir ihtiyar nazarıyla bakıyoruz.
 
“Sen de dikkat et! Çocukluk hevesatına aldanma, kapılma! On adamın şimdiki benim hizmetimde vazifeleri mecburiyetle sana yüklenmiş. Az bir yanlışın büyük bir zarar verir. Bunu kat’iyyen bil ki, senin hizmet ettiğin hakikatın sana vereceği hem dünyada, hem ahirette menfaate mukabil dünyada hiçbir şey gelemez. Ta ki, bir elmas hazinesini şişe gibi çabucak kırılacak fani dünya lezzetleriyle kaçırma. Çocukluk kulağıyla cin, ins şeytanlarının vesveselerine kapılma.”
 
İslam fedaisi Ceylan Çalışkan acı bir trafik kazasından sonra ebediyete intikal edince, 31 Ağustos 1963 tarihinde Emirdağ’da Osman Aydın “Şehit kardeşimiz Ceylan Çalışkan’ın ruhuna ithaf” ettiği “Çok selam söyle” başlıklı manzumesinde hislerini şu mısralarla ifade ediyordu:
 
“Acı haberlerin kalbimi yaktı.
 
Kardeşim, üstada çok selam söyle
 
Nurculara derin acı bıraktı
 
Kardeşim, Üstada çok selam söyle
 
Yüreğim yanıyor, gözlerimde yaş,
 
Nur’un hizmetinde her zaman bir baş
 
Kederli günlerde vefalı kardaş,
 
Kardeşim, üstada çok selam söyle.
 
Üstad daim sana şefkatle baktı,
 
Firakın kalbimi nasıl da yaktı
 
Büyük Ceylan diye ismini taktı
 
Kardeşim, Üstada çok selam söyle.
 
Yürür Nur kervanı her an ileri,
 
Hizmet-i Kur’an’da kalır mı geri,
 
Bir gül bahçesi mi yattığın yeri
 
Orada Üstada çok selam söyle..
 ***
 
Ceylan ağabey Ağustos 1963′te Bakırköy istikametinde meydana gelen trafik kazasında, bindiği minibüste vefat ettiğinde nüfus cüzdanının arasından şu vesika çıkmıştı:
 
“Ceylan benim vekilimdir.
 
Nur’a ait işleri benim hesabıma yapar.” Said Nursi
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Bediüzzaman’a İlk Ziyaretimi Yeis İçinde Yaptım”

Merhum Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI anlatıyor: BEDİÜZZAMAN’A İLK ZİYARETİMİ YEİS VE BİTKİNLİK İÇİNDE YAPTIM Bediüzzaman …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an mahlûk mudur?

Kur'an mahluk mudur? Bu meseleden dolayı bazı mezhep imamlarına işkence yapıldığı doğru mudur? Kur'an'a iki …

Kapat