Ana Sayfa / Yazarlar / Şerh-i Sadır ve Şakk-ı Sadır

Şerh-i Sadır ve Şakk-ı Sadır

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ŞERH-İ SADR VE ŞAKK-I SADR

“1 . Göğsüne senin için (ilim ve hikmetle) inşirâh vermedik mi (genişletmedik mi)?
2,3 . Ve sırtına çok ağır gelen yükünü, senden indirmedik mi?
4 . Hem senin için şânını yükseltmedik mi?” (İnşirah)

Birinci Şakk-ı Sadr,
Hazreti Peygamber (ﷺ) süt annesinin yanında bulunduğu sırada
çocuklarla birlikte iken,
Cebrâil aleyhisselâm gelip, onu arkası üstü yatırdı.
Göğsünü açıp kalbini yardı. Kalbinden bir parça et çıkarıp attı ve;
“Senin vücûdunda şeytânın nasîbi bu idi. Çıkarıp attık.
Ey Allah Teâlâ’nın habîbi (sevgilisi),
seni vesveseden ve şeytânın hîlesinden emîn ettik.”
Enes bin Mâlik’ten şöyle rivâyet edilmiştir. Resûlullah (ﷺ) buyurdu ki:
“İşte şuradan şurama kadar,
yâni boğazın altındaki çukurdan göğüste kıl biten yere kadar yardı.
Kalbimi çıkardı, içi îmân dolu altın bir tas getirdi.
Kalbimi yıkadı sonra da iç organlarımı yıkadı. Sonra kapattı!..” (Senâullah-ı Pânî Pütî, Abdülhâk-ı Dehlevî)

İkinci Şakk-ı Sadr ise,
Mîrâc Gecesi vukû bulmuştur.
Bu gece, Cebrâil aleyhisselâm gelip,
Resûlullah (ﷺ)’ın mübârek göğsünü yardı.
Zemzem suyu ile yıkadıktan sonra, içi hikmet ve îmân dolu altın bir leğen getirdi.
Resûlullah (ﷺ)’ın mübârek kalbine boşalttı ve göğsünü kapattı.
Peygamber Efendimiz (ﷺ) hadîs-i şerîfte şöyle buyurdu:
“Cebrâil gelip göğsümü yardı.
Zemzem suyu ile yıkadıktan sonra, içi hikmet ve îmân dolu altın bir tas getirip
göğsüme boşalttı, sonra kapattı.”
Bu hadîs-i şerîf, Sahîh-i Buhârî ve Müslim’de zikredilmiştir.
“Allah
kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o,
Rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı?..” (Zümer,22)
“Kalbden maksad, sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir.
Ancak,
bir lâtife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan;
ma’kes-i efkârı, dimağdır.”
İnsanın en mühim cihazı olan kalbde en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazifesi vardır.
Bu vazife ise iman-ı tahkikiyle kalbi parlattırmak ve
“kalb bir kumandan gibi, insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi
pek çok vazifedar letaif askerleriyle kendilerine mahsus ayrı ayrı tarîk-ı ubudiyette,
hakikat canibine sevketmek kahramanane maksada yürümektir.” (Sözler, 804)

daha öz ifadeyle,
iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullahda terakki ederek kalbi işlettirmektir.
Ve
“âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden
“Lâ İlahe İllallah” kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
(Lem’alar 331)

Yani,
“Cüz-i iradenin sarfından sonra
insanın kalbine Cenab-ı Hak tarafından ilka edilen iman nuru” – (İşaratü’l İ’caz,74)
kalbi ışıklandırıp kuvvetlendirmesiyle,
“bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlahî ve Cennet’e lâyık bir misafir-i Rabbanî olmaktır.” (sözler,496)

Binâenaleyh,
o lâtife-i Rabbaniyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinde
şöyle bir letâfet çıkıyor ki;
o lâtife-i Rabbaniyenin insanın mâneviyatına yaptığı hizmet,
cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir.
Evet, nasıl ki, bütün aktar-ı bedene mâü’l-hayatı neşreden
o cism-i sanevberî, bir makine-i hayattır; ve maddî hayat onun işlemesiyle kaimdir;
sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar.
Kezâlik o lâtife-i Rabbaniyye a’mâl ve ahvâl ile canlandırır, ışıklandırır;
nur-u îmânın sönmesiyle mahiyeti,
meyyit-i gayr-ı müteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır.” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 79)

Bu hâdise ile Peygamber Efendimizin (ﷺ)
mübârek kalbi,
İlâhî bir nur ve Cenâb-ı Hak tarafından
bir sekînet ve bir ruh ile genişletilmiş oluyordu…
“Senin kalbini açıp genişletmedik mi?”
diye çevirdiğimiz
1.âyetteki “ŞERH-İ SADR” kavramını
Râgıb el-İsfahânî,
“kalbin ilâhî bir nur ile Allah tarafından bir huzur
ve sükûnet, bir rahatlık ile genişletilmesi” şeklinde açıklamıştır
(el-Müfredât, “şrh” md.).
Hz. Peygamber(ﷺ)’in kalbinin açılıp genişletilmesi ifadesini,
Zümer sûresi’nin,
“Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o,
Rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı?..” (Zümer,22)
Ayeti dikkate alındığında,
onun beşerî idrak kapasitesinin vahiy ile arttırıldığına
ve âzami seviyeye çıkarıldığına işaret olarak anlamak uygun olur.
Müfessirler bunu,
O’na (ﷺ) indirilen vahyi anlaması,
koruması
ve peygamberlik görevini yerine getirebilmesi için
kendisine verilmiş olan
zihin açıklığı,
mâneviyat yüksekliği
gibi mânalarla da açıklamışlardır.
Bazı müfessirler ise Duhâ sûresinin devamı mahiyetinde olan
bu âyetlerde,
bir süre ara verilmiş olan vahyin yeniden başlamasıyla
Hz. Peygamber(ﷺ)’in mâneviyatının güçlendirildiğine değinildiği kanaatindedir.
İnşirah, 2 ve 3. âyetlerde,
Resûlullah’ın belini büktüğü bildirilen “yükün kaldırılması” ndan maksadın
ne olduğu konusunda değişik açıklamalar yapılmıştır (bk. Râzî, XXXII, 4-5).
Buna göre Allah’ın bir lütuf olarak onun omuzlarından kaldırdığı yük iki şekilde açıklanabilir:

a) Arasında yaşadığı topluluğun inanç
ve ahlâk yönünden içine düştüğü durumdan dolayı duyduğu ıstırabın,
Allah’ın kendisini vahye mazhar kılıp kalbine ümit ve ferahlık vermesi suretiyle dindirilmesi veya hafifletilmesi;

b) Tevhid inancını ve insan ilişkilerinde adalet, dürüstlük, merhamet, iyilikte yardımlaşma gibi erdemleri hâkim kılma mücadelesinde birçok ilâhî destek ve inayete mazhar kılınması.
“ Ve sırtına çok ağır gelen yükünü, senden indirmedik mi?” (İnşirah,2,3)
“Bu Kur’an’ı sana meşakkate düşesin diye indirmedik.” (Taha,2)
“İman etmiyorlar diye, adeta kendini helâk edeceksin.”(Şuara,3)

Hz. Peygamber’in
“şanının yüceltilmesi”ne müfessirler,
Resûlullah’ın adının mukaddes kitaplarda zikredilmesini
ve geleceğinin müjdelenmesini,
kelime-i şehâdette onun isminin Allah’ın ismiyle birlikte yer almasını,
gökyüzünde melekler,
yeryüzünde müminler tarafından hürmetle anılmasını,
Kur’an’da Allah’a itaatle birlikte ona da itaat edilmesinin emredilmesini örnek gösterirler. (bk. Şevkânî, V, 542).
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olması da (bk. Enbiyâ 21/107) onun şanının yüceltildiğini ifade eder!..” (Elmalılı)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hudeybiye Seferi

HUDEYBİYE SEFERİ M. Âsım KÖKSAL (rha) Önceki bölüm için tıklayınız.  Seferin Tarihi, Mevkii, İsmi ve …

Kapat