Shaftesbury ve Bediüzzaman
Felsefe tarihinde Shaftesbury bir filozof, fikirleri ile Bediüzzaman’ın fikirleri arasında benzerlikler var.
Shaftesburp tüm bir yaratma düzeni anlamındaki tabiatın kemalatını vurguluyor.Ona göre tabiat bizim pek azını gördüğümüz ama övgüye değer bir düzen olduğuna yeterince inandığımız içten ilişkili ve içten birbirine dayanan ve değişmez yasalara göre dönen düzenli değişen parçaların geniş bir cümlesidir, dizgesidir. Kötü diye adlandırdığımız şeyler ancak bilgisizliğimizden dolayı ortaya çıkarlar, çünkü biz onların bütünle olan ilişkilerini görmeye yetenekli değiliz.
Shaftesbury insanın iyi tabiatı gibi tabiatın ilahiliğini de, hem evereni başıboş atomların bir kargaşası olarak düşünen tanrıtanımazlarna, hem de Adem peygamberin suçu yüzünden sürekli olarak bozulmuş bir dünyada yaşadığımızı öne süren Ortodokslara karşı isbatlamak ister.Fhilosophical Rapsodi kitabında iki arkadaş doğal ve ahlaki konular üzerine düşünmektedirler Theocles ‘in ağzından şaşırtıcı bir coşkunlukla tabiatın kemalatlarına ve olağan üstü görünümlerine dikkati çeker temas eder. (tam bir tanrısal tabiat aşığıdır, Bediüzzaman gibi) Theocles’in bu vebenzeri düşüncelerinden yararlanarak vezaman kırlarda yapılan akşam yürüyüşlerinde, zaman zaman da şafak sökerken ihtişamlı ve sessiz sukunet içindeki köşelerde dile getirilir.
Bu dialoglar mümkinin sınırları içinde dünyanın en iyi dünya olduğuna duyulan felsefi tutkunun, nasıl şehir hayatına karşıt olarak kırlarda ve tabiata duyulan hoşlanma şekline dönüştüğünü gösteriyor.
Bediüzzaman da hep şehirlerden kaçmış, hem kader hem de ilahi sanat eserlerinin sergisi olan tabiata aşıklığı onu hep tabiatın kucağına itmiştir. Sürgünler ona sanat eserlerini okuyup eserlerinde kullanması için ilâhî bir itiştir. Mesela Barla zahirde bir sürgün ama köyün büyük tabiatı onu tabiatla paslaşılarak yazılan bir metinlere itmiştir. Kuru dini metinlerin yerine canlı heyecan verici bir tabiatı Barla ‘da kazanmış üç büyük eserini orada yazmıştır. Allah onu hazırlamak için çilenin ve zulmün en seçkinlerini ona mektep olarak vermiştir. Çünkü zulüm dehaların ekmeğidir gıdasıdır demiş Napolpon, Elbe adasına sürgün edilmiş oradaki bütün sürgünleri mahkumları alarak parise yürümüş önce hakaretler sonra hoşgeldiniz sadalarıyla makamına oturmuştur. Kendi kurallarını ve kanunlarını koymuştur, Bediüzzaman da kendi kuralları ile hayatını sürdürmüştür. Kastamonu zulmü ona bana göre teknik ve tasarım olarak iki büyük eserini yazdırmıştır, Münacaat ve Ayet ül Kübra.
Şhaftesbury eserleriyle platonik bir şiirsel etki meydana koymuştur. Bediüzzaman’ın eserleri de iç vezinler ve seçilen kelimeler arasındaki tekrarlarla metinleri şiirseldir, güzel okunsa bu tesiri verir. Bir öğrencisi öyle güzel okur ki ğerherkesonun gibi okusa herkes talebe olur demiş birisi. Milton ve Lucretius bu geleğin ustalarıdır. Bediüzzaman yaptıkları ile felsefe tarihinin de en harika insanıdır, görenlere gösterebilenlere tabii olarak. Hazinenin içinde uyuya kalmak başka tabii.
Abdülhak Hamit Hindistana gider eserlerinin dokusu bir Tanrısal ziyaret gibidir.
Secerdir, kûhsardır subh–ı rebidir
Bu yerlerde doğan şair olmak pek tabiidir
Der. Bediüzzaman kitabı unutan talebesine gel bugün de tabiat kitabını okuyalım Zübeyir demiş. Ben buraları Yıldız sarayına değişmem, der. Şehirlerin kutu gibi evlerinde biz mutsuz mutlularız, tabiatla mutlu olmak yerine biz eşyalarla mutluyuz. Mutluluk ya.
Yorucu bir iş dünyasından sonra sığınağım olan siz korular ve kırlar beni tapınaklarınıza kabul edin. Siz geniş ovalar nasıl hoşnutlukla selamlıyorum sizleri. Burada barış dolu bir suçsuzlukiçinde tanrısal ama kıskançlık duyulmayan bir yaşamdan haz duyun ölümlülerin en mutluluranın en gösterişsiz güzel yuvaları siz kutsamışsınız. Tüm sevgi ve tümüyle hoş tamamiyle ilahi ve Tanrısal. Senin her tek tek eserin en zengin görünümleri sağlar ve sanatın şişdiye kadar sunduklarının hepsinden daha soyludur. Ey güçlü tabiat Allahın uslu yardımcısı . Güçlendirilmiş yaratıcı. Senin yardımını istiyorum ve sana tapıyorum. Bu yalnızlık ve bu yer bu kıra ilişkin düşünceler sana has ve kutsal.Böylece düşüncenin uyumuyla ilhamlanmışken, sözcüklerle sınırlanmamış ve başıboş sayılar içinde yaratılmış varılkılar da tabiatın düzenini sergiliyorken, tüm güzellikve temalin ilkesi ve kaynağı sende olan sende açıklanan güzellikleri kutsuyurum.
Tabiatın tüm olağan üstü görünümleri yazarının yani Allah’ın fikrini uyartıp bütünlemeye yardım ederler. O bizi görmek sıkıntısına burada katlanır. Hatta Allah’la, tabiatıyla burada güçsüzlüğümüze uygun bir tavır içinde konuşabiliriz.
Bediüzzaman eserlerindeki fikirleri ve Kur’an ayetlerini tabiatın görünümleriyle izah eder, onun tabiatın kucağına zahiren zulüm ama aslın dine yeni bir konuşma ve anlatma düzeni getirmesi içindir. Bak, seyret ve yaz .Kitabımız Bakmaz mısınız, bakın, nazar edin der, ama bukonuşma ve anlatma düzenini dinde göremezsin vaizler sadece günahları ve yasakları anlatmak için değildir Din anlatımına tabiatı Bediüzzaman sokmuştur.onu bize görülen eserlerinin en soylusu daha büyük bir dünyanın düzeni içinde dizilişi içinde, seyretmek ne görkemli. Bu dindeki tabiat seyirleri anlamına geliyor. Eserleri mesela Haşir bir tabiat seyridir, tabiat onun arkadaşıdır ve şahididir hakikatları anlatmada. Hatta arkadaşıdır. Bir ağacı seçmiş üzerinde uyumu tefekküre dalmıştır. Sonra yıllar sonra Barla’ya döndüğünde evin önündeki ağacı öpmüştür. Velhasıl başka bir adamdır.
Shaftesbury kişisinin bu heyecan dolu sözlerini dinler, anlardan önce hayvanların ve bitkilerin türlü ve çarpıcı düzenlerini, yıldızları, yer yüzünü, ve ihtiva ettiği her şeyle bir tabiat felsefesi (ilahi görüntülü) ilan etmiş bizim güzellik diye övüp hayatlarımızda iyilik olarak yeniden meydana getirmeye çalıştığımız o vgüye değer düzen ve orantıyı biçimlendirmek üzere nasıl hepsinin birarada çalıştıklarını göstermiştir.
Tabiatçıların göremediği bir şey de bu bitkilerin düzen orantı ile nasıl düzeni sağladıklarını anlatıyor,
Bediüzzaman niseb diyor orantıya sanatın ve dinin geometrinin, matematiğin, mimarinin büyülü kelimesi oran, hatta yemek ilminin bile. Tabiatın düzeninde Allah’ın sanatının ne tür saklı ama görünür anlamlar taşıdığını bütün eserlerinde anlatır. Pencereler risalesi böyledir. O otuz üç pencere değil ütuz üç bin penceredir. Tabiat görüntülerinden ilahi fikirlere gider. “Senürihim Âyatina fil âfaki vefi enfüs..” Tabiatta ve varlıkların iç hayatında gözlemlenden ibarettir.
Filozof kişisinin gözünden hayranlığını anlatır.ilahi, doğal türden nesnelere karşı içimde büyümekte olan tutkuya artık diremeyeceğim. Ne sanat, ne de insanın gururlanması, ya da geçici hevesi o ilkel durumda söze karışarak onların gerçek düzenini bozmamıştır. Kaba kayalar, yosunlu mağaralar, düzensiz işenmemiş yeraltı oyukları ve çağlayanlar, çölün kendisinin tüm korkunç çekicilikleriyle birlikte tabiatı daha çok örneklendirdikleri için hükümdar bahçelerinin biçimsel anlamsızlığının ötesinde büyük bir haşmetle görünürler ve çekicidirler.
Filozof Addison‘un görüşleri de Bediüzzaman’a yakındır. “Evren iyi insanın ruhu için sonsuz bir bayramdır. Gördüığü herşey onu neşelendirir ve ona haz verir. Allah tabiata öy çok gülücükler kazımıştır ki (duyan insanları kendinden geçirir)
O gözün hazlarını öylesine yükseltir ve ruhta ruhta öyle bir akli hayranlık uyandırır ki bu hayranlık aşağı yukarız kendini adamak gibi bir şey olur. Bediüzzaman “göz bir hassedirki ruh bu âlemi onun penceresiyle seyreder” Onda gözün tasrifi de uzun bir bahistir.
Bediüzzaman bayram fikrini “İnnâ cealnâ mâ alel ardı zîneten lehâ li nebluvehum eyyuhum ahsenu amelâ” ayetiyle açıklar. On Yedinci Söz’de.
Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerîm ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük büyük, ulvi süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.
Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıtalara taksim ederek her bir asrı, her bir seneyi, her bir mevsimi, hattâ bir cihette her bir günü, her bir kıtayı, birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer resmigeçit tarzında bir ulvi bayram yapmıştır.
Ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melaikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir cazibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalaagâh oluyor ki akıl tarifinden âcizdir.
Ne kadar geniş bir bayram görüntüsü.
Addison devamla ruhun böyle sürekli bir düzeni oluşu her kır ve koruyu kutsallaştırır. Sıradan bir sabah ya da akşam yürüyüşünü bir fedakarlığa dönüştürür. Ve böyle durumlarda, ruhu doğal olarak aydınlatır tazeleyen neşenin o geçici ışıklarını geliştirip bozulamayan sürekli bir mutluluk durumuna çevirir.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023
Yazının kaynağı, Prof Dr Necla Arat, Etik ve Estetik Değerler.