Safiye’yi kafiyeye feda etmek
Vaktiyle şairin biri bir şiir yazmış, fakat ne kadar uğraştıysa da son mısraya kafiye düşürememiş. Aklına sadece “tallaktu safiye; safiyeyi boşadım” cümlesi geliyormuş, lakin karısının adı da Safiye imiş. Şiiri boyle tamamlasa karısını boşamış olacak, vaz geçse şiire kıyamıyor.
Bir süre tereddüt ettikten sonra, edebiyat hırsıyla, “tallaktu safıye” diyerek karısını boşayıp şiiri de bitirmiş.
Yani, Safiye’yi kafiyeye feda etmiş şair.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Lemaat adlı eserinin başında bu fıkraya gönderme yaparak, kendi üslubu hakkında şunları söyler:
İhtar
اَلْمَرْءُ عَدُوٌّ لِمَا جَهِلَ kaidesiyle, ben dahi nazım ve kafiyeyi bilmediğimden ona kıymet vermezdim. Safiye’yi kafiyeye feda etmek tarzında, hakikatin suretini nazmın keyfine göre tağyir etmek hiç istemezdim. Şu kafiyesiz, nazımsız kitapta en âlî hakikatlere, en müşevveş bir libas giydirdim.
Evvela: Daha iyisini bilmezdim. Yalnız manayı düşünüyordum.
Sâniyen: Cesedi libasa göre yontmakla rendeleyen şuaraya tenkidimi göstermek istedim.
Sâlisen: Ramazanda kalp ile beraber nefsi dahi hakikatlerle meşgul etmek için böyle çocukça bir üslup ihtiyar edildi.
Fakat ey kāri! Ben hata ettim, itiraf ederim. Sakın sen hata etme! Yırtık üsluba bakıp o âlî hakikatlere karşı dikkatsizlik ile hürmetsizlik etme!
İfade-i Meram
Ey kāri! Peşinen bunu itiraf ederim ki: Sanat-ı hat ve nazımda istidadımdan çok müştekiyim. Hattâ şimdi ismimi de düzgün yazamıyorum. Nazım, vezin ise ömrümde bir fıkra yapamamıştım. Birdenbire zihnime, nazma musırrane bir arzu geldi. Sahabelerin gazevatına dair Kürtçe قَوْلِ نَوَالَاسٖيسَبَانْ namında bir destan vardı. Onun ilahî tarzındaki tabiî nazmına ruhum hoşlanıyordu. Ben de kendime mahsus onun tarz-ı nazmını ihtiyar ettim. Nazma benzer bir nesir yazdım. Fakat vezin için kat’iyen tekellüf yapmadım. İsteyen adam, nazmı hatıra getirmeden zahmetsiz, nesren okuyabilir. Hem nesren olarak bakmalı, tâ mana anlaşılsın. Her kıtada ittisal-i mana vardır. Kafiyede tevakkuf edilmesin. Külah püskülsüz olur, vezin de kafiyesiz olur, nazım da kaidesiz olur. Zannımca lafız ve nazım, sanatça cazibedar olsa nazarı kendiyle meşgul eder. Nazarı manadan çevirmemek için perişan olması daha iyidir.
Şu eserimde üstadım, Kur’an’dır. Kitabım, hayattır. Muhatabım, yine benim. Sen ise ey kāri müstemisin. Müstemiin tenkide hakkı yoktur; beğendiğini alır, beğenmediğine ilişmez. Şu eserim, bu mübarek ramazanın feyzi olduğundan, ümit ederim ki inşâallah din kardeşimin kalbine tesir eder de lisanı bana bir dua-i mağfiret bahşeder veya bir Fatiha okur.
Sözler-Leme’ât
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024
Selamün aleyküm Risale-i Nur daki safiye meselesi sanki bu anlatilan gibi degil de, Arap ve Türk şiir üslubunda bulunan tarzın ismi.. yani nazm ve kafiyeli seklinde olmayan şiir türlerinin ismine safiye denir.. yani serbest ölçü..
La ne acaip iş ya ver bir arkadaşına kafiyeyi o tamamlasın o evli olmadığından talakı da olmaz. Hülle var bir daha istesede evlenemez.