Ana Sayfa / Yazarlar / Sır, Esrar

Sır, Esrar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sır, esrar

Sır ve esrar kelimesi ilmin, tasavvufun, dinin, Risale-i Nurların önemli bir bahsidir. Tabiat bilimleri ile uğraşan âlimler, araştırmacılar tabiatın büyük sırlar taşıdığına inanmışlar ve kendilerini unutacak, gaşyolacak derecede uğraşmışlardır. Edison ışığı yansıtan maddeyi yanlış olmasın ikibin deney yapmış asistanı “Efendim böyle bir madde yok demek ki” demiş, Edison “Hayır Allah ışığı yaratmışsa onun yansıtan maddeyi de yaratmıştır” der ve sonunda ışığı yansıtan maddeyi bulur. Bazı aklı evveller onun Cennete gidip gitmeyeceğini düşünürken, o büyük araştırmacı dünyamızı cennete çevirmiş sağolun. Allah âdili Mutlaktır, herkesin hakkını verir. Biz cennetin kapısını tutmuyoruz kimse bize sormayacak. İstanbul’da Taksim’de bir kiliseye merak için gittim, bir kadın tahtaların üzerine yatmış ağlıyor ve sürekli “Allah’ım ben çok günahkarım benim halim ne olacak“ ”üzülme Allah seni görüyor pişmanlığını da görüyor, bekle bakalım nasıl gerçekleşir.”

Nevton ışğın rengini bulmuş, “bunu şimdi açıklama, başına bela olur, bekle profesör olduğunda açıklarsın” Birkaç dil bilen bir bayana doçentlik raporu yazmıştım, üçe iki ile kaybetti. Bir profesör arkadaş  bu kızcağızın yaptığını kimse  yapamaz, o da Avrupa’daydı. Ben de dedim bizim arkadaşlar kıskançtır bu gayet normal bir olay, üzülme. 

Nevton’a demişler ki “çok şeyler, sırlar buldun sen büyük bir adamsın” o da bu “sırlar okyanusu olan dünyada ben kıyıda bir kaç taş buldum, daha neler var neler“ demiş. Allah’a inanan bir büyük ilim adamı.

Resulullah çok sırlar biliyor, ”Eğer benim bildiğimiz bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz” buyuruyor, biz hep güldüğümüze göre sır bilmiyoruz demektir, zannedersem. Muhiddin-i Arabi Sure-i Rumdan çok sırlar çıkarmış, biz nerden bilelim. Bildikleri sıradan insanları rahatsız edeceği için “bizim eserlerimizi  herkes okumasın, bize yaklaştığı oranda okusun” Mubarek adam sana yaklaşsam ben de senin gibi olurum, daha seni okur muyum, öyle düşündüm.

Bediüzzaman‘ın has talebesi, Zübeyir Abi birgün gece yarısı anahtar deliğinden odasına bakar, bakar ki cinlerle ders okuyor. Şimdi beni farketmiştir, der gider, tedirgindir. Ertesi gün Bediüzzaman Hazretleri “Zübeyir neden gece anahtar deliğinden içeri baktın, benim sırlarıma kafasına takma iyi olmaz” Sonra  onu Isparta’dan bir kasabaya yaya gidip gelmesini ister, cezalandırır. Bir akradaşı git arabaya bin git nerden bilecek der, oda bilir der. Yaya gider gelir. 

Eserlerinden birçok yerde “makam kaldırmadığı için (bahsetmiyorum)“ diye söyler. Bir talebesini gece yanına alır gider. Başka bir dünyada girmişlerdir, hepsi Melevi dervişleri gibi adamlardır, maveradan bir ülkedir, daha sonra o talebesi korkar onaö katılmaz, Bediüzzaman “gelseydin ya keçeli bak seni alemlere götürecektim” Ben korkarım efendim, demiş.

Bir çok meselede bahislerin, temaların sırlarını anlatmıştır. Kader konusu bunlardan biridir, Sad-i Taftezanı ”Mukaddeme-i İsna-i Aşer“ kitabında ancak ülemaya hitab eden bir izahlar zinciri yapmış, bunu kendi söylüyor, Kırkıncı Hoca’dan  birisi rica etmiş bu bahsi bizim anlayacağımız şekilde izah et, biz de Erzurum da bir grupla birlikte çalıştık. telif edildi ben de bir Kurban Bayramında eseri daktilo ettim Kader Bahsi diye çıktı çok insan istifade etti. Birinci kaşif-i esrar Bediüzzaman, ikincisi Kırkıncı Hoca, Allah onlar hürmetine bize merhamet etsin.

Haşir bahsi, öldükten sonra dirilme bir çok büyük kişi tarafından hatta İslam üleması tarafından anlaşılmamış. Bunu Bediüzzaman anlatır.Eserinin yerini felsefe, ulema ve arasındaki yerini tesbit eder. Bu müdhiş bir keşiftir. Aşağıdaki bilgileri nakleder, “Ey şu sözü insaf ile mütalaa eden kardeş. Deme niçin bu Onuncu Söz‘ü  tamamiyle anlayamıyorum? Ve tamam anlamadığın için  sıkılma. Çünkü  İBNİ SİNA gibi  bir dahiyi hikmet (felsefenin büyük bir zekası,) “Elhaşrü leyse ala makayis-i akliye“ demiş “iman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez” diye hükmetmiş. Hem bütün ülema-i İslam  “Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir (yani nakledildiği için inanılır) akıl ile ona gidilmez.  Diye müttefikan hükmettikleri halde, elbette o kadar derin ve  manen pek yüksek bir yol, birdenbire bir cadde-i umumiye–i aklişe (aklın umumi caddesi, yani herkesin anlayacağı bir tarzda) hükmüne geçemez. Kur’an-ı Hakim’in feyziyle ve Halık-ı Rahim’in rahmetiyle şu taklidi kırılmış ve teslimi bozuluş asırda o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükür etmeliyiz. Çünkü imanımızın kurtulmasına kafi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına çalışmalıyız. 

Haşre akıl ile gidilememesinin bir sırrı şudur ki Haşr-i Azam  ismi Azam’ın tecellisiyle olduğundan Cenab-ı Hakk’ın ismi Azamının ve her ismin azami mertebesindeki  tecellisiyle zahir olan efal-i azimeyi görmek ve göstermekle Haşr-i Azam bahar gibi kolay isbat ve kati izan ve tahkiki iman elde edilir. Şu Onuncu Söz’de  feyz-i Kur’an ile öyle görülüyor  ve gösteriliyor. Yaksa akıl dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa aciz kalır,taklidi mecbur olur…  Sözler S 90)

Haşir Risalesi İstanbul’da matbaada basılır, ünlü ateist Abdullah Cevdet haşrin inkarına dair bir eser yazmak ister, Babıali’de eseri görür alır ve okur, “Adam görür gibi isbat etmiş der, vazgeçer. Marks’ı da kanaati İbni Sina’dan daha aşağıda bir ateizmdir. İşte Bediüzzamam asrın en iyi ifade edeni manasına geliyor, felsefeni ve ülemanın aklının gidemediği bir yolda eser veriyor. Onun aklı neredeyse bütün filozofların tırmanamadığı bir büyük bir yüksekliktir.işte bu anlatılan Haşrin sırrıdır, kimse o sırrı anlayamamı

Bir sır da Sırr-ı Vahdet’tir, bir papatyanın beş veya altı yaprağa bir göbek etrafında tam bir tenasüb ve uyuma yerlerini alırlar, sarkmazlar, o biçare yapraklar nasıl yerli yerinde duruyor bu vahdet sırrıdır. Bütün çiçeklerdeki simetri sırrıvahtettir. Bütün büyük gezeğenler kainat kurulduğundan beri güneşin etrafında bu sırla dizilmişlerdir. İnsan aklının alamaığı bir sırdır. Yoksa o gezecenler o kadar yüksek rtifada yerlerini nasıl aldılar, insan bedenindeki muhtelif aza, vücdukdaki ikiyüz sekiz kemik nasıl yerli yerinde. Kainattaki sayısız carlık nasıl insanlara ve düzene uygun yerlerini alırlar, bunlar gaybi bir vahdet elinin sayesinde olurlar. Ziya paşa’nın dediği gibi, 

“İdraki maali  bu küçük akla gerekmez 

Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez,

Daha birçok sırları Bediüzzaman eserlerinde çözümlemiştir. Felsefenin büyük dehaları, ülemanın büyük zekaları hepsi bu konuda mantıklı bir çözüm getirememişlerdir.

Ondan iki çümle alalım

“Kainaı nağamatıyla raksa getiren hakaikın esrarını  ihtizaza veren musika-isilahiye mütemadiyen güm güm eder.” Bu cümle nasıl anlaşılır, bütün hareketler bir büyük piyanı gibi, kainat çapında musiki perçası çalarlar, zannersem Pisagor da bu musikaya dikkat çeker.

Bediüzzaman İşarüt ül icaz isimli eserini cephede yaraz ruh halini anlatır

Kur’an’ın esrarına ehemmiyet vermekle o harb içinde  ruhunun muhafazasını dinlemeyerek Kur’an’ın bir harfinin nüktesini beyan etmiş. Yani Harpte kendini o kadar Kur’an’ın esrarına vermiş ki ölüm aklından bile geçmemiş o nu koruyon Kur’an’ın sırrıdır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Gencin İntiharı Üzerine..

Tıp fakultesi öğrencisi, 19 yaşında bir evladımız ardından intihar mektubu gibi bir video bırakarak ne …

Kapat