Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Sıradışı Birisi Bediüzzaman Said Nursî (rh)

Sıradışı Birisi Bediüzzaman Said Nursî (rh)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

SIRADIŞI BİRİSİ BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ(RH)

Özkan YAMAN

23 Mart 1960: Mustazafların piri sayılacak Bediüzzaman Said Nursi’nin(rh) 82 yaşında Rabbine vasıl olduğu tarih.

Bediüzzaman’dan bahsederken aslında ilmi, siyasi, kültürel ve sosyolojik düzlemde oldukça sıradışı bir âlimden, müceddidden, önderden, müelliften, mazlumdan söz ediyoruz.

O, sadece bir âlim değil, aynı zamanda tüm talebelerini birinci dünya harbinde şehid vermiş kendisi de en ön safta savaşmış gönüllü bir milis albaydı.

O, yalnızca bir melle(molla) değil, ilmî şöhretinin şahikasında iken İstanbul’da hayalinin peşinde koşan, gazetelerde yazı yazan, cemiyetler kuran, kendi bölgesinin ihyası için çırpınan biri idi.

Memleketin ayarlarının tam bozulmadığı zamanlarda adeta O’nun bulunmadığı, koşmadığı yahut çağrılmadığı ciddi bir ortam neredeyse yoktu. Gâh medresede, gâh vali konağında, payitahtta, tımarhanede, Osmanlı zindanında, Divan-ı Harbte, sonra yeni padişahın yanında ve onunla beraber balkan gezisinde, Van’da, cephede, Sibirya’da Rus esir kampında, tekrar İstanbul’da İngiliz işgalcisinin karşısında, Ankara’da Meclis’te, sonra Erek dağında, sürgünde, gurbette, işkencede, zindan köşelerinde, duruşma salonlarında, Urfa’da ve nihayet geldiği yerde; maverada…

Bulunduğu her yerde derin izler bırakan bir öykü, bir mesaj, bir ders, bir acı/tatlı hatıra ve etkili bir eser bırakan velud bir misafir gibi. Gölgesinin düştüğü film şeridini yakan bir siluet gibi. Bakışı mânâ, sükutu tefekkür, sözü ibret, nefesi himmet, tebessümü umut verici.

Ve onun sergüzeştinde hiçbir parça diğerinden bağımsız değil. Başında kendine has sardığı sarıkla, yanından hiç ayırmadığı demliği, kırıldığı halde vefasından atamadığı küçük tahta kaşığı ve yüz otuz parça eseri, her zehirlendiğinde alnından dökülen o boncuk boncuk soğuk ter damlaları, bacası kasıtlı olarak tıkanmış sobanın yandığı cezaevi odasında dumandan boğuk boğuk öksürüşü, sonra zikri, hayali ama hepsi aynı puzzle’ın parçaları.

Çelikten, polattan değil; ama yirmiden fazla suikast teşebbüsüne, en soğuk hücrelere, en acımasız işkencelere karşı izni ilahi ile dayanan bedeni gibi…

O, kendisi için zaten “Garibüzzaman” künyesini kullanmıştı. Malum garip; “yurdundan uzak kalan; kendi cinsi arasında eşi ve benzeri bulunmayan, tek ve nâdir olan; bilinmeyen, müphem ve kapalı olan” manasında fakat yabancı, biçare, kimsesiz, tuhaf, yalnız, terkedilmiş gibi anlamlara da geliyor. “İslam garip başladı, başladığı gibi (bir hale) dönecektir. Ne mutlu gariplere!” (Müslim 232, İbn-i Mace 2/ 1319) O’nun “ne mutlu o gariplere” fermanının işaret ettiği kimselerden olduğunda herhalde şüphe yoktur. Ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi şahsiyetini ve eserlerini analitik bir tasnifle konumlandırmadaki güçlük O’nun garipliğini daha çok günlük kullanımdaki “tuhaf” karşılığına denk getiriyor.

Kendi döneminde veya öncesindeki âlimler için referans ünvanlar vardır. Tefsir alimi, Hadis alimi, Fıkıh, Kelam, Felsefe, Usül, Mantık vs gibi. Lakin Bediüzzaman için böyle bir tespit zordur. Zira külliyatı için parlak bir tefsir tanımlaması yapsa da ciddi bir kelam/akaid muhtevasına, yine iddialı bir usül, belagat, mantık ve felsefe içeriğine sahiptir. “Mu’cizatı Ahmediye” başta olmak üzere bütüne yayılan hadis metinleri ve bunların ele alınma biçimi eseri Hadis konusunda da öne çıkarmaktadır.

Yine kullandığı üslubun sufi gelenekle çok örtüşmesi, birçok bölümde dua ve virdlere fazlaca yer vermesi ve Mevlana Halid(ks) başta olmak üzere meşayih-i izama çokça müspet atıflar yapması “Risaleleri” tasavvuftan koparamamaktadır.

Öte yandan Kur’an, Sünnet’in yanında çok net biçimde “sahabeye erişilmez” vurgusu, “içtihad kapısı açıktır, yalnız şu zamanda oraya girmeye maniler vardır” demesi ve bidat mefhumunu kendine has biçimde ele alması da konumunu selefî kodlara yaklaştırıyor.

Bunlardan da öte kitaplarında fihrist olmakla beraber, klasik bir konu takibi veya ansiklopedik sıralı bir akışının bulunmayışı, sorulara cevaplar ihtiva etmekle birlikte yine alışılmış bir “Mektubat” metoduyla yazılmayışı da onu müstesna kılan diğer hususlardandır.

Bereketli uzun bir ömürde ve tarihin en keskin virajında yıkılan, yıkan ve yerine konan tüm öğelere, ahval ve şeraite karşı ve aşırı keyfi baskılara karşı, hiç durmadan, eğilmeden, susmadan cevaplar üretmesi, statik bir savunma yerine dinamik bir eylemle karşı durması, bireyle asla kıyaslanamayacak devlet gibi bir gücü kendisine karşı kötüye kullananlara Hakk’a dayalı meydan okumayla mukabele etmesi de bilinenlere benzemeyişinin diğer boyutudur.

Zulme karşı kıyamının da niteliği farklıdır. İmam Ahmed b. Hanbel(rh)’in, Kur’an’ın mahluk değil Allah’ın kelamı olduğunu ilan ederken gösterdiği direnişe biraz benzese de -ki Üstad, bazı yerlerde O’nun bu sebatına değinir- hem küfrü mutlak rejimine karşı hem de taklidi imana karşı mücadele biçimi birebir aynı değildir.

Üstad, cihadı maddi ve manevi diye ikiye ayırır. Yani biri fiziki, diğeri fikri. Ve düşünce dünyasını, hareket metodunu manevi cihadın öncelikli oluşu üzerine kurar. Talebeleriyle birlikte gönüllü olarak Ruslara karşı savaşa katılması, cihadı; maddi ve manevi diye ayırmasındaki dönem ve şartlar ayrıntısının ispatı sayılabilir.

Manevi cihad için kendisi yeterli donanıma sahiptir. Çünkü sapık ve inkarcı fikirleri susturacak kadar günceli de içine alan ilmi vukufiyeti yanında, en inatçı muarızları bile ikna edecek bir delillendirme kabiliyeti, müthiş hafızası ve beyan gücü vardır. Ve bu dört vasfını adeta etkili silahlar olarak kullanır. Fikren mağlup ettiği güç sahiplerinin kendisine yönelik şiddetine karşı çok sıkı bir manevi reçete uygulayarak Allah’a sığınır. Çok az yer, günde iki defa cevşen ve diğer duaları sıklıkla okur, donukluğa asla teslim olmaz, sürekli çevresiyle temas kurup eserlerini yayar.

Yine O’nu orijinal kılan bir yönü ise yeni kavramsallaştırma yerine özellikle tasavvuf, kelam, felsefe, mantık, usül ve belagat alanlarındaki nosyonlara yeni boyutlar katıp güncellemesidir. Bu yaklaşımıyla eserlerini okuyanları o ilmi sahalara sevk etmektedir.

Rahmetle anıyoruz. Allah O’ndan razı olsun.

 

İnzar Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Fuat Köprülü ve Yunus Emre

Fuat Köprülü ve Yunus Emre Ord. Prof. Fuat Köprülü meşhur kitabı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar …

Kapat