Ana Sayfa / Yazarlar / Sizin Derdiniz Ne?

Sizin Derdiniz Ne?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hayata, olaylara, insanlara yanlış yerlerden, yanlış açılardan bakıyoruz bazen.

Yanlış açıdan bakınca yanlış görüyor, yanlış yorumluyoruz.

Mesela;
Hayırsever biri okul, cami, hastahane, köprü, çeşme gibi toplum yararına bir eserin yapımına önayak olmuş, aracı olmuş, masrafına ortak olmuş.
Yaptığı ya da yapımına katkı sunduğu esere kendi adını, annesinin, babasının, oğlunun kızının adını vermek istemiş ve vermiş..
Bu tür güzel işleri, eserleri görenlerin takdiretmesi, teşekkür etmesi, dua etmesi, örnek alıp benzerlerini yapma gayreti içine girmesi beklenirken nedense bazılarımız olaya başka bir açıdan, bize göre yanlış bir açıdan bakarak;

“Bırakın kardeşim, adam hayır yapmak değil, kendi reklamını yapmak istiyor..
Reklam yapacağına hiç yapma daha iyi..
İyilikler, hayırlar gizli olmalı..
Sağ elin verdiğini sol elin duymamalı.
Yapacaksan gizli yap, Allah bilsin yeter..” diyerek adeta saldırıya geçiyoruz.

Tepkilerin şiddetine bakarsanız adam esere adını yazmamış da ulu orta millete küfür, hakaret ifadeleri yazdırmış sanırsınız..

Maksat insanlara, topluma, hayata, ülkeye, şehre, bu güne ve yarınlara değer katmak, katkı sunmak ve katkı sunulmasına çalışmaksa adam yaptığı hayra adını verse bana ne vermese bana ne..
Adam yaptırdığı esere adını veriyor diye neden rahatsız oluyoruz, bize ne?.
“Hayırlar, iyilikler Allah rızası için yapılır, sevabı, mükafatı Allah’tan beklenerek yapılır. Adını verir, reklamını yaparsan sevap kazanamazsın..” diyoruz.
Bir açıdan doğru. Ama bunu kendi nefsimize soyledigimizde, kendimiz tatbik ettigimizde bir anlamı var. Bu, başkalarına dayatilacak, mecbur tutulacak bir durum değil ki.
Bizim yetki alanımızda olan bir bir durum değil ki..
Başkasının yaptığı işten dolayı sevap kazanıp kazanamayacağından bize ne? Bizi neden ilgilendiriyor?
Allah sevap yazar, mükafat verir ya da vermez, bize ne, bize mi soracak?
Adamın niyetinin şan, şöhret, reklam olduğunu nereden bilebiliriz?
Sevap ya da günah yazılması hayır sahibi ile Allah arasındaki bir mesele, bize sorulmaz, o alana girilmez.
Yapılan eser topluma fayda mı sağlıyor, zarar mı veriyor, biz işin o tarafına bakabiliriz.

Sadakayı gizli vermek, yapılan nafile ibadetleri gizli yapmak elbetteki doğru olandır, güzel olandır..
Bizde güzel bir söz yerleşmiş;
İbadet de gizli, kabahat de gizli..
Farz ibadetler dışındaki nafile ibadetlerin gizlenmesi çok güzeldir.
Ama bundan daha güzel olan ayıpların, kusurların, günahların gizlenmesi, kimseye gösterilmemesi, duyurulmaması, sezdirilmemesidir.
İçki, kumar, nikahsız gönül ilişkileri aşk meşk ilişkileri vb toplumun ayıp ve günah saydığı her şey gizli kalmalı.
“Allah’ın bildigini kuldan niye saklayayım” diye tevbe etmiş insanlar bile içkisini, kumarını, zinasını, hırsızlığını, kavgasını ballandıra ballandıra anlatıyor, biz de ağzımızın suyu alarak dinliyoruz, hiç tepki vermiyoruz da nedense hayır işler duyulunca, duyurulunca rahatsız oluyoruz..
Burada bir tuhaflık var..

Hayır, hasenat, sadaka gibi işleri gizli yap diye öncelikle ve özellikle kendi nefsimize ve sonra başkalarına nasihat verebiliriz, vermeliyiz.
Lakin hayır hasenatı gizli yapmıyor, açıktan yapıyor diye başkalarını kınayamayız, eleştiremeyiz, dikkat etmiyor diye adeta adam döveneyiz.

Hayatın kendisi ve pek çok kavram kıldan ince, kılıçtan keskince diye tarif ettiğimiz Sırat Köprüsü üzerinde yürümek gibi..

Biz müslümanlar ve müslüman Türkler tevazu ve mahviyette gerçekten çok ileri gitmişiz hamdolsun.
Gizli, sırlı olmakta o kadar ileri gitmişiz ki nice bilgin kitap yazmış, sonuna adını yazmamış.
Nice dahiler, mucitler teknolojik, bilimsel icadlar, alet yapmışlar, tasarımlar yapmışlar, dahiyane fikirler üretmişler ama riya, gösteriş olmasın diye isimlerini yazmamışlar, kimin yaptığı belli değil.
Bütün o kitapları, aletleri, edavatları, fikirleri, kitapları vs batılılar toplamış kendi isimleriyle piyasaya sürmüşler.
Teknoloji hırsızlığı, bilim hırsızlığı yapmışlar.

Müslüman eserine adını yazdı diye eleştiri bombardımanına tutan bizler batılılar bizim yaptıklarımıza mühür vurup bize satarken bile “gavur amma da yapmış” diye methiye düzmeye doyamıyoruz.
Gavuru övmede, takdir etmede, teşekkür etmede üstümüze yok, beis yok, sıkıntı yok.

Hatta adamların Cehenneme gidecek olmasından bile rahatsız olanımız var, gavur bile olsa bunca faydalı işleri yapan adamlar cehenneme gitmemeli diyenlerimiz, haşa Allah’a akıl öğretenlerimiz, din öğretenlerimiz, Allah’ın mülklerinden olan dünyada hüküm sürdüğü gibi ahiret yurdunda da hükümran olmak isteyenler var..

Hayır hizmetlerinde, yardım faaliyetlerinde de öyle;
Mason dernekleri, misyoner örgütler, Kızılhaç, dinsiz- imansız olduğunu açıkça ilan eden sanatçı etiketli birileri senede bir kez, ömründe bir kez küçük bir iyilik yapsalar allaya pullaya reklamları yapılıyor..
Kimse bunları eleştirmiyor.
İyiliği neden gizli yapmıyorsunuz demiyor.
Müslümanlardan bir grup hayır yapıp paylaşınca hemen saldırıya geçiliyor, taşlanmaya başlanıyor, adam iyilik yaptığına pişman ediliyor.

Müslümanların yaptıkları hayırlar, yardımlar duyurulmayınca da “elin gavuru ne güzel işler yapıyor, fakiri fukarayı gözetiyor. Ama müslümanlar cimri, tembel, miskin, bencil, merhametsiz. Müslümanlarda hiç hayır yapan yok” diye yine müslüman dövülüyor, başkaları övülüyor..

Şahsi alanla kamusal-toplumsal alanı karıştırıyoruz bazan..
Kamusal alanda devletin, milletin, insanların hatta hayvanların işlerini ve hayatlarını kolaylaştıran, yük alan, fayda sağlayan, artı değer üreten insanları takdir etmek, teşvik etmek lazım ki bir daha yapsın ve ona bakarak başkaları da yapsın, güzel işler yapanlar çoğalsın.

Bazıları şöhret için, bazıları itibar için, bazıları siyasi, ticari hedefler için yapıyor da olsa, yapılan eser devlete, millete fayda sağlıyorsa biz o faydaya odaklanmak durumundayız.
Kimin ne niyetle yaptığını bilemeyiz ve bizi ilgilendirmez.

Yüz bin kişilik bir şehirde sadece üç beş kişi hayırlı işler yapıyor, geriye kalan doksan dokuz bin dokuz yüz doksan beş kişi seyretmenin, tenkid etmenin ötesine geçemiyorsa o şehirde, o ülkede pek çok dini, insanî sorunlar yumağı var demektir.
Dini açıdan, milli açıdan, insani açıdan, ahlakî açıdan asıl sorun ve büyük sorun hayır ve iyilik üretememektir.

Adımız hayır üretenler listesinde değilse kimseye ahlaktan bahsedemeyiz zaten. 

Yaptığı hayrı reklam için yapan ahirette hesaba çekilir..
Belki azap edilir, belki sevaptan mahrum edilir.
Ama belki de affedilir.
Belki makbul bir duaya denk gelir, dünyası ve ahireti kurtulur.
Fakat yapabileceği halde hiç bir hayır yapmayan nasıl hesap verir, nasıl kurtulur bilemiyorum.
Biz gerçekte neden rahatsız oluyoruz?
Hayır işler yaptıranların adlarından mı rahatsızız?
Adamla bir sorunumuz mu var, bir gıcıklığımız mı var?
Okul, yol, çeşme, cami, park vb yapılmasından, insanların oralardan faydalanmasından mı rahatsısız?

Yoksa birileri güzel işler yaparken bizim hiç bir şey yapmadığımız, hizmetten kaçtığımız, tembelliğimiz, cimriliğimiz, hamiyetsizliğimiz ortaya çıkıyor diye mi rahatsız oluyoruz?
Sorun ne gerçekten?
Neden gocunuyoruz..

Bizim ülkemiz, şehirlerimiz, köylerimiz her türlü hizmete aç, muhtaç.
Adam yeter ki toplum yararına iş yapsın da isterse yedi sülalesinin künyesini yazdırsın, bu beni hiç rahatsız etmez..
Memnun da olurum, duacı da olurum..

Oğuz CANDARLI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Yayıncıdan Rica

Benim size asıl gönderdiğim Estetik Eleştiri kitabı. Ben otuz kitap yayınlamışım, hepsi kendi gayretimle, paramla; …

Kapat