Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Sosyal Medya Kullanımına İlişkin Fıkhî Hükümler

Sosyal Medya Kullanımına İlişkin Fıkhî Hükümler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Doç. Dr. Soner DUMAN
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dijital Çağ ve Sosyal Medya

Günümüzde sosyal medya hayatımıza büyük oranda girmiş durumda. Öyle ki birçok insan facebook, twitter, instagram, telegram vb. ortamlara katılıyor, hem bireysel hem de grup olarak paylaşım, beğeni, yorum yapma gibi eylemlerde bulunuyor. Hiçbir şey yapmasa birilerini takip ediyor, okuyor, resim ve videolarını görüyor.

İçinde bulunduğumuz zaman diliminin nasıl isimlendirileceği konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte internetin yaygın olarak hayatımıza girdiği zamanları “dijital çağ” olarak nitelemek yaygın bir biçimde benimsenmektedir. Dijital çağ, başka pek çok teknolojik yeniliği çağrıştırmakla birlikte bu çağın temel dinamiğini “internet teknolojisi” oluşturmaktadır. Günümüzde yazılı, görsel, işitsel veri akışının en hızlı bir biçimde yapıldığı internet, diğer bütün veri akış araçlarını geride bırakmıştır.

İnternetteki veri akışı ilk planda bilginin transferi meselesini çağrıştırsa da bu platform sadece enformatik amaçlı bilgi transferini değil aynı zamanda insanların fantastik meraklarına, sanatsal zevklerine, inançlarına, duygularına, arzu ve heveslerine hitap edecek akışkanlığı da sağlamaktadır. “Sosyal medya” kavramı bu ikinci türden veri akışının ana merkezi konumundadır.

Dijital teknolojinin ilk baştan itibaren muhatabı olan ve “dijital yerli” olarak nitelenen zamanımız gençliği internet teknolojisinin içine doğdu. İnternet ve sosyal medya ile çocukluk döneminden itibaren tanıştı. Daha ilkokuldan itibaren verilen araştırma ödevlerini kitaplar üzerinden değil “Google” gibi arama motorları üzerinden araştırarak “kes-kopyala-yapıştır” yöntemi ile yaptı. Dinlemek istediği şarkı, izlemek istediği klip/dizi/film artık onun “bir tık kadar” yakınında.

İnternet artık birçoğumuz açısından “neyi/ne kadar/niçin/nasıl” bilmemiz gerektiği konusunda tek ve/ya en büyük belirleyici olduğu gibi “neyden/ne kadar/ niçin/nasıl” hoşlanmamız, nefret etmemiz, kızmamız, üzülmemiz, şaşırmamız gerektiği ya da bunların zıddı konusunda da tek ve/ya en büyük belirleyici konumundadır. Bir başka deyişle internet, muhatabı olan insanların hem bilgi/bilinç hem de duygu dünyalarını dizayn, koordine ve domine etme konusunda bir tür tekel halini almış konumda. İşin daha da kötüsü internetin neredeyse bağımlısı haline gelmiş olan “dijital yerliler” bu durumun farkında değil! Farkında olanlar ise bu gidişata karşı çıkmak, akıntıya kürek çekmek konusunda kendilerini yeterince cesur kılacak söylem ve eylem etkinliğinden uzak.

İnternet ve çevrimiçi sosyal medya, çevrimdışı sosyal hayatla mukayese edildiğinde insanların bireysel ve toplumsal hayatında daha önce alışık olmadıkları yeni bir yaşam tarzını da beraberinde getirmiştir. Şimdi ile geçmiş arasındaki fark, iki zaman dilimindeki yaşam düzeyleri arasında derece farkı ile izah edilemeyecek ve “mahiyet farkı” ifadesini haklı kılacak bir boyuta ulaşmıştır. Bu yeni tarz hayatı eskisi ile mukayese ettiğimizde arada şu farklılıkların bulunduğunu söylemek mümkündür:

a) İnternet, “sosyal” hayatı reel olandan sanal olana nakletmiştir. Artık insanlar fiziksel olarak aynı mekânı paylaşmasa da çevrimiçi aynı ortamlarda bulunarak sosyalleşmekte, bilgi ve duygu paylaşımında bulunmaktadırlar.

b) İnternet, sadece “sosyal” ortamı sanallaştırmakla kalmamış, zaman ve mekânla birlikte günlük hayatımızın en önemli kavram ve kurumlarını da sanallaştırmıştır. Bu kapsamda gençlik açısından son derece önemli olan “eğitim”, gerek materyalleri (e-book, PDF) gerekse ortamı itibarıyla (uzaktan eğitim) sanal hale gelmiş, sevinç ve hüzünler fiziksel ve biyolojik olarak yaşanmaktan çıkarak emojiler tarafından ifade edilen sanal gerçekliklere mahkûm olmuştur.

c) İnternet, bilgi akışını son derece hızlı hale getirmekle birlikte sanal ortamdaki bilgi yığını doğru olanın yanında yanlış ve yalanı da barındırmaktadır. Dijital yerliler açısından daha kötü olan durum ise doğru ile yalanı ayırt etme konusunda bir alt yapı ve bilincin oluşmamış olmasıdır. Böyle olunca, herhangi bir konuda araştırma yapan bir kimse, aynı konuda birbirine taban tabana zıt bilgi yığını ile karşılaşabilmekte, bu durum ise bir zaman sonra “hiçbir bilgiye güvenilemeyeceği” şeklinde bir ön yargıyı da beraberinde getirmektedir.

Eğer fıkıh, amellerimizin şer’î hükümlerini bilmeye çalışan bir ilim dalıysa ve eğer sosyal medya hesabımızda yaptığımız beğeni, paylaşım vb. işlemler de bir amel ise o halde buna ilişkin davranışlarımızın da din nazarında mutlaka bir takım ölçüleri olmalı. Bu alanda mutlaka derinlemesine çalışmalar yapılmalı, müslümanlar bu noktalarda bilinçlendirilmelidir.

Bu yazıda sosyal medya kullanımının fıkhî ölçülerine ilişkin bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılacaktır.

1. Sosyal Medyayı “Dinî Bilgilenmenin Adresi” Olarak Görmemek

Dijital çağla birlikte hemen her şey kendisine dijital platformda bir şekilde yer bulabildiği gibi dinî söylem de bu alanda kısa zamanda bir yer edindi. “Dijital/çevrimiçi dinî söylem” dine ilişkin olarak dijital ortamda ileri sürülen (yazılan, çizilen, konuşulan) veri akış evrenini ifade etmektedir. Bu söylem, dijital çağ öncesi/çevrimdışı dinî söylemle esaslı birtakım farklılıklar taşımaktadır.

Geleneksel/çevrimdışı dinî söylem genellikle muhatap kitle tarafından otoritesi teslim edilmiş kimseler (akademisyen, hoca vb.) tarafından üretilip koordine edildiği halde çevrimiçi spontane dinî söylemin üreticileri ve servis edicileri açısından böyle bir zorunluluk söz konusu değildir. Dahası bu söyleme katkı sunanlar çoğunlukla din konusunda herhangi bir eğitim ve alt yapısı olmayan çevrelerdir. Bu söylem sahiplerinin hiçbiri birbirinin hocası-öğrencisi değildir. Ya da ters bir biçimde söyleyecek olursak bu söyleme katkı sunanların hepsi birbirinin hem hocası hem de öğrencisidir.

Dijital din söylemi, dine ilişkin hemen her konuda birbirine taban tabana zıt söylemleri bir arada bulundurmaktadır. Sosyal medya ortamlarında dine ilişkin bir bilginin doğruluk ya da yanlışlığı “kitaba uygunluk” kriterine göre değil paylaşım, beğeni ve etkileşim sayısına göre belirlenmektedir. Âlimlerin ne dediği değil sosyal medya fenomenlerinin ne yaptığı/ dediği daha önemlidir. Bu durum, dine ilişkin sahih bilgiyi, kontrolü mümkün olmayan devasa bir bilgi havuzu içinde eritmektedir.

Din konusunda toplumu -özellikle de dijital yerlileri- yanıltmak için kasıtlı yanlış bilgileri servis etmek internet ortamında son derece basit ve sıradan bir iştir. Özellikle gençlik döneminde dine ilişkin bir alt yapı oluşturmaksızın söz konusu manipülatif veri akışına maruz kalan gençler, din konusundaki tasavvurlarını bu akışa göre şekillendirdikten sonra onların bu yanlışlarını düzeltmek son derece zor olabilmektedir.

İnternet üzerindeki dinî söylem hiçbir denetime tâbi değildir. Böyle olunca dine ilişkin her türden bilgi, görüş, kanaat tedavüle sokulabilmekte, dahası dine yönelik karalama kampanyaları, dinin kutsallarına yönelik saldırılar organize edilebilmektedir.

Dinî bilginin belirli otoritelerden edinilmemesi söz konusu bilgilerin doğruluk-yanlışlık, önem derecesi/ hiyerarşi gibi konularının göz ardı edilerek sanki bütün bilgiler eş derecede doğru ve eş derecede öneme sahipmiş gibi ortaya konulabilmekte, söz konusu bilgiler arasındaki bağlantılar berhevâ olabilmektedir. Böyle olunca dinin sabiteleri ile değişkenleri önemini kaybederek hepsi eşit düzlemde ele alınabilmekte, dinin sabitesi konumunda olan temel değerler çok rahat feda edilebilirken beşerî içtihad ürünü olan bir konu veya hüküm dinin esasındanmış gibi benimsenebilmekte veya lanse edilebilmektedir.

Bir yandan dijital teknolojinin hayatımıza bir daha geri dönülemeyecek şekilde girmiş olması diğer yandan bu teknolojiyi kullanan dine ilişkin söylemlerin, söz konusu teknolojiye “maruz kalan” genç kesim üzerinde yıkıcı etkilere sebep olabilecek riskleri barındırması sebebiyle dijital platform, görmezden gelinemeyecek, o yokmuş gibi davranılamayacak bir hüviyet taşımaktadır. Kuşkusuz ki dijital platformun yeni nesiller üzerinde olumsuz ve yıkıcı bir etkiye sebep olmaması için başta kamu otoritesi olmak üzere diyanet, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri elini taşın altına koymalı, mevcut sorumluluktan kendi üzerine düşeni üstlenmelidir.

2. Sosyal Medyaya İlişkin Bütün Eylemlerde “İslâm’a Uygunluk” Kriterinin Esas Alınması

Sosyal medya ortamında İslâm’ın inanç, ibadet ve ahlâk sistemine aykırı olan, bunları tahkir ve tezyif eden hiçbir yazı, resim, video paylaşmak doğru değildir. Bu yönde yazı, resim, video paylaşımı yapan kişi ya da gruplarla arkadaşlık edilmesi, takip edilmesi uygun değildir. Zira Allah Resûlü “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse sizden biri kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.”1
buyurmuştur. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözü de arkadaşlığın insanların inanç, huy, karakter ve mizacını etkilediğini çok veciz bir üslupla ifade etmektedir.

Yüce Allah şöyle buyurur:
“O (Allah), Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde biraraya getirecektir.”2

“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.”3

İlmî yeterlilik ve alt yapıya sahip olan kimselerin bu gibi ortamlarda insanların zihnini karıştıranlara ilmî yönden cevap verebilmek için yahut onların ne tür faaliyetler yaptığından haberdar olmak için bulunmasında bir sakınca olmasa gerekir. Ancak ilmî donanım ve alt yapısı olmayanların bu tip kimse ve grupları takip etmesi doğru olmayacaktır.

3. Sosyal Hayattaki Kuralların Sosyal Medyada da Geçerli Olduğunu Bilmek

Sosyal hayatta İslâm’ın haram ve günah saydığı fiillerden sosyal medyada da kaçınmak gerekir. Bu bağlamda lakap takma, karalama, alay etme, insanların gizli hallerini/özel hayatlarını araştırma ve deşifre etme, gıybet ve sû-i zan gibi fiillerin sosyal hayatta işlenmesi haram olduğu gibi sosyal medyada yapılması da haramdır.

Yüce Allah şöyle buyurur:
“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”4

4. Mahremiyet Sınırlarına Riayet Etmek

Mahremiyet sınırlarına riayet sosyal hayatta nasıl gerekli ise sosyal medyada da öyle gereklidir. Bu durum özellikle sosyal medyada kişilerin kendi hayatına ilişkin fotoğraf ve video paylaşımlarında büyük önem kazanmaktadır. Sosyal medyada kendisine ait görüntü paylaşan kimselerin, mahremi olmayan kimselere açık olacak şekilde kendi resim ve videosunu paylaşması doğru değildir. Yine evli çiftlerin birbirinden habersiz olarak karşı cinsten kimselerle gizlice arkadaşlık kurmaları doğru değildir. Yine evli çiftlerin el-ele, kol-kola resimlerini ulu orta herkese açık olarak paylaşmaları her ne kadar fıkhî açıdan olumsuz bir hükümle ifade edilemese de gerek bir takım kıskançlıklara yol açabilme ihtimali, gerekse söz konusu resimlerin kötü amaçlarla kullanımı vb. bakımlarından hoş değildir.

Yüce Allah şöyle buyurur:
“(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zînetlerini teşhir etmesinler.”5

5. İslâm Kardeşliğine Aykırı Faaliyetlerden Uzak Durmak

Günümüzde sosyal medya çoğu zaman insanlar arası birlik ve beraberliği zedeleyen, belirli bir konuda farklı görüşleri benimseyen kimseler arasında husumeti körükleyen bir biçimde sıklıkla kullanılabilmektedir. Herhangi bir paylaşımın altına yorum yapan kimseler paylaşım sahibine küfür, hakaret gibi tacizlerde bulunabilmekte dahası kişiler ve gruplar arasında tekfire varan ötekileştirmeler yaşanabilmektedir. Sosyal medyada bulunan bir kimse müslüman kişiler ya da gruplar arasında kardeşliği zedeleyici, onları birbirine düşman eden paylaşımlardan kaçınmalı, arası bozulmuş müslümanların arasını düzeltme yönünde gayret göstermelidir.

Yüce Allah şöyle buyurur:
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”6

6. Dikkatleri Üzerine Çekmek ve İlgi Odağı Olmak Amaçlı Paylaşımlardan Uzak Durmak

Sosyal medyada insanın yapıp ettiklerini, yiyip içtiklerini, gezdiği gördüğü yerleri meşru bir takım amaçlarla, mahremiyet sınırlarına riayet ederek dar bir arkadaş çevresine aktarmasında bir sakınca söz konusu değildir. Bununla birlikte bu konuda itidal sınırlarını zorlayarak bütün insanlara açık olarak ve sürekli/düzenli bir biçimde bunları yapmak doğru olmasa gerektir. Zira bu durum bir zaman sonra bakışları üzerine çekmek, parmakla gösterilmek, insanlar nezdinde önemsenmek, sürekli kendinden bahsedilmesi için çalışmak gibi nefsanî isteklerin tatmini yönünde psikolojik bir rahatsızlığa yol açabilir. Eski âlimlerimiz bu durumu ifade etmek üzere “riya” ve “ucb” gibi ifadeler kullanmışlar ve şöhretin âfet olduğunu belirterek tanınmamayı bir nimet saymışlardır. Yine bu durum insanların birbirlerine haset etmelerine, aralarında kin ve düşmanlığın doğmasına sebep olabilir.

7. Sosyal Medya Kullanımının, Dinî-Dünyevî Görevlerimizi Aksatmaya Yol Açmaması

Sosyal medya ile uğraşmak kişinin dinî ve dünyevî vazifelerini aksatmamalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kişinin kendisini ilgilendirmeyen [din ve dünyasına yaramayan] şeyi terk etmesi, müslümanlığının güzelliğindendir.”7

Yüce Allah da “onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler”8
buyurmuştur. Bu hususu ihmal etmek zamanla “sosyal medya bağımlılığı” adı verilen psikolojik sorunlara yol açabilmektedir. Bu tip insanlar aile içindeki sorumluluklarını unutup ihmal etmekte, çoluk-çocuğu veya eşi ile ilgilenmek, dinî ilimler edinmek, bilgisini geliştirmek yerine sürekli vakitlerini boşa harcayabilmektedir.

Bu yazı, sosyal medya ve internet kullanımına ilişkin fıkhî hükümler hakkında yalnızca bir giriş ve meselenin önemine dikkat çekme yazısıdır. Sosyal medya ve internet kullanımının fıkhî ölçüleri meselesi böylesi bir yazıda bütün boyutlarıyla ele alınabilecek bir mesele değildir. Bu konunun, sosyal medya uzmanları ve fıkıhçılar işbirliği ile enine boyuna ele alınıp tartışılması ve bir “İnternet ve sosyal medya fıkhı” oluşturulması gerekmektedir.

Dipnotlar

1 Tirmizî, Zühd, 45; Ebû Davud, Edeb, 19.
2 Nisâ, 4/140.
3 En’am, 6/68.
4 Hucurât, 49/11-12.
5 Nûr, 24/30-31.
6 Hucurât, 49/10.
7 Tirmizî, Zühd, 11.
8 Mü’minûn, 23/3.

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hikmetli Sözleriyle İmam Ahmed Bin Hanbel Hazretleri

Zühd, Muhabbet ve Metânet Timsâli İMAM AHMED BİN HANBEL (rahmetullâhi aleyh) Osman Nuri TOPBAŞ Hocaefendi …

Kapat