Ana Sayfa / Yazarlar / Süfyaniyetin Dördüncü Rüknü F. Gülen / Vehbi KARA

Süfyaniyetin Dördüncü Rüknü F. Gülen / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Süfyaniyetin Dördüncü Rüknü F. Gülen

Bediüzzaman Şualar isimli kitabında 8. Şuada bir haşiyesinde şöyle der “Hem de “İnna A’tayna”nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünki Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. Kabir altında azab çekiyor. Ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise, ellerinden gelse tamire çalışacaklar”.

İşte bu haşiyede geçen Süfyaniyetin dördüncü rüknü ile ilgili olarak bir çok yazı kaleme alınmış çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Bediüzzaman ilk üçü hakkında açık ve ismen belirttiği halde Süfyaniyetin dördüncü rüknü hakkında isim vermemiş meçhul bırakmıştır. Bu konuda bazı hocalar, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Diyanet Reisi Mehmet Rıfat Börekçi’yi nazara vererek Süfyaniyetin dördüncü rüknü olabileceğini söylemiştir. Bunun dışında Celal Bayar içinde benzer değerlendirmeler yapılmıştır.

Öldüğü 1941 yılına kadar Diyanet reisliği görevinde bulunan Börekçi, tek parti rejiminin dine karşı uyguladığı baskının bir aracı olmuş ve yapılan tahribatta mühim bir mevki edinmiştir. Dördüncü rüknün ulemadan olması konusunda haklı olmakla birlikte (diğer üç sahıs asker kökenlidir) ülkemize ve dinimize yapılan tahribat konusunda F. Gülen ile karşılaştırılınca Börekçinin O zata göre çok masum kaldığı anlaşılmaktadır. Zira aşağıda geçen Risale-i Nur metinleri incelendiği takdirde hocalarımızın bu konuda yanılmış olacağını düşünülmektedir. Sorulan sorular üzerine bu metinlerden sadece bir kaç tanesini arz edilmiştir.

1.      Bediüzzaman bir mektubunda Bekir Ağabey’e şunları söyler: “Maatteessüf bil mecburiyyeti nahusa ve malayani sayılacak bir bahis söyliyeceğim. Fakat bu bahsim, hakiki hamiyetpirûz Türkçe bilenlere karşı değil, belki frengilerin hesabına sahtekarlik edip kendine perde edib bana karşi olan mütecavizleredir. Şöyle ki: Mülhıd münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri silahı sordum ki, dediler: Said, Kürttür!. Bir kürdün arkasından bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz! Ben bu münafıkların vicdansızca size desiselerine karşı değil, belki, bazı safdillerin temiz kalpleri bunların sözleri ile bulanmamak için diyorum ki: Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab-ı Hak, beni bu memleketin evladına hizmetkâr etmiş ki, 9 sene mütemadiyen bu memleketteki milletin (ondan) dokuz kısmının saadetine kendi dilleriyle (Türkçe ) hizmet ettiğim bu havalideki insanlara malumdur.” İlginçtir ki yıllar önce yazdırmış olduğu bir kitabında geçtiği üzere F. Gülen’e sorulduğunda “niçin hayatta iken Bediüzzaman’la görüşmedin?” sorusuna verdiği cevabında der ki “Said, Kürttür…”

2.      Sırrı İnnaataynada geçen şu husus çok manidardır: “Evet o işi yapan ise küçük Deccallerdır ki, Büyük Deccal’ın ileri karakoludur. Hem o zamanın en fenası, ulemanın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası, ulema-is sû’ namı altındaki bir kısım bedbaht kisve-i ulemada, dinini dünyaya satmış adamlardan gelir.” Demek ki İleri karakol olarak ifade edilen Süfyaniyetin 4. Rüknü ulemadan olacak…

3.      Mektubatta geçen 6 Desiseyi Şeytaniyeden mühim bir kısım (Çünki iki paragrafta üst üste “en tehlikelisi odur ki” şeklinde dikkat çekilmiştir): “Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın” Evet aşikar bir şekilde görünüyor ki Bediüzzaman’a “pir-i mugan” yani yaşlı meyhaneci, saki anlamına gelen bir ifadeyi kullanan F. Gülen’dir. Nurların sahteleştirilmesi (Sadeleştirilmiş Külliyat) konusunda gösterilen çaba, Nur risalelerinin gözden düşürülmesi ile açıklanmaktadır. Bahsi geçen metinde geçen “en tehlikelisi” ifadesi 3 defa tekrar edilmesi önemlidir. Risale-i Nur’da mübalağaya rastlanmamıştır. Fakat 3 defa en tehlikeli olarak ifade edilen hususun kıskançlık olduğu ve bunun çok tehlikeli sonuçlar doğuracağı açık ve sarih bir şekilde ifade edilmiştir. F. Gülen maalesef bu kıskançlık duygusunu yenemediği için en tehlikeli duruma yani Süfyaniyetin Dördüncü Rüknü olma felaketine düşmüştür.

4.      Yine sırrı innaatayna da geçen “Öyleler alim değil (onlar yük taşiyan eşekler gibidirler) altında dahil oluyor. “İnne şanieke hüvel ebter”ile 1118 olmakla bu Deccallerden 100 sene sonra diğer Deccal’e işaret vardır.” Yani 3 deccallerin (Kamal, İnönü, Çakmak) zuhuru miladi 1920 dir. Öyle ise 100 sene sonra deccalin zuhur tarihi miladi 2020 olur.) “Nasılki ki bu geçmiş yüzün iki başında mason komitesinin ve onun bir mukaddimesi olan Yeniçeri içerisine giren fesad komitesi, o yüzün iki başındadır. Allahu a’lem bu gelecek yüzün dahi bu başında bu küçük Deccaller komitesi, öteki başında Büyük Deccal’in komitesi bulunduğuna “inne şanieke hüvel ebter” işaret ediyor. Bunun kuvvetli delillerini daha bulamadım. Bu işaretle şimdilik iktifa ediyorum” Bu kısım konuya hakim olanlar açısından çok kuvvetli bir delildir daha fazla izaha da gerek bırakmamaktadır.

5.      Allahu a’lem bu gelecek yüzün dahi bu başında bu Deccaller komitesi, öteki başında Deccal’in bir başka komitesi bulunduğuna ve bu kişinin bir özelliğin de bulunduğu “inneşanieke hüvel ebter” dikkat çekilmektedir. Yani o dehşetli şahsın çocuksuz olacağına işaret vardır.

6.      Beşinci Şua’da izah edildiği gibi Deccal’in Horasan taraflarında zuhur edeceği ve o tarihlerde Türkler yoğun bir şekilde Horasan civarında olduğu için bu kavim içinde bulunacağına dair rivayetler vardır. Bununla birlikte ilginç bir noktada şudur ki Erzurum’un Hasankale eski ismi ile Pasinler ilçesi Horasan ilçesine yakın hatta komşu bir yerdir. Horasan civarında zikredilmesi bu noktaya da işaret etmektedir.

7.  Zekâtın ruhunu tahrip etmiş ve mü’minlerin hayır-hasenat hislerinin üzerine çöküp sömürerek kendisine ekonomik rant oluşturmuştur. Para ve hediye kabul etme konusunda Bediüzzaman hediye almamış, yaptığı hizmeti mali karşılığa tahvil etmemiştir. Ticaret yapmak isteyen talebelerine de şahısları adına ticaret yapmayı tavsiye etmiştir. Gülen ise bankasından okullar ve dershanelerine kadar büyük bir sermaye grubu oluşturmuştur.

8.  Başörtüsünü tahfif ve tahrif eden ve mü’minelerin başlarını açmalarını teşvik etmiş, başörtüsü takmak için mücadele veren kızları aşağılamıştır.

9. Ezan-ı tahfif ve tahrif ederek, Risalet-i Muhammediyyeyi niza olarak görerek ezan-ı Muhammedî’den kaldırmıştır.

10.  Ehl-i kitap kavramını tahfif ve tahrif ederek, din-i hak kavramını bozmuş, Müslümanların İsevîlikle ittifak etme imkânlarını tahrip etmiştir.

11.  Yalanı meşrûlaştırmış ve meslek haline getirmiştir.

12.  Zinayı, içkiyi ve Müslümanlığın yasakladığı her şeyi bazı makamlarda tutunmak maksat ve amacıyla mubah görmüş ve teşvik etmiştir.

13. İnsanların gizli durumlarını araştırarak, mahremiyetlerini videolara kaydettiren ve bunları şantaj malzemesi olarak kullanmıştır.

14. Alavere ve dalavere ile her türlü ahlâksız metodu kullanmış siyasî iktidara gayrimeşru yollardan ortak olmaya çalışmıştır.

15. Müslümanlar arasına tefrika, niza ve fitne sokmuş, bu menfilikleri sürekli olarak yenilemiştir.

16. Kur’ân’ın bu asırda bir kal’ası hükmünde olan Risale-i Nur’ları menhus amaçları önünde bir engel görerek tahrip ve tahrif etmeye yeltenmiş, sadeleştirme adı altında Risale-i Nur’un Kur’ân’ın malı olan mânâlarına hücum etmiştir.

17. Kendisini “ulu’l-azm” olarak ve günahsız gibi ihsas etmiştir.

18. M.Kamal’ı hararetle savunmuş ve onun şahs-ı manevîsinde temsil ettiği Süfyanizmi örtbas etmeye çabalamış, Kamalizmi yeniden ihya etmeye çalışmıştır.

19. Bu ve bunun gibi birçok gayrimeşru amelleri irtikap etmiş, esasat-ı İslamiyeyi umursamazcasına tahrip eden Fetullah Gülen, Yedinci Mes’ele’de de şerhedildiği gibi: Rivayette var ki, “Süfyan büyük bir âlim olacak, ilimle dalâlete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi olacaklar.” Ve’l-ilmu indallah, bunun bir tevili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip tâmimine şiddetle çalışır, demektir. Burada çok açık bir şekilde Süfyan’ın 4. Rüknünden bahsedilmektedir.

Bütün bu alametler ve karineler onun Süfyan’ın 4. Rüknü olduğunu pek açık bir şekilde göstermektedir. Eğer öyle ise, onun menhus ve gayrimeşru örgütü ile yandaş olmak, o örgütün propagandalarını yaymaya çalışmak, bu gayrimeşru örgütün siyasî hırslarına alet olmak, kişiyi ne kötü bir duruma sokacağı aşikardır.

Daha çok fazla neden de ileri sürülebilir. Bunlar F. Gülen’in mahiyetinin anlaşılmasında önemli rol oynayacaktır. Lakin şimdilik bu kadarı yeterli olacaktır. Bütün bu hususları dile getirmenin en önemli gayelerinden bir tanesi  Paralel yapı içerisinde bulunan insanları bu dehşetli fitneden kurtarmak içindir. 15 Temmuz 2016 darbesi sayesinde Gülen’in ne kadar fena ve dehşetli bir insan olduğu anlaşılmıştır. Bahse konu bu maddeler uzun uzadıya incelenip analiz edilebilir. Bunlardan birkaç tanesi zayıf ve eksik bulunsa dahi tamamı ele alındığında güçlü bir delil teşkil etmektedir, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Kardeşlerim, Müteessir Olmayın! (Hüsrev Ağabey’den Bir Hatıra)

KARDEŞLERIM! MÜTESSİR OLMAYIN!.. Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Ahmed Hüsrev Ağabey, Bediüzzaman'ın bir dersinde, İslâmiyet’in hâkim-i mutlak ve muzaffer olacağına dair müjdelerden bahsederken bir soru sorar: -Üstad’ım!...

Kapat