Ana Sayfa / Yazarlar / Şükür / Halit EŞKAN

Şükür / Halit EŞKAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ŞÜKÜR

Şükür verilen herhangi bir nimetten dolayı bu nimeti verene karşı kalben, lisanen veya fiilen veya bunların hepsi ile birlikte hissedilen minnet duygusu ile gösterilen saygı, iyiliğin kıymetini bilme, nimetin sahibine iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övmektir: ‘Hem sizde nimet namına ne varsa hep Allah’tandır.’ (Nahl-53) ayeti mucibince nimetlerin tamamının Hak’tan olduğunu bilmektir. Allah’a verdiği nimetlerden dolayı teşekkür etmektir. Allah’a vasıl olmada vasıtadır.

Şükrün yolu acziyettir. Hz. Abubekir Sıdık efendimizin ifadesiyle: ‘Acizlikten başka vuslat yolu yoktur.’ Bu sebeple kulun yapması gereken aczi yetini müdrik olarak Hakk’a iltica etmektir. Nitekim, Yüce Allah’ın: ‘Ey Davut ailesi şükredin…’ (Sebe-13) hitabına karşı Davut (a.s) ‘’Ya Rabbi şükür senin bir nimetin olduğu halde sen o nimeti bana ihsan etmeyince ben şükredenlerden nasıl olabilir?’ şeklindeki acziyet içeren bir ifade ile Hakka iltica etmesi ve yüce Allah’ın: ‘Şimdi şükredenlerden oldun.’ hitabı aczi yetin şükredici olmanın esası olduğunun misalidir.

Kulun aczi yetinin şuurunda olmasının vasıtası faydalı ilimdir, irfan sahibi olmaktır. Kendini bilmektir. Kendini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen acziyetini müdrik olur. Aczi yetini müdrik olan mütevazı olur.

Öte yandan Seyyid Ahmet Er Rufai Hz’lerinin ifadesiyle: ‘Şükür Allah’ın nimetleri ile Allah’a isyan etmemektir.’ Allah ve Resulüne itaattir. Bu fikrin sübutu: ‘Kim Allaha ve resule itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.’ (Nisa-69) ayeti kerimesidir. Allah ve resule itaatin batınında Allah sevgisi vardır. Zira kalplerde hükümran olan sevgidir. Seven sevdiğine itaat eder. Sevdiğine karşı özünde sözünde ve ahdinde sadık olur. Esasen ‘’Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.’’ 1/5, ayet-i kerimesi mucibince sadece Allah’a kulluk edeceğimize ve sadece onun emir ve yasaklarına uygun davranışlarda bulunacağımıza ve ona mutlak manada itaat edeceğimize söz vermiş oluyoruz. Bu ahde vefa gösterenler muti olan müminlerdir ki onlar Allah’tan başka hiç kimseden hiçbir şey istemeyen, böylece kula minnet kapsını terk edip, Allah’ın nimet kapısına yönelen, sonuçta muhtaç olmaktan kurtulanlardır. Bu bağlamda: ‘İstediğini Allahtan iste ki muhtaç olmaktan kurtulasın.’ hadisi şerifi hidayet rehberidir.

Şükür nimetin artmasına sebeptir. Bu hususta; ‘Yüce Allah’ın Andolsun şükrederseniz nimetimi artırırım.’ (İbrahim-7) vadi vardır. O’nun va’di haktır.

Şükredici olmak inanç bütünlüğünü korumaktır. Dine mutlak manada bağlılıktır. Bidatlardan kaçınmak, Kur’an ve sünnete ittiba etmektir. Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlıklı olmaktır. Ölmeden evvel ölmektir. Yani günahlardan kaçınmaktır. Bu hususta ölüler gibi olmaktır. (Zira ölüler günah işlemezler.) Yanıldığında arkasından tövbe etmektir. Şüphelileri terk etmektir.

Davasız amelin olmaktır. Yani kimseye haksızlık etmemektir. Hakkı hukuku gözetmektir. Hak sahiplerine haklarını teslim etmektir. Böylece ahirette Salih amellerinin sevaplarının hak sahiplerine dağıtılmasından emin olmaktır.

Şükür, nimetlerin tamamının Allah ait olduğu kalben anlamak, aklen bilmek, lisanen itiraf etmek, fiilen o nimetleri yerinde kullanmaktır. Helalinden kazanmak, helal yerlerde, hayır ve hasenatta harcamak, organları yaradılış amaçlarına uygun olarak kullanmaktır. Bu bağlamda gözleri harama bakmaktan, kulakları haram dinlemekten (gıybet, yalan, iftira v.s), kalbi nifaktan (riya, şirk, kibir v.s) korumak diline, eline sahip olmak zikredilebilir.

Esasen kişinin küfrünün de şükrünün de karşılığı kendisine aittir. Nitekim ayet-i kerimede: ‘Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük eden bilsin ki Allah müstağnidir. Her türlü övgüye layıktır.’ (Lokman-12) Gerçek şu ki müminler varlıkta da yoklukta da şükür ve sabırla hareket ederler. Hadis-i şerifte: ‘Müminin durumu hayret vericidir. Her hali kendisi için hayırlıdır. Sevinçli bir durumda olduğu zaman şükreder. Bu hal onun için hayırlı olur. Sıkıntılı bir durumda olduğu zaman sabreder. Bu halde onun için hayırlı olur. Müminlerden başkası için böyle bir şey yoktur.’

Allah indinde muteber olan insanın davranışlarıdır. Nitekim hadis-i kutside: ‘’Ey kullarım hakkınızda itibar ettiğim şey amellerinizdir. Öyle ise kim bir hayır işlemeye muvaffak olursa bundan dolayı Allah’a şükretsin. Kimde hayrın dışında bir amel işlerse bundan dolayı nefsini suçlasın. Çünkü iyi bilin ki hayır Allah’tan, şer nefistendir.’’

Yüce Allah’a şükredici olmanın bir tezahürü de takvadır. Takva; korkma, sakınma, Allah korkusu ile günahları terk etmek, Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmektir. Hayatın her anını Allah’ı görüyormuş gibi yaşamaktır. İman edip, şirkten korunmaktır. Bütün hayırların kaynağıdır ve üç boyutludur.

İnsanın kendi nefsi ile vicdanı arasında ki takva; nefsin hakkını verip, hazzından kaçınmaktır. Mesela yiyip içmekte nefsin hakkı, tüm bunların ifratında ise nefsin hazzı vardır. Mümine yakışan: ‘Yiyin için israf etmeyin.’ emirine itaattir. Sahip olduğu nimetleri amaçlarına uygun olarak kullanmaktır. Bu hususta adil olmaktır. Böylece günahların vicdanları paslandırmasının önüne geçmektir. Nitekim: ‘Ey iman edeneler Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin.’(Ahzab-71) ‘’Gücünüz yettiğince Allah’tan korkun.’’ (64/16) ayeti kerimeleri önemli birer beyandır.

İnsanın diğer insanlarla kendisi arasındaki takva; insanın hükmünde adil olmasıdır. Hakkı savunması, hukuka saygılı olmasıdır. Yüce Allah’ın kendilerine kitap verilenlere: ‘Allah’tan korkun.’ (Nisa-131) hitabı bu bağlamda önemli bir ikazdır.

İnsanın kendisi ile Allah arasındaki takva imandır. İmanından emin olma ve kendisinden emin olunma halidir. İnandığı gibi yaşama erdemidir.

İnsan takva sahibi olmakla kendisini Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlamış olur. Ölüm anında melekler insana Allah’ın rahmetinin ve mağfiretinin müjdesini iletirler. Bu yüzden takva sahibi olan mümin Allah’a kavuşmayı. Allah da onu kendi huzuruna almayı sever.

Dünyaya dalıp, ahireti unutan kul, ölüm anında Allah’ın azabı ile korkutulur. Ahiretteki yeri kendisine ayan olur. Bu sebeple o kul huzura çıkmak istemez. Allah’ta onu rahmetinden uzaklaştırır. Azabına yaklaştırır. Nitekim: ‘Öyle ise siz beni (itaatle, ibadetle) anın, bende sizi (sevap ile mağfiret ile) anayım. Bir de bana şükredin. Bana nankörlük etmeyin.’ ayet-i kerimesi bu hususta önemli bir uyarıdır.

Şükredici olmanın bir tezahürü de bütün nimetlerin sahibi olan Allah’a hamd etmektir. Hamd, övme, iyilikle ve üstünlükle niteleme en yüksek sevgi ve tazimle Allah yönetilen övgü, kalbi sevgi, Allah’ı tenzih etmektir, kulun Allahtan razı olduğunun ifadesidir. Bu sebeple peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisi şerifte: ‘Hamd şükrün başıdır. Allah’a hamd etmeyen O’na şükretmiş olmaz.’ buyurmaktadır. Hamt tamamen Allah’a aittir.

Elhamdülillah sözü uluhiyete ait bir nitelemedir. Bu bakımdan Allah’tan başkasına hamd edilmez. Hamd, hamdedilenin lütufkârlığının hamd edene ulaşmasıdır. Kuranı kerimde hamd kırküç yerde ve Allah’a nispet edilmiş olarak geçmektedir. Elhamdülillah sözü Allah’ın söylenmesinden en çok hoşnut olduğu sözler arasındadır. ‘Zikrin eftalidir.’

Sevinç veya musibet halinde elhamdülillah denilmelidir. Nitekim Allah dostlarından kervan sahibi olan birisine kervanı kaybolduğu bildirilince elhamdülillah der. Bilahare kervanın bulunduğu haber verilince yine elhamdülillah der. Her iki halde de elhamdülillah demesinin hikmeti sorulunca;

Kervanın kaybolduğu bildirdiğinde kalben bir üzüntü duymadığım için Allah’a hamd ettim. Kervanın bulunduğu bildirince bu defa sevinç duymadığım için, kalbimi dünya sevgisinden salim kılan Allah’a hamd ettim şeklinde cevap verir.

Dünyevi bir musibet halinde hamd etmek Allah’ı tenzih etmektir. ‘İnsanın başına gelen her musibet muhakkak ki elleri ile yaptıkları yüzündendir.’ (Şûrâ-48) ayet-i kerimesi mucibince nefsi kınamaktır.

Elhamdulillahi rabbil âlemin sözü uluhiyete ve Rabbi yete ait bir nitelemedir. Kur’an-ı Kerim’in ilk süresi fatiha-yı şerifin ilk ayetidir. Şükredici olmanın esasıdır. Bu hususta: ‘Elhamdulillahi rabbil âlemin dediğin zaman muhakkak ki Allah’a şükretmiş olursun.’ hadisi şerifi önemli bir beyandır.

Şükredici olmak icmalen; 

İnkârdan imana

Şirkten tevhide

Kibirden mütevazi olmaya

Ucubdân acziyete

Putlara tapınmayı terk edip Allah için ibate

Münafıklıktan ihlasa

Fısktan (ifsattan) ıslahata

Zulümden adalete

Riyakarlıktan salih amele

Putperestlikten Hakperestliğe

Yaratılmışlardan ummak yerine Allah’tan ümit etmeye

Yaratılmışlardan korkmak yerine Allah’tan korkmaya

Günahları terk edip, tövbe etmeye

Şehvetten iffete

Cerbezeden hikmete

Gazaptan şecaate

Nefse itaatten nefse muhalefete

İfrattan itidale

İsraftan iktisatlı olmaya

Şeytan ile dostluktan şeytana düşmanlığa

Kindarlıktan dostluğa

Dünya sevgisini terk edip Allah sevgisine yönelmektir. Sonuçta Allah sevgisine mazhariyettir.

Allah sevgisi, Allah tarafından sevilme niteliği kazanınca şükür hasıl olur. Basiret açılır, kalp nurlanır, Allah’ın nazargâhı olur. Korku ve üzüntü gider, emniyet ve sevinç gelir, rızık genişler, insanlar hizmete koşar. Sevilmiş olan hür olur. ‘Allah sevdiği kulun kalbini öylesine genişletir ki semalar ve zemin o kalbe sığar da yine de boşluk kalır.’ (Hadis-i Şerif) Kul Rabbinden razı ve Allah’tan kulunda razı olarak cennete girer ve Cemalullah ile müşerref olur.

Allah bu şerefi cümlemize nasip etsin. Amin. ‘Şüphesiz o yüceler yücesidir. Hüküm ve hikmet sahibidir.’ (Şûrâ-51)

                                                                                                     Halit EŞKAN
                                                                                        Matematik Öğretmeni

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Fıkıh Terimi Olarak Taklit ve İttibâ

TAKLİD ( التقليد ) Kılıç takmak, bir kimsenin omuzuna kılıcın askısını yerleştirmek. Fıkıh usulünde, bir …

Kapat