İslami hüküm içtihadı hususunda sünnetin de uyulması vacib ve ahkam için ikinci kaynak olduğu üzerinde âlimler ittifak etmişlerdir. Buna dair Kur’an’dan icmâ ve aklî delilden pek çoğunu görmek mümkün.[4]
Kur’andan deliller. Allah (c.c.) peygamber (s.a. a itaat edip ona uymayı müminlere farz kıldı, peygamberine itaati kendine itaat saydı, aralarında çıkan nizaları Allah ve Rasûlüne havale etmelerini müslümanlara emretti.
Allah ve Rasûlünün verdiği hükümde de -erkek olsun kadın olsun- hiç bir mümine tercih hakkı bırakmadı, pek çok ayet-i kerimede peygamberin hükmünü kabul etmeyenin imanı olmayacağını beyan etti. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Rasûlüne götürün, bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir.” (Nisa: 4/59). “Kim Rasûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa: 4/80). “Hayır:
Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manasıyle kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 4/65). “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” (Ahzab: 33/36).
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının” (Haşr: 59/7). “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız buna uyunuz ki Allah-da sizi sevsin” (Ali imran: 3/31). “Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başkalarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azab isabet etmesinden sakınsınlar” (Nur: 24/63).
Bu ve benzeri ayet-i kerimeler, sünnetinde Rasûlullah (s.a.) e uymanın farz olduğuna kesin şekilde delâlet etmektedir.
Kur’an-ı Kerîm’den sonra sünnetle amel etmenin farz olduğunda ashabı kiram ittifak etmiştir. Kur’an-ı Kerîm’in emirleri ve “Allah’ın kitabında bulamazsam, Rasûlullah’ın sünnetine göre hükmederim” diyen Muaz’ı Rasûlullah (s.a.) in tavsib etmesi buna delildir. Muaz bin Cebel’in bu sözü, hükmü Kur’an-ı Kerîm’de bulunmayan hâdiselerin fetvasında ashab-ı kiramın takip ettiğği bir metod haline gelmiş, tabiîn ve zamanımıza kadar geçen müteakip nesiller de bu yol üzere yürümüşlerdir.
Sünnetin beyanı olmadan, mücerred Kur’an-ı Kerîm’de vârid olan icmâlî hükümlerle amel etmek mümkün olmaz. Zira ancak şu iki şeyle Rasûlullah’ın tebliği Rabbinin vahyi olur: Kur’an-ı Kerîm’i okutması ve onu beyan etmesi. Böylece şeriat Kur’an-ı Kerîm ve Sünnetle beraberce şekillenmiştir. Bunların birisinin diğerinden müstağni olması mümkün değildir. Buna delil “Namazı dosdoğu kılın, zekatı verin” (Bakara: 2/43), “Oruç size yazılmıştır” (Bakara: 2/183), “Yol bakımından gidebilenlerin o evi haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” (Âli imran: 3/97), “Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kıldı” (Bakara: 2/275), “Bunların ötesindekiler sizin için helâl kılındı” (Nisa: 4/24), “Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin” (Maide: 5/38) ayet-i kerimeleri gibi beyan ve izaha ihtiyacı olan ayetlerdir. Rasûlullah (s.a.) namazın, zekatın, orucun nasıl yapılacağını, haccın nasıl eda edileceğini, sahih bir alış-verişin şartlarını, haram olan faizin çeşitlerini, mahremlerin dışındaki kadınların nikahının hangi şartlarda sahih olduğunu, hırsızın elinin nereden kesileceğini beyan etmiştir. “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur’anı indirdik.” (Nahl: 16/44) ayetinin emrine göre de Rasûlullah (s.a.)in Kur’an-ı Kerîmi beyan etmesi vaciptir.
Sünnet bu hükümleri beyan etmeseydi bunların tatbiki mümkün olmazdı. İster Kur’an hükümlerinin mücmel olanını beyan veya mutlakını takyid etmiş olsun, isterse Kur’an-ı Kerîm’in sükût ettiği yeni bir hüküm ortaya koysun, her hususta sünnete uymak vacib olmuştur. Çünkü neticede sünnet ilâhî vahye dayanır elbet.
Nitekim Allah (c.c.) da bunu şu sözüyle ilan etmiştir: “O, kötü arzularına göre de konuşmaz. O (nun konuşması) vahyedilenden başkası değildir” (Necm: 53/3-4).
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024