Suya Zam…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mahir DUMAN

AKLIN YOLU

   “Akıllı, kendini bilen ve ölümden sonrası için çalışandır.”

                  Hadis-i Şerif, Tirmizî     

  “Akıllı kimseler kendilerine bir şey sorulmadıkça cevap vermezler.”

Sadi Şirazî

      “Küçük şeylere gereğinden fazla önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.”

Eflatun

    “Büyük kafalar fikirleri, orta kafalar olayları, küçük kafalar ise kişileri düşünürler.”  

                         Hyman G. Rickover

TAM 40 YIL  

      Adam, Sultan Mahmud’un huzurunda, yere sapladığı iğnenin deliğine iki metre uzaktan ipliği geçiriyormuş. Görenler şaşkın… Sultan, adama şöyle sormuş:

     – Bu işi kaç senede öğrendin?

     – Tam kırk yılda sultanım…

     Padişah, kırk yılı duyunca:

     – Şu adama kırk altın verilsin, sonra da kırk sopa vurulsun! diye emretmiş. Kırk altın adamın hünerinin ödülü. Kırk sopa ise tam kırk senesini boşu boşuna harcamasının cezası… 

                        

  SUYA ZAM

     IV. Murad devriydi. Avusturya kuşatması sırasında, ateş yağmuru altında saka: 

     – Bir kova su beş akçeye, bir kova su beş akçeye!.. diye bağırıyordu. Tam o sırada gelen gülle parçası kovanın tekini parçalayıverdi. İstifini bozmayan yiğit sucu hiç ara vermeden bağırmaya devam etti:

      – Bir kova su on akçeye, bir kova su on akçeye!..

 

   KOLAY SORU

    Einstein, konferanslarına özel şoförü ile giderdi. Yine bir konferansa girmek üzere hazırlanıyordu. Şoförü şöyle dedi:

    – Efendim, konuşmalarınızın tamamını âdeta ezberledim.

    Büyük bilim adamı tebessüm etti:

    – Peki, gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar. O halde benim yerime sen yap konuşmayı. Ben de arka sıralarda seni dinlerim.

    Şoför, konuşmasını yaptı. Konuşma çok başarılıydı. Tam yerine oturacağı sırada birisi, akla gelmeyecek bir soru sordu. Şoför, hiç istifini bozmadan:

    – Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten garip, dedi. Sonra da Einstein’i işaret ederek:

    – Bu soruya şoförüm bile cevap verebilir; diyerek problemi halletti.

       

   SULTANIN RÜYASI

     Doğu ülkelerinin birinde çok güçlü bir sultan yaşarmış. Rüyasında bütün dişlerinin döküldüğünü görmüş.

     Hemen tabirci çağırarak rüyasını yorumlamasını istemiş. Usul ilminden haberdar olmayan tabirci:

     – Bu dişler sizin evlatlarınızdır, demiş. Ardı ardına hepsi ölecek, sen de buna şahit olacaksın…

     Hiddete gelen padişah, derhal adamın boynunun vurulmasını emretmiş. Sonra da başka bir tabirci çağırmış. O, rüyayı şöyle yorumlamış:

     – Sevgili padişahımız, dişleriniz evlatlarınıza işarettir. Allah, size öyle uzun bir ömür verecek ki milletin selameti için bütün evlâtlarınızdan fazla yaşayacaksınız.

    

    İKNA YOLU   

      Bilindiği gibi Hanefi mezhebine göre cemaatle namazda sadece imam Fatiha okur.

      Bir defasında otuz-kırk kişi gelip İmam-ı Âzam hazretlerine: “Fatihasız namaz olur mu?” diyerek itiraz ederler. Sesler yükselir. Tartışmanın dozu artar.    Büyük imam:

      – Bu böyle olmaz, der. İçinizden birini seçin onunla konuşayım.

      Hemen denileni yaparlar. Hazret, konuyu tatlıya bağlar. Cevabı da vermiş olur:  

      – Efendiler, der. Tartışma bitmiş, mesele halledilmiştir.

      Gelenler, sorularının cevabını almış, içleri rahatlamıştır. Demek imam, namazda Fatiha’yı okuyarak Rabbimize niyazda bulunur, cemaat de susarak onun okuduklarını onaylamış olur.

 

    YAŞLI ASLAN

     Aslanın biri iyice yaşlanmış. Pençesiyle avını yakalayamayacağını anlayınca, kurnazlıkla işlerini halletme yolunu tutmuş. İnine çekilmiş. Bir de hastalık numarası yapmış. Hâl hatır sormaya gelenleri tek tek yiyormuş.

    Bir gün tilki de inin önüne gelmiş. Aslana hâlini hatırını sormuş. 

    Aslan:

    – Sorma tilki kardeş, çok hastayım. Buyur da dertleşelim.

    Tilki, ine giren ayak izlerine bakmış bakmış ve şöyle demiş:

    – Gelirim gelmesine; ama ayak izlerinin hep içeri doğru olduğunu görüyorum. Dışarı çıkanı ise hiç yok…

 

   DELİ DİYORLAR

    Mazhar Osman’a sorarlar:

    – Sizin için deli diyorlar, ne söyleyeceksin?

    Cevap vermiş:

    – Önemli değil. Onların böyle demesinin bir manası yoktur. Ama ben onlara aynı şeyi söylersem yandıklarının resmidir.

     

    MÜNASEBETSİZE DERS   

     Çölde yaya giden bilgenin önüne bir atlı çıkmış.
    – Baba, demiş. Bir sorum var. Beni aydınlatır mısın?
    Bilge, cevap vermiş:
    – Bildiğim bir konuysa, hay hay.
    – Şu anda Allah ne işle meşgul?
    Adamın münasebetsiz biri olduğunu anlayan ermiş:  

     – Cevap veririm ama demiş. Bir şartla. Sen o attan in, ben bineyim.
    – Neden?
    – Böyle yüksek bir suali yüksekten cevaplamak gerekir de ondan!
    Adam attan inmiş. Derviş binmiş.
    – Hadi, demiş. Söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor?

      – Ne yapacak, atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya verdi.     

     

     KIVRAK ZEKÂ  
    Ünlü filozoflardan Protagoras, bir öğrencisine para karşılığında ikna sanatını öğrettikten sonra, ona kendi aralarında bahse tutuşmalarını ve yapacakları tartışmayı kim kazanırsa, parayı onun almasını önerdi. Öğrenci, bu teklifi kabul edip ortaya yüklü bir para koyduğunda, Protagoras: 
    – Bu tartışmayı ben kazanırsam, dedi, para hâliyle benim olacak. Fakat beni ikna edip tartışmayı kazanırsan, sana ikna sanatını başarıyla öğrettiğim için, parayı yine ben alırım.

 

MİNNET BORCU

Aylardan nisan. Hava hayli serin. Fötr şapkalı yaşlı adam, bilim insanlarına minnetini şöyle ifade ediyordu:

– Onlar olmasaydı ne yapardık? Edison olmasaydı, karanlıkta kalacaktık.

Telefon, televizyon… olmayacaktı. Biraz sonra da üşümüş, güneşe çıkmıştı. Gökyüzündeki o koca güneş lâmbasını/sobasını oraya asanı pek de düşünmediği konuşmalarından belliydi…

Doğrusu akıl büyük bir servet. Eğer o akıllı insanlar olmasaydı, birçok nimetten mahrum kalacaktık. Edison’a, Allah aklı vermeseydi, değil ampulü, evini bile bulamazdı. Her şey gibi akıl da O’nun vergisidir. Eğer akıl bizim malımız olsaydı, ona sahip olabilirdik. Hafıza kaybına uğrayanları düşünün. Demek bir merhamet edici, bizi akıl gibi nimetleriyle ödüllendiriyor.

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Külliyatı Anlamak Üzerine-1

Hedef tayin etme ve “tecdid” hareketi istikametinde yazılmış bütün eserleri gazete gibi değil külliyat anlayışıyla …

Kapat