Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Tabiatta Cârî Kanun/Kuva/Nâmus Meselesi: Güncel Arkaplan

Tabiatta Cârî Kanun/Kuva/Nâmus Meselesi: Güncel Arkaplan

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

TABİATTA CÂRÎ KANUN/KUVA MESELESİ: GÜNCEL ARKA PLAN

Nokta Risalesi’nde geçen Kanun/Kuva/Namus meseleleri hakkında derin anlamayı hedefleyen ehemmiyetli bulduğum bir sualin cevabını okuyacaksınız. Fakat bu sualin hakkını vermek esasında beni aşmaktadır; ancak fizik ilmi açısından mevzuun vuzuha kavuşmasına vesile olacak bir arka plan sunmaya çalışacağım. Üstadın zamanındaki fizik bu terimleri hangi anlamda kullanıyor tam kestiremedim, lakin bugünkü fizikte karşılıkları ne olabilir ve hangi gelişmeler oldu, bir arka plan vermeye çalışacağım. Risale-i Nur perspektifinden bu terimler ne anlamda kullanıyor, onun da ayrıca çalışılması lazım.

Nokta Risalesi’nde geçen: “Her bir şeyin esası zannettikleri cezp, def, hareket, kuva gibi emirler, adetullahın kanunlarına birer isim olsun. Lakin kanun, kaidelikten tabiiliğe ve zihnilikten hariciliğe, itibariden hakikate ve aletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz. (Mesnevi-i Nuriye)”

Bulabildiğim kadarıyla ‘kuva’ kuvvetler anlamındadır. Potansiyel anlamına gelen kabiliyet demek de olabilir. Cezp ile evrensel/umumi çekim kuvveti ve elektrik/manyetik kuvvetlerdir, fakat elektrik/manyetik bazen def/itici olabilir ama yerçekimi asla itici değildir. Çekim ve elektrik kanunları temel kuvvetlerden olup, karşılaştığımız başka kuvvetlerin altında bunlar vardır: sürtünme, suyun kaldırma kuvveti, gerilme kuvveti gibilerin menşei elektrik/çekim kuvvetleridir, bunlara sanki kuva denmiştir. Dolayısıyla kesretin (çok farklı kuvvetlerin) altında vahdet (temel kuvvetler) vardır. İktibas edilen bahiste geçen hareket kuvvet olmayıp ayrı bir kategoridedir, daha şümullü bir kavramdır. Belki enerji diyebiliriz.

Yine nokta risalesinde tekraren: “Kuva dedikleri şey, her biri şu şeriatın birer hükmüdür. Ve kavânin dedikleri şey, her biri şu şeriatın birer meselesidir. Fakat o şeriattaki ahkâmın yeknesak istimrarına istinaden…(Mesnevi Nuriye)”Şeriat kanun anlamında olup, kuva yani farklı kuvvetlerin her biri mesela elektromanyetik kuvvete dayanır, bu şeriatının aldığı bir hükümdür/tezahürdür. Kuvvetler kanun/şeriat tahtında icra edilmektedir. Kanun kategori olarak daha geniştir, kuvvet olamayan mesela enerji ve enerjinin korunumu gerçek anlamda kanundurlar. Kanunlar/kavanin ise Allah’ın kevni şeriatının meseleleri, çeşitli kanunlardır. Üstada ait harika bir izah, burada ‘mesele/hüküm’ diyerek Üstad tek bir iradenin/şeriatın eseri olduğuna işaret etmektedir (kesrette vahdet meselesi): işte bugünkü fizik tam da bunu yapmaya çalışmaktadır. Cern’de yapılan deney bir bakıma bu tevhit (unification) fikrini teyit içindir.“Ahkâmın yeknesak istimrarı” ise, taşı her bıraktığımızda yere düşer. Düşme emrine durmaksızın riayet eder. Acaba bu her durumda böyle midir, devam ve istimrarın sınırları var mıdır? Fizikçiler laboratuvarda uç noktaları zorlayarak “Acaba kanun diye baktığımız şeyin bir sınırı var mı, kanunu ihlal eden bir durum var mı?” diye durmaksızın yoklarlar. Bu ihlali buldukları zaman, kanunun geçerli olduğu sınırları keşfetmiş olurlar. Buradan anlaşılıyor ki, kâinatta Allah’ın kanunları var. Fakat insanlar bunu ancak sınırlı/eksik olarak tarif edebiliyorlar. Çünkü insanın marifeti/kesbi sınırlıdır. Meşhur astrofizikçi Paul Davies, çok ses getiren New York Times (NYT) makalesinde, fizik kanunları hakkında diyor ki: “Eskiden mutlak ve değişmez kabul edilen fizik kanunları, şimdilerde fenni araştırmaların kapsamına sokuldu. Zira anlaşıldı ki mutlak ve evrensel kabul edilen kanunlar gerçekte temel (kanunlar) olmayabilirler, daha mahalli talimatlardır (bylaws). Bunlar bir mahalden (tabakadan) başka tabakaya, ta büyük kâinat tabakasına kadar değişirler. Bu tabakalı âlemler (multiverse) hayat ancak biyolojiye uygun (olarak âlemlerin) eklemlenmesiyle ortaya çıkabilirdi. Hiç de sürpriz olmayarak kendimizi hayata uyumlu bir kâinat içinde bulunuyoruz ki kanunlar hayat için tam uygundur.[i]

Temel Kuvvetler

Newton harekete dair “kanunlarını” teklif ettiğinde, fizikteki önemli tevhit hareketlerinden birini yaptı. Yani yeryüzüne düşen taş, hatta Ay dahi taş gibi aynı kuvvetle düştüğünü, güneşin, yıldızların da aynı çekim kuvvetine maruz kaldığını göstererek, “Umumi bir çekim kanunu var” dedi. Birçok hadisatı (kesreti) tek bir kanuna bağladı. Newton, elbette ilhama dayalı teklifini ilk yaptığında bu sadece bir hipotez/kabuldü. Newton kendi gayretleriyle bunun böyle olduğunu göstermeyi başardı: Ay’ın dünya üzerinde yaptığı günde 2 defa olan gel git hadisesinden tutun da, gezegenlere dair Kepler kanunlarına ve başka meseleleri de açıklayabildi. Daha sonra Newton mekaniği birçok meseleye tatbik edilerek başarılı neticeler alındı. Bir asır öncesinin en popüler kanunlarıydı ve pozitivist bilim adamları, bu kanunlara aşırı itimat ederek çok cüretkâr spekülasyonlarda/hezeyanlarda bulunarak büyük laflar ediyorlardı. Risale-i Nur, bu tip adamlara verilen -yukarıda geçen bahiste olduğu gibi- cevaplarla doludur.Bu yüz yılın başlarında, fizik öyle bir noktaya geldi ki, teknolojik imkânlar arttı. Yapılan deneylerin sonuçları klasik Newton fiziğini teyit etmiyordu. Yani şimdi çok duyduğumuz nanometre ölçeğinde veya yüksek hızlarda (mesela ışık hızının onda biri) Newton fiziği çalışmıyordu.

Evet, fiziki tanımlar, kavramlar ve kanunların tarifleri/kapasiteleri sınırlıydılar. Çünkü nihayetinde insan ürünüydü. Öyle büyük laf edenler, daha sonra gülünç duruma düşmüşlerdi (bir sonraki paragrafa bakınız). Bunun yerine ikame edilen kuantum mekaniği, Newton’cu kavrayışların birçoğunu yerle bir etti. Katı bilimci pozitivistlerin kimyalarını bozdu. Mesela, Newton’a göre bir taşı belirli bir hız ve yönde atılırsa, atıldıktan sonra takip edeceği yol bellidir, aynı Ay tutulması, gezegenlerin ne zaman nerde olacaklarının bilinmesi de böyle belli yol (yörünge) takip etmesindendir. Kendi ölçeğimizde bu hala böyledir, lakin atomlara geldiğinizde böyle bir yol (yörünge) tarif edemezsiniz. Çünkü mesela bir elektronun hızını ve yerini istediğiniz hassasiyette ölçemezsiniz. Mutlaka ölçümde belirsizlik olacaktır. Bu aletlerin yetersizliğinden değildir, bu bir nevi kanundur. Nobel mükâfatı (kuvvetlerin tevhidi çalışmalarından dolayı) sahibi S. Weinberg sıkı materyalist olmasına rağmen pozitivistlerin çok ifrat ettiklerini ve fenne çok zarar verdiklerini örnekleriyle “Dreams of Final Theory” kitabında[ii] aktarmaktadır: “Pozitivizm sadece direk gözlenebilen ve test edilen şeylerle uğraşılması gerektiğini söyler. Fenler teorilerini deneylerle test etmelidir (şüphesiz bu olmalı) fakat devamla teorinin her ciheti ve her bir noktasında bu test etmeyi talep ederler. Bazen olur ki teorilerin bazı cihetlerini test eden olmaz, bu belki teknik seviyenin yetersizliğindendir. Bazen de teorilerde gözlenemeyecek unsurlar bulunabilir. ii

Kitapta pozitivistlerin atom fikrine nasıl karşı çıktıkları, atom fikrini öne süren ilim adamlarıyla dalga geçerek önemli bir ilim adamının intiharına neden oldukları anlatılmaktadır. Ayrıca elektronu (elektrik akımını teşkil eden zerreler) keşfeden adamın keşfinden önce pozitivizme aşırı bağlı birinin deneyleri evvelce yaptığını ve elektronu keşif eden adamdan daha iyi deney neticeleri/data elde etmesine rağmen, pozitivizme saplantısından dolayı bunu elektron diye öne sürmekten imtina etmiş, önemli bir keşfi yapmaktan mahrum olmuş.Kitapta meşhur pozitivist filozof/fizikçi Mach’ın atom fikrine mutassıbane itirazını okuyunca şaşıracaksınız:

1910’larda atomik teori nerdeyse herkes tarafından kabul görmekteydi. Mach, Planck’la yaptığı tartışmasında diyordu ki: ‘Eğer atomların gerçekliğine olan inanç çok esaslı/önemli ise, fizik yoluyla düşünmeyi şiddetle reddediyorum. Profesyonel fizikçi olmayacağım ve ilmi şöhretimi iade edeceğim!’ Atom fikrini kabul etmemekte böyle direnç göstermeleri özellikle talihsizliktir.”iiElbette ateist Weinberg bunları boşuna söylemiyordu. Fizikteki son gelişmeler buna onu zorluyordu. Bugünkü gelinen nokta şudur, fizik, matematik gibi aksiyomlara dayanan “akli kanunlar” manzumesi değildir. Tercümesi, biz Allah’ın kanunundan ancak onun dilediği kadarını anlayabiliriz (belirsizlik ilkesi). Fizik matematik değildir, matematiği ancak kullanır ve fizik kanunları matematik diliyle ifade edilir. Fizik kanunu dediğimiz şeylerin bir sınırı, geçerli olduğu bir bölgesi vardır. Bir bina veya araba yaparken hala Newton kanunlarını kullanırız ama zerreler âleminde Newton kanunları işlemezler. Paul Davies NYT makalesine devamında eski anlayışın nasıl olduğunu özetliyor: “Talebe olduğum yıllarda, fizik kanunları tamamen limitleri olmayan şeyler sanılırdı. Bize fizikçilerin işi ‘fizik kanunlarını keşfediniz ve uygulayınız, menşeini sormayınız’ denirdi. Kâinatın doğumunda Yaratıcının işaretleyip sonsuza kadar sabitlediği kanunlar var olan/verilen gerçekler denilirdi. Bir ilim adamı olarak kâinat güvenilir, bölünmez, mutlak ve umumi ve başlangıcı olmayan kanunlar tarafından işletilirdi. Bu kanunların aksaması imkânsızdı, yani sabah uyandığınızda ısının soğuktan sıcağa gittiğini görmezsiniz.” Elbette Newton çok önemli bir çığır açtı. Bu çığırla, etrafımızda ne tür kuvvetler/kuva var, hangileri temel kuvadır sualleri çerçevesinde araştırmalar yapıldı. Sürtünme, gerilme, sıvıların kaldırması gibi birçok kuvvetler bulundu. Fakat bütün bu kuvvetlerin altında elektrik kuvveti yatmaktadır. Şimdiye dek dört tane temel kuvvet bulunmuştur. Bunlardan ikisi yakinen bildiğimiz umumi cazibe kanunu ve elektrik ve manyetik kuvvetler. Manyetik ve elektrik kuvvetler farklı sanılıyordu. Onlar da sonra ittihat ederek (Maxwell ve Faradayın katkılarıyla) tek şeriatın farklı iki meselesi oldular. Çok iyi bilinen bu kuvvetlerden yerçekimi, elektromanyetik kuvvetlere göre çok daha zayıftır. Mesela bir toplu iğne mıknatısla çekildiğinde, koca kütleli dünyanın çekim alanından kurtularak ufacık mıknatıs tarafından çekilir. Bu umumi çekim ve elektromanyetik kuvvetin diğer ortak bir özelliği ise, uzun mesafelere kadar etkilerinin devam etmesidir: uzun menzilli olmalarıdır ve çok hikmetlidirler. Diğer iki kuvveti Newton mekaniğiyle izah etmek zordur. Hatta çekim ve elektrik gibi bir formülü dahi yoktur. Bu iki kuvvet, zayıf ve çekirdek kuvveti diye anılmaktadır. Bunlar farkında bile değiliz / (olmadığımız nimettir). Çünkü 1 femtometre bölgede geçerlidir. Yani metrenin 1 milyarda biri nanometre, nanometrenin de milyonda biri 1 femtometredir. Bu bölge atomun çekirdeğinin olduğu yerdir ve işte burada mevcutturlar. Allah’ın hikmetiyle çekirdeğin dışında kaybolurlar (aksi halde ne olurdu düşünelim). Bu kuvvetler, ancak kuantum mekaniği ile anlaşılabilir.Kendi ölçeğimizde, nükleer kuvvetleri his etmemiz elbette mümkün değildir. Eğer 1 femtometre mesafede olsaydık, yani ‘nokta’vari bölgede bu kuvvetlere bakmış olsaydık, bu kuvvetlerin nisbi şiddetlerini şöyle bulurduk: nükleer kuvvetin şiddetine 1 diyelim, elektromanyetik kuvvet bunun yüzde biri, zayıf nükleer kuvvet 100 binde biri nispeti kadar olurdu. Yerçekimi ise o mesafede nispeti ölçülemeyecek kadar küçük olurdu. Bu da şunu gösteriyor ki femtometre ölçeğinde veya kâinatın başlangıcında (big bang’ta) bu kuvvetlerin en azından üçü, tek bir kuvvetin farklı tezahürleri olmalıydılar. Risalenin tabiriyle bir ‘şeriatın meseleleri’ veya bir ‘şeriatın hükmüdür’ sözü nasıl da teyit ediliyor. Vahdetten kesrete nasıl geçildiğini tefekkür edebiliriz.

İhtar: Vahdetten kesrete geçişin tek teyidi fizikteki bu faaliyetler/gelişmeler olduğunu zannetmeyelim. Vahdetten kesrete geçişin kendine mahsus fiziğin teyidine ihtiyaç duymayan başka binlerce sağlam delili vardır!

Kuva Meselesine Küll/Cüz Açısından Yaklaşım

Yukardaki Newton’cu analiz temel kuvvetlerin bulunması ve zerrenin keşfi gibi çabalar fizikte indirgemeci (reduction) tabir edilen bir faaliyettir. Yani en temel parçayı bulup bunlarda bütünü/küllü açıklama yaklaşımıdır. Tahlile, analize dayanan bir yaklaşımdır. Oldukça verimli neticeler alınmasına vesile olan bir yoldur. Fakat her insan ürünü gibi bu dahi sınırlıdır, yani kâinatta olan şeyler, sadece cüzlerinin toplamı olarak açıklanamaz. Risalede, cüzlerin hareketinden bahsedilir ama zerrelerin topluca hareketi diye ayrı bir cihete de işaret edilir, bu boşuna değildir.

Fizikte indirgemeci ve külcü/bütüncül (holistic) yaklaşım yapan iki ana akım vardır. Aralarında “Kim daha temel kanunlarla uğraşıyor?” tartışması vardır. Bu tartışmaları kamuoyunda yaparak çalışmalarına hükümetten finansal destek almaya bakarlar. İndirgeme karşıtı Nobel ödüllü P. W. Anderson ‘More is different’ çok (toplam) farklıdır, başlıkla oldukça etkili bir makalesi vardır. Bu günlerde nanometre moda olunca bu sözü, ‘less is different’ az (10-100) gibi atomlar bir araya gelirse farklıdır, babında kullanılmaktadır. Kısaca maddeyi bir bütün olarak inceleyen bilim adamları, cüzlerinde olmayan yeni şeylerin ortaya çıktığını görmekteler, bunlara emergent (zuhur eden) özellikler tabir edilmektedir. 13. Lem’a’da geçen esirin tabakaları mevzuunu hatırlayalım. Mesela atomların rengi yoktur, atomlar bir araya gelip bir topluluk/cemaat olduklarında renk ortaya çıkar. Tabii “Renk ortaya çıkması için en az kaç tane atom lazım?” ilginç bir sualdir. Değişik tabakalarda zuhur eden bu özellikler de ancak kuantum mekaniğiyle anlaşılabilir. Mesela maddenin manyetik özelliği veyahut elektrik iletkenliği gibi… Bu özellikleri açıklamak için nükleer/çekirdek ve zayıf kuvveti veya elektrik kuvvetinin detaylarına başvurmaya lüzum yoktur. Çünkü bunlar maddeden zahir olan renk, tat, salabet vs. gibi özelliklerini izah etmekte bu kuvvetlere ihtiyaç duyulmaz. Suyun atomları tek başlarına suya ait özellikleri göstermezler, ancak bir araya gelip terkip yaptıktan sonra suya ait özellikler zuhur eder. Bu zuhurat için yeni kuva/kanunlar tanıtmamız lazımdır. Kuantum mekaniği, bu kuva’dan Pauli dışlama ilkesinin keşfiyle maddenin veya atomların çok önemli özelliklerinin zuhurunu gösterebildi. Dolayısıyla atomlardan oluşan farklı tabakalar için temel kuvvetler yalnız başına yetmezler, onlarda olmayan hususiyetleri de ihtiva eden yeni şeyler (kuva) eklemek gerekmektedir. Bu konuda da yoğun çalışmalar mevcuttur, kendi çalışmalarım da bu gruba dâhildir.

Kanunların Kaide Alet Olması: Tesir-i Hakikisinin Olmaması

Paul Davies kanunları şöyle tarif ederek soruyor: “Kâinatın rasyonel anlaşılmasının en rafine ifadesi fizik kanunlarında bulunur. Bunlar tabiatın akışındaki temel kurallardır. Yerçekimi kanunu ve elektromanyetizma, atomun içinde bulunduğu dünyayı düzenleyen kanunlar, hareket kanunların hepsi sıkı matematik ilişkilerdir. Fakat bu kanunlar nerden gelmişlerdir? Neden aldıkları bu forma (matematik yapıya) sahiptirler!”Kanunlar başlangıçta bir hipotez/teklif olarak ortaya atılırlar. Yani müşahedeye dayanan ama ispatı zor olan hükümlerdir. Yani adetullah müşahede edilerek, insan, sezgisiyle bazı hükümler çıkarır. Bunu teklif eder, elbette bu teklifin bazı özellikleri olması lazım. Mesela yalanlanabilir olması beklenir. Teklif elbette bu âleme ait olacak ki gidip iddialarını tecrübe edip doğru/yanlış tespit edilebilsin. Yani fenler, kendini ölçülebilen, iyi tanımlı ve iddiaları tespit edilebilecek hükümler/tezlerle sınırlar. Dolayısıyla buldukları ancak bu görünen âleme ait “deliller” olabilir. Buna çok dikkat etmek lazım. Ancak bilim adamlarının bulduğu âleme dair şeylerin bir önemi olabilir; bunun haricinde öne sürdükleri diğer görüşler/hezeyanların bir kıymeti yoktur. Çünkü çizdikleri sınırı aşan bu görüşlerini, laboratuvarda buldukları netice suret-i katiyette desteklemez. Ayetü’l-Kübra’nın başındaki mukaddime de bu mevzu detaylı işlenmektedir.Yapılan (kanun) “teklifi” birçok testlerden geçtikten sonra kanun statüsünü kazanır. Fakat günümüzde anlaşıldı ki bunlar matematik kanunları gibi değildir, belli sınırlar içinde geçerlidirler. Dolayısıyla bulunan şey tamamen adetullahı izlemek sonra ilhama dayalı olarak bir teklif sunmak sonra bu teklifin tekrar adetullaha uygun olup olmadığını laboratuvarda teyit etmeye çalışmaktır. Laboratuvarda teyit olsa dahi bu görüş mutlak doğru anlamına gelmez.

Einstein diyor ki: “Benim teorimin yanlışlığını tek deney sonucu ispatlayabilir, lakin yüzlerce deney onu doğru olduğuna yetmez.” Çünkü kanunla umumi bir hal var diyorsunuz, bu halin gerçekten umumi olduğunu ispatlamak çok zordur fakat olmadığını göstermek tek deneyin sonucuna bakar.Kanunlar hakkında oluşan yapıda özetle şunlar vardır: Kanunların etkisinin ulaştığı çok uzun ve çok kısa olan bir mesafe/menzil vardır. Tabiat “kanunları” mutlak değildir, sınırlı bölgelerde geçerlidir. Farklı kanunlar/kuva tek bir kuvvetin tezahürü olarak açıklanabilmiştir. Kesretin vahdeti meselesi kuva içinde vardır. Kuvvetleri hangi miktarlarda etki edeceği, yani ‘yeknesak istimrarı’ Üstadın tabiriyle sağlayan fiziksel sabitler veyahut kaderi miktarlar, bu fiziksel sabitlerdir. Bu sabitler hiç de gelişi güzel rakamlar değildir. En ufak değişim kâinat ölçeğine kadar değişime neden olmaktadır. Bu mesele de başlı başına uzun bir mevzudur.Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kanuna isim takmakla mesele anlaşılmış gibi davranılmasını eleştirir. Fiziği iyi anlayan ve önemli katkılar yapan fizikçiler de işin farkındadırlar. Onlar da buldukları şeyin eksik bilgi (marifet) olduğunu ikrar ederler. Günümüz fiziğine damgasını vuran fizikçi R.P. Feynman diyor ki: “Biz kanunların (kuantum mekaniğini kast ederek) nasıl işlediğini söylediğimizde esrar kalkıp gitmiyor.” Başka bir yerde Newton’a da yapılan sorgulamaları gündeme getiriyor: “İki kütle ne kadar uzakta olduklarını görüp, içindeki hesap makinesini kullanarak uzaklığın karesinin tersini alarak… Yer çekiminin açıklaması bu olamaz! Daha ötesini bilmek isteyebilirsiniz; birçok kişi de istedi. Başlangıçta Newton da teorisi konusunda sorgulandı: ‘Ama bu bir şey ifade etmiyor; bize bir şey anlatmıyor?’ (Newton cevaben) demiş ki: ‘Size nasıl hareket ettiğini söylüyor; bu yeterli olmalı. Ben de size nasıl hareket ettiğini söyledim, neden öyle olduğunu değil.[iii]” Paul Davies aynı (NYT) makalesinde bir başka noktaya dikkatimizi çekiyor: “Yıllar boyu fizikçi meslektaşlarıma neden fizik kanunları böyledir dediğimde, aldığım cevaplar değişiktir: ‘Bu bilimsel bir sual değildir’ den ‘Hiç kimse bunu bilmiyor’a kadar ve en fazla tercih edileni ise ‘Böyle olmaması için hiçbir sebep yok—sadece öyledirler’ cümleleridir. Fizik kanunlarının sebepsiz yere var olmaları, çok derin rasyonalite karşıtlığı (akılsızlıktır). Zira bir hadisenin fenni izahının tam esası şudur: Dünyanın (evrenin) mantıklı bir düzeni ve eşyanın öyle olmasının bir sebebi olmasıdır. Eğer biri sebeplerin izini sürerek ta gerçekliğin yatağına kadar geldiğinde “ -bu fizik kanunlarıdır- işte buradan sonra sebep bizi terk eder (sebep sorulmaz)” demek, fenni fena halde maskara eder. Bu fiziksel âlemin düzenine dair idrak ettiğimiz büyük yapı sebepsiz saçmalıktan mı köklenmektedir? Öyle ise tabiat çok aldatıcı kurnazca bir hilekârlıktır: Manasızlık ve saçmalık sanki müthiş akıllı bir düzen ve rasyonalite kılığında gözükecekti.”i Dikkat buyurun, Üstadın sözü değil bunlar!Tabiat Risalesinde ‘vahşi adamın kanunların yazılı defterinin yeterli olduğu’ tezini söyleyenlere, P. Davies, bunun ancak bir iddia hatta inanç olduğunu yazmıştır. Bu fikirde olan meslektaşlarına NYT’de söylediği sonuç cümlesi: “Kanunlara kâinatın kendi içinden bir izahı olmalıdır ve kâinat harici bir şeye müracaat edilmemelidir fikrinin detayları belki ileriki araştırmalarının konusu olabilir. Fenlerin kevni kanunlarla alakalı bu fikri test edilebilir bir teori geliştirilene kadar, bu fikir bir dogma olmadığına dair görüşler açıkça gerçek değildir/sahtedir.Hulasa fenler, kanun hakkında bilgileri çok nâkıstır ve Üstadın dikkat çektiği noktaların aksini iddia etmek şöyle dursun bazı vecihlerle teyit etmektedirler. Üstadın sözleri hâlâ geçerliliğini korumaktadır: “Lakin kanun, kaidelikten tabiiliğe ve zihnilikten hariciliğe, itibariden hakikate ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz. (Mesnevi Nuriye)

[i] Paul Davies, 24.11.2007, “Taking Science on Faith”, New York Times Op-Ed Article.

[ii] Steven Weinberg, “Dreams of a Final Theory: The Scientist’s Search for the Ultimate Laws of Nature”, Vintage Books, 1994.

[iii] Richard P Feynman, “Fizik Yasaları Üzerine”, Çevirmen: Nermin Arık, Yayınevi : Alfa Yayıncılık.

İrfan Mektebi Dergisi 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Asfiya ve muhakkik ne demektir, aralarındaki fark nedir?

Asfiya ve muhakkik ne demektir, aralarındaki fark nedir?  Asfiya kelimesi, “Safa-Yesfu” fiilinden gelen “Feîl” kalıbındaki …

Kapat