Ana Sayfa / Uncategorized / Tağşiş ve Duman / Nurettin ŞÖY

Tağşiş ve Duman / Nurettin ŞÖY

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Elmas Kılınç

_Nurettin ŞÖY_

TAĞŞİŞ VE DUMAN

Günümüzün kanayan yarası olan ve de kanamaya devam eden, üzeri kabuk tutmayacak gibi gözüken, insanların tefrikaya düşerek kendi nancından, siyasetinden, takımından olmayan insanlara karşı olan tahammülsüzlükleri, hazımsızlıkları, hoşgörüsüzlükleri ve ellerinden gelse bir diğerine hayat hakkı tanımayacak kadar kin ve nefret söylemleri içerisinde hayat sürdürmeleridir. Bu insanları, insan olmaktan çıkarıp bu kadar bayağı bir düşünce sisteminin içine sokan nedenleri araştırmak gerekir, teşhisi iyi yapılıp tedavisi yapılmayan bu hastalık kangren halini almaya başlamıştır. Ahkamı şeriyye ile idare olunmayan toplumların mevcut hukuk sistemleri içinde kendi lügatinde tarifi yapılan suç da suç unsuru olmayan ve oluşturmayan her şey serbest olduğu için isteyen istediği gibi atını koşturmaktadır.

Toplumu yönlendiren önderlerin -bunların adını siz koyun-, birisi ortaya çıkıp eline mikrofonu aldığı zaman, köşe yazarı ise görüşlerini yazdığı zaman, veya vesaire vesaire kişiler, gruplar, yaptığı söylemlerinden sonra bu toplumda bir gerginlik bir düşmanlık bir nefret ortamı oluşuyorsa ortada anormal bir durum var demektir. Eskiden cahil diye okuma yazma bilmeyene, mektep medrese görmeyene denirmiş. Günümüzde bu kavram tamamen ortadan kalktı, fakat her boşluğu bir şeylerin dolduracağı muhakkak olduğundan bu alanı da mektep görmüş, mürekkep yalamış cahillerin doldurduğunu müşahede etmekteyiz. Ne yazık ki bazılarının, çağın münevverleri olarak gösterildiği âlim, şeyh ve çağdaş, demokrat, entelektüel olarak lanse edilen bu hilkat garibeleri kullandıkları zehir zemberek ifadelerle milletin arasına ayrık otu ekmeyi başarır duruma gelmişlerdir. Bu da demektir ki, ayar bozulmuştur, neyin ayarı bozulmuştur? İnsanların davranış, bakış, yaklaşım kalitesindeki ayarları bozulmuştur. Bu noktada bu hastalığın  teşhisi  için tam yerine oturan bir benzetme olan tağşiş kelimesini kullanmak isterim.

Tağşiş’in genel manada karşılığı şudur; Temel para birimi akçe (akçe gümüştendi.) olan  Osmanlı imparatorluğunda 19. yüzyıla kadar madeni para, sikke kullanılıyordu.. Mangır veya pul denilen bakır paralar günlük alışverişte geçerliydi. Büyük ticarette, ihracatta, tasarruf da  ise altın para kullanılıyordu. Para sistemi altın ve gümüşe dayanan bir sistemde olup, paranın değeri bu madenlere göreydi. Tağşiş işlemini gerçekleştirmek için devlet dolaşımdaki sikkeleri toplar, bunların madeni muhtevisindeki değerli oranını azaltır, yeniden piyasaya sürerdi. Yani sözün özü ayarı düşük para kullanılmaya başlanmış ekonomi felç olmuş, kazan kaldırmalar, isyanlar sonunda gelinen noktayı hepimiz gördük. İşin en acı taraflarında en önemlisi de hasta Osmanlı yıkılırken zannedildi ki sadece bu işten şimdiki Türkiye toprakları üzerinde yaşayanlar Müslümanlar zarar görecek bizi arkadan hançerleyenler, satanlar Osmanlı askerinin karnında altın var diye askerimizin karnını deşenlerin düşünemedikleri ambar yanınca farelerin de kül olacağı hesabını yapamamalarıdır.Mevzuu uzun dert çok.

“ Ezelden gönlüm yaralı, Gönlümün bahtı karalı,

Kırıldı gönlümün dalı,Dokunmayın yara benim”  (Hasan Dursun ilahi sözü)..

Şimdi gelelim bizi üzen, korkutan asıl meseleye. Özetlemeye çalıştığımız insan profillerinden her bir adem oğlunun dünya ve dünyalık elde etmek için kendince geçerli bir sebebi olduğunu biliyoruz. Siyasetçi oy kapma derdinde, muhalefette ise iktidar olma hevesinde,iktidarda ise birkaç dönem daha nasıl başta kalırım derdinde, kulüp başkanı taraftarı nasıl elde tutarım, stadları, spor salonlarını doldurur eşantiyon satarım derdin de, köşe yazarı en çok okunmak ve etki ve nüfuz  gücünü siyasete, ticarete vb. yerlere gösterme derinde ben bu ademoğullarının hepsini anladım da derdi Allah ve Allah Resulünün yolu olan insanların ve onların önderleri olan bazılarının tağşiş olmalarını bir türlü anlayamadım. Müslüman isek dava İslâma ve insanlığa,devlete, millete hizmet etmek ise geriye ne kaldı. Günümüzün manevi alanın da meydana gelen tağşişlere üzülerek bakıyorum. O kadar aciz ve bi-çare olduğun halde, iki öğün tuvalet ihtiyacını yapamasan dünyaları bağışlarsın def-i hacet için. Def-i hacete dünyaları bağışladığın bu alem de Evvelin bir damla pis su,ahirin bir laşe.Bu ikisi arasında seni değerli kılan sadece ve sadece İlahi Ente Maksudî ve Rızaike Maksudî (‘Allah’ım maksadımız SENSİN, yalnızca SENİN rızana talibiz) işte bu dua ve bu duaya bağlı olarak nefis ve şeytanın karışmadığı amel ve düşüncelerin. Hal böyle iken sen neyine güvenirsin,neyinle gururlanırsın. İyilikte, cömertlikte, nezakette, cesarette Hazreti Peygamberi (S.A.V) kim geçebilir, Cihar-ı Yâr-i (R.Anh.) Güzin ile yaptığın hangi amelinle boy ölçüşeceksin. Hz.Ebu Bekir’den daha mı Sıdıksın, Hz.Ömer’den daha mı cesursun, Hz.Osman’dan daha mı haya sahibisin, Hz.Ali (K.V)’den daha mı ilim sahibisin. “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar. Nur suresi 36.37. ayet.”

Eğer ki senin evin ayeti kerim de belirtilen ev gibi değilse başına toprak saç sen Bilmiyorsun ki, âlemi islâmı-ihvânın içine duman salıyorsun.Duman is yapar,koku yapar “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” Mümin suresi 19 .ayet. Hainliğini ve kalbinde gizlediğini bilen Allah’tır. “Kör ile gören, îman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. ”Mümin suresi 58.ayet. Eğer, İman etmişsen, Salih amel işlemen gerektir, farklı düşünüyor ve uyguluyorsan yandığının resmidir. Maneviyatın büyüklerinden Es-seyyid Mevlana Muhammed Şeyh Hacı Halid-i Zilan Hz.nin halifelerinde  Abdulhadi Özcan (K.S) buyuruyor ki;

“-Sakın duman yapma mecliste ey İhvan. -Duman nasıl oluyor biliyor musunuz ? Arıları nasıl dağıtıyorlar petekten balı almak için? Arıyı öldürmüyorlar ki… Bir tütsü bir duman yapıyorlar. Arı petekten, kovandan çekiliyor.” İnanan insanları kovandaki bal yapan arı misali duman salarak Allahtan ve Resulünden uzaklaştıranların yakalarına yarın Ruzi Mahşerde yapışıldığı zaman nasıl hesap verecekler bu adamlar Hak Tealaya. İnsanların etrafında toplandığı,kendisine değer verdiği, sözlerinin birer hüccet sayıldığı beni ademler dünyalıkları için kendine inanların dünyasını ve ahretini yıkıyorlar hem de bir daha tamir edilmemecesine. Sırf kendilerine ağam, paşam, hocam, üstadım densin diye o kadar büyük vebale giriyorlar ki, hem kendilerine hem de kendine inanlara çok büyük yazık ediyorlar.Allah ve O’nun şanlı Resulü kin,nefret ve dargınlığı yasaklamışken, bunu mubah görenler kendinden olmayan diğerlerini sanki dinden çıkmış gibi görüyorlar, inancın her türlü vesayetinin kendi tekellerinde olduğuna o kadar inanıyorlar ki hiçbir tevil ve izahı kabul etmiyorlar, şapkanın üstünde şapka tanımayanlar idrak körlüğü içindeler. Tasavvuf dünyasında şöyle hafif bir gezinti yaptığınız da göreceksiniz ki aynı devir de yaşayan muasır alimler talebeyi kabul ederken evladım falan yerde bizden daha değerli bir üstat vardır isterseniz orada ilim tahsiline devam ediniz diye edep ve tevazuu ile diğerini medhu sena  ederlerken şimdi dolmuşçuların yolcu kapma yarışı yaptıkları gibi herkes, ilme tasavvufa talip olan ve murad isteyen insanları kapmak için adeta yarış içersindeler. Yarışın kalitelisini anlarız da bir de bir diğerini kötülemek ucuz pazarcı esnafı mantığıdır ki, Allah yolunun yolcularına yakışmaz bu iş. Allah ve ahret gününe,ölüme,öldükten sonra dirilmeye,hesap ve ceza gününe azıcık bir imanı olan ayrılıktan,gayrılıktan ve bunlara  sebep olmaktan zehirli yılanda kaçar gibi kaçsa gerektir. Felaha giden yolda elimizden gelen en güzel şeylerden biri dua olsa gerektir,Allah’ım dualarımızı kabul buyursun İnşallah.

Bu hususta Nur Yolunun Üstadı “ Risale-i Nur Külliyatında dua mevzuunu Mektubat şu şekilde ifade etmektedir: “Mü’minin mü’mine en iyi duası nasıl olmalıdır?” Bu suale Bediüzzaman’ın cevabı:-Esbab-ı kabul derecesinde olmalı. Çünkü bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Ezcümle dua edileceği vakit istiğfar ile manen temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavât-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavât getirmelidir.” (http://ismailhakkialtuntas com/2011/06/20/bediuzzaman-saidnursi%E2%80%99den-dua-sirlari/) buyurmaktadır.

  • “Rabb’im! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabb’imiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabb’imiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Bize acı. Sen Mevla’mızsın…” (Bakara suresi, 286)

  • “Ey Rabb’imiz! Duamı kabul et. Ey Rabb’imiz! Hesap kurulacağı kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün inananları bağışla” (İbrahim suresi, 40-41)
    “Allah’ım! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru giden yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapkınların yoluna değil.” (Fatiha 5-7)

  • “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver…” (Bakara 20 ayet)

  • “Allah’ım! Ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olmayacak duadan sana sığınırım ” (Müslim)

  • “Allah’ım! Seni anmak, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et” (Ebu Davud)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Bediüzzaman Said Nursi / Ali BULAÇ

Ali BULAÇ Bediüzzaman Said Nursi Herkes Bediüzzaman Said Nursi'de kendince ilginç bir taraf bulur. Beni …

Kapat