TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR-1
Bazı “dost”lar tarafından mecaz ağırlıklı bir dini nassa ( belki de tümüne) MÜTEŞABİH deme hadsizliğine karşı bu hatırlatmayı yapma ihtiyacı hissettim.
MÜTEŞABİH, mana yönünden birden fazla İHTİMAL taşıdığı için anlaşılmasında güçlük bulunan lafız veya ifade demektir. Yoksa TEŞBİH edebi sanatıyla hiçbir alakası yoktur kavram veya terimin.
Bir lafız ve ifade -eğer- bir Kur’an, hadis ise, bu kapalı ifadeyi selef müfessirleri ve eimme-i izam tefsir ve tavzih etmişler, o müphem manalı ifadeleri diğer âyet ve hadislere dayanarak ayan beyan ortaya koymuşlardır.
“Kendi akıl fenerimizle” reformistlere benzer heveslerle yapılan bir söylem, pusuda bekleyen İslam düşmanına, yeni yeni tahrif kapıları açabilir.
Aman dikkat
***
Epeyce “ihvan”, müzakereli, tartışmalı, tedkikli “ders” adı altında faaliyetler düzenliyorlar.
İslami ve imani “kaynak” eserler, sadece o eserin sınırları içinde kapalı kalarak değil, Kur’an ve sünnet mizanıyla müvazene edilir.
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Üstad Bediüzzaman’ın Divan-ı Harbi-i Örfi eserindeki şu ifadesinden:
” Ben talebeyim. Her şeyi mizan-ı şeriatla müvazene ediyorum.”
Demek ki müzakereli ders, sadece Sözler mecmuasıyla sınırlı ve müteassıp bir zihinle yapılamaz.
***
Bir ara “İran mollaları” gibi sözüyle kuralcı ve ” kışlalaşmış medrese” (Münazarat) ehli gibi atanan, at gözlüğü takmış -güya- istikbale nesil yetiştiren kişileri kasdetmiştim.
İfademdeki”rejim muhafızı gibi” benzetmeyle ÇARPICI OLMA niyetini taşısam da haddini aştığını diyenlere şunu hatırlatıyorum ki “mübalağa” sanatı, hangi bakımdan bakılırsa bakılsın meşru ve edebidir.
…Amma… Velâkin… O tür insiyaki veya mekanik vesile ağını kuran kuvvetlere “İran mollası” teşbihi de işte onun gibi bir mübalağadır; yani edebi sanattır. Zira…
” Dinde ( veya meslekte) müteassıp, muhakeme-i akliyede noksan” kişilerle Üstad’ım dediğin Zat da ömrü boyunca mücadele etmedi mi birader?
***
Mütefekkir, “Ben bilmem ağam bilir” anlayışına, mağarasına düşmüş kimse değildir ve olamaz…
Mütefekkir, ” ben anlamasam da alayıvala edilen şu şahıs mutlaka anlıyordur; ona uyarsam doğruyu bulurum” diyen de değildir; böyle biri “kurmay” değil sade bir erdir.
O zaman, aslında er olan o kişi, “kurmay” pozları takınarak EDEPSİZLİK edemez.
Mütefekkir sıfatına malik olanlar, “sadakat” sözü altında, aklını “ağa” gördüğü hiçbir büyüğün cebine koyamaz…
Mehmet Nuri BİNGÖL
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024