Ana Sayfa / Yazarlar / Tarihteki Mehdiler ve Ahirzamandaki Büyük Mehdi (as)

Tarihteki Mehdiler ve Ahirzamandaki Büyük Mehdi (as)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

 

Tarihteki Mehdiler ve Ahirzamandaki Büyük Mehdi as

 

Rabbimiz (cc) Saf Suresi 8. ayette şöyle buyurur:

“İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak!”

يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ .

Rad Suresi 7. ayette ise şöyle buyrulur:

“Sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.”

اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ

                 ***

 

“Evet, ifrat veya tefrit, delillere karşı bir isyandır.” 

İşarat’ül İ’caz

 

“…meylü’t-tefrit ne derecede muzır ise öyle de,
herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra nihayette,
batıniyunun mezheb-i bâtılasını intaç etmek şanında olan hubb-u ifrat dahi,
çok derece daha muzırdır.”

Muhakemat / 6. Mukaddeme

 

“Hem ihlâs ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır.
Yoksa,
“Benden ders alıp sevap kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir.
Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan!

 

 

Sen neci oluyorsun ki böyle hırsla,
“Herkes beni dinlesin” diye vazifeni unutup,
vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun?

Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakkın vazifesidir.

Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.

Lem’alar

              

***

 

Sen Mehdi misin?

 

  Emirdağ Lahikası 206. mektup metninden devam ediyoruz.

1- Birçok nur talebesinin de sorduğu üzere, bir nur talebesi üstad Bediüzzaman’a;
“ahirzamanda beklenen Âli beyt soyundan gelecek, büyük mürşid, mehdi sen misin” diye soruyor.

Cevap:
“O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tâbir ve tevil lâzım.”

 

“Birincisi:
Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi var”

“Birincisi (vazife):
Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun tâunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.

Hazret-i Mehdinin,  [Büyük Mehdi] o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.
Çünkü hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor.

Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek.

O zât, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.

En büyük, en mühim, en kıymettar, bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve mânevî ordusu, yalnız ihlâs ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir.

Ne kadar da az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”

 

“İkinci vazifesi:

Hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihya etmektir.

Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve mânevî tehlikelerden ve gazab-ı İlâhiden kurtarmaktır.

Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.”

 

“Üçüncü vazifesi:

İnkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunları bir derece tâtile uğramasıyla
o zât, bütün ehl-i imanın mânevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır.

Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde,
en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan
imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek,
hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise,
mânen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici mânâsının tam sarahatini ifade ettiği için,
Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden,
ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye,
Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevi Mehdi telâkki ediyorlar.

Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lâzımdır.

Birincisi:

Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller;
fakat hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla,
zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek cihetinde,
herkeste hususan avamda,
hususan ehl-i siyasette,
hususan bu asrın efkârında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor.

[2.]
Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini,
bir cihette yapması itibarıyla, âhir zamanın BÜYÜK MEHDİ unvanını almamışlar.” 

     

  —-

 

* Şualar/ 5. Şua –  Mukaddeme – Beşinci Nokta:

Peygambere bildirilen umûr-u gaybiye, bir kısmı tafsil ile bildirilir.

Bu kısımda hiç tasarruf edilmez ve karışamaz;
Kur’ân’ın ve hadîs-i kudsînin muhkematı gibi.

Ve diğer bir kısmı icmal ile bildirilir, tafsilât ve tasviratı onun içtihadına havâle edilir;

imana girmeyen hâdisât-ı kevniyeye ve vukuat-ı istikbâliyeye dair hadîsler gibi.

Bu kısımda,
Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm) belâğatiyle, temsiller suretinde,
sırr-ı teklif hikmetine muvafık tafsil ve tasvir eder.”

* Şualar/  5. Şua – Mukaddeme- 5. Nokta:

 

“Hem BÜYÜK MEHDİNİN halleri sâbık mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer.

İmam-ı Ali (r.a.) yalnız İslâm Deccalından bahseder.

* Şualar / 5. Şua –  2. Makam:

 

“İnnemal amâli bil havâtim: İşler sonuçlarına göre değerlendirilir.”

Hadis-i Şerif (Buhârî, Rikâk, 33, Kader, 5; Müslim, İman, 179)

 

* Şualar / 5. Şua –  2. Makam:

 

“BÜYÜK MEHDİNİN ÇOK VAZİFELERİ VAR”

ON DOKUZUNCU MESELE

Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve Âl-i Beyt-i Nebevîden Hazret-i Mehdinin (radıyallahu anh) [BÜYÜK MEHDİ]    hakkında ayrı ayrı haberler var.

Hattâ bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velâyet, eskide(n) onun çıkmasına hükmetmişler.

Allahu a’lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te’vili şudur ki:

BÜYÜK MEHDİNİN  çok vazifeleri var.

-Ve siyaset âleminde,
-diyanet âleminde,
– saltanat âleminde,
– cihad âlemindeki çok dâirelerde icraatları olduğu gibi,
– her bir asır me’yusiyet vaktinde,
kuvve-i maneviyesini teyid edecek,
–  bir nevi Mehdiye
– veyahut Mehdinin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan,
rahmet-i İlâhiye ile
– her devirde,
– belki her asırda,
– bir nevi Mehdi
– Âl-i Beytten çıkmış,
ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş.

Meselâ,
– siyaset âleminde Mehdi-i Abbâsî ve – diyanet âleminde Gavs-ı Âzam
ve Şah-ı Nakşibend ve aktâb-ı erbaa
ve on iki imam gibi
BÜYÜK MEHDİNİN bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar dahi,
Mehdi hakkında gelen rivâyetlerde, medâr-ı nazar Muhammed aleyhissalâtü vesselâm olduğundan, rivayetler ihtilâf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş:

“Eskide(n) çıkmış.”

Her ne ise…

Bu mesele Risale-i Nur’da beyan edildiğinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki:
Dünyada mütesanit hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile
ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki,
Âl-i Beytin hanedanına ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin.

Evet, yüzer(lerce) kudsî kahramanları yetiştiren
ve binler mânevî kumandanları,
ümmetin başına geçiren
ve hakikat-i Kur’âniyenin mayasıyla ve imanın nuruyla ve İslâmiyetin şerefiyle beslenen,
-tekemmül eden Âl-i Beyt elbette âhirzamanda,
şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan BÜYÜK MEHDİNİN kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini,
dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber,
gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.”

Allahu a’lem bissavab / Allah en doğrusunu bilir!

Hüseyin Çeşitcioğlu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İblis

İblis   İblis, kelime anlamı yönünden, hayırsız olan, zarara uğrayan, şaşkınlığa düşen manalarına gelmektedir. Şekli …

Kapat