Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Yazıları / Tarihten Bir Şehir: Kastamonu

Tarihten Bir Şehir: Kastamonu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Esra Yüzer Aydın20131128_151422

 İnsan, kuş misali derler. Bir gün orada, bir gün başka bir yerde. Biz de bir sabah İzmir’de iken, bir akşam Anadolu’nun yüce dağı Ilgaz’da oluverdik. Aralık ayının soğuk ıslaklığında geçen yolculuğumuz Ilgaz Dağı’nı tırmanırken yerini kar soğuğuna ve sise bıraktı. Keskin virajlı, arnavut taşlarla döşenmiş dağ yollarını yavaştan ve akşamın karanlığında biraz endişe ve biraz da merakla tırmandık.

Sabah gün ışıyıp da her şey göze görünür kılınınca doğaya hayran kaldık. Her yan çam ağaçlarıyla doluydu. Tepeler, ağaçlar hatta toprak bile neredeyse yemyeşildi. Bir tek Ilgaz Dağı’nın zirvesi bembeyaz kara bürünmüş, tüm heybetiyle selamladı bizi. Öyle bir heybet ki, tüm ağaçları sarıp sarmalamış; tüm karı, o soğuğuna rağmen bağrına gönüllü basmış. İnsan, susuyor bu manzara karşısında ve gözlerinin görüş yeteneğini zorluyor daha fazla, daha fazla bu manzaraya mâlik olabilmek için.

Batı Karadeniz’in en yüksek yerini teşkil eden Ilgaz Dağları; meşe, kayın, köknar, sarıçam, karaçam ağaçlarıyla çevrili. O kadar sık ormanlık alana sahip ki, adım atmak bile mümkün değil. Dağların etrafından kıvrılan yolların nasıl yapıldığını, o ormanlık alanların içine nasıl girildiğini sorgulamamak elde değil.

Ilgaz’a kadar gelmişken elbette kırk kilometre mesafede bulunan Kastamonu’yu ziyaret etmemek olmazdı. Ilgaz – Kastamonu yolundan bahsetmeden de geçemeyeceğim. Çünkü iki dağ arasında kalan yolun hemen yanı başında bir derecik fark ettik. Kendi hâlinde, şırıl şırıl akan bir derecik. Durduk ve biraz soluklandık derecik kıyısında. Keşke imkân olsaydı da orada soluduğum havayı bir kutucukta ya da bir kavanozda muhafaza edebilseydim. Ah keşke! Şimdi anlatmaya çalışsam ne kadar başarılı olabilirim ki? Ama yine de deneyeyim: Çam sakızının kokusunu düşünün, hani o çam ağaçlarının gövdesindeki sarı, yapışkan sakızın ya da dalından henüz düşmüş bir kozalağın kokusunu ve bu kokunun baygınlığını dağdan gelen suyun soğuğuna, duruluğuna, elbette ki sesine katıştırıverin. İşte orada ciğerlerime derin derin çektiğim hava tam da bu idi.

Kastamonu’ya vardığımızda ilk uğrak yerimizi Kastamonu Kalesi olarak tayin ettik. Kastamonu Kalesi, 12. Yüzyılın sonlarında Bizans imparatoru Kommenos döneminde yapılmış. Kalenin şehri kuşatan ve vadiye kadar inen dış surları günümüze ulaşamamış. İç kale Bizans döneminde yapılmış olmasına rağmen günümüze kadar kendini muhafaza eden bölümler Candaroğulları zamanında yapılmış. Osmanlı döneminde onarılan bu kale, 27 Kasım 1943 depreminde büyük zarar görmüş. Kastamonu’ya dört bir yandan tamamen hâkim olan bu kale, 15 büyük kule ve burçla güvenlik sistemi sağlamış.

Yılın bu zamanlarında pek de uğrak yer olmadığını anladığımız kalede bir belediye çalışanına rast geldik. Kastamonulu bir amca. Şehirde gezilip, görülmesi gereken başka nerelerin olduğunu sorduk. Tepe başından parmağıyla işaret ederek başladı Kastamonu şivesiyle anlatmaya: ‘‘Şu yanda, arkada bir veli vaa. Pir Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri. Oraya mutlaka gidiverin. Bir de Asa Suyu vaa. Zem zem suyu gibi. Onu da içiverin…’’ Sonra tek tek parmağıyla işaret ederek tarihi camileri, külliyeleri gösterdi. Tarihi Kastamonu evlerinden bahsetti. Devlet tarafından korunanı korunuyor, korunmayanı da meçhul yangınlara yenik düşüyormuş. Zaten çoğu ev, yıkılma tehlikesi altındaymış. Doğma, büyüme Kastamonulu olan amca; yine bize Anadolu insanı işte, ne kadar samimi, yardımsever ve iyi niyetli dedirtti. Anadolumuza ve insanına olan muhabbetimiz bir kat daha arta arta kale merdivenlerinden ağır aksak indik.

Kastamonulu amcanın mutlaka gidin dediği Şaban-ı Veli Hazretlerinin türbesine vardık. Kapıdan tek bir adım atmamız, manevi atmosfere dâhil olmaya yetti. Selâmlaştık, tanıştık. Hemen sağ tarafta Şaban-ı Veli Hazretlerinin kabri ve etrafta da Kastamonu’nun eşrafının, mübareklerinin kabirleri var. Kastamonulu amcanın zem zem suyu gibi dediği Asa Suyu’ndan da yudumladık. Gerçekten de tadı zem zeme benziyor. Zaten denildiğine göre zem zem suyundan tek bir minerali eksikmiş. 

Hemen türbenin üst kısmında Şeyh Şaban-ı Veli Vakıf Müzesi bulunmakta. Müzede pire ait olan kıyafetler, zikir tespihleri, taçlar, Kur’an-ı Kerimler; şamdanlar, buhurdanlıklar, taslar, maşrapalar, mumluklar, bakır ve toprak testiler, yöresel halılar, hat sanatıyla yazılmış onlarca kıymetli tablo, ayaklı ve kurmalı saatler, el yazması Kur’an-ı Kerim’ler… Türbe bahçesindeki kedileri de unutmamak gerek. Onlar da buranın feyzinden nasiplenmiş olacaklar ki, ayrı bir candan ve yakınlar insanlara.

Dualarımızı ettik, yine selamımızı verdik ve nihayetinde kavilleşerek Şaban-ı Veli’den ayrıldık. Türbe karşısında üç, beş tane ufak dükkânda Kastamonu yöresine ait el işlemeli, taş basmalı örtüler; yazmalar; tülbentler; yine Kastamonu’ya has o eski konakların minyatürleri, tahtadan yapılmış çeşit çeşit hediyelik eşyalar ve elbette bakırdan cezveler, fincan takımları, güllükler ziyaretçilerin istifadesine sunulmuş.

Önce eş, dostun gönlünü daha sonra kendi gönlümüzü hoş edecek hatıralar edindikten sonra yönümüzü Kastamonu’ da Osmanlı Devleti’nin gücünü ve zenginliğini yansıtan en güzel örneklerden olduğu söylenen Yakup Ağa Külliyesi’ne çevirdik. Yakup Ağa Külliyesi; cami, imaret, sıbyan mektebi ve iki medreseden oluşmakta. Cami ve sıbyan mektebi, Yavuz Sultan Selim’in hocası Halimi Çelebi tarafından yaptırılmış. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hazine Reisi Yakup Ağa tarafından cami ve sıbyan mektebi tamirden geçirilirken yanına iki medrese, misafirhane ve imaret eklenerek ihtişamlı bir külliye hâline getirilmiş.

Yakup Ağa Külliyesi şehrin biraz daha yukarısında konumlandırılmış iken, Nasrullah Kadı Külliyesi şehrin hemen göbeğine inşa edilmiş. Külliyenin hemen önünde suyu hiç durmadan akan şadırvanda ve Nasrullah Camii’nde Osmanlı mimarisini görmemek mümkün değil. Havanın soğukluğuna ve yağmura aldırış etmeden şadırvan suyunun altında değişen dualar ve tarihi camii kapısından ilk önce sağ ayakla atılan adımlar bitmek tükenmek bilmiyordu. Uzaktan baktığınızda kutlu bir ahenk görebilirdiniz. Bir yönüyle çok yakından, diğer bir yönüyle çok çok uzaklardan gelen bir çağrıya gönüllü ayak uyduruş. Böyle mekânlarda kurulan çemberlere dâhil olmak hep daha aziz kılınmış gibi gelir bana. Bu çemberdekiler de, bu kısmetle nasiplenmiş ayrıcalıklı insanlar.

Havanın kararmasına yakın Saat Kulesi’nin, taşlarla döşenmiş merdivenlerini tırmandık. Sürgün saat, 1885 yılında Sarayüstü tepesine dönemin valisi Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış. Sürgün saat dedim; çünkü bir rivayete göre İstanbul Sarayburnu’nda bulunan bu saat, yerli yersiz çaldığı bir gece yarısı vakti zamanın padişahının gözde cariyesinin çocuğunu düşürmesine sebep olmuş ve tam o günlerde Kastamonu’dan gelen saat talebi üzerine Kastamonu’ya sürgüne gönderilmiş. Besbelli kabahatini bilen saat; o gün bugündür hiç durmadan, aksamadan tıklaya tıklaya şehre vakit bu vakittir, demeye devam etmekte.

Bir saate baktık, bir de şehre. Saat, artık akşamın dar vaktinin habercisiyim derken; şehir daha ayak basmadığınız, görmediğiniz, yazmadığınız Yılanlı Külliye, Tahir Efendi Konağı, Bayraklı Türbe, Eflanili Konağı, Yanık Han, Benli Sultan Külliyesi, Atabey Hanı, Hatun Sultan Türbesi, Cem Sultan Bedesteni, kısaca daha nice kıymetlerim var diyor. Gönül, şehirden yana gitmeye kalkar gibi olacakken, akıl da saate uyalım diyor.

Velhasıl-ı kelam yolculuğumuzu geri döndürmeye karar verdik. Girip çıktığımız her tarihi kapıdan ayrı bir tat ala ala, Kastamonu’nun dar ve arnavut kaldırımlarla döşenmiş sokaklarında dolaşa dolaşa, dik ve taşlı yokuşlarından tırmana tırmana, bacaklarımızın takatini zorlaya zorlaya ve de kısa bir kış gününün verdiği bereket ile az zamana çok şeyler sığdırdığımıza kanaat getirmek istiyoruz. Amma velâkin bu satırlardan sonra Kastamonu şehri, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kaleminden süzülerek Beş Şehir’inden biri olmak isterdi. Kim bilir?

Elbette gönül isterdi ki, her taşını hatta her taşın altını gezelim ve de yazalım.

Kısmet! Gün ola devran döne, yolumuzu kuş misali tekrar buralara düşüre!

bizimsemaver.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Kurtşeyh Dede ve Devrekâni

SEYYİD KURTŞEYH DEDE VE DEVREKÂNİ Ülkemizin her köşesi tarih, kültür ve medeniyet barındırmakta. Tarihte önemli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kibirliye karşı kibir, sadaka mıdır?

"Kibre karşı kibir sadakadır." diye bir hadis var mıdır, açıklar mısınız? Evet, böyle bir hadis …

Kapat