Ana Sayfa / Yazarlar / Tavşan Ana ve Sekiz Yavrusu

Tavşan Ana ve Sekiz Yavrusu

Tavşan ana ve Sekiz Yavrusu

Tavşan ana, sekiz yavrusunu kendi sütü ile besleyip büyüttü. Yavruları belli bir güce gelip ayakları üzerinde sağlam durdukları vakit onları saklandıkları yeraltı tünelinden çıkarmaya karar verdi.

Yeryüzünü, gökyüzünü, güneş, ay ve yıldızları, bitkileri, ağaçları, yiyeceklerini ve diğer güzellikleri göstermek istedi.

Yavru tavşanlar annelerinin yanı başında güven içinde oynarken birden toprağı kazan köpeklerin hırlamasını duydular.

Köpekler onların yakınına kadar toprağı kazıp gelmişlerdi.

Tavşan ana tek çarenin tünelden çıkıp kaçmak olduğunu anladı.

Sekiz yavrusunu topladı ve: “Hadi artık bu tünelden çıkma vakti geldi.” dedi.

Onlarla birlikte hızlıca tünelden çıkarken şöyle dua etti: “Allah’ım bu korumasız sekiz  yavrumu sen koru.

Senden başka kimsesi olmayan bu sekiz yavrumu sana emanet ettim. Kimse onlara zarar vermesin. Senin herşeye gücün yeter. Amin.”

Dışarı çıktıklarında yavru tavşanlar etraflarının köpeklerle sarılı olduğunu gördüler. Korkudan hayvanların nutku tutuldu. Hiç kıpırdamadan öylece kalakaldılar. Köpekler onları beyaz küçük taş parçaları sandılar.

Böylece anne tavşanın duasının kabul edildiğini gördüler.

Köpeklerin hepsi birden anne tavşanın üzerine hücum ettiler. Onu yakalayıp kulağından ısırıp sürükleyerek götürürlerken Tavşan ana kendisi için dua etmediğini hatırladı ve dua etmeye başladı.

“Allah’ım çocuklarım için dua ettim. Onları korudun. Şimdi kendim için dua ediyorum. Allah’ım beni bu köpeklerin dişlerinden kurtar.” Duasını bitirince hayret edeceği bir şeyle karşılaştı. Köpekler aralarında kavgaya tutuştular. Tavşan anayı paylaşamadılar ve birbirleriyle dövüştüler.

Tavşan ana kavgadan ve kargaşadan yararlanıp önüne çıkan bu harika fırsatı değerlendirerek tünele doğru koştu.  Yavruları da onun peşinden tünele girdiler.

Tünel içinde heyecanlı bir bekleyiş başladı.

Köpeklerin gelmesi ve hırlama seslerini duymaları an meselesi iken hiçbir ses duymadılar.

Tavşan ana merakla başını tünelden çıkarıp baktığında gördükleri karşısında hayrete kapıldı. Büyük bir boz ayı, köpeklere saldırıyor ve onları darmadağın ediyordu.

Tavşan ana gözyaşlarını tutamadı. Ağlayarak yavrularına sarıldı. Gözyaşları içinde Allah’a şükretti ve şöyle dedi: “Allah’ım sen ne büyüksün ki benim gibi bir tavşanın bile sesini duyarsın ve ona ordularından, askerlerinden gönderirsin. Sen çok merhametlisin. Sana çok çok şükürler olsun.”

Masalcı amca Abdullah

 

Tavus kuşu ve Porsuk

Yol arkadaşlığı çok önemli, dedi Tavus kuşu. Öyle herkes ile yolculuk yapılmaz. Yol arkadaşım benim kadar olmasa da yine de güzel ve alımlı olmalı.

Kılıksız köstebek, çirkin sesli ördek asla benim yoldaşım olamaz. Tüyleri dökük, renkleri bozuk hayvanları asla yanıma yaklaştırmam, dedi.

Bu düşünceler içinde iken karşısına bir porsuk çıktı.

“Merhaba harika bir güzelliğe sahip olan Tavus kuşu kardeşim.” dedi.

Tavus kuşu yüzünü ekşitti. “Merhaba porsuk.” dedi.

Ona yolculuk için beraber olamayacağını kibar bir dille anlattı.

Çok seçici davranan Tavus kuşu yol arkadaşı olarak sarı kanaryada karar kıldı.

Ve içinden geçenleri kendi kendine mırıldandı: “Benim gibi harika bir güzelliğe sahip olan tavus kuşuna yolculuk esnasında ancak kanarya uygun bir arkadaş olabilir.”

Sarı Kanarya ile yolculuğu başladı.

Kanarya ona güzel sesi ile güzel şarkılar söyledi. Onu eğlendirdi.

Fakat küçük bir sorun vardı. Kanarya yük taşıyamayacak kadar zayıf ve çelimsiz idi.

Bütün çantalar ve bavullar tavus kuşunun sırtına biniyordu.

Çanta, bavul taşımaktan yorulduğu bir anda şöyle düşündü: “Acaba porsuk ile yolculuk yapsaydım daha iyi mi olurdu?”

Sonra vazgeçti, “Aman boş ver. Porsuğun tipini hiç beğenmedim. Sesi de pek çıkmıyor. Böylesi daha iyi.” dedi.

Yolculukları devam ederken tavus kuşu ve kanarya vahşi hayvanların olduğu tehlikeli bölgeye girdiler. Burada tavus kuşu kanaryayı uyardı:

“Kanarya kardeş bu bölgede fazla ses çıkarmayalım. Şarkılarına ara ver. Bir süre susalım. Bu bizim can güvenliğimiz için çok önemli.”

Kanarya umursamaz tavrıyla tavus kuşuna şu cevabı verdi: “Ben asla susmam. Şarkılarıma devam edeceğim. Bizim kanatlarımız var. Tehlike olursa kanatlarımız ne güne duruyor. Allah bize bu kanatları boşuna vermedi, uçar kurtuluruz. Her taraf ağaç dolu. Bir ağacın dalına konar, tehlike geçinceye kadar orada bekleriz.” dedi.

Fakat kanaryanın hesap etmediği bir şey vardı. O da tavus kuşunun hantal bedenini, zayıf kanatları taşımaya hiç de elverişli değildi. Kanatları vardı fakat uçamazdı.

Kanarya var gücüyle şarkı söylemeye devam etti. Şen şakrak bir vaziyette bağıra çağıra giderken yolun biraz ilerisinde, sarı otların arasına gizlenmiş iki sırtlan, bunların sesini duydu. İki sırtlandan biri diğerine dedi:

“Bak arkadaş, ne güzel bir hindi. Tüyleri ne kadar harika.” Öbür sırtlan dedi: “Sen ne kadar cahilsin. O hindi değil, o bir tavus kuşu.”

Diğer sırtlan cevap verdi: “Aman ne olursa olsun. Karnım açlıktan yapıştı. Hemen saldırıp yiyelim. Pek de taze görünüyor. Eti lokum gibi olur bunların.”

İki dev sırtlan, tavus kuşunun karşısına çıkınca, zavallı tavus kuşu korkudan titremeye başladı.

“Bana ne yapacaksınız?” diye titrek bir sesle sordu.

Sırtlanlar sırıtarak: “Korkma sadece seni yiyeceğiz.” dediler.

Tavus kuşu korkuyla sağına soluna baktı. Kimseyi göremedi. Yol arkadaşı kanarya çoktan uçup bir ağacın dalına konmuş ve onları uzaktan sessiz bir şekilde izliyordu.

Tavus kuşu sırtlanlara dedi: “Benim gibi güzel bir kuşu yemek ha! Benim tüylerim, renklerim, desenim hepsi Allah tarafından çok güzel yaratılmış. Ben bir sanat harikasıyım. Siz hiç sanattan anlamaz mısınız?”

Sırtlanlar: “Aç olan sanatı düşünmez. Açlara resim sergisi gezdiremezsin. Onlar ancak lokanta veya fırına gitmek isterler. Sanat ise tokların merakıdır.” dediler.

Sırtlanın biri sabırsızlandı. Arkadaşına dedi: “Hadi daha ne oyalanıyorsun. Karnımız zil çalıyor. Biz ise bununla lak lak yapıyoruz.”

Sonra iki dev sırtlan büyük bir iştahla tavus kuşuna saldırdılar. Biri bir kanadını diğeri öbür kanadını ısırdı. İkisi de onu kendine doğru çekip iki parçaya bölmeye çalıştılar.

Tavus kuşunun canı çok yandı. Can havliyle avazı çıktığı kadar bağırdı: “Kanarya kardeş gel beni kurtar.” diyerek yol arkadaşından yardım istedi.

Kanarya konduğu ağacın dalından seslendi:

“Kusura bakma ben sana yardım edemem.” dedi.

Tavus kuşu, iki sırtlanın dişleri arasında amansız bir mücadele verirken kanatlarının acısıyla inliyordu.

O anda beklenmedik bir şey oldu. Yolun diğer tarafından bir hayvanın koşarak onlara doğru geldiğini farketti. Tavus kuşu dikkatlice bakınca bunun beğenmediği ve kendinden uzaklaştırdığı porsuk olduğunu gördü. Porsuk koşarak onlara doğru geliyordu. Kısa zamanda yanlarına kadar geldi. Sırtlanlara sivri dişlerini gösterip onların üzerine atladı. Sırtlanlar korkuyla geri çekildiler. Tavus kuşunu bırakıp kendi canlarının derdine düştüler.

“Bu porsuk bizi fena halde hırpalayacak görünüyor. Hemen buradan kaçalım. Bu kuşu da bırakalım porsuk yesin.” dediler.

Sırtlanlar uzaklaşınca porsuk tavus kuşuna selam verdi. “Merhaba harika güzelliğe sahip olan Tavus kuşu kardeşim.” dedi. Tavus kuşu: “Merhaba porsuk.” dedi.

Kendisini sırtlanların dişlerinden kurtardığı için ona teşekkür etti. Porsuk, Tavus kuşunun gözlerinin içine bakarak ona nasihat etti: “Güzelliğine aldanma. Yolculuk sadece güzellikle tamamlanmaz. Güç, kuvvet ve en önemlisi güvenilir bir arkadaş gereklidir.” dedi. Tavus kuşu onu tasdik etti.

Tehlikenin geçtiğini gören sarı kanarya onların yanına geldi.

Tavus kuşuna geçmiş olsun, dedi.

Tavus kuşu kanaryayı azarladı: “Sen ne kötü bir yol arkadaşısın. Bu vahşiler beni yerken sadece seyrettin. Artık seninle bir daha yolculuk yapmayacağım. Yol boyunca bana taşıttığın eşyalarını alabilirsin. Bundan sonraki yolculuğunda kendin taşı.” dedi. Ve kanarya ile yollarını ayırdı.

Tavus kuşu kalan yolculuğunu porsukla birlikte güven içinde tamamladı. Artık tavus kuşu ve porsuk ayrılmaz iki dost olmuşlardı.

Masalcı amca Abdullah

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Allah razı olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Osmanlı İstanbulu’nda Bir Rus Ressamının Ayasofya İzlenimleri

Osmanlı İstanbulu’nda Bir Rus Ressamının Ayasofya İzlenimleri* (…) Her konu farklı bakış açısılarından ele alınabilir. …

Kapat