Ana Sayfa / Yazarlar / Tecelli ve Zat / Ahmet KATIN

Tecelli ve Zat / Ahmet KATIN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlem Eyyühel aziz! Şu âlemi ziyalandıran şemsin, bir sineğin gözüne tecelli ile girip ışıklandırması mümkündür. Ve ateşten bir kıvılcımın gözüne girip tenvir etmesi imkân haricidir. Çünki, gözü patlatır.

Kezalik,bir zerre, Şems-i Ezelinin tecellisine mazhar olur, Fakat Müessir-i Hakikiye zarf olamaz…

Bu paragrafda geçen konuyu nasıl anlamalıyız, açabilmeniz mümkün müdür?

Kainattaki bütün mahlukat, Cenab-ı Allahın isim ve sıfatlarının tecellisini gösterirler. O isim ve sıfatların sahibi ve maliki değiller. Sineğin gözü güneş ışığının tecelli ve yansımasıyla görür. Güneşe tecelli cihetiyle ayna olur. Amma bir kibrit başı kadar ateşi içinde tutamaz.

Herşey (insan da) Allah’ın esma ve sıfatına ayna olur. Amma o sonsuz kudret, ilim, irade, mâlikiyet gibi sıfatları kendisinde taşıyamaz ve yüklenemez.

Allahın gizli hazineleri bu aynalarda görünür, herşey bir vahid-i kıyasidir. Ene Bahsi’ndeki şu cümleyi hatırlayalım:

Vücudu o kadar zaîf ve incedir ki; bizzât kendinde hiç bir şeye tahammül edemez ve yüklenemez. Belki eşyanın derecat ve miktarlarını bildiren mizan-ül hararet ve mizan-ül hava gibi mizanlar nev’inden bir mizandır ki; Vâcib-ül Vücud’un mutlak ve muhit ve hududsuz sıfâtını bildiren bir mizandır.

Mizan-ül hararet, termometre demek. Termometre sıcaklığın derecesini gösterir, fakat sıcaklığı üstünde taşımaz. Taşımaya kalksa belli bir dereceden sonra patlardı, tahammül edemezdi. İnsan da, kainattaki herşey de, o sonsuz derecede büyük isim ve sıfatları tecelli ile gösterebilir, sahip olamaz, içinde bulunduramaz.

Evet bütün mevcudat, güya lisan-ı hâl ile, Veysel Karanî gibi şöyle münacat ederler; derler ki:

“Yâ İlahenâ! Rabbimiz sensin! Çünki biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden sensin!.. Hem sensin Hâlık! Çünki biz mahlukuz, yapılıyoruz. Hem Rezzak sensin! Çünki biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin. Hem sensin Mâlik! Çünki biz memluküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek mâlikimiz sensin. Hem sen Aziz’sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz. Hem sensin Ganiyy-i Mutlak! Çünki biz fakiriz. Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor. Demek gani sensin, veren sensin. Hem sen Hayy-ı Bâki’sin! Çünki biz ölüyoruz. Ölmemizde ve dirilmemizde, bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz. Hem sen Bâki’sin! Çünki biz, fena ve zevalimizde senin devam ve bekanı görüyoruz. Hem cevab veren, atiyye veren sensin! Çünki biz umum mevcudat, kālî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevab veren sensin. Ve hâkeza…”

Bütün mevcudatın, küllî ve cüz’î herbirisi birer Veysel Karanî gibi, bir münacat-ı maneviye suretinde bir âyinedarlıkları var. Acz ve fakr ve kusurlarıyla, kudret ve kemal-i İlahîyi ilân ediyorlar.

“Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünki Sultan-ı Kâinat birdir, herşey’in anahtarı onun yanında, her şey’in dizgini onun elindedir; herşey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İnsansız Deniz Araçları (İDA) / Vehbi KARA

“Denizler Altında 20 000 Fersah” isimli romanıyla Jules Verne teknolojinin hangi safhalara geleceğini öngörmekteydi. Roman, …

Kapat