Ana Sayfa / Yazarlar / Tek Yumruk Olacaksak…

Tek Yumruk Olacaksak…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Eğer tek yumruk olacaksak

 

Tek yumruk olmak demek, parçaların doğru, birbirini tamamlayıcı ve düzgün bir şekilde bir araya gelmesi demektir. Burada parçaların aynı olması gerekmiyor. Bilakis parçaların kendi özelliklerini tam olarak göstermesi icap ediyor. Peki, bu toplumlarda mümkün mü? Elbette mümkün. Üstelik Müslüman insanların meydana getirdiği topluluklarda çok daha mümkün ve kolay. Yerel seçimleri bunun için bir fırsat olarak değerlendirebiliriz.

En sonuncusunu zikredersek, İsrail terörü gibi zulümlerle hem Türkiye’deki insanlar olarak bizim, hem de insanlığın karşılaşabilme ihtimâlinin artık çok uzak olmadığını, bugün veya yarın bunun olabileceğini çok kolayca idrak edebiliriz. Onlarca seneden beri Lübnan ve Afganistan, 20 seneden beri Irak, 10 seneden beri Suriye ve Libya, geçen seneden beri Ukrayna ve şimdi Gazze… Hepsi, başkenti İstanbul olan bir ülkenin eyaletlerinde olup bitiyor. Bunların birçoğu, Van’a gidişimizden daha kısa sürede uçakla gidilen mesafede. Bunlardan iki ülkeyle de aramızdaki mesafe sıfır. Bekleyen tehlikeyi konuşmak için daha fazla detaya gerek var mı bilemiyorum. Peki, koca ülke nasıl paramparça oldu ve bugün dahi paramparça edip yutma işlemi nasıl olabiliyor? Çok basit: Bazı özellikleri ayırıcı özelliklermiş gibi öne çıkart, “farklı topluluklar” görüntüsü ver, bu parçaları birbirine düşürüp böl, sonra da kedinin fareyle oynadığı gibi ister eğlen, ister tadını çıkar, ister kendine köle yap, istersen yut.

Yakın zamana kadar “başı örtülü, başı açık” gibi iki özelliği öne çıkarıp bölmeye çalışmadılar mı? Bu konuda olaylar olmadı mı? Ya şimdi? Böyle bir sorunumuz yok. Sorunumuz olmamasından ne zararımız var? Hiç. Bunu nasıl başardık? Hiçbirini dışlamadan, ayrımcılık yapmadan sistemin içine girmelerini sağladık, o kadar. Başörtülü de, başı açık da öğrencimiz, öğretmenimiz, polisimiz, askerimiz var. Bu süreçte farklı olanlar farkını gidererek mi sisteme dâhil oldular? Elbette hayır. Başörtü örten vatandaşımız başörtüsüyle, başörtü örtmeyen vatandaşımız da örtmeyerek sistemde yerini aldı. Böylece bundan nemalanmaya kalkan aptallar da nemasız, mamasız kaldılar. İşte bu kadar basit!

Yerel seçimler bunun için çok büyük bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirelim. Nasıl mı?

Yerel seçimlerde toplumun tamamını kucaklayacak şekilde belediye ve il genel meclis üyelerini farklı toplum kesimlerinden seçerek bunu başlatabiliriz. Farklılık olarak neyi tanımlıyorsak, ona göre bir tablo meydana getirsek diyorum… Emekli, işçi, çiftçi, esnaf gibi farklı kesimler olabileceği gibi, genç, orta yaşlı ve ileri yaştaki vatandaşlarımızdan da meclis üyesi seçebiliriz. Yerel seçimlerde daha çok müteahhit vatandaşlarımız meclis üyesi olmak istiyorlar. Bu da antipatik oluyor. Genel kanaat şu: “Müteahhitler rahat inşaat yapmak, hatta fazla kat çıkmak için belediye meclis üyesi olmak istiyorlar.” Bu da belediye yönetimlerine güveni zedeliyor.

Maalesef şu an farklı kesimleri il genel meclislerine yansıtmak isteğinden farklı hemşehri grupları anlaşılıyor. Hâlbuki o vatandaşlarımızın önceki memleketleriyle ilgili bir şey yapılmayacak bu meclislerde, şu an yaşadıkları şehir için bir şey yapılacak. O yüzden buradaki halkın meclise yansıması daha doğru kararların alınmasına ve daha iyi icraatın yapılmasına fayda sağlar.

Farklı toplum kesimlerinin yerel meclislerde temsil edilmesi uygulaması daha önce olmuştu. 2004 ve 2009 tarihlerindeki yerel seçimlerde İstanbul’da ve Türkiye genelinde toplam 45 engelli meclis üyesi meclislerde yer aldı. Bu uygulama o yerel yönetimlerin olduğu şehirlerde veya yerleşim yerlerinde o kadar önemli ve faydalı bir etki yaptı ki inanılmaz! Belediyelerdeki hizmet kalitesinde bir artış oldu. Belediyeler daha çok halka yaklaştı. Engelli topluluklarında yüksek bir motivasyon gözlendi. Engelliler kendilerine güvenildiğini gördüler. Özgüvenleri yerine geldi. Eğitime devam eden, işe girmek isteyen, sosyal hayata katılan, evlenen ve yuva kuran engellilerde bir artış oldu. Peki, Türkiye’nin herhangi bir kaybı oldu mu? Ne birileri meclis üyesi olamadı diye servet yapamamış oldular, ne de meclis üyesi olan engelliler köşeyi döndü.

2014 ve 2019 yıllarında maalesef engellilerin mecliste temsili arzu edildiği gibi olmadı, aksine azaldı. Ve maalesef engellilerde bir özgüven azalması yaşandı.

Bir toplantıda Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dinledim. Diyordu ki, “İslâm ülkelerinin birliği çok önemlidir. Ancak ondan daha önemli olan, Türkiye’nin birliği, dayanışmasıdır.”

Birliğimizin, beraberliğimizin, dayanışmamızın yolu, yönetimi ve imkânları paylaşmaktan geçiyor. Eğer makamları belli özellikteki insanlar, belli hemşehri grupları işgal edecek ve imkân paylaşımı bu şekilde olacaksa insanlar şunu haklı olarak söylerler: “Hepimiz birlik olalım, siz tek başınıza her şeye sahip olun.” Bu çok tehlikeli! Bırakın bunun gerçekleşmesini, yanlışlıkla bile böyle anlaşılmasının önüne geçmek gerekir. Birliğimizi bozmak isteyenler en çok buradan vururlar. Bu çağrıya ne kadar erken dikkat edebilirsek o kadar hızlı yol alırız.

Yineliyorum: Yerel meclislerde toplumsal kesimlerin tamamını temsil ettirelim.

Lokman AYVA

Yazar : Lokman AYVA

1 Haziran 1966 yılında Konya’da doğdu. İlkokulu Ilgın İnönü İlkokulu’nda okurken menenjitten görme kabiliyetini kaybetti. Körlüğün etkisiyle beş seneyi evde geçirdi. Eğitim hayatı, 1982 yılında başladığı Ankara Körler Ortaokulu ile kaldığı yerden devam etti. Lise eğitimine Konya Gazi Lisesi’nde başlayan Ayva, Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi’ni 1988, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü 1993 yılında bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisansı 1996’da tamamladı. Hâlen aynı üniversitenin Modern Türkiye Tarihi Atatürk Enstitüsü’nde doktorasını yapmaktadır. İşportacılıktan radyo programcılığına, bilgisayar öğretmenliğinden İngilizce öğretmenliğine, İBB Özürlüler Koordinasyon Merkezi Kurucu Başkanlığı’ndan Özürlüler Merkezi Yöneticiliği’ne kadar birçok işte çalıştı. Siyâsî hayatı, 1999 yılında Fazilet Partisi’nden İstanbul milletvekilliği adaylığıyla başlamış, 14 Ağustos 2001’de AK Parti Kurucular Kurulu Üyeliği, 13 yıl süren AK Parti MKYK Üyeliği, 22. ve 23. dönem olmak üzere toplam 9 sene İstanbul Milletvekilliği ve yaklaşık 4 senelik Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyeliği ile devam etmiştir. Gönüllülük çalışmalarını özürlülerle ilgili Türkiye Beyazay Derneği, Fiziksel Engelliler Vakfı; uluslararası çalışmalarını ise Alman-Türk Evi Vakfı, Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi çatısı altında icra etmiştir. Ayrıca, yurtiçinde ve yurtdışında konferanslar, seminerler vermekte, birçok sahada danışmanlıklar yapmaktadır. Hâlen Türkiye Beyazay Derneği’nin Genel Koordinasyon Kurulu Üyeliği, Fiziksel Engelliler Vakfı Genel Sekreterliği ve İstanbul Medipol Üniversitesi’nde öğretim görevlisi vazifelerini yerine getirmektedir. Evlidir ve Şems Tarık ile Lemi Can adında iki oğlu bulunmaktadır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kâinatın Âlem İle Tesmiyesi…

KÂİNATIN ÂLEM İLE TESMİYESİ,  KÂİNATIN SÂNİİNE OLAN DELÂLETİ, ŞEHADETİ, İŞARETİ İÇİNDİR!..  “Binaenaleyh, kâinatın uzuvları da Sanie olan delâletleri,  şehadetleri …

Kapat