Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Teşebbüh (Benzeme,-Özenme) ve çeşitleri hakkında

Teşebbüh (Benzeme,-Özenme) ve çeşitleri hakkında

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.” (Risale-i Nur’dan 17. Lem’a, 5. Nota) 

Teşebbüh

Benzeme, benzetme, özenme, taklit etme. Arapça’da “tefâ’ul” bâbındandır ki, bu bab tekellüf içindir. Buna göre teşebbüh, kendini benzetmeye özenme, zorla başka şeye benzemeye çalışma demektir.

Bu kavramın tasavvufta, felsefede ve sosyal plânda (dinde) kazandığı anlamları şöyle sıralayabiliriz:

Tasavvuf literatüründe, sûfi, olunmadığı halde sûfilere özenmek, onları taklit edip onlara benzemeye çalışmak demektir. Böyle yapanlar iki kısımdır:

1- Samimi olarak onlara benzemeye çalışanlar, kendilerine onları örnek alanlar. Bunlara “müşebbih-i muhik” denir. “Bir kavme benzeyen onlardandır” kuralına göre bunlar sûfi sayılır.

2- Sûfilere imrenmedikleri ve onlar gibi olmayı düşünmedikleri halde sırf çıkar sağlamak ve saygı görmek için onlara benzeyenler. Bu gibi müddet ve murâilere “müşebbih-i bâtıl” denir.

Felsefede, iyilik, adâlet ve merhamet gibi vasıflar itibariyle Allah’a benzemeye çalışmaya da “teşebbühbillah” denir. İslâm filozoflarından bazılarının felsefeyi bu şekilde yani “İnsanın gücü ölçüsünde Allah’a benzemek (teşebbüh-billah) yani ilâhî (insan-üstü) bir kişilik kazanmak” olarak tarif ettikleri görülür. Yeni Eflatunculara göre felsefenin bütün işi, bizi hakiki varlığımıza geri döndürerek ilâhî varlıkla buluşma zevkini vicdanımıza vermek, bizi yüksek birlik içine gömen vecd ve istiğrak halinde kendimizden geçirmektir. Bu sayede kişi en yüksek hayır olan Tanrı’ya ulaşabilir. Tanrı’ya ulaşabilmek için olabildiği kadar O’na benzemeğe çalışmak gerekir. Bunun için ruhumuzu temizlemek suretiyle, vecde gelerek, istiğrak haliyle yavaş yavaş en yüksek yere yani Tanrı’ya yaklaşabiliriz. Bunu sağlamak da ilim, fazilet ve nefsi ıslâh sayesinde olabilir.

Kulun Allah’a benzemeye çalışması O’nunla aynı olması demek değildir. Zıd şeylerin birbirine benzemesi onları aynı kılmaz. Örneğin siyah, beyaz, renklerinin araz olmaları, renkli olmaları, gözle görülmeleri müştereklik arzeder; ama bu özellikleri, bu iki rengi aynı kılmaz. Kulun görme, işitme, bilme, güç yetirme, fail olması gibi; rahîm, sabûr (sabırlı) ve şekûr (şükreden) olması da Allah’ın dengi yapmaz.

Hukemâ (filozoflar) insan için aranan gâyenin Allah’a benzemek (teşebbüh-billah) inancındadırlar. İki topluluk arasındaki tabirler (ifade şekilleri) değişik olmakla beraber mânâ birdir. İnsan elbetteki ma’bud (ilâh) olamaz. Fakat O’nun sıfatları ile kul çapında sıfatlanabilir. Bir öğrencide, bilgisi derin, kültürü geniş, davranışları olgun olan, her yönüyle takdir ettiği bir hocasına benzeme ve onu taklit etme şevki uyanır. Bu benzeme gayreti hocaya karşı beliriyor da en güzel sıfatlarla muttasıf olan Allah’a karşı neden mümkün olmasın?

Ferdi ve sosyal plânda ortaya çıkan dinde benzeşmenin farklı türleri ve hükümleri vardır:

1- Tabiî benzeşme: İlim ve teknikte kullanılan metotlardaki benzeşme, yürüme, yemek yeme, bazı vasıtaları kullanma gibi batıl perestlere benzemenin kaçınılmaz olduğu tabiî durumlardaki benzeşmedir.

2- Mekruh olan benzeşme: Benzeşmenin sorumculuğu gerektiren en hafif şeklidir. Örneğin, putperestlere benzeme olduğundan, canlı resimleri içeren duvar halıları, yastıklar ve tablolarla evi donatma veya bu şekilde bezeli elbise giyme genellikle fukaha tarafından mekruh sayılmıştır.

3- Haram olan benzeşme: Yahûdi, Hristiyan, Budist, Materyalist ve benzeri batıl dinlerin ve ideolojilerin mensuplarına özgü olup, İslâmın emirleri ve yasakları ile çatışan hususiyetlerine onlara benzemek. Alkollü içki içmek, ikram etmek, imâl etmek ve ticaretini yapmak gibi. Hz. Peygamber (s.a.v) mümin olmayan toplumların bayramlarının ve kutsal günlerinin onlar gibi kutlanmasını yasaklamıştır. Zira bu, sosyal bütünlüğün korunması, cemaatin dağılmaması ve dejenere olmaması için gereklidir. Toplumun değerlerine ters düşen yabancı ve zararlı etkilere açılma ve o toplumun kendi değerlerinin zayıflamasına, solmasına ve unutulmasına yol açabilir. Dıştan gelecek zararlı etkilere kendisini kapamayan ferde ve toplum er geç çöker. Bundan dolayı olsa gerek ki, Hz. Muhammed (s.a.v) Kim bu kavme benzemeye çalışırsa ondandır” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut 1985,II, 50) buyurmuştur. Binaenaleyh, inananlar için bir bütün halinde yaşanması gerekli olan İslâm dininin tatbik edilmesi istenen ana prensiplerinden biri de ferdî, ailevî ve sosyal hayatın her bir safhasında batıl din ve ideoloji mensuplarına benzemek (teşebbüh)den sakınmaktadır.

Müslümanın kendi inançlarına ters düşenlere benzemesi dünyada şahsiyet zafiyetine, gittikçe kendisine ve değerlerine yabancılaşmaya ve karşıt güçlere uşak olmaya sevkedecek; ahirette ise azaba yol açacaktır. Bunun için Müslümanın islâmı öğrenmesi, bid’atlerden kaçınması, haramlardan uzaklaşması, batılperestlerle içli-dışlı olmaktan uzak durması gerekmektedir.

İbrahim EMİROĞLU

Başka bir teşebbüh çeşidi:

Kadınların erkelere, erkeklerin de kadınlara benzemesi

İslam, kadın-erkek her iki cinsin kendilerine ait özelliklerini korumalarını, cins belirsizliğine sebep olacak görüntü ve davranışlardan uzak kalmalarını emreder.

Gerek giyim kuşamda, gerekse tıraş ve benzeri hallerde mutlaka her cins kendi özelliğini korumalı, duygusal sapmalara sebep olabilecek karşı cinse benzeme görüntüsüne asla yönelmemelidir.

Bundan dolayı Efendimiz (asm) Hazretleri, ‘kadın kadın gibi giyinip davranmalı, erkek de erkek gibi giyinip davranmalı’, manasına gelecek sözler söylemiş, ikazlarda bulunmuştur.

Peygamberimiz (asm) kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etmiştir (1). Yine Resulüllah (asm) kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına da lanet etmiştir (2).

İmamı Rabbani. Ahmed el Faruk Serhendî Mektubat isimli eserinde der ki:

“Doğru olan şu ki, erkekler kadınlara benzemekten nehy edildiklerine göre, hüküm kadınların adetlerini bilmeye tevakkuf eder. Bir beldede kadınlar önden düğmeli gömlek giyiyorlarsa, oradaki erkeklerin kadınlara benzememek için bunu giymeyi terketmeleri ve yandan düğmeli gömlek veya elbise giymeleri gerekir. Başka bir beldede kadınlar yandan düğmeli elbise giyiyorlarsa, erkeklerin önden düğmeli olan elbiseyi tercih etmeleri lazımdır.”(3)

“Muğnil Muhtaç” isimli eserde de, bir memlekette bir fakîhin mutad olmayan kaftan ve takke giyinmesi kişiliği zedeler ve şehadetin reddine vesile olur, denilmektedir(4).

Dipnotlar:

l. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd
2. Et-Terğib ve’t-Terhîb, II/104.
3. Mektubat, II/382.
4. Muğni’l-Muhtâc, IV/432.

(Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar, II/173)

Sorularla İslamiyet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Muhakemat, İkinci Makale

Unsuru’l-Belâgat بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ وَ الصَّلَوَاتُ عَلٰى نَبِيِّهٖ İkinci Makale Belâgatın ruhuna …

Kapat