Ana Sayfa / Yazarlar / Teşekkürler Mustafa Öztürk!

Teşekkürler Mustafa Öztürk!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Geçtiğimiz günlerde parça tesirli bomba gibi bir haber düştü sosyal medyaya.

Haber yazılı ve görsel medyada gerektiği önemi buldu diyemeyiz.

Ülkemizde medya ve algı kuruluşlarına hükmeden belirli çevreler Mustafa Öztürk’ü üç şekilde, üç gerekçeyle korumaya aldılar.
1. Öztürk’ün vahim sözlerini kamuoyu ile paylaşmayarak,
2. Örtürk’ün bir akademisyen olduğunu, akedemik kültürün sıradan-basit bir düşünce tarzı olmadığı, şüpheci, sorucu, sorgulayıcı bir kültür olduğu söyleminin arkasına saklanarak,
3. Öztürk’ün linç edildiği algısını yayarak.

Öncelikle,
Öztürk’ün söylemleri dünyanın her yerinde tepki çekecek, akademik ahlak dahil hiç bir ahlak ilkesiyle savunulamayacak kadar bilim dışı, akademik dilden, akademik bakıştan, etik değerlerden uzak saldırgan bir dil ve söylemdir.
Dolayısıyla savunmak bir yana,  öncelikle akademik camiadan tepki alması gereken, eleştirilmesi gereken seviyesiz, bilimsellikten uzak bir dildir..

İkinci olarak;
Tüm dünyadaki akademik camiaları işgal altına almış kutsal tanımayan materyalist felsefe bilim ve bilimsellik kavramlarını işgal etmiştir, esir almıştır.

Bilim ve bilimsel bakış şüphecidir, sorgulayıcıdır, yargılayıcıdır.
Bu söylemin arkasına sığınarak tüm kutsalları sorgulamayı, yargılamayı, kuşku duymayı öğütleyen materyalizm odaklı bilim ve bilimsellik algısı, ilginç bir şekilde kendini tartışılmaz “dogma” ilan etmistir.
Herşey yargılanabilir, sorgulanabilir, ama bilim sorgulanamaz, yargılanamaz, şüphe duyulamaz.
Bilimsellik kendini kutsamış, din ilan etmiş, kutsallarının dokunulmazlığını ilan etmiş, kendisine inanmayanı, inandığı halde sadakat göstermeyeni aforoz etmekten asla çekinmeyeceğini ima hatta ilan etmistir.

Bilimsel düşünceye adanmış, dinlerle arasına duvarlar örmüş, hendekler kazmış akademik camianın, “bilimsellik” adına düştüğü durum ilginçtir.
Dünyada ve ülkemizde akademiler materyalizm, Laisizm dinlerinin merkez üsleri, karargâhları, bazı akademisyenlerinin de uydurulmuş bu dinlerin din adamları, şövalyeleri, misyonerleri durumuna düşürülmeleri de üzücü bir durumdur.
Akademiler, akademik ünvanlar  Firavun’un Musa’nın Rabbine ulaşıp O’nunla savaşmak için yüksek binalar, piramitler inşa ederek en yükseğe ulaşma çabasına benzer bir psikolojiye karşılık geldiğini düşünmemek için hiç bir neden yoktur.
Her akademik ünvan, Allah’la boy ölçüşmeye, O’na meydan okumaya, Onunla savaşmaya imkan verecek bir mekan ve makam olarak görülüyor sanki.

O yüzden akademik camia yaşadıkları piramitlerin yıkılmaması adına toptan ve topluca Öztürk’ü savunma, koruma çabasına girdiler.

Oysa kendi savundukları değerlere sadık olsalardı Öztürk dahil kimsenin eleştirilmesinden, sorgulanmasından, fikir ve söylemlerine şüphe ile bakılmasından rahatsız değil, mutlu olmaları gerekirdi.
Öztürk’ün mahalle imamı, mahalle vaizi; ilahiyatların da Kur’an kursu ve medrese olmadığını söylüyorlar.
Eleştirenlere burun kıvırıyor, güya alaya, hafife alıyorlar.
Bu söylemler, akademik camianın içine düştüğü kibir bataklığını, elitizm kokuşmuşluğunu ilan etmesi bakımından ibretliktir.

Firavun piramitlerinin merdivenlerini tırmandıkca aşağıdakilerin aşağılık olduğuna inanmak yeryüzündeki hiç bir ahlaka göre ahlaki bir duygu ve düşünce değildir..
Allah Rasulü’nün “gökteki yıldızlar gibidir” dediği sahabeler için “etrafındaki şu  sefih, düşkünleri dağıtırsan seninle konuşuruz, belki inanırız” diyen Mekkeli azgınların kafasının hortlamasına benzeyen mahalle imamı, mahalle vaizi söylemi, akademik camianın ve ilahiyat camiasının düştüğü ahlaki çöküntünün resmidir, ilanıdır.

Akademik camia ve kendini dinin değil akademik camianın bir parçası hisseden, kabul eden bir kısım ilahiyat camiası Mustafa Öztürk’ü savunurken bile saldırıyorlar.
Saldırmaya alışmışlar, kabullenmişler. Saldırmayı en doğal hakları, görevleri sayıyorlar.
Fikirlerini, yollarını benimsemedikleri herkesi, her kurumu, her yapıyı en acımasız şekilde eleştirdiler yıllardır.
Tarikatkeri, tarikat üyelerini, tarikat şeyhlerini akademik bir dille değil, kaba saba, saygısız, seviyesiz, ahlaksız bir üslûpla saldırdılar, itibar cellatlığı yaptılar, yargısız infazlar yaptilar. Tıpkı Kemal Sunal film senaryoları, tiyatro, müsamere kafasıyla ve diliyle eleştirdiler, aforoz ettiler.
Mezheplere, mezhep imamlarina aynısını yaptılar, milleti kandırmakla, aldatmakla, din uydurmakla suçladılar, aşağiladılar, iftira dili kullandılar.
Yetmedi, hızlarını ve öfkelerini alamadılar, aynı kibirli, kirli ama basit dil ile sahabe efendilerimize saldırdılar.
Hadis kitaplarına, hadis âlimlerine en seviyesiz söylem ve saçma sapan gerekçelerle saldırdılar.
Bu saldırıların asıl hedefi sünnete, hadislere saldırmaktı ve hadislere, sünnete toptan saldırıya geçtiler..

Vitesten atmış, freni patlamış kamyon gibi Kur’an’a ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a dil uzatmaya kalkıştılar.
Piramidin son basamağına ulaştıklarını düşündüklerinde âlemlerin Rabbi olan Allah’la boy ölçüşme, Allah’a dil ve din öğretme had bilmezliğine, edepsizliğine yeltendiler.

Allah âdildir. Allah azizdir.
Dilediğini aziz, dilediğini zelil eder.
Öztürk tam olarak Velid bin Muğire’nin düştüğü yerden, O’na inen tokatla piramidin tepesinden tepetaklak yuvarlandı.
İlâhî adalet..
Sadece Öztürk değil, Türkiye’deki akademik kafayla birlikte oryantalizmin, pek çok İslam dışı ve İslam düşmanı felsefi akımların sızmaya başladığı ilahiyat eğitimi, ilahiyatçı kafası da aynı yerden düştü, düşecek, düşmeli.

Bu gün bu milletin en büyük, en kronik sorunlarından biri haline gelmiştir ilahiyatlar.
Bu aziz milletin dini, imanı, ahlakı, gençliği, İmam Hatip okulları ve hatta Diyanet teşkilatı dahi ilahiyatlardaki bu kafa ile, bu dil ile zehirleniyordu on yıllardır.

28 Şubat Sürecinin yaşandığı yıllarda cilalanan, ekran ekran koşturulan, laiklerin, sekülerlerin en çok itibar ettikleri, Diyanet İşleri Başkanı olması dahi konuşulan Yaşar Nuri Öztürk kendi kendini deşifre etmese, siyasete bulaşmasa, dilinin altındaki zehri ortaya koymasa hepimiz ağzının içine bakmaya devam edecektik.
Allah perdesini yırttı, milleti büyük bir fitneden kurtardı.

Mustafa Öztürk de aynı akıbete uğradı. Çünkü o da aynı zehri taşıyordu.
Mustafa Öztürk’e teşekkür borçluyuz bir bakıma.
Yaşar Nuri Öztürk’ün, kendisinin ve kendileri gibi binlerce akademisyenin yetiştikleri, yerleştikleri, eleman yetiştirdikleri ilahiyat camiamızın perdesini yırttı, maskesini düşürdü.
Bu perdeyi dışarı dan hiç kimse bu kadar net bir şekilde düşüremezdi.

Şimdi ıslah zamanı.
Islah hareketi bir an önce başlatılmalı.

office 2013 satın al

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an Allah’ın kelamı değilse kimin kelamıdır?

Başta Mustafa Öztürk olmak üzere bazı akademisyenler Kur'an hakkında bazı iddialarda bulunuyorlar. 1- Bunların bir …

Kapat