Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Tevafuk’lu Kur’an ve Hattat Hamid Aytaç – 1

Tevafuk’lu Kur’an ve Hattat Hamid Aytaç – 1

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Tevafuk’lu Kur’an ve Hattat Hamid Aytaç – 1

Kalemle ilmi öğreten Allah’a hamd, kelâm-ı İlâhînin muhatabı Efendimiz Muhammed’e salât, kelam-ı İlâhîyi kemal mertebede öğrenip öğreten ve gelecek nesillere taşıyan al ve ashabına selam olsun.

Kalem Mütekellim-i Ezelî’nin kelamını mücessem ve müşahhas hale getirmesiyle şereflenmiş ve yaratılanların ilki vasfı ile hadiste tavsif edilmiştir.

Kur’an Kudretin azam tecellisini kâinat ve kâinat içerisinde en güzel ve cami tecellisini hayat olarak ifade ettiği gibi, kelamın en azam tecellisini vahy-i ilahi ve vahiyler içerisinde en cami ve en küllisi ve mahfuz olanı Mushaf-ı Şerif olan Kur’ân-ı Kerim olarak ifade etmektedir. Kalem ve Kelam ilişkisi içerisinde Kur’an başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bir yere sahiptir.

Kelam-ı İlahi’nin Mütekellim-i Ezeliye yakışan bir estetik, cemal ve hüsne sahip olması bilhassa Osmanlı devrinde önem arz etmiştir. Hüsn-i hat kelamın hüsnüne mütenasip bir hal alabilmesi için bir sanat olarak gelişmeye başlamış ve Osmanlı Medeniyetinde kemalini bulmuştur. İmam-ı Rabbãnî melikin atiyyelerini  taşır dediği gibi kelamların en güzelini de yazıların en güzeli taşıyabilir. O güzelliğin ve zirvenin son asırda ki mümessili mümeyyiz vasıflarıyla öne çıkan Hattat Hamid Aytaç olmuştur.

Son asırda ise her şeyi madde de arayan maneviyata körelmiş bu asrın çocuklarına Kuranın yeni bir vech-i mucizesi Bediüzzaman Said Nursi tarafından tevafuk namıyla keşfedilmiş ve bu tevafuk mucizesinin en güzel örneklerinden birisini Hattat Hamid Aytaç yazmış olduğu Mushaf ile bizlere sunmuştur. Hattat Hamid Aytaç’ın en önemli eseri Hasan Rıza Efendi’nin mushafını takliden yazdığı ve “Allah” lafızlarının alt alta getirilerek tevafuku gözler önüne seren nüshasıdır. Kur’an’ın mucizelerini kelam, tefsir, bilimsellik gibi çok çeşitli yönlerden ve değişik üsluplarla pek çok ilim adamı anlatmış ve bu konularda binlerce eser kaleme alınmıştır. Kur’an’ın mucizevi bir veçhesi de tevafuktur. Bu tevafuğu ortaya çıkaran Bediüzzaman talebelerine bilhassa Hüsrev Altunbaşak Efendiye böyle bir Kur’an’ı yazdırmıştır. Bu hususta çok büyük gayretler gösteren ve uzun bir vakit sarf eden bir isim de Hattat Hamid Aytaç olmuştur. Cenab-ı Allah Hamid-i Amedi’yi en güzel bir surette mükafatlandırsın, bu hizmetini kendisi için ahirette bir nur, cennette bir sürur ve manevi azık eylesin. Kur’an’ın bu şekilde tevafuklu bir surette yazılmasına muvaffak olan Hamid Efendi’nin yazmış olduğu Kur’an’ı, onun neşrini, tevafuktaki incelikleri ve kendisinin bu işteki muvaffakiyetini ve tevafuk sahasındaki tespitlerimi Hattat Hamid Aytaç hakkında Diyarbakır’da düzenlenen bu sempozyuma takdim ediyorum.

Cenab-ı Hak’tan, salih amellerimizi kabul buyurmasını ve bunun daha fazlasına bizleri muvaffak kılmasını, Hattat Hamid Aytaç’a rahmet eylemesini niyaz ediyorum. Muvaffakiyet ancak Allah-u Teala’dandır.

Tevafuk’lu Kur’an ve Hattat Hamid Aytaç – 2

Hattat Hamid’in hatta olan merakını teşyi eden ve kendisini hat sanatına adamasında dönüm noktası olan hususun Sultan Hamid Han’ın cülüs-ü hümayun gününde yazmış olduğu “Sultan Abdulhamid tuğrası” olduğu rivayet edilir. Küçük yaşta yazıp mükafat olarak bir altun lirayı da kendisine kazandıran bu hadisenin akabinde merhum pederi Zülfikar Ağa ve sonraki senelerdeki muallimleri de Hamid’in istidad ve kabiliyetinin inkişafı için seferber olurlar[1] İdadiden sonra hukuk fakültesine devam edecekken tahsilinin yarısında Mekteb-i Hukuk’u ona terkettirip 1907’de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âli’sine kayıt yaptırmasında bu teşviklerin payı yadsınamaz.[2]

Tahsilinden sonra ki senelerde İstanbul’da farklı birçok kurumda çalışır. Rusumat (gümrük) matbaası müdürlüğü, Mekteb-i Harbiye hattatlığı, erkân-ı harbiye hattatlığı, seferberlik senelerinde Berlin Genelkurmayında harita dairesinde vazife alması[3] gibi hep sanatının karşılığı bulunan işlerde çalışır ve bu işler elbette ki O’nun hatta rusuhiyetine basamaklar teşkil eder. Nihayet 1920 senesinde mütareke yıllarında Nuruosmaniye’de “Hattat Hamid Yazı Evi” adını verdiği küçük bir dükkân açar. Daha sonra onlarca hattatın bulunduğu Ankara Caddesinde Hattat Arif Hikmet’in vefatıyla münhal kalan Yazı Yurduna ve son olarak vefatına kadar hat sanatını icra edeceği Reşid Efendi Hanı’na taşınır.[4] Takvimler 1928 senesini gösterdiğinde dünyada emsali görülmemiş bir inkılaba Türkiye şahitlik eder. Bu tamiri nâ-kabil kültürel, sosyal ve siyasal tahriplere ve koca bir mirasın gelecek nesillerce anlaşılamayacak olmasına sebebiyet verecek “harf inkılabıdır”. Kültür hayatımızı dönüşü olmayacak bir felakete ve yıkıma sürükleyecek, tefekkürün, tezekkürün, maarif ve tahlilin hammaddesi olan yazının o yazıya ruh veren kelimelerin tar u marıyla neticelenecek bir inkılaptır bu. Devrimdi ve devirdiği şey tarihti, eğitimdi, kültürdü. Maddi manevi değerlerin ifade aracı olan yazının değiştirilmesi reddi miras halini alacaktı. 1928 Türk Kültür tarihi açısından sosyolojik travmanın en acılarından birisinin sahneye konulduğu tarihti. Ve bu sözüm ona inkılabın hemen akabinde Ankara Caddesinde bulunan bütün dükkanlar birer birer kapanır. Harf İnkılabından evvel 350 tane hattatın bulunduğu rivayet edilen çarşıda sadece bir dükkân açık kalır ve sadece bir hattat yazmaya devam eder… Hattat Hamid Aytaç! 1928’den 1950’ye kadar 22 senelik Hamid-i Amidi’nin belki de en verimli olacağı devre fevkalade bir istibdad ve yasaklar, kısıtlamalarla karartılmış bir devredir. Hattat Hamid’in o yıllarda çektiği sıkıntılar, üzüntüler, ahu eninler esasen Türkiye yakın tarih sosyopolitiğinin de aynasıdır. Bu 30 seneye yakın devam edegelen baskı ve yasakların bir nebze iyileşmeye yüz tuttuğu Demokrat Partili seneler de memleket ile beraber Hamid’in bir parça rahatlamasına tebessümüne vesile olacak yıllardır. Eski camilerin restorasyonları, gelen hat siparişleri vs. Hamid’in rahat nefes almasına yeter. 1960 darbesinin akabinde ise özel bir fabrikada çalışmaya başlar ve 1975’te emekli olur. Bütün bu seneler zarfında talebe yetiştirmeye de devam eder. 20. Asrın Hat Sultanı 19 Mayıs 1982’de Hakk’a yürür. Bir asra yaklaşan ömründe üç padişah görür, hilafet yıllarına da onun ortadan kaldırılmasına da şahid olur, şeflikleri ve onun istibdadını yaşar, ikbali de görür, hüsranı da yaşar, yıkılışlar, kapanışlar, çöküşler, devrilişler ve devrimler görür, kurtuluşa da kuruluşa da kuruluştan sonra yeni yıkımlara da şahidlik eder. Serdengeçti’nin dediği gibi “yıkılmayan kalmamış…” yıkılmayanı kalmayan devirlerde Hattat Hamid’in hayata tutunabilme çabası bu milletin bir asra yakın özüne dönme mücadelesinin de izlerini taşıması açısından değerlidir.

[1] Zeki Kuşoğlu, Köprü İnsanlar, L&M Yayıncılık İstanbul 2006, 20.

[2] Zeki Kuşoğlu, Köprü İnsanlar, L&M Yayıncılık İstanbul 2006, 20.

[3] Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul 1999. 50

[4] Zeki Kuşoğlu, Köprü İnsanlar, L&M Yayıncılık İstanbul 2006, 21.

Dr. Mehmet Rıza Derindağ

Devamı var. 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Veda Haccı

Önceki bölüm için tıklayınız. VEDA HACCI Mustafa Âsım KÖKSAL (rha) Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccı Peygamberimiz …

Kapat