Toplumu ikna etmenin önemi
Molla Beşir VAROL
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Allah’a (cc) hamd, Efendimiz Muhammed’e (s.a.v), âline, ashabına ve yolunda olanlara salât ve selam olsun.
Kardeşlerim!
Dinimiz olan İslam, toplumu ve insanları ikna etmeye çok önem verir. Zira dinimizin ilk esası ve kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayet mevcuttur:
لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ (İslam dininde zorlama yoktur.) (Bakara 256)
Bilindiği gibi bir şeyde zorlama yoksa demek ki ikna esastır. Ayrıca dinimizin adı İslam’dır.
Bu hakikatten dolayıdır ki, Peygamberimiz (s.a.v) açık ifadelerle Allah’ın (cc) dinini/İslam’ı ve toplumda olup-bitenleri anlatmaya çok önem verirdi. Toplumun yanlış anlamalarına sebep olan şeylerden çok çekinir ve düşmanın eline aleyhinde kullanılacak malzeme vermezdi. Anlaşmalara çok sãdık kalırdı. Verdiği talimatlara herkesten fazla itina gösterirdi ve uyardı. İnsanların anlayabileceği seviyede konuşurdu.
Düşman şairlerinin propagandalarına karşı Müslüman şairleri cevap vermeye teşvik ederdi. Hassan’a (ra): “Söyle, Ruhu’l-kudus seninle beraber olsun.” derdi.
Edebî hitabeti kullananların karşısına, edebî hitabeti güçlü olanları çıkarırdı.
Atarid bin Hacib’e karşı Sabit bin Kays’ı, Kab bin Eşref’e ve Zaberkan’a karşı da Hassan bin Sabit’i meydana çıkarırdı.
Yani o dönemde halkı etkileyebilecek propaganda araçları neyse misliyle karşılık verirdi.
Resulullah (asv) Mekke Fethi’nden sonra Kabe’yi yıkıp Hz. İbrahim’in (as) temeli üzerine bina etmek ister. Ancak Mekke halkı yeni Müslüman oldukları için tepkilerinden çekinir ve dilediğini yerine getiremez.
Bundan şunu anlıyoruz: Ne kadar doğru ve haklı bir iş de olsa insan yapmak istediğinde halkın tepkisini hesaba katmalı ve halkı aydınlatarak bir seviyeye getirmeden yapmak istediği işi ertelemelidir.
Bu hakikatlerden dolayı yüce İslam davetçileri özellikle mesuliyet sahipleri bütün hal, söz ve davranışları hikmet terazisiyle tartmalıdır.
Aksi takdirde hikmet terazisinden şaşan her söz, hal ve davranış aleyhlerine dönecektir.
“Allah (cc) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara/269)
Hikmetin en iyi muallimi Allah (cc) tarafından kainata rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizdir. Sünnetine ve özellikle siyerine basiretle tâbi olanlar inşaallah hikmetten şaşmazlar.
Sevgili Peygamberimiz, talimatında şunları buyurur:
- Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyici olun, nefret ettirici olmayın.
- Cahillerden yüz çevirin. Yani ahmak olana en iyi cevap, cevap vermemektir.
- İnsanlara karşı terbiyeli ve ahlaklı davranılmalıdır.
- Sevgili Peygamberimiz, edep ve nezaketten hiç şaşmazdı. Argo dil kullanmazdı. Hakaret etmezdi. Sövmezdi. Hakaret ve iftiralara karşı en nazik ve gönül alıcı bir dille kendini savunurdu.
- Genelde affetme taraftarı idi. Kolay kolay cezalandırmazdı.
- Münafıkları yüzde yüz bildiği halde öldürmezdi. Tedbirini alarak onlarla güzel geçinirdi.
Onları öldürmemesinin hikmeti sorulunca da ”İnsanlar, Muhammed ashabını öldürüyor diyecekler.” diye cevap verirdi.
Halkın aklı bir şey hakkında ikna olmadan kalpleri o şeye meyl etmez. Kalpleri meyl etmeden gönülden kabul etmez. Kabul etmediği müddetçe sana güç – kuvvet olmayacağı gibi sana hep engel de çıkartır.
İşte bu hakikatten dolayıdır ki Allah (cc) Kur’an’da hep akıllara hitap eder.
Sevgili Peygamberi hep akılları ikna etmeye çalışırdı. Dayatmacı değildi. En güçlü olduğu döneminde bile ikna etmeden dayatmazdı.
İnsan, toplumu veya kişiyi bir şey hakkında ikna ettikten sonra dayatsa da zarar getirmez. Yeter ki dayattığı şeyin doğru olduğu kabul edilsin. Önemli olan doğru olup olmaması değildir. Önemli olan akılları ikna etmektir.
Bu hususta güçlü medya önemlidir. Propaganda ve reklam çok önemlidir. Hatta bundan evvel akılları ikna eden ve gönüllere etki bırakan mesaj lazımdır. Hatta bundan da evvel akılların şifresini çözmek lazımdır. Bunun için de hakîm bilginlerden ve önderlerden bir mekanizma lazımdır.
Bunun yanında da çok üstün gayret, genç zeka ve enerji lazımdır.
Emperyalist güçler aynen eskisi gibi hatta daha fazla barbarlık ve vahşet yapıyorlar. Ancak eskisi gibi barbarca yapmıyorlar. Meşru bir kılıf giydirdikten sonra yapıyorlar. İşledikleri her melanet için de mutlaka bir kılıf giydiriyorlar. Bu kılıflar da üstün zekalı sosyolog ve psikologları tarafından dikiliyor.
Melun örgüt, yaptığı bütün vahşetleri meşru kılıflar ve yaftalar gölgesinde yapıyor.
Kamuoyu’nun gücünden korkmayan ve bu gücü hesaba katmayan çabuk kaybediyor.
Ancak başkalarının oluşturduğu kamuoyuna uymak da, onların potasında erimeye mahkum olmak demektir. Bundan dolayı kişi kendi doğruları etrafında kamuoyu oluşturmalıdır.
Allah Teala bize hikmeti ve basireti kısmet etsin, her hususta yar ve yardımcımız olsun.
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024