Ana Sayfa / Yazarlar / “Tuh O Asrın Gayretsiz Adamlarına!” Denildiği Zaman…

“Tuh O Asrın Gayretsiz Adamlarına!” Denildiği Zaman…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“TUH O ASRIN GAYRETSİZ ADAMLARINA!” 

denildiği zaman 

yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahut silmek için yazılmıştır. 

Avrupa’nın insaniyetperver maskesi altında vahşî reislerinin sağır kulakları çınlasın! 

Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun! 

Ve bu asırda, yüz bin cihette 

“Yaşasın Cehennem” dedirten mim’siz medeniyetperestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzıhaldir.” (29. Mektup)

O bize yollarımızı dos doğru gösterdiği halde, bize ne oluyor ki Allah’a tevekkül etmeyelim? 

Bize yaptığınız ezâlara sabredeceğiz. Tevekkül etmek isteyenler Allah’a güvensinler.(İbrahim,12)

 BU YAKINLARDA ehl-i ilhâdın perde altında tecavüzleri 

gayet çirkin bir suret aldığından, çok biçare ehl-i imana ettikleri zalimâne 

ve dinsizcesine tecavüz nev’inden, bana, hususî ve gayr-ı resmî, 

kendim tamir ettiğim bir mâbedimde hususî bir iki kardeşimle hususî ibadetimde, 

gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. 

“Niçin Arapça kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?” denildi. 

Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, 

belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan 

firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki:

Ey ehl-i bid’a ve ilhad! Altı sualime cevap isterim.

BİRİNCİSİ: 

Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, 

hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düsturla hükmeder. 

Siz hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? 

Kanununuzu ibraz ediniz. 

Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz? 

Çünkü böyle hususî ibâdâtta kanun yapılmaz ve kanun olamaz.

İKİNCİSİ: 

Nev-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhassa medeniyet dairesinde, 

hemen umumiyetle hükümfermâ hürriyet-i vicdan düsturunu kırmak 

ve istihfaf etmek ve dolayısıyla nev-i beşeri istihkar etmek ve itirazını hiçe saymak kadar 

cür’etinizle,hangi kuvvete dayanıyorsunuz? 

Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize 

“lâdinî” ismi vermekle ne dine, ne dinsizliğe ilişmemeyi ilân ettiğiniz halde, 

dinsizliği mutaassıbâne kendine bir din ittihaz etmek tarzında, 

dine ve ehl-i dine böyle tecavüz, elbette saklı kalmayacak, sizden sorulacak. 

Ne cevap vereceksiniz? 

Yirmi hükûmetin en küçüğünün itirazına karşı dayanamadığınız halde, 

nasıl yirmi hükûmetin birden itirazını hiçe sayar gibi hürriyet-i vicdaniyeyi cebrî bir surette bozmaya çalışıyorsunuz?

ÜÇÜNCÜSÜ: 

Mezheb-i Hanefînin ulviyetine ve sâfiyetine münâfi bir surette, 

vicdanını dünyaya satan bir kısım ulemâü’s-sû’un yanlış fetvâlarıyla, 

benim gibi Şâfii’l-mezhep adamlara hangi usulle teklif ediyorsunuz? 

Bu meslekte milyonlar etbâı bulunan Şâfiî mezhebini kaldırıp 

bütün Şâfiîleri Hanefîleştirdikten sonra, 

bana zulüm suretinde cebren teklif edilse, sizin gibi dinsizlerin bir usulüdür denilebilir. 

Yoksa keyfî bir alçaklıktır. 

Öylelerin keyfine tâbi değiliz ve tanımayız!

DÖRDÜNCÜSÜ: 

İslâmiyetle eskiden beri imtizaç ve ittihad eden, ciddî dindar 

ve dinine samimî hürmetkâr Türklük milliyetine bütün bütün zıt bir surette, frenklik mânâsında Türkçülük namıyla, tahrifdârâne ve bid’akârâne bir fetvâ ile 

“Türkçe kamet et” diye, benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir? 

Evet, hakikî Türklere pek hakikî dostâne 

ve uhuvvetkârâne münasebettar olduğum halde, 

böyle sizin gibi frenkmeşreplerin Türkçülüğüyle hiçbir cihette münasebetim yoktur. 

Nasıl bana teklif ediyorsunuz? 

Hangi kanunla? 

Eğer milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini 

ve lisanını unutmayan 

ve Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri 

cihad arkadaşı olan Kürtlerin milliyetini kaldırıp onların dilini onlara unutturduktan sonra, 

belki, bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, 

bir nevi usul-ü vahşiyâne olur. Yoksa sırf keyfîdir. 

Eşhâsın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz!

BEŞİNCİSİ: 

Bir hükûmet, kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara herbir kanunu tatbik etse de, raiyet kabul etmediği adamlara kanununu tatbik edemez. 

Çünkü onlar diyebilirler ki: 

“Madem biz raiyetiniz değiliz; siz de bizim hükûmetimiz değilsiniz.”

Hem hiçbir hükûmet iki cezayı birden vermez. Bir katili ya hapse atar veyahut idam eder. Hem hapisle ceza, hem idamla ceza bir yerde vermek hiçbir usulde yoktur.

İşte, madem vatana ve millete hiçbir zararım dokunmadığı halde, beni sekiz senedir, en yabanî ve hariç bir milletten câni bir adama dahi yapılmayan bir esaret altına aldınız. Cânileri affettiğiniz halde, hürriyetimi selb edip hukuk-u medeniyeden iskat ederek muamele ettiniz. 

“Bu da vatan evlâdıdır” demediğiniz halde, hangi usulle, hangi kanunla biçare milletinize rızaları hilâfına olarak tatbik ettiğiniz bu hürriyet-şiken usulünüzü, benim gibi her cihetle size yabancı bir adama teklif ediyorsunuz?

Madem Harb-i Umumîde ordu kumandanlarının şehadetiyle, vasıta olduğumuz çok fedakârlıkları ve vatan uğrunda cansiperâne mücahedeleri cinayet saydınız. 

Ve biçare milletin hüsn-ü ahlâkını muhafaza ve saadet-i dünyeviye ve uhreviyelerinin teminine pek ciddî ve tesirli çalışmayı hıyanet saydınız. 

Ve mânen menfaatsiz, zararlı, hatarlı, keyfî, küfrî frenk usulünü kendinde kabul etmeyen bir adama sekiz sene ceza verdiniz. (Şimdi ceza yirmi sekiz sene oldu.) Ceza bir olur. Tatbikini kabul etmedim; cezayı çektirdiniz. İkinci bir cezayı cebren tatbik etmek hangi usulledir?

ALTINCISI: Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran, küllî bir muhalefetimiz var. Siz dininizi ve âhiretinizi dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. 

Elbette, mâbeynimizde, tahmininizce bulunan muhalefet sırrıyla, biz dahi hilâfınıza olarak, dünyamızı dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeye hazırız.

 Sizin zalimâne ve vahşiyâne hükmünüz altında bir iki sene zelîlâne geçecek hayatımızı, kudsî bir şehadeti kazanmak için feda etmek, bize âb-ı kevser hükmüne geçer. 

Fakat Kur’ân-ı Hakîmin feyzine ve işârâtına istinaden, sizi titretmek için, size kat’î haber veriyorum ki:

Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız. Kahhar bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. 

Arkamdan, pek çabuk sizin nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhîde yakalarını tutacağım. 

Adalet-i İlâhiye onları esfel-i sâfilîne atmakla intikamımı alacağım.

Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! 

Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! 

Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var. Ben bütün tehdidâtınıza karşı, bütün kuvvetimle bu âyeti okuyorum:

Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir’ dediler.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:1737

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yakın Dönemde Kastamonu – III (Bakırcılık)

Resimlerde görülen iki güzel insan, iki merhum amcamız, yüzyıllar boyu Türkiye'nin bakırcılık merkezi olan Kastamonu'daki …

Kapat