MAKTEL-İ HÜSEYN KERBELA HADİSESİ ŞÂDÎ MEDDÂH (14. yy.)
Yayına Hazırlayanlar
Erdoğan Erbay – Selahattin Tozlu
Editörler
Alemdar Yalçın – Gıyasettin Aytaş
Yazının tamamını indirerek okumak için tıklayınız
Not: Yazının sonuna Maktel-i Hüseyn metninden bazı bölümler eklenmiştir.
(…)
TÜRK EDEBİYATI’NDA MAKTEL-İ HÜSEYNLER
Kerbela hadisesi ve Hz. Hüseyin ile beraberindekilerin çoğunun eziyet ile şehit edilmesi edebiyatımızda da işlenmiş, bu konuda kuruluş devrinden itibaren pek çok eser yazılmıştır. “Genel olarak dinî-tasavvufî Türk edebiyatında, özellikle de Alevîlik-Bektâşîlik gibi zümre edebiyatlarıyla divan, halk ve âşık edebiyatında Kerbelâ hadisesiyle ilgili olarak müstakil eserler, mersiye ve manzumeler telif edilmiş, ayrıca başta divan şairleri olmak üzere konuya eğilen sanatkârların, halk âşıklarının his ve hayal dünyalarının ortaya konmasında Kerbelâ adı önemli bir mazmuna dönüşmüştür.”1
Edebiyatımızda bilinen ilk maktel, 1362 yılında Kastamonu’da yazılan ve bazı araştırmacılar tarafından Şâdî’ye, bazıları tarafından da Yûsuf-i Meddâh’a nisbet edilen Dâsitân-ı Maktel-i Hüseyn adlı eserdir.2 Çalışmamızın konusu olduğu için esere dair diğer bilgiler aşağıda verilecektir.
Yahya bin Bahşî’nin h. 11 Şaban 910 Perşembe gününde tamamladığı 972 beyitlik Maktel-i Hüseyin de diğer eserler gibi meclislerde okunmak için yazılmıştır. Eserin bilinen iki nüshası Ankara Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi Ktp. Muzaffer Ozak No. 1/248 ve Bursa Yazma ve Eski Basmalar, Ulucami No. 8074/1’de kayıtlıdır.3
Hacı Nûreddîn Efendi tarafından h. 940’ta yazılan 10 bölümlük ve 1745 beyitlik eser, kaynaklarda ve basılan kitapların ilk sayfasında Vâkıa-i Kerbelâ olarak geçmesine rağmen eserin sonlarında yer alan beyitten eser isminin Hüseyn’in Makteli olduğu anlaşılmaktadır.4
Asrının ve edebiyat tarihimizin en kudretli şairlerinden Fuzûlî’nin yazdığı Hadîkatü’s-Süedâ’nın Türkiye ve yurt dışında 229 yazmasının bulunması ve
9 defa basılması sahip olduğu şöhreti göstermesi açısından önemlidir. Fuzûlî,
1 Mustafa Uzun, “Türk Edebiyatında Kerbela”, TDVİA, c. 25, s. 274. İstanbul 2002.
2 Kenan Özçelik, Yusuf-i Meddah ve Maktel-i Hüseyn, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2008.
3 Süleyman Eroğlu, “Yahya bin Bahşi ve Maktel-i Hüseyn’i”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 2. Cilt, s. 43-59, Sivas 2010.
4 Abdulmecit İslamoğlu, “Hacı Nureddin Efendi ve Hüseyn’in Makteli Adlı Eseri”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 2. Cilt, s. 21, Sivas 2010.
Maktel-i Hüseyn eserini yazarken genelde Kâşifî’nin Ravzatü’ş-Şühedâ’sından istifade etmekle beraber başka kaynaklardan da yararlandığını dile getirmektedir.1 Eserin bu derece yaygınlık kazanması aynı türde başka eserlerin yazılmasını azaltmıştır.
Türk edebiyatındaki önemli maktellerden biri de 16. asırda yaşamış üretken şairlerimizden Lâmiî Çelebi’nin yazdığı Kitâb-ı Maktel-i Âl-i Resûl adlı 1000 beyit civarındaki mesnevidir. Şairin tüm maktel ve mersiyelerde lanet ve hakaret edilen Yezid’e lanet etmenin sakıncalı olduğunu iddia etmesi2 bu eseri diğer maktellerden ayırmaktadır.
Âşık Çelebi (ö. 1572) tarafından yazılan Tercüme-i Ravzatü’ş-Şühedâ da Kâşifî’nin eserinin bir tercümesidir. Eser Kenan Özçelik tarafından doktora tezi olarak hazırlanmaktadır.
Kâşifî’nin eserinden yapılan diğer bir tercüme de Câmî-i Rûmî’nin Saâdetnâme adlı eseridir. Kütüphanelerde 20 civarında nüshası bulunan eser, edebi açıdan yüksek bir değere sahiptir. Cihan Okuyucu tarafından bir makale3 ile geniş bir şekilde tanıtılmıştır.
Edebiyatımızdaki makteller yukarıda sayılanlarla sınırlı olmayıp çalışmamız esnasında karşılaştığımız gibi yazma eserlerimizin kataloglanmasındaki eksiklik ve yanlışlıklar nedeniyle kütüphanelerimizdeki manzum ve mensur maktellerin doğru bir listesini vermek mümkün görünmemektedir. Tanzimat Fermanı’ndan sonra edebiyatımıza yeni türlerin girmesiyle Kerbelâ hadisesi roman türünde de anlatılmış,4 Cumhuriyet döneminde yazılan romanların yanı sıra Hadîkatü’s-Süedâ başta olmak üzere bazı maktellerin sadeleştirilmesi yapılmıştır.
Şâdî Meddâh’ın Maktel-i Hüseyn’i
Şâdî Meddâh hakkında kaynaklarda hiçbir bilgiye ulaşılamamaktadır. Elde ettiğimiz bilgiler eserinin bazı nüshalarının hatimesinde yer almaktadır. Buna
1 Şeyma Güngör, a.g.e. s. LXIII-LXXI.
2 Harun Arslan, Lâmiî-i Çelebi, Kitâb-ı Maktel-i Âl-i Resûl, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2001.
3 Cihan Okuyucu, “Câmî-i Rûmî (Mısrî) ve Saâdetnâme’si”, Türkiyat Mecmuası, s. 297-327, C. 21/Bahar, 2011.
4 Bünyamin Çağlayan, Kerbela Mersiyeleri, s. 41, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997 Ankara. Ayrıca bkz. Erol Oğur, “Tarihi Romanımızda Kerbela” s. 335-349, Çeşitli Yönleriyle Kerbela Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 2. Cilt, Sivas 2010.
göre Şâdî Meddâh, beyit sayısını 3313 olarak verdiği eserine Kastamonu şehrinde, adil bir padişah olarak vasfettiği Âdil Bey oğlu Celâleddin Bayezid devrinde h. 763 yılının Şevval ayının bir pazar günü başlamış, eserini Zilhicce ayının sonlarına doğru bitirmiştir.
Türk edebiyatında bilinen en eski Maktel-i Hüseyn olan bu eser 1362 (h. 763) yılında yazılmış ve bazı araştırmacılar tarafından Yûsuf-i Meddâh’a ait gösterilmekle beraber genel olarak Şâdî’ye ait olduğu bilinen 3313 beyitlik mesnevi nazım şeklindeki eserdir. Bu ihtilaf veya yanılgı yapılan çalışmalara ve neşirlere rağmen günümüze kadar fark edilememiştir. Bu çelişkiyi ilk defa fark eden Kenan Özçelik yaptığı yüksek lisans çalışmasında eserin Yûsuf-i Meddâh’a ait olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu çalışmada ifade edildiğine göre bu eserden ilk bahseden Fuad Köprülü, eserin Şâdî veya Şeyyâd adlı birine; Abdulkadir Karahan ve Amil Çelebioğlu Kastamonulu Şâdî’ye ait olduğunu kesin bir şekilde ifade etmiştir1. Uzunçarşılı ise eserinin 125. sayfasında makteli “Meddâh” mahlaslı Yusuf’a, 215. sayfasında ise “Meddâh mahlaslı bir zat”a2; İ. Hikmet Ertaylan3 “Yûsufî-i Meddâh’a; Iréne Mélikoff4 ise Şâdî Meddâh’a ait göstermiştir. Kenan Özçelik’in bu çalışmasından sonra Şeyma Güngör5, ve Hasan Aksoy6 gibi araştırmacılar eserin Yûsuf-i Meddâh’a ait olduğunu kabul etmişlerdir. Kenan Erdoğan’ın bir tebliğde7 tanıttığı nüshanın sonunda “Meddahı ‘abdullâh..” ibaresinin geçmesi o dönemde halk arasında dolaşarak kıssa ve destan anlatan meddahların bu tür eserleri sahiplendiklerini ve kendilerine göre dönüştürmüş olabileceklerini, bu eserin asıl müellifinin belirlenmesinin zorluğunu göstermektedir.
1 Kenan Özçelik, a.g.t. s. 60-82.
2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, s. 125, s. 215, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1969.
3 İ. Hikmet Ertaylan, “Yûsufî-i Meddâh Yeni İki Varaka ve Gülşah Nüshası – Hamûşnâme – Dasitan-ı İblis Aleyhilla’ne ve Maktel-i Hüseyn”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, s.105-121, c. 1, sayı 2, Nisan 1946.
4 Iréne Mélikoff, Türk Destanlarında Kerbela Dramı I, II, (çev: Muzaffer Uyguner), Türk Folkloru Araştırmaları, sayı 74, s. 5-8, sayı 75, s. 20-21.
5 Şeyma Güngör, “Maktel Geleneği ve Hadikatü’s-Süeda”, Diyanet Aylık Dergi, s. 61, sayı 252, Aralık 2011.
6 Hasan Aksoy, “Yusuf Meddah”, TDVİA, c. 44, s.19, İstanbul 2013.
7 Kenan Erdoğan, “Maktel-i Hüseyin, Manisa Nüshası ve Sünni ve Harici Kavramları Üzerine”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 2. Cilt, s. 64, Sivas 2010.
Yusuf-i Meddah ise aşağıda yer alan beyitlerde görüleceği gibi kendisine nisbet edilen bu Maktel-i Hüseyn dışındaki tüm eserlerinde “Yûsuf-i Meddâh” mahlasını kullanmıştır. Müellifin dört eserinin ve Maktel-i Hüseyn’in aynı vezinle yazılmış olması vezin zaruriyeti dolayısıyla farklı mahlaslar kullanmış olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
Dâsitân-i İblis ‘Aleyhi’l-La‘ne:
Yûsuf-i Meddâh eger yolda kala
Ol şehün ‘ışkı irüre menzile1
Hikâyet-i Kız u Cuhûd:
Mevlanânın yüzi suyı hürmeti
Yûsuf-ı Meddâhı sen tutma katı
Kadı ve Uğru Destanı:
Yûsuf-i Meddâh bî-çâre fakîr
İlmi yokdur lâ-cerem oldı hakîr2
Varka ve Gülşâh:
Yûsuf-ı Meddâh bî-çâre anun
‘Işkı yolında fidâ eyle canun3
Meddâh kelimesinin o dönemler halk arasında dolaşarak bu tür destan ve hikâye okuyanlar için meslek adı olarak kullanıldığının bilinmesi, araştırdığımız kadarıyla hiçbir nüshasında Yusuf ibaresine rastlanmaması, müellifler tarafından değiştirilmiş olsa bile müellif adı olarak anlaşılabilecek Şâdî / Şâzî kelimesine 5 nüshada rastlanması gibi durumlar dikkate alınarak müellif isminin şimdilik kesin bir şekilde “Yûsuf-i Meddâh” değil de “Meddâh” veya ihtiyatlı bir şekilde Şâdî Meddâh olarak söylenebileceği kanaatindeyiz. Şâdî diye birinin hayatı hakkında hiçbir kaynakta herhangi bir bilgiye rastlanmaması öyle birinin bir maktel yazmış olma ihtimalini ortadan kaldırmaz. Elimizdeki bilgiler müellif ismi noktasında kesin bir tespit için yetersizdir. Kataloglardaki yanlışlıkların yol açtığı hatalar dikkate alınarak yurt içinde ve yurt dışında ulaşılabilen bütün maktel nüshaları değerlendirilerek kurulacak bir tenkitli metin çalışmasında sorunun halledilebileceği ümidindeyiz.
1 İ. H. Ertaylan, a.g.m., s. 116.
2 Bu iki beyit sayın Özçelik’in çalışmasının 15 ve 20. sayfalarından alınmıştır.
3 Kazım Köktekin, Yusuf-i Meddah – Varka ve Gülşah, s. 294; b. 1731, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2007.
Eser Üzerinde Yapılan Çalışmalar
Eser üzerinde ilk çalışmalar İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde mezuniyet tezi olarak Yaşar Türkay (Kastamonulu Şâdî’nin Maktel-i Hüseyn’i (1b- 28a) 1974) ve Dursun Boztosun (Kastamonulu Şâdî’nin Maktel-i Hüseyn’i (28b-54a) 1973) tarafından yapılmıştır.
Daha sonra Nurcan Öznal Güder tarafından eser üzerinde bir doktora tezi çalışması yapılmıştır.1 Söz konusu çalışmada Güder, İstanbul kütüphanelerinde esere ait üç nüshaya ulaştığını belirterek AE MNZ 1313, AE MNZ 1314’te kayıtlı nüshalardan kısaca bahsettikten sonra çalışmasını 1521 yılında Ali bin Mûsâ tarafından istinsah edilen Kemankeş 528’de kayıtlı nüsha üzerinde kurduğunu ifade etmektedir.2 Çalışmaya esas nüshada eserin 3313 beyitten oluştuğuna dair bir beyit olmasına rağmen Güder’in çalışması 3034 beyitten oluşmaktadır.
Kenan Özçelik’in çalışmasında belirttiği gibi diğer bir çalışma Özlem Demirel3 tarafından doktora tezi olarak yapılmış ve eserin farklı bir nüshası bu kez Âşıkî adlı birisine ait gösterilmiştir. 2094 beyitten oluşan çalışmaya esas nüshanın 2a’dan ve Abdullah bin Müslim çocuklarının şehit edilmesiyle başlaması eksik bir nüsha olduğunu göstermektedir. Eserde mesnevi beyitleri arasında Âşıkî mahlaslı bir şairin gazelleri, sonunda ise Safî mahlaslı Cezerî Kâsım Paşa’nın “vah Hüseyin” redifli kasidesi bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu kütüphanesinde kayıtlı olduğu belirtilen nüsha 71b’de sona ermektedir. Bu eser de 10 meclisten oluşmakta, neşrimize esas aldığımız nüsha ve diğer nüshalar ile olay akışı ve beyit benzerliği açısından Âşıkî’ye aitliği şüpheli, Şâdî Meddâh’ın eklemeler yapılmış bir nüshası olma ihtimali yüksek bir eserdir.
Kenan Özçelik ise hazırladığı yüksek lisans tezi çalışmasında bugüne kadar makteller üzerinde yapılan çalışmaları değerlendirdikten sonra dört nüshayı tanıtır ve eserin 06 Mil Yz A 8082’de kayıtlı nüshasını esas alarak metnini oluşturur. Bu çalışmanın en önemli özelliği Köprülü’den itibaren farklı kişilere
1 Nurcan Öznal Güder, Kastamonulu Şâzî – Maktel-i Hüseyn (İnceleme -Metin – Sözlük – Adlar Dizini), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997 İstanbul. 2 Nurcan Öznal Güder, a.g.e. s. XXI.
3 Özlem Demirel, Âşıkî’nin Maktel-i Hüseyn’i Üzerine Dil İncelemesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007.
nisbet edilerek üzerinde makaleler yazılan, tezler hazırlanan eserin aslında tek bir müellife ait olduğunun ilk defa fark edilmesi ve eserin Yûsuf-i Meddâh’ın Varka ve Gülşah mesnevisi ile karşılaştırılarak ona ait olduğunun kanıtlanmaya çalışılmasıdır.
Yapılan son çalışmada ise malesef katalog kayıtlarındaki yanlışlıklar ve çalışma esnasındaki dikkatsizlikler neticesinde eser, Kemterî İbrahim adındaki bir müstensihe nisbet edilmiştir.1 Nüshanın 107a varakında
Kim olur Şâdî-yi Meddâh-ı hakîr
Kim ola da‘vî hünerden ola fakîr
beyti olmasına rağmen açık bir şekilde müstensih tarafından yazılmış olan
107b’deki
Kâtibinün Kemterî’dür mahlası
Asıl ismi İbrâhîm’dür bir ‘âsî
beyti anlaşılmadığından bu çalışmada da eser Kemterî İbrâhîm adlı birine mal edilmiştir.
Eserin İncelenen Nüshaları
Milli Kütüphane, 06 Hk 45: Neşrimize esas aldığımız bu nüsha, h. 1040 yılının Zilka’ide ayı ortalarında (16. gün) bir Cuma günü Murtaza Halife bin Hacı Hasan tarafından istinsah edilmiştir. 145×104-205×145 mm. boyutunda olan eserin her sahifesinde 15 beyit bulunmaktadır. Eser kataloğa Kastamonulu Şadi’ye ait Maktel-i Hüseyn şeklinde kaydedilmiştir. Eserin 1a yüzünde ramazan ayının faziletleri hakkında eksik ve tahrip olmuş bir şiir bulunmaktadır. Eserin başladığı 1b yüzünde ise kırmızı mürekkeple yazılmış “Hâzâ kitâbu makâleti İmâm Hüseyn Şehîd-i Kerbelâ ibn ‘Aliyyi’l-Murtazâ” başlığı bulunmaktadır. Bu başlığın hemen üstünde ise siyah kurşun kalemle “Maktel-i Hüseyn ‘Aleyhi’s-selâm” yazılmıştır. 309 varak olan eser sahife esas alınarak numaralandırılmış, 9. sahifeden sonra ise sadece tek rakamla biten sahifeler numaralandırılmıştır. Harekeli nesihle yazılmış olan nüshada meclis ve şiir başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Nüsha geç sayılabilecek bir dönemde (m. 1631)
1 Jale Zümrüt Menteş, Kemterî İbrahim Maktel-i İmam Hüseyin (inceleme-çeviri yazı-sözlük), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş 2013.
istinsah edilmiş olmasına rağmen Eski Anadolu Türkçesi olarak tabir edilen dönemin imla ve dil özelliklerini taşımaktadır.
Hacı Selim Ağa Yazma Eser Ktp., Kemankeş 528: H. 927 (m. 1521) yılında istinsah edilen nüshanın müstensihi Ali bin Mûsâ’dır. 102 varaktan oluşan bu nüshanın boyutları 245×163 – 215×125 mm. olarak verilmiştir. Başlıklar Farsça ve kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Başlarda değişse de her sahifede genel olarak 15 beyit vardır. İnce ve harekeli bir nesihle yazılmıştır.
Süleymaniye Yazma Eser Ktp. Yazma Bağışlar 4041: İstinsah bilgisine dair herhangi bir kayıt bulunmayan bu nüsha 100 varaktır. Boyut ölçüleri ise 150×92-208×145 mm. olarak verilmiştir. Baştaki vikaye yapraklarında Hadîkatü’s-Süedâ’dan bazı beyitler çok özenli bir hatla yazılmıştır. Her sahifede 13 beyit vardır. Nesih hatla yazılan nüshada cetveller ve başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Eserin sonunda bir dua bulunmaktadır.
Millet Yazma Eser Kütüphanesi, AE MNZ 1313: Hâfız Bekir bin Muhammed tarafından h. 1248 yılının Safer ayında salı günü harekeli nesih hattıyla istinsah edilmiştir. 133 varaklık bu nüshanın her sahifesinde 11 beyit bulunmaktadır. Başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Millet Yazma Eser Kütüphanesi, AE MNZ 1314: 86 varaklık bu nüshanın müstensihi ve istinsah tarihine ait herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Her sahifede genel olarak 17 beyit bulunmaktadır. Nesih hatlı bu nüshada başlıklar ve cetveller kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Milli Kütüphane, 03 Gedik 17179: 107 varak olan nüsha, h.1024 yılının Zilhicce ayının ortalarında (17. gün) Perşembe günü kuşluk vaktinde Kemterî mahlaslı İbrâhîm tarafından yazılmıştır. Nesih hatla yazılmış olan nüshanın her sahifesinde 13 beyit bulunmaktadır. Başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Milli Kütüphane, 06 Mil Yz A 8082: 95 varak olan bu nüsha, h.1128 / (m. 1716) yılında Seyyid Hacı Süleyman adlı biri tarafından istinsah edilmiştir. Harekeli nesihle yazılan nüshanın boyutları, 215×155 – 170×115 mm. olarak verilmiştir. Her sahifede genel olarak 15 beyit bulunmaktadır. Cetveller ve Farsça olan başlıklar, kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Konusu ve Tertibi
İncelediğimiz nüshalar arasında en çok beytin olduğu nüsha 3174 beyit ile neşrimize esas olan 06 HK 45’te kayıtlı nüshadır. Böylece müellif nüshasına göre sadece 139 beyit eksik kalmaktadır.
Ebû Mihnef’in yazdığı Maktelü’l-Hüseyn veya ondan uyarlama yoluyla yazılan diğer makteller gibi bu eser de Muharrem’in ilk on günü her gün bir meclis okunmak üzere 10 meclisten oluşmaktadır. Neşrimize esas aldığımız nüshada Tevhid ve Peygamber övgüsünden sonra eser, Hz. Hüseyin efendimizin ailesiyle birlikte Mekke’de oturduğunu, olumsuz sıfatlarla anılan Yezid’in ise dönemin beyi olduğunu anlatarak başlar. Birinci meclise dair herhangi bir başlık olmamakla beraber bu meclisin 15. beyit ile başladığı görülmektedir.
İşidünüz imdi siz ey dostân
Söyleyelüm bir ‘acâyib dâsitân (15)
Kim neler oldı cihânda iy safâ
Âl ü evlâd-i Muhammed Mustafâ (16)
Eserin devamında ise; Hz. Hüseyin’in çevresiyle yaptığı istişarelere uyarak Müslim bin Akil’i Kûfe’ye göndermesi, orada Hz. Hüseyin adına biat alınması, durumu öğrenen Yezid’in Ubeydullah bin Ziyad’ı sorunu çözmek için oraya vali ataması, Biat eden halkın sindirilmesi ve Müslim ile Hânî bin Urve’nin şehit edilmesi, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye doğru yola çıkması, Yolda Kûfe’de yaşananları haber alması, Yanında kalan 70 civarındaki kişi ile Kerbelâ’da muhasara altına alınması, Taraflar arasında anlaşma sağlama çabaları, Hz. Hüseyin’in tüm çabasına rağmen şartlarının reddedilmesi, Hz. Hüseyin ve yanındakilerin maruz kaldığı eziyet, Maruz kaldıkları eziyete rağmen teslim olmayıp kahramanca savaşmaları, Savaş boyunca Hz. Hüseyin efendimizin safında olanların gösterdiği kahramanlıklar ve şehit olmaları, Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi ve mübarek başının kesilmesi, Ehl-i Beyt’in çadırlarının yağmalanması, Yezid ordusunun şehit olanları defnetmeden Hz. Hüseyin’in kesik başı, oğlu Zeynelabidin ve ailesi ile birlikte Şam’a doğru yola çıkması, Civarda ikamet eden Yahudi kabilesinin gelip şehitleri defnetmesi, Kafilenin Şam yolunda yaşadığı olaylar ve kesik başın etrafında gerçekleşen olağanüstülükler, Kafilenin Yezid sarayına varması ile orada yaşanan olaylar, Yezid’in sarayındaki misafirler tarafından kınanması, Hz. Zeynelabidin ile Yezid arasındaki sözlü mücadele, Ehl-i Beyt’in Medine’ye gönderilmesi gibi durumlar anlatılmaktadır.
Yazmada sayfaya göre numaralandırılma yapılmış olsa da neşirde varaklara göre yeni bir numaralandırma yapılmıştır.
Yazmanın oldukça orjinal diyebileceğimiz imla özellikleri korunmaya çalışılmış, sadece yayınımızın muhatabı olan kitle dikkate alınarak terkiplerde birlik sağlanmıştır. Kelimelerin eksik yazıldığı, anlamın bozulduğu nadir yerlerde ise metin
tamiri yapılmaya çalışılmış, bu durum notlarla izah edilmiştir.
Uzm. Yrd. İsmet İPEK
Yazma Eserler Kurumu
Çeviri ve Yayım Dairesi
KAYNAKÇA
1. Abdulmecit İslamoğlu, “Hacı Nureddin Efendi ve Hüseyn’in Makteli Adlı
Eseri”, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Sivas
2010.
2. Ali Aksu, “Kerbelâ Literatürü”, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ Sempozyumu
Bildirileri Kitabı, s. 341-376, Sivas 2010.
3. Bünyamin Çağlayan, Kerbelâ Mersiyeleri, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1997.
4. Cihan Okuyucu, “Câmî-i Rûmî (Mısrî) ve Saâdetnâme’si”, Türkiyat Mecmuası, s. 297-327, c. 21/Bahar, 2011.
5. Erol Oğur, “Tarihi Romanımızda Kerbelâ” s. 335-349, Çeşitli Yönleriyle
Kerbelâ Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 2. Cilt, Sivas 2010.
6. Harun Arslan, Lâmiî-i Çelebi, Kitab-ı Maktel-i Âl-i Resûl, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2001.
7. Hasan Aksoy, “Yûsuf Meddâh”, TDVİA, c. 44, İstanbul 2013.
8. Iréne Mélikoff, “Türk Destanlarında Kerbelâ Dramı I, II”, (çev: Muzaffer
Uyguner), Türk Folkloru Araştırmaları, sayı 74, s. 5-8, sayı 75, s. 20-21.
9. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1969.
10. İ. Hikmet Ertaylan, “Yûsufî-i Meddâh Yeni İki Varaka ve Gülşah Nüshası –
Hamûşnâme – Dasitan-ı İblis Aleyhilla’ne ve Maktel-i Hüseyn”, Türk Dili
ve Edebiyatı Dergisi, s.105-121, c. 1, sayı 2, Nisan 1946.
11. Jale Zümrüt Menteş, Kemterî İbrahim Maktel-i İmam Hüseyin (inceleme-çeviri yazı-sözlük), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş 2013.
12. Kazım Köktekin, Yusuf-i Meddah – Varka ve Gülşah, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara 2007.
13. Kenan Erdoğan, “Maktel-i Hüseyin, Manisa Nüshası ve Sünni ve Harici
Kavramları Üzerine”, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ Sempozyumu Bildirileri
Kitabı, Sivas 2010.
14. Kenan Özçelik, Yûsuf-i Meddâh ve Maktel-i Hüseyn, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2008.
15. Mustafa Öz, “Kerbelâ”, TDVİA, c.25, İstanbul 2002.
16. Mustafa Uzun, “Türk Edebiyatında Kerbelâ”, TDVİA, c. 25, İstanbul 2002.
17. Nurcan Öznal Güder, Kastamonulu Şâdî – Maktel-i Hüseyn (İnceleme-Metin-Sözlük-Adlar Dizini), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1997.
18. Özlem Demirel, Âşıkî’nin Maktel-i Hüseyn’i Üzerine Dil İncelemesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul 2007.
19. Süleyman Eroğlu, “Yahya bin Bahşi ve Maktel-i Hüseyn’i”, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Sivas 2010.
20. Şeyma Güngör, FUZÛLÎ, Hadikatü’s-Suedâ, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1987.
21. Şeyma Güngör, “Maktel”, TDVİA, c. 27, İstanbul 2003.
22. Şeyma Güngör, “Maktel-i Hüseyn”, TDVİA, c. 27, İstanbul 2003.
23. Şeyma Güngör, “Maktel Geleneği ve Hadikatü’s-Süeda”, Diyanet Aylık
Dergi, sayı 252, Aralık 2011.
24. Ünal Kılıç, “Kerbelâ Vakası (Tarihi Süreç)”, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ
Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Sivas 2010.
Metinden bazı bölümler:
Bugün Maḳtele bi’smillāh ile biz
Diyelüm diñleñ imdi cān-ıla siz
Maḳtelinden ol emīre’l-mü’minīn
Bu Ḥüseynüñ biñde birin eydeyin
İmdi söze başlayalum girelüm
Ḥāl-i Maḳtel nice oldı görelüm
Bunda ḫatm oldı bu Maḳtel iy cüvān
Diñleyene raḥmet ide Müste’ān
***
Ḳaṣṭamonı şehri içinde bunı
Eyledük bünyād yekşenbi güni
Evvelin şevvālde bünyād eyledüm
Āḫir-i ẕi’l-ḥicce ḫatmin söyledüm
Yedi yüz altmış üçündeydi tamām
Oldı yekşenbi güninde ve’s-selām
***
TA’RĪF-İ MAḲTEL-İ İMĀM ḤÜSEYN RADIYALLĀHU ‘ANH
[Fâilâtün / fâilâtün / fâilün]
Maḳtelinden ol emīre’l-mü’minīn
Bu Ḥüseynüñ biñde birin eydeyin
Kim ne ḳıldı ol Yezīd-i nā-be-kār
Kerbelāda ḳatl ḳıldı zār u zār
Ol zamān kim Muṣṭafā buldı beḳā
Cānı anun vāṣıl olmuşdı Ḥaḳa
Çün cihānuñ varlıġından el yudı
Pes yirine hem Ebābekri ḳodı
Çün ḫilāfet bu melik oldı aña
Ḥükmi cārī oldı anuñ her yaña
Her ne kim ḥükm ol ḳıldı ṭutdılar
Anıñ-içün dīn ü īmān buldılar
İşi anuñ dāimā pes adl idi
Anıñ-içün dāim aña fażl idi
Sürdi ol ömrini iki yıl buçuḳ
Oldı yardım hem müsülmānlara çok
Āḫirine irdi ömri nāgehān
Vaṣl ḳıldı Tañrı dergāhında cān
Ol gün ıṣmarladılar anı Ḥaḳa
Menzili oldı anuñ daḫı beḳā
Ṣoñra anuñ yirine geçdi Ömer
Eski dünyā yine ṭutdı nīküfer
On iki buçuḳ yıl oturdı tamām
Ḥükmüni sürdi geçürdi hem tamām
Ömri anuñ daḫı pāyāna irer
Terk ider dünyāyı taḫtını dürer
Ol Çalab emri ile cān virene
Bu kez oturdı Osmān yirine
Adı meşhūr oldı ḳamu dillere
Ḥükmüni sürdi yürütdi illere
Cān ile sürdi ol Allāh emrini
E’az eyledi anuñ Ḥaḳ ömrüni
Ol daḫı on üç yıl oturdı meger
Emrini ḳıldı cihāna ser-te-ser
Ṣoñra anuñ yirine geçdi Alī
Şāh-ı merdān Tañrı arslanı velī
Ol daḫı ḥükmin ḫalāyıḳa ḳılur
Ulu kiçi ser-te-ser anı bilür
İki yıl oldı ḫilāfetde beḳā
Ṣoñra anuñ cānı vaṣl oldı Ḥaḳa
Ḳaldı andan ṣoñra hem Āl-i Resūl
Ol iki maṣūm şebābeyn-i uṣūl
Kim Ḥüseyn ile Ḥasan ol şāh-ı dīn
Rūşen oldı anlaruñla māh-ı dīn
Ṣoñra çün Āl-i Ümeyye geldiler
Mülki bunlaruñ elinden aldılar
Çün Mu’āviye oturdı taḫtına
Ġarre oldı bu cihānuñ baḫtına
Ṣandı kim kendüye ḳılısar vefā
Pes ider Āl-i Resūle ol cefā
Tañrı raḥmetinden nevmīẕ oldılar
Ḥasanuñ bir avratını düzdiler
Tā ḫaber-dār ideyim andan sizi
Adı Esmā-y-ıdı hem Ca’fer ḳızı
Ol Ḥasan ḫatūnunı aldadılar
Düzüp aña pes aġuyı virdiler
Çün imāndan cānını boş eyledi
Ḥasana verdi vü ḫoş nūş eyledi
Hem zamānenüñ ol acı zehrini
Kesdi dünyādan be-küllī mehrini
Āḫiret milkine irdi virdi cān
Bunda dirlikden yeg anda cāvidān
Muṣṭafā yāri idi ol ma’ṣumeyn
Rakkabeyni menkibeyniol ḳamereyn
Dünyaya gelüp vefā bulmadılar
Ḥasret ile getdiler gülmediler
Çün olara olmadı dār-ı cihān
Saña daḫı ḳalmayısar cāvidān
Ol Ali oġlı Ḥüseyn ile Ḥasan
Kim neler çekdi cihānda bilesen
İki cihān serveri idi Ḥasan
İki ālem mefḫarı idi Ḥasan
Dünye zehrin içüben gitdi şebāb
Ol şefī’a’l-müẕnibīn adı Ḥasan
Muṣṭafānuñ ḳurretü’l-‘aynı idi
Murtażānuñ mihrübānıydı Ḥasan
Çünki ol gitdi cihāndan gördiler
Ḳaṣd idüp bu kez Ḥüseyne uydılar
Ol Mu’āviye didigüm dil-ḥadīd
Hem bir oġlı var-ıdı adı Yezīd
Dirliginde ol henūz cedd eyledi
Yirine oġlın velī ‘ahd eyledi
Dünyede ya’nī ki mihrin götirür
Ol Yezīd anuñ yirine oturur
Ol Mu’āviye kim eytdük baḫtını
Ẓulm-ile ṭutmışdı ālem taḫtını
Ol daḫı eydem ne deñlü oldı rāy
Kim yigirmi yıldan eksük bir ay
Ol daḫı gitdi cihāndan zār u zār
Ol Yezīde ḳaldı cümle il ü şār
Ol zamān kim ol bed-aḫter şāh-ıdı
Münkir ü beẕ-baḫt ol gümrāh-ıdı
Taḫt-gāhı hem Dımışḳ olmış-ıdı
Ḳamu ḫalḳa ḥükm ol ḳılmış-ıdı
Mekkedeydi ol Ḥüseyn-i bā-safā
Ol şebābü’l-cennet Āl-i Muṣṭafā
Kâ’bedeydi ḳavmi ile ol hümām
Dünya terkin eylemişlerdi tamām
Anuñ içün kim vaṣıyyet Muṣṭafā
Ḳılmış idi aña hem ol Murtażā
Kim ciger-gūşem cihānda sen daḫı
Tīġ çekme iy vefā-dār-ı seḫī
Ol vaṣıyyet dutup oturmış-ıdı
Göñlünü dergāha götürmiş-idi
İşid imdi ol Ḫaricī n’eyledi
Ol Yezīd-i naḫsı gör ne söyledi
Çün musaḫḫar oldı aña taḥt u tāc
Heft iḳlīmden gelür aña ḫarāc
Ḫāricī bir nice vardı hem bile
Eydeyim anlaruñ adın şerḥ-ile
Biri Mervān birisi Sercīl be-nām
Biri Amr-ı ‘Āṣ-ıdı ol nā-tamām
Birinüñ adı Ziyāddı bed-gümān
Bulmasun Ḥaḳdan münāfıḳlar emān
Ol biri Abdülmelik Mervān-ı ḫar
Ḫar ne ola ol la’īn itden beter
Her birine ol Yezīd-i pür-ḫıyel
İl vilāyet virdi ol naḥs-ı daġal
Amr-ı ‘Āṣa Mıṣrı virdi ol ḫabīs
Hem Ubeydullāha Baṣra key işit
Virdi Kūfe şehrini Nu’māna ol
Kendi bāṭıl ilme hem ol ṭutdı yol
Ubeydullāh-ı mel’ūn [u] ḫabīs
Geldi Baṣra şehrine girdi işit
El götürdi ol la’īn-i bed-fi’āl
Muṣṭafā ḳavmine ḳıldı ḥīle al
Ḳıldı bī-dād işler ol bed-baḫt-ı şūm
Ol Ubeydullāh u Nu’mān-ı ẓalūm
Muṣṭafā aṣḥābı ḳamu Kūfede
Oldı-y-ıdı şehr içinde büḳ’ada
İbn-i Miḥnef Lūṭ oġlı söyledi
Yezdi Yaḥyādan rivāyet eyledi
Ol daḫı rāvī rivāyet eyleyen
Sa’d-ı Vaḳḳāṣ oġlı-y-ıdı söyleyen
Kim Resūl aṣḥābınuñ oġlanları
Kūfe şehrinde olurlardı varı
Yetmiş iki pehlivān idi bular
Ḳamu bir gün bir yire cem oldılar
Var idi bir er bulardan kim adı
Hem Şerīḥ Ḳādı eydürler-idi
İki oġlı pehlivān idi be-nām
Sünni idi ṣādıḳ idi ol imām
Yetmiş iki pehlivānlar geldiler
Ḳādı evinde bular cem’ oldılar
Söylediler yā imāme’l-müslimīn
Ẓulme meşġūl oldı yavlaḳ bu la’īn
Uşbu Münẕir oġlı Nu’mān-ı ḫabīs
El götürdi bize ḥükm eyler bu it
Bunlaruñ ḳaṣdı bize ola yaḳīn
Ḳırmaḳ isterler bizi iy nāzenīn
İmdi biz bir yire cem’ olmaḳ gerek
Bu işe tedbīr-i ḫoş ḳılmaḳ gerek
Ḳādı eydür bizde olmaz bu ḫaber
Zīra bize ḫalḳ öküş gelür gider
Yā ṣaḥābī bize bir ḫalvet-maḳām
Ḥācet oldı kim varavuz yā kirām
Anda bir muttaḳi pīr er var idi
Hāni bin Urve aña dirler idi
Ol yarenler bir yire cem’ oldılar
Hāni bin Urve evine geldiler
Yetmiş iki pehlivān-ıdı tamām
Bir nicenüñ adını eydem be-nām
Biri Süleymān-ı Naṣrī Dā’-ıdı
Biri Hānī birisi Muḫtār-ıdı
Biri Kesīr oġlı Muḥammed tamām
Biri adı Varḳa ol şād-ı kirām
Biri Naḫẕūf oġlı Abdullāh idi
Biri Ṭarīḳ biriUbeydullāh idi
Abdurraḥmān Miḥnefdür biri
Müslim idi birisi iy yol eri
Nevfel ibn-i Varḳa idi hem bile
Biri Aḥmed Eş’as oġlıdur hele
Sa’d-ı Vaḳḳāṣ oġlı Amr-ıdı bile
Şimir idi birisi daḫı bile
Bir yire gelüp bular ṭanışdılar
Oġl u ḳız u māl u milkden geçdiler
Didiler kim cān fidī ḳılmaḳ gerek
Ḥaḳ yolını bellüce bulmaḳ gerek
El ṭutuşup ahd u peymān ḳıldılar
Terk-i ḫān-u-mān-ıla cān ḳıldılar
Eytdiler imdi bize n’itmek gerek
Nāme yazup Mekkeye gitmek gerek
Yazdılar nāme Ḥüseyne kim emīn
Mekkeden gelsün emīre’l-mü’minīn
Ol Kesīr oġlı Muḥammed söyledi
Sözüme bir dem ḳulaḳ uruñ didi
Nāgah anı kim Ḫaricī añlaya
İş ḳılalar bize ālem ṭañlaya
İbn-i Miḥnef eydür iy ṣāḥib-naẓar
Ḫoş buyurdı dir Muḥammed bu ḫaber
Pes Şerīḥ Ḳādı oġlına bular
Yazdurup nāme ḳarār eylediler
Her birisi nāmede ḳıldı beyān
Ḳavl ü bey’at eyledüklerin ayān
Yā emīre’l-mü’minīn eyle meded
Bizüm-ile ḥasbeten li’llāh Ehād
İy emīr uş bunda yaraḳ eyledük
Nāmede biz vaṣf-ı ḥāli söyledük
On sekiz biñ leşker-i Sünnī tamām
Yetmiş iki pehlivānları be-nām
Ḳılur ise luṭf imāme’l-müslimīn
Kūfe şehrine degin gelsün hemīn
Yazdılar nāme tamāmı dürdiler
Mühr urup Muḫtār öñünde ḳodılar
Nāmeyi aldı Muḥammed bin Kesīr
Ṣāliḥ adlu bir ḳulı vardı beşīr
Yaraġını eylediler der-zamān
Aldı Ṣāliḥ nāmeyi oldı revān
Rāvisi eyle rivāyet eyledi
İbn-i Miḥnef Lūtuñ oġlı söyledi
Kim sekiz günde irişdi ol ġulām
Ka’be şehrinde oturmışdı imām
Ḳıldılar ol dem ḫaber kim yā emīn
Kūfeden bir ḳāṣıd irişdi hemīn
Aldılar anı hemān-dem geldiler
Tā Ḥüseynüñ ḥażretini buldılar
İrdi ḳāṣıd yüz yire urdı hemān
Nāmeyi virdi emīre ol zamān
Oḳudı ḳardaşlarını geldiler
Nāmenüñ ḥükmin ḳamusı bildiler
Çünki Abdullāh-ı Abbās işidür
Bu ḫaberden ol daḫı añlar bilür
Geldiilerü ol daḫı virdi selām
Müslime degdi hemān sāat peyām
Müslim ol ibn-i Uḳayl-ı nāmudār
Ol Alīnüñ ḳardaşı oġlı kibār
Hāşimīler bir yire cem’ oldılar
Nāmenüñ ḥükmin ḳamusı gördiler
İbn-i Abbās eydür iy sāḥib-ḳırān
Ben żaīf de söyleyeyim dāsitān
Anlaruñ ḳavline pes inanma sen
Anlaruñ sözüni gerçek ṣanma sen
Seyyid eydür aña kim yā ibn-i ‘am
Sünniler ister meded yā bü’l-kerem
İbn-i Abbās eydür iy zeynü’l- beşer
Bir ḫaber bunda bilelüm ḫayr u şer
Anlara viribi evvel bir kişi
Kim ḳıla andan ayān işbu işi
Seyyid eydür kim vara bizden aña
Kim getüre anlaruñ sözin baña
Eytdiler kim yā imāme’l-muttaḳīn
Ḥükmüñüz irer buyuruñ yā emīn
Seyyid eydür Müslime varmaḳ gerek
Anlaruñ aḥvālini görmek gerek
Müslim eydür varayım iy nāmudār
Size olsun cān fidā iy şehriyār
Eydür imdi ḳıl yaraġuñ iy imām
Sa’dı daḫı al bile iy şādükām
Geldi Müslim eve ol ibn-i Uḳayl
Gitmek içün ḳıldı yaraġ oldı ḫayl
Üç-idi hem Müslimüñ oġlanları
Bülbül idi ḥāfıẓ idi her biri
Ulusınuñ adı Abdullāh idi
Ol birisinüñ Muḥammeddür adı
Kiçisi İbrāhim idi ol şerīf
İkisini sever idi ol laṭīf
Kiçilerin hem severdi cān ile
Anları daḫı alup girdi yola
Sa’d u Müslim yola girüp gittiler
Kūfeye yaḳın işit kim n’ittiler
Çünki Kūfe yaḳınına irdiler
Bir çitilġü arasına girdiler
Sa’d eydür yā emīre’l-mü’minīn
Siz ṭuruñ ben bir ḫaber getüreyin
Şehre geldi bu ḫaber oldı ayān
Bildiler kim geldi Müslim pehlivān
Ṭonunı degşürüp anı aldılar
Hāni evine ḳamu cem oldılar
Gice oldı cümlesi derildiler
Hāni evine duruben geldiler
Birbiriyle görüşüp aġlaşdılar
Bir zamān fürḳat şerābın içtiler
Eytdiler kim nitedür ol şāhumuz
Ol Müsülmānlar begi ol māhumuz
Müslim eydür iy yarenler key bilüñ
Bu işi key iḥtiyāṭ ile ḳıluñ
Eytdiler kim Pādişāh-ı lā-yezāl
Ol Ḳadīm ü Ḳādir ü ol Bī-zevāl
Bize furṣat vire nuṣret bulavuz
Ḫāricīden dādumuzı alavuz
Uş yine senüñ ḳatıñda iy ulu
Ḳılalum bey’at ḳamu kiçi ulu
Yetmiş iki pehlivān idi bular
Müslim-ile bile bey’at ḳıldılar
Ḳaldı Müslim anda on beş gün tamām
Ol cemāat ulu kiçi ḫās u ‘ām
Ol yarenler gice gündüz bir birin
Müslime gelürler idi her günin
Hāni ibn-i Urve evinde olur
Gice olur ḳamular anda gelür
Va’ẓ u pend ider naṣīḥat anlara
Anda ol himmeti tutanlara
Çün yigirmi yedi gün oldı tamām
Müslim eydür iy cemā’at yā kirām
Biz emīre’l-mü’minīne bir ḫaber
Gönderelüm kim işitsün der-ḥaşer
Var-ıdı bir er adı Ma’ rūf-ı Ḫayr
Mekkeye ol Sa’d-ıla ḳıldı sefer
Nāme yazdı Müslim ol demde tamām
Verdi Sa’ da aldı getdi ol hümām
Aldı nāme Ḫayr-ıla girdi yola
Mekkeye irdi işit kim ne ḳıla
Çün Ḥüseyne geldi nāme gördiler
Oḳıdılar nāme ḥükmin bildiler
Yazmış-ıdı yā emīre’l-mü’minān
Tiz irişüñ bunlara iy kāmurān
Ḥāżır oldı uşda otuz biñ çeri
Yetmiş iki pehlivānlar her biri
And içüben ḳamu bey’at ḳıldılar
Dīn yolında baş u cānın ḳodılar
Siz ḳamu bunda yaḳın gelmek gerek
Bunlaruñ aḥvālini bilmek gerek
Döndi eydür ol Ḥüseyn-i bā-ṣafā
Yā cemā’at ḳılalum ahde vefā
Yürüyelüm biz daḫı yā müslimīn
Görelüm taḳdīr-i Rabbü’l-ālemīn
İbn-i Abbās aña eydür yā kebīr
Bañā göñlüm eydivirür yā emīr
Varmaġıl zinhār inanma bu ḫaber
Kim bile kim nice ola ḫayr u şer
Didi çāre yoḳ buña yā ibn-i ‘am
Her ne kim taḳdīr-ise oldur ḳalem
Ol cemā’ at bizden isterler meded
Her kim erdür bunları ḳılmaya red
Vācib oldur pes bize varmaḳ yaḳın
Yaraḳ eyleñ varalum yā müslimīn
Altı idi ol zamān ḳardaşları
Adların eydem saña iy yol eri
Bir Muḥammed bir Ebūbekr ü Ömer
Biri Avn u biri Ḳāsım nāmudār
Ol birinüñ adı Abbās-ı Alī
Ḳardaşı bunlar Ḥüseynüñ iy velī
Hem buyurdı ol emīre’l-mü’minīn
Yol yaraġın eyleyelüm yā emīn
Düzdiler raḫtı vü yükler çekdiler
Ev ileyine develer çekdiler
Yükleri yükledüp ata bindiler
Görüşüben ḫalḳ-ıla gönüldiler
Ḳavmı vü ḳardaşları ḳamu bile
Kūfeye gönüldiler ol cem’-ile
Mekke ḳavmi ḳıldı feryād u fiġān
Zāri ḳıldı ḳavmi bir kezden revān
Eytdiler kim yā emīre’l-mü’minīn
Bizi maḥrūm eylemegil yā emīn
Bunlaraeydür kim Ḥüseyn-i ser-firāz
Ḥaḳ irüre bizi yine ber-Ḥicāz
Himmetüñüz bile olsun siz dönüñ
Görelüm taḳdīri n’eyler Tañrınuñ
Eyle didi atını sürdi revān
Ol ḫalāyıḳ ḳıldılar zār u fiġān
Sürdi ol gün menzile çün irdiler
Ḳamu seyyid ḳatına dirildiler
Ḫōn bıraḳdı yidiler götürdiler
Söz-ḥikāyet ortaya getürdiler
Pes Ḥüseyn ol dem didi yā ibn-i ‘am
Sen girü dönmek gereksin şehre hem
Şehr içinde kimse yoḳdur yā emīn
Sen girü dönmek gereksin yā güzīn
Döndi Abdullāh-ı Abbās aġladı
Şi’r eyitdi cānın ol dem daġladı
***
Şİ’R-İ İMĀM HÜSEYN RADIYALLĀHU ANH
Didi diñle eydeyim ruhbān saña
Başuma ne geldügin öñdin soña
Benem ol dünyāda çoḳ miḥnet gören
Benem aḫı ol şehīd-i Kerbelā
Benem ol ibn-i Resūl-i Kirdigār
Babam olur ol Aliy-yi Murtażā
Ol Alīdür kim aña Perverdigār
Kendü luṭfından buyurdı hel etā
Hem anam Fātımadur iy azīz
Dedem adıdur Muḥammed Muṣṭafā
Benem ol maẓlūm u maḳtūl iy kişi
Ẓulm-ile oldum şehīd iy bā-vefā
Ben ġarīb ü ben şehīd ü ben ḳatīl
Müddeīlerden delim gördüm belā
Baña olan kimseneye olmadı
Bī-vefālardan baña geldi cefā
Bu cemā’at bizden oldılar kişi
Yine bize eylediler bu işi
Bizüm evde Tañrıyı bir bildiler
Döndiler Tañrıya ‘āṣī oldılar
Ḥāli kim bu sözi ruhbān diñledi
Āh idüben zāri ile iñledi
Ḳırdı zünnārın bıraḳdı ol zamān
Işḳ-ıla īmān getürdi bī-gümān
Yırtdı pilonı bıraḳdı ḥaçını
Ḥaḳ Teālā afv ḳıldı ṣuçunı
Bir legen ḳodı ilerü ol azīz
Yudı başını Ḥüseynüñ key temīz
Ūd u anber misk ü hem mā-verd-ile
Yudı başın aġladı hem derd-ile
Eydür-idi iy dirīġā bilmedüm
Dünye’i dermege niyyet ḳılmadum
Ger baña ma’lūm olaydı bu nişān
Bir ev altun ṭolduraydım ben revān
Vire-y-idüm şimdi seni ala-dum
Ṭapusında ḳulluḳ ide ḳala-dum
Eydür-idi aġlar-ıdı zār u zār
Göz yaşını döker-idi bī-ḳarār
Ṣubḥa degin eyle zārī eyledi
Ṣubḥ olıcaḳ işid imdi n’eyledi
Sekizinci meclis uş oldı tamām
Virür-ise ḳudret ol Rabbü’l-enām
Tañrı virür-ise bizeömr iy azīz
Yarın idevüz yine işidesiz
Gice oldı şeb be-ḫayr iy dūsitān
Yine yarın eydile bu dāsitān
***
Bunı yazdım bī-vefādur rūzigār
Ben ölürsem ḳala ḳadim yādigār
Ḫayra yazsın şerrini anuñ Kirāmen Kātibīn
Kim du’ā ile añarsa işbu ḥaṭṭuñ ṣāḥibin
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024