Ana Sayfa / Yazarlar / Türk Gibi Başlamak, Yunan Gibi Bitirmek

Türk Gibi Başlamak, Yunan Gibi Bitirmek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Türk Gibi Başlamak Yunan Gibi Bitirmek

 

“Türk gibi başlamak..” deyimi dünya çapında meşhurdur.
Bu deyimin ikinci kısmı söylenmez.. insanların anlayışına bırakılır, anlaması, tahmin etmesi beklenir.
Türklerin başladıkları işi sonlandırma şekilleri, beceriksizlikleri, istikrarsızlıkları ilk cümleyle, ilk cümleye yapılan vurguyla anlatılır..
Türkler bir işe aşkla, şevkle, heyecanla başlarlar ama çoğu zaman başladıkları işin sonunu ya hiç getiremezler yahut başta niyet ettiklerinin onda birini bile elde edemezler demek için kullanılır bu söz..

Ülkemizdeki mülteci sorununda da benzer bir duruma düşme ihtimaliyle karşı karşıya olduğumuzu düşündüğüm için bu satırları karalama ihtiyacı hissettim.
Mülteci meselesini “Durum” ve “Sorun” olarak iki ana başlıkta anlatmak mümkün..

Durum:
Mülteci sorununda önceki durum ile güncel durum birbirinden oldukça farklı.
O halde önceki durumu kısaca özetleyerek başlayalım..
2011 yılında Suriye’de başlayan savaşın ardından milyonlarca savunmasız sivilin soykırım ve katliama kurban gitmemesi için hükümetimizin uygulamaya koyduğu “Açık Kapı Politikası” neticesinde önce Suriye’den ve hemen ardından Irak’tan, Afganistan’dan ve daha başka ülkelerden milyonlarca insan ülkemize akın ettiler..
Son derece ani, hızlı, yoğun bir göç dalgasıyla karşılaşmak dünyadaki süper güçler dahil hiç bir devletin, hiç bir milletin üstesinden gelemeyeceği bir sorun olmasına rağmen milletimizin engin hoşgörüsü, merhameti, hamiyeti, devletimizin fedakarlığı sayesinde bu ağır imtihandan yüz akıyla çıkmayı, dünyaya insanlık dersi vermeyi başardık diye düşünüyorum.
Bu on yılda yaşanan destansı olaylardan onlarca film, onlarca roman, onlarca belgesel çıkardı.
Ancak yapılan iyiliği gizlemek, yaptıktan sonra unutmak ahlakımız yüzünden hiç bir şeyi doğru dürüst kayıt altına almadık..

Gerçekten çok zor günlerdi, çok zor şartlardı..
Yol bilmeyen, iz bilmeyen, dil bilmeyen, tamamen sahipsiz, çaresiz insanlar acınacak, perişan hallere düşmüşlerdi.
Devletimiz, milletimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, yardım kuruluşlarımız, vatandaşlarımız hazırlıksızdı, tecrübesizdi, ellerindeki imkanlar yetersizdi, bir anlamda herkes çaresizdi..
Gönüllü kuruluşlar ve hamiyetli vatandaşlar adeta parklardan insan topluyor, onlara ev buluyor, evlerine eşyalar düzüyor, soğuktan donmasınlar, açlıktan ölmesinler diye gece gündüz koşuşturuyorlardı..
On yıldır verilen ama kayıtlara geçmeyen bu destansı mücadele, insanlık tarihinin gördüğü en muhteşem sahnelerindendi desem kesinlike abartmış olmam diye düşünüyorum..

Bu konuda devlet kurumlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, vakıf ve derneklerimiz, din görevlilerimiz, muhtarlarımız ve isimsiz pek çok yürekli insanlarımız destansı işler yaptılar.

Ülkemize, milletimize sığınan milyonlarca mülteciden hiç biri açlıktan ölmedi, soğuktan donmadı. Ama vadesi dolup eceli gelen binlerce gurbet kuşu son nefeslerini bu topraklarda verdi, bu topraklara emanet edildi.

Bazıları iyi niyetli, yapıcı, yol gösterici;
bazıları art niyetli, tahrip ve tahrik amaçlı eleştirilere, provokasyonlara rağmen on yılı aşkındır milyonlarca güzel işler yapıldı.. Karşılıklı iyi ilişkiler, dostluklar hatta akrabalıklar kuruldu.
Milyonlarca çocuk burada büyüdü, burada eğitildi.
Çocuk gelenler büyüyüp delikanlı oldular, gelinlik hanım kızlar oldular, binlerce yeni yuvalar, yeni hayatlar burada kuruldu.

Elbette gelenlerin hepsi burada kalmadı. Belki milyonlarcası Avrupa’ya göçtü.
Gelenlerin hepsi fakir, garip de değildi. Zenginleri de vardı, okumuşu da, bilim adamı da, sanatçısı da, sporcusu da vardı..
Savaş nedeniyle fabrikasını, işyerini Türkiye’ye taşımak için gelenler de vardı..

Ayrıca milyonlarca mültecinin tamamı ter temiz, masum, garip, mazlum, mağdur insanlar değildi muhtemelen.
İçlerinde suçlular, kaçaklar, ajanlar, misyonerler vardı belki.

Her yaştan, her eğitimden, çok farklı ülkelerden, şehirlerden, farklı din ve mezheplerden milyonlarca insanın sorunsuz birlikte yaşaması elbette zordur.
Ama bu zorluğu birlikte aştık, zoru başardık hamdolsun..

Bu on yılda yaptıklarımız inanıyorum ki önümüzdeki yüz yıl boyunca her alanda ve dünyanın her yerinde karşımıza çıkacak. Türkiye’den iyilik gören milyonlarca insan, onların çocukları, torunları, akrabaları milletimizin yaptığı iyilikleri unutmayacak, ülkemizin gönül elçileri olacaklar, dünyanın dört bir yanında bizi bizden daha çok savunacaklar, bundan hiç şüphem yok..

Gelelim Bu Günkü Duruma:

İlk yıllarda hem mülteciler hem bizler çok büyük zorluklar yaşadık.
Ancak aradan geçen yıllar içersinde mülteci kardeşlerimiz hayatlarını düzene soktular..
Dil öğrendiler, yol-yordam öğrendiler. İş öğrendiler, meslek öğrendiler.
Kanunlarımızı, kurallarımızı, örfümüzü, adetlerimizi öğrendiler..
Yardıma, desteğe muhtaç olmadan yaşamaya başladılar..
İlk bir kaç yıl yaptığı herşeyi el yordamıyla yapan devletimiz, STK larımız ve vatandaşlarımız çok hızlı adımlarla sorunun çözümüne yönelik sağlam adımlar atmayı başardılar.
Süreç içersinde içimize aldığımız göçmenlerin iyilerini, kötülerini, karakterlerini, iyi ve kötü taraflarını öğrendik.
Kime yardım edeceğimizi, kime dikkat edeceğimizi öğrendik.
El yordamı ile muamele ediyorduk, sistem kurmayı, her işi kuralına göre yapmayı öğrendik. Mülteci sorunuyla ilgilenecek kurumlar, her kurum içersinde özel birimler oluşturduk..
Herkese merhametle değil, bazılarına kanun, nizam diliyle yaklaşmayı, asker, polis, mahkeme diliyle konuşmayı öğrendik..

Anamın çok sık söylediği bir söz vardır;
“Saç yola geldi hamur tükendi,
Yar yola geldi ömür tükendi..”

Mülteci sorununda on yıldır çok çile çekmiştik..
Tüm sorunları çözüp tam safa süreceğimiz, o kardeşlerimizden istifade edeceğimiz bir zamanda mültecilerin kayıtsız şartsız, gerekçesiz ve ayrımsız geri gönderilmeye başlandığına dair haberler duymaya başladık.
Yıllardır bildiğimiz, ilgilendiğimiz mülteci kardeşlerimizden gözyaşlarıyla sitemler, şikayetler duymaya başladık..

Anlatmaya çalıştığım sorun ve sorunlu durum budur..

Bu uygulamaların nedeni nedir?
Hükümet politikası mıdır?
Yoksa devlet içersinde kendi başına devlet gibi karar almaya, uygulamalar yapmaya yeltenen birileri mi vardır?

Mültecilerin kayıtsız şartsız sınırdışı edilmesinin ulusal ve uluslararası hukuki ve siyasi etkileri, ekonomik, sosyal sonuçları hesaplanmış mıdır?

Son bir kaç yıldır devletimizce alınan tedbirler sayesinde mülteci sorunu sorun olmaktan çıkmıştı, çıkmak üzereydi.

Neydi bu tedbirler?

1. Yeni mülteci girişinin önüne geçme adına “açık kapı” politikasından vazgeçti.
Pandemi sürecindeki kapanmaların da kolaylaştırıcı etkisiyle alınan kararlar, uygulanan tedbirler sayesinde üç dört yıldır ülkemize yeni mülteci girişi neredeyse yok gibiydi.

2. Mültecilerin Avrupa ülkelerine geçişlerine engel olmaktan vazgeçilmesi, on binlerce mültecinin ülkemizden çıkıp batı ya a geçişini kolaylaştırmıştı.

3. Suriye’li mülteciler, ülkelerinin kuzeyinde oluşturulan güvenli bölgelerde kurulan konteyner kentlere, kalıcı konutlara yerleşmeye ikna ve teşvik edilerek yüzbinlerce Suriyelinin ülkesine dönüşü sağlanmıştı.

4. Bir kısım mülteci, pandemi sürecinden sonra başlayan yüksek enflasyon, kiralardaki ve tüm fiyatlardaki ani ve aşırı yükselme nedeniyle geçinemedikleri için Türkiye’den ayrılmaya başlamışlardı, pek çoğu da dönme hazırlığı yapmaktaydı..

5. Devletimizin kurduğu Göç İdaresi’nin sıkı çalışması sayesinde kaçak, kuralsız, düzensiz geçişlere, ülke içersindeki gayri nizami nüfus hareketlerine sıkı denetimler getirilmişti..

6. Yine İl Göç İdareleri, en ufak adli olaya karışanları, kuralsız iş yapan, disiplinsiz davrananları geri gönderme merkezlerine alıp ülkelerine geri göndermeye başlamıştı..
Kanun, kural hakimiyetini, devletin gücünü, kararlılığını gösteren bu uygulamalar hem mültecilerin sıkı disiplin altına alınmasını sağlıyor, hem de tolumda oluşturulmaya çalışılan mülteci düşmanlığının önüne geçilmesinde etkili oluyordu.
Yanlış yapanın ensesinden tutulup sınır dışı edildigini bilmek toplumda biriktirilen öfkenin boşalmasını sağlıyordu..

Mülteciler sosyal hayata, ekonomik hayata adapte olmuşlardı.. Pek çok sektör mülteciler sayesinde ayakta duruyordu.
Hal bu iken mülteciler hakkındaki bu anı, keskin ve tersine dönüşün gerekçeleri nelerdir?
Ekonomik kriz mi?
Sosyal, siyasal kriz mi?
Ümit Özdağ ve bir kısım medyanın etkisi mi?
Batılı devletlerin etkisi ve baskısı mı?
Bu karar hükümetin kararı mı, devletin kararı mı?

Her işimizde ulusal ve uluslararası hukuka, milli çıkarlara uygun davranmak zorunda olduğunuz gibi insanî, İslamî, vicdanî değerleri de göz ardı etmemek zorundayız..

Alınan geri gönderme kararlarından bazılarının bizi uluslararası hukuk karşısında suçlu duruma düşürmesinden endişe etmekteyiz.

Özellikle müslüman göçmenlere nefretle bakan, geri püskürtmek icin her yolu deneyen, savunmasız insanları denizlerde, göçmen kamplarında ölüme terkeden batılı ülkeler, Türkiye’nin küçük bir açığını yakalayıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla suçlu, kendilerini kahraman ilan edebilirler.
On yıldır mültecilerin kahrını çeken devletimiz, milletimiz mültecilere kötü davranmak gerekçesiyle mahkum edilebilir diye endişe etmek durumundayız.

Göç İdaresinin sınır dışı kararları hukuk ve vicdan denetimine tabi tutulmazsa başımız ağrıyabilir. Geri Gönderme Merkezlerinde geçen uzun süreler oninsanlar hakiinda tutuklama ve mahkumiyet kararları gibi uygulanır, o insanların canları gerekdiz yere ve hukuksuz şekilde yakılırsa ülkemizin başı ağrıtılabilir..
Adam öldürme, ölüme sebebiyet verme gibi ağır suçlarda bile mahkemelerinin tutuksuz yargılamaya hükmederken, küçücük kavgalar sebebiyle bile sınırdışı kararı verilen mülteciler karara itiraz ettiklerinde adeta tutuklu yargılanmaya devam ediyorlar, geri gönderme merkezlerinden salıverilmiyorlar..

Bizim kanunlarımızın suç saymadığı yahut mahkumiyet gerektirmeyen taksirli suçlar için bile aylarca cezaevlerinde tutulmak ulusal ve uluslararası hukuk açısından bizi zır duruma bırakacak uygulamalar olabilir diye endişe ediyorum.

Bir diğeri;
Ülkeye girerken her aile için bir dosya açıldığını öğreniyoruz.
Bu dosyada yer alanlardan biri suç işlese o dosyadaki herkes için sınır dışı kararı veriliyor diye duyuyoruz.
On kişilik bir aileden dokuz tanesi pırıl pırıl. Ancak içlerinden birinin küçük bir hatası yüzünden hepsi birden sınır dışı ediliyor..
Bu durum hukuki açıdan suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin ihlali sayılabilir..

Öbür yandan batılı ülkeler dünyanın dört bir köşesinde kendilerine faydalı olacak insanları arayıp buluyor, ülkesine getirip onlardan istifade ediyor.
Biz ise evimize kadar gelmiş faydalı insanları, fırsatları kovalamak için adeta çırpınıyoruz..

Göç İdareleri’nin göçmenlere yaklaşımı hakkında da hoş şeyler duymuyoruz işin aslı.
Geri Gönderme Merkezine alınan bir gencin ailesine bir hafta on gün boyunca hiç bir bilgi verilmemedigini, ailenin muhatap alınmadığını öğreniyoruz.

Mültecilere değilse bile bu milletin on yıllık emeğine, ilmek ilmek dokuduğu kardeşlik hukukuna saygı gereği bu insanlara daha hassas, saygı çerçevesinde muamele edilmesi gerekir..

Devlet ve millet olarak on yıldır milyonlarca insanın hayatına, kalbine dokunduk. Sevgilerini, saygılarını, dualarını aldık..
On yıllık bu kazanım hoyratça, saygısızca, hukuksuzca davranış ve uygulamalarla çöpe atılıp o insanların beddualarını almak reva mıdır?

Ülkemizde evlenmiş gençlerin dahi geri gönderilmeye çalışıldığını öğreniyoruz.
Bunun yasal, hukuki, insanî, vicdanî gerekçesi olamaz..
Mevzuatlar bunu emrediyorsa bile mümkün olduğunca vatandaşın lehine yorumlanır, işlerin kolaylaştırılması için çalışılır
Hatta gerekirse mevzuat değiştirilip, mağduriyetlerin giderilmesi gerekir.
Devlet ve ve kurumlar bunun için vardır.
Devlet sorun kaynağı değil, her türlü sorunun çözüm kaynağıdır..

Devlet kurumları, devlet adamları aldıkları her kararda devletin, milletin geleceğini de düşünmek zorundadır.
Herkesle, her kesimle istişare ederek kararlar almak, uygulamalar yapmak zorundadır..

Bu insanları ülkemize aldığımız gibi elbette geri de gönderebiliriz. Biz egemen bir ülkeyiz.
Ancak yüzümüze gözümüze bulaştırmadan, vicdanımız rahat bir şekilde, insani muamelelerle, yüz akıyla, adaletimiz, asaletimiz ayaklar altına alınmadan gönderemez miyiz?
Elbette gönderebiliriz.
Öyle muamele edilir, alınan kararların gerekçesi öylesine güzel, insanca izah edilir ki o insanlar bize hak verir, teşekkür eder, özür diler öyle gider..
Bütün mültecileri geri göndermek marifet midir, başarı mıdır, basarısızlık mıdır, iyi hesap edilmelidir..
Bu insanları ülkemizin ihtiyaç duyduğu sektörlerde özellikle can çekişen kırsal hayatımızın, köy hayatımızın canlanması, sürdürülebilmesi için değerlendirebiliriz.
Bu konuda kararlar alabilir, projeler yürütebiliriz..
Ülkede tutup istifade edeceğimiz insanları kovup başka ülkelerin istifadesine sunmak akıllıca bir çözüm olabilir mi?

Son ve çok onemli bir husus daha var.
Bazı Iraklı mülteciler diyorlar ki;
Şu anki Irak yönetimi Şiilerin elinde.. Yani Irak İran’ın bir eyaleti, vilayeti hükmünde..
Şiiler bütün sünnileri terörist gibi görüyor..
İŞİD’ci diyor, öyle muamele etmek istiyor.
Hele Türkiye’den gelenleri hain, satılmış, casus gibi görüyorlar.
Türkiye’den ülkesine dönen pek çok Sünni Iraklı’nın infaz edildigine, bazılarının zindanlara atıldığına, işkencelere tabi tutulduğuna, akıbetinden haber alınamadığını yönelik duyumlar geliyor..

Geri gönderdiğimiz insanların can güvenlikleri başta olmak üzere her türlü haklarının korunması konusunda ilgili ülkelerle görüşme yapmak, garantiler istemek de devletimizin yapabileceği, yapması gereken işlerden değil midir?

On yıl önce sorgusuz sualsiz içeri aldığımız insanları on yıl sonra sorgusuz sualsiz, gerekçesiz ve son derece kötü, soğuk, itici, merhametsiz eylem, söylem, tavır ve uygulamalarla geri göndermenin neticeleri üzerinde herkesin ciddiyetle düşünmesi gerekiyor..

Türkiye onlarca yıldır mazlumlara kucak açarken Yunanlılar yakaladığı mültecilerin paralarına, elbiselerine kadar el koyduktan sonra ölsünler diye denizlere salıyor.
Türkiye’de de tıpkı Yunanlılar gibi mülteci düşmanlığı yapan ırkçı gruplar, ırkçı siyasetciler, medya organları, sosyal medya fareleri var olduğunu herkes biliyor..

Onların zehirli fikirleri, propagandaları devlet ve siyaset aklımızı zehirledi mi?
Bu ani ve sert dönüşümün, bu sert, soğuk uygulamaların nedeni ve gerekçesi bu mu?

Türk gibi başlamak deyimi gerçek mi oluyor yine.
Türk gibi başladık.
On yıl tüm çileyi, tüm kahrı çektik.
Tam rahata ereceğimiz, emeklerimizin karşılığını, mükâfatını alacağımız zaman bütün emekleri çöpe mi atıyoruz?
On yıldır gece gündüz gözyaşlarıyla dualarını aldığımız insanların beddualarını almaya mı talibiz?
Yaşananlar kitaba uygun, mevzuata uygun olabilir.
Ama akla uygun mu?..
Vicdana uygun mu?..
İnsanî, ahlakî değerlerimize uygun mu?..
Bize yakışan bu mu?..

18 Aralık Dünya Göçmen Günü imiş.
Böylesi günlerle alakam yok ama son zamanlarda zihnimi, ruhumu, vicdanımı rahatsız eden mülteci meselesine yönelik yeni gelismeler hakkında bir şeyler söylemek istedim..
Surç-i lisan eyledikse affola..

Oğuz CANDARLI 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Mevlid Kandili Hakkında

Mevlid Gecesi / Kandili Hakkında ! Bu yazıdan sonra alttaki başlıkları tıklayarak diğer yazılara da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İnancınız Size Ne Kötü Şey Emrediyor!

İnancınız Size Ne Kötü Şey Emrediyor!   Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik …

Kapat