Ana Sayfa / Yazarlar / Türkiye’deki Kesintisiz Darbe Süreci / Vehbi KARA

Türkiye’deki Kesintisiz Darbe Süreci / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Eşek olmaya gör, sırtına semer vuran çok olur” demiş atalarımız. Biz de tam bu söze masadak olmuş bir toplumuz. Her 8-10 yılda bir faşist darbeciler darbe yapar memleketin tepesine oturup “Yağma Hasan’ın böreği” misali fakir fukaranın malını gâvurlara peşkeş çekerler. Darbelerin gerçek sebebini görmeyip ABD’ye suçu yüklemek ise insanları gerçeklerden uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir.

Gavur, elbette gavurluğunu yapacak. İslam dünyasını düşman olarak gören ve utanıp haya etmeden “Haçlı seferlerini” başlatacağını söyleyen ABD başkanı Bush gibi liderleri biliyoruz. Aynı pervasızlığı yapan Trump, boş durur mu? İslam dünyasını birbirine katıp Amerikan halkını Araplardan gelecek petrol paraları ile ihya edeceğini söyleyen bu iğrenç yaratıklardan dostluk beklemek budalalıktan başka bir şey değildir. Fırsatını buldukları ilk anda Türkiye’de darbe yapacaklarından hiç şüpheniz olmasın.

Bize düşen onlara bu fırsatı vermemektir. Öncelikle ev ödevlerimizi yapıp darbecilere karşı önlem almamız gerekiyor. Bunun için en başta ordudan başlamak gerekir. Evet, darbeci subayları yetiştiren Akademi ve Harp Okulları kapatıldı. Bu çok önemli bir gelişmedir. Fakat çok kısa bir zamanda “eski tas eski hamam” dercesine Feto’dan temizlenen Silahlı Kuvvetler, yeniden darbeci devrimci subaylara teslim edildi.

Hükümetin aklına “yahu bu faşist ve darbeci subayların başörtüsü ve namaz kıldıkları gerekçesi ile ordudan attığı askerleri göreve alalım” diye bir şey gelmiyor. Bırakın görev verilmeyi, sanki bir suç işlemişler gibi hala binlerce dindar insan haklarını alabilmiş değil. Ham yapıp yeriz diye ödleri kopuyor. Varsa yoksa “Atam sen kalk ben yatam nutukları” ve “sen olmasan biz olmazdık” gibi putçuluktan başka bir şey olmayan faşist masallar. Bunlardan dolayı yöneticiler ruz-i mahşerde hesap vereceklerini bilmiyor, besbelli. Ne yapalım; bu çıplak gerçekleri hatırlatma görevi yine bize düştü.

Et tekraru ahsen velev kane yüz seksen. Yine tekrar edelim. Yahu bu gittiğiniz yol çıkmaz sokak. Daha öncekilerde olduğu gibi yeniden tıkanıp kalacaksınız. Sizin ihmalinizi bu sefer 80 milyon vatandaş çekecek. Nedir bu Kamâl Atatürk güzellemeleri. Tarihten hiç mi ibret almadınız? Yahu önce bataklığı kurutmak lazım değil mi? İşte tekrar söylüyorum; bataklık, faşist ve darbeci askeri eğitimdir. Askeri okullarda özgürlük, hürriyet ve halkın seçimine saygı duymak değil, darbecilik, devrimcilik gibi çağdışı eğitim veriliyor. Bunu anlamak için zeki olmaya gerek var mı? Tarladan hiç eğitim almamış bir çiftçiyi çağırıp sorsan bu yalın gerçeği sana söyleyecektir.     

İlk defa 15 Temmuzda halkımız meydanlara inip, iman gücüyle tanklara ve mermilere göğüslerini siper ederek Feto’cu Askeri Darbe Teşebbüsünü geri püskürtmüş ve Allah’ın izniyle faşistlere kul köle olmaktan kendini kurtarmıştır.Ülkemizi yeniden kesintisiz darbe sürecine sokacak gelişmelere karşı uyanık olmak gerekmiyor mu? 250 Şehidimizin kanı yerde kalıp hiçbir işe yaramayacak mı?

15 Temmuz 2016 gününü; tarihin kırılma anı olarak görmek ve artık iyice bıkkınlık veren bu kesintisiz darbe sürecinin bitmesini istiyoruz. Bunun için ABD ile kavga etmek kadar eğitim kurumlarında halkın iradesine saygı gösterilmesi gerektiği anlatılmalıdır. Bu yapıldığı takdirde zaten bir daha darbe yapamayacağını anlayan ABD, süt dökmüş kedi gibi kös kös oturup yaptığı fenalıklarla yüzleşme sürecine girecektir.

Ne yazık ki başta siyasetçiler olmak üzere kimse işin farkında değil. Ne medyada ne de akademisyenler arasında “darbenin gerçek nedenlerini” anlamak için ciddi hiçbir gayret yoktur. İşte bu yazıda darbenin asıl nedeninden bahsedeceğim ta ki akıllanıp yeniden bu hain darbelere maruz kalmayalım.

Evet, darbelerin asıl sebebi Kamalizm’dir. Zira meclis kürsüsüne çıkıp “İhtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” diyen bir liderin peşinden giden herkes darbeci olup çıkar. Çünkü halkın iradesine saygı söz konusu olmayıp “ben dedim oldu” mantığı, jakoben ve tepeden inmeci anlayış, bu sonucu doğurmaktadır.

Faşistlerin suçüstü yakalanmasına sebep olan 15 Temmuz Cuntası darbe bildirisi “Yurtta Sulh Konseyi ve Atatürkçü düşüncenin bekası” vurgusu ile kendini ele vermiştir. Şimdi ise dünün Kamalist darbecileri, hükümetin utangaç politikacıları sayesinde kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Faşistleri anlarım lakin hükümetin bu politikacılarını anlamak mümkün değildir.

Balyoz davasında olduğu gibi apaçık darbe konulu plan semineri fütursuzca yapılan konuşmalara rağmen FETÖ’nün davayı murdar etmesi sonucunda eylemler beraatla sonuçlanmıştır. Şimdi sıra Kamalist darbe yapılanmasını masum gösterme çabalarına gelmiştir. 28 Şubat 1997 darbesi hala karara bağlanmış değildir. İşin bir de Yargıtay safhasını düşünün. Bu gidişle davanın yıllarca süreceği ve darbecilerden hesap sorulamayacağı açıktır. Ne de olsa davalar bitmeden yeni bir darbe daha olup faşist darbeci generaller paçayı kurtaracaktır. Oysa Türkiye’de Osmanlının son yüzyılından bu yana yaklaşık 100 yıldır kesintisiz açık veya gizli askeri vesayet düzeni bir türlü sona erdirilememiştir. Çünkü bu anlayış ve kafa yapısı ile darbeciler durdurulamaz.

Bütün bu darbelerin diğer bir gerekçesi din düşmanlığı ve Batılı sekiler yaşam tarzının dayatılmasıdır. İcracıları ve taşeronları ise Kamalist askerlerdir. Balyoz davasından yargılanan, hüküm giyen daha sonra paralel yapı ile mücadele sürecinde serbest bırakılıp, tutuksuz yargılamaları devam eden subayların bugün kahraman gibi bu darbecilerin yerlerine atanmaları endişe vericidir. Zira bunların hepsi suçlu olmasa dahi önemli bir kısmı geçmişte tıpkı şu anda FETÖ’cülerin yaptığı gibi Kamalizm adına askeri darbe teşebbüsünde bulunmaktan çekinmemişlerdir.

Ülkemizin geleceği açısından önemli günleri yaşadığımız bu dönemde unutulmaması gereken husus şudur: Devlet içindeki iktidar mücadelesinde, faşist güç odaklarından sadece bir tanesinin giriştiği darbe başarısız olmuştur. Bu da FETÖ’dür fakat diğerleri hala ayakta ve güçlerini korumaktadır.

Hiç kimse faşistlerin Avrupa kamuoyunu arkalarına alarak halkın tanklara meydan okumasını görmemezlikten gelmemelidir. “Anayasal düzen ancak asker eliyle tesis edilebilir” ve “halk sürece ancak itaat ederek dâhil olabilir” diyerek hezeyanlarını ortaya koyanlara karşı sesimizi daha gür çıkarmanın zamanı gelmiş de geçmiştir.

Askeri müdahaleler başarılı olduğu oranda ordunun devleti yönetme gücü artmış bu sayede orduyu özerkleştirmişlerdir. Adeta devlet içinde devlet kurulmuştur. Burada özerkleşme; devlet yapısı içinde ve siyasal iktidar karşısında ordunun iç ve dış siyaset konularında doğrudan rol oynamasını ifade etmektedir.

Bütün darbeler iç ve özellikle de dış sosyal ve siyasal aktörlerin müdahil olduğu güç ilişkileri içerisinde belirlenmiştir. Her bir askeri müdahale bu güç ilişkileri karşısında konum alışa göre bu toplumsal ve siyasal aktörler üzerinde güçlendirici veya zayıflatıcı etkiler meydana getirmiştir. Özellikle Fevzi Çakmak yönetimindeki silahlı kuvvetler, muhalif güç odaklarını tasfiye etmesiyle birlikte asker-sivil ilişkileri tek parti rejimindeki formuna bürünmüştür. Tek parti ideolojisini kendine ilke edinen ordu yönetimi artık milletinin değil “M. Kamal’ın ordusu” olmuştur.

Kamalizm’in yılmaz bekçiliğini yapan bu askerler, canları sıkıldıkça toplumun ana damarına bu azınlık adına müdahale edip hizaya sokmaya devam etmişlerdir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat bunlar arasında en baskın ve belirleyici olanlarıdır. 12 Eylül sonrası Türkiye’de artık kökleşmiş bir “Sürekli Darbe Rejimi” hâkim olmuştur. Meşru iktidar yanında bir de gölge iktidar söz konusu olmuş bazen çeşitli kaza ve vakıalarla bu görünmeyen iktidarın ipuçları yakalanmış olsa dahi kimse arkasını araştırmaya cesaret edememiştir. Artık halkımızın 15 Temmuzdaki onurlu başkaldırışı sayesinde bu gidişe son vermeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hükümete düşen görev ise tekrar geriye gidişi önlemek faşist unsurlardan devleti ve orduyu temizlemektir, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Yorumlar

  1. avatar

    Sayın Vehbi Kara..
    Yazınızı oturttuğunuz kemalizm hegemonyası güzel özetlenmiş.Ancak darbe geleneğine hiç uymayan ve sırıtan, bir cemaati bu son (delili olmayan) darbeyle isimlendirmeniz bütün yazınızı nakzeder niteliktedir. Zira bir yandan dindar subayların geri dönmelerini isterken yerine, kemalistlerin oturtturduluğunu ifade etmek tam bir paradokstur. Yurtta sulh cihanda sulh söylemi dediğiniz gibi kemalist bir felsefedir. Eğer bu cemaat o felsefeden geliyorsa milletimizle beraber darbeyi önleyen hükümet, sizin de eleştirdiğiniz son kemalizm açılımıyla bu kaosun bir parçası olduğunu resmetmiyor mu? Ortada tuhaf bir durum var? Ya cemaat diyeceğiz ya da Kemalistler..Bu yazınıza göre gelinen nokta kemalizm ise hükümet neden Atatürkçü oldu? Asıl sorulması gereken budur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (5) / Ayhan KÜFLÜOĞLU

Metabilim: Sihrin Yapısı Bilimsellik Felsefesi; başlangıçta yola çıkarken, aksiyom olarak doğru önvarsaydığı: “Evrende Tanrı’nın olmadığı; varsa bile …

Kapat