Ana Sayfa / Yazarlar / Türkiye’nin Silah Tedarik Anlaşmaları

Türkiye’nin Silah Tedarik Anlaşmaları

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Türkiye, silah alımı konusunda ABD ve Rusya tarafından devamlı olarak sıkıştırılıyor. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali dış politikada zor günler geçiriyoruz. İşte bu zor durumda devlet yöneticilerine bazı gerçekleri hatırlatarak yol göstermeye çalışalım…

Olayları mümkün olduğu kadar basitleşerek büyük fotoğrafı görebilirsek doğru karar verebilme şansımız artar. Bu nedenle teknik detaylarda boğulmadan ABD’nin “Eğer S-400 savunma sistemini alırsanız size dünyayı dar ederim” ve “Benim Patriot Füzelerini alın, sinirimi bozmayın Türkiye’nin de üretiminde görev aldığı F-35 uçaklarını da vermem ha!” gibi tehditlerini çok da ciddiye almamak gerekir. Bu nedenle hava savunma ihtiyacı çok acil olduğu için ne pahasına olursa olsun S-400 hava savunma Sistemleri alınmalıdır.

Çünkü ne ABD eski Amerika’dır ne de Türkiye höt deyince korkan bir ülkedir. Ne yazık ki ABD Başkanları ve politikaya yön veren siyasetçiler, Türkiye üzerinde almış olduğu yanlış istihbaratın kurbanı olmuş durumdadırlar. Bu noktayı biraz açalım:

ABD ekonomisi freni patlamış bir kamyona benzemektedir. Hızla uçuruma doğru giderken fren yapma eşiğini de geçmiş bir vaziyette çareler aramakla meşguldür. Zira her yıl yarım trilyon dolar cari açık veren ve özellikle Çin’e karşı 323 milyar dolar ticaret açığı bulunan ABD’yi hiçbir şey kurtaramaz.

Bu güne kadar tüketim tuzağına düşerek cari açığı kapatmak için devamlı dolar basan ABD, bu dolarlara karşı borçlanma senedi verdiği için dünyanın en borçlu ülkesi durumuna düşmüştür. Durumun dehşetini anlamak için şu bilgi yeterli olacaktır.

Eğer ABD, dünya üzerindeki likit olan bütün dolarları toplayıp borcunu ödemeye kalksa; ancak tüm borcunun yarısının yarısını ödeyebilir. İşte şimdi niçin freni patlamış bir kamyona benzettiğimizi anladınız mı?

Trump’ın yapmaya çalıştığı şudur: “Hızla çöküşe giden ABD ekonomisinin ömrünü birkaç yıl daha uzatmak”. Çünkü herkes gayet iyi biliyor ki birkaç yıl sonra gayri safi milli hasıla rakamları ile Çin ekonomisi ABD’yi geçecektir. ABD liderliği kaptırdıktan sonra “süper güç” yerine “süper batık” olarak anılmaya başlayacaktır. Bunu 5-10 yıl daha ömrümüz var ise hepimiz göreceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

ABD yıllarca hurda silah vererek güya müttefik olduğu ülkeleri sömürmüştür. Hatta bir ara ABD’nin stimli yani buharlı gemilerini almadığımız için Saratoga Uçak Gemisinden atılan 2 adet Sea Sparrow güdümlü mermisi ile Muavenet gemisini kaybetmiştik. Bu olay silah satışı konusunda ABD’nin ne kadar hassas olduğunun çok güzel bir örneğidir. Sadece Türkiye’ye değil bütün NATO ülkelerini hatta Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi bir çok ülkenin sırtından büyük paralar kazanmıştır.

Aslında ABD’nin F-35’i vermemesi Türkiye’ye büyük bir fırsat penceresi açmaktadır. Çünkü bu uçağın üreticisi olan ülkemize karşı “ticari skandal” niteliğinde olan bu karar sonucunda ABD’nin bütün güvenirliliği ayaklar altına alınacaktır. Tahkim gibi kuruluşlar hainlik edip Türkiye’nin hakkını vermese bile; bu ticari skandal yüzünden ABD silah endüstrisinin büyük bir darbe yiyeceğinden şüphe duymamak gerekir. Zira ticari anlaşmaları çiğneyen hiçbir ülke ile ticaret yapılmaz.

Elbette durum Türkiye için de çok iyi sonuç vermeyecektir. Ekonomik olarak ABD’nin saldırısı devam edecek kalkınma hızımız birkaç yıl ertelenebilecektir. Fakat şu hususu da unutmayalım: Türkiye son 5 yıldır zaten ABD’nin ağır yaptırımları ile mücadele etmektedir. Bizim ekonomimiz bu saldırılara karşı oldukça bağışıklık kazanmıştır. En çok dolar değer kazanıp Türk lirası değer kaybedecektir. Bu durumda ihracat ucuzlayıp ithalat pahalılaştığı için cari açık problemi de bitecektir. Ayrıca Türkiye, ucuz ve kaliteli konaklama ücretleri nedeniyle “dünyanın turizm cenneti” olacaktır.

Düşünün bir kere… ABD, FETÖ aracılığı ile “15 Temmuz Darbesini” gerçekleştiriyor, fakat darbeye rağmen ekonomimiz yıkılmıyor. Her yıl ihracat rekoru kırmaya devam ediyoruz. İşte “Türkiye eski Türkiye değil” derken ne demek istediğimi anlatabildim mi?

Hem ABD’nin uyguladığı ambargolar yerli sanayimizin ve özellikle de silah endüstrisinin gelişmesine büyük yarar sağlamıştır. Parasını ödediğimiz F-35’leri vermemekle kaybedeceğimiz bazı teknik ve teknolojik  kayıplar olsa da bunu telefi etmek için çok güçlü bir nedenimiz olacak ve kısa zamanda öncekiler gibi buradaki açığımızı kapatabileceğiz.

Keşke hem F-35’i alsak hem de S-400’leri ülkemize getirsek. Lakin ABD buna müsaade etmeyeceğini çok net bir şekilde açıklamış durumdadır. CHP’nin iddia ettiği gibi olayı sürüncemede bırakmak veya ertelemek; ülkemize hiçbir yarar sağlamayacaktır.

İşte sırf ABD’nin siyasi ve politik duruşu nedeniyle F-35 yerine S-400 sistemini tercih etmemiz gerektiğini birkaç madde ile izah etmeye çalıştık. Bu tehditlerin aslında çoğu zaman “blöf” olduğunu bilmekte yarar vardır. Bu işten ABD; bize göre kat kat daha fazla zarar görecektir.

Hele hele Çin ile giriştikleri gümrük savaşları ve İran’a saldırı ihtimalinin bulunduğu bir dönemde ABD’nin Türkiye’yi kaybetme riski vardır. Bunun sorumluluğunu ABD yöneticileri kaldıramaz. Zira böyle bir siyasi atmosferin ABD’ye ağır bedelleri olacaktır. 1974 Kıbrıs Harekatından sonra ABD ambargosuna karşılık; İncirlik hariç bütün ABD üslerini kapatmıştık. Çok da iyi olmuştu…  

Türkiye-Rusya ilişkilerinin sadece S-400 boyutuna indirgenmemesi gerekir. Bu konu Türkiye için F-35 uçaklarından ve Patriot Hava Savunma Sistemlerinden daha önemlidir. Bir de Türkiye-Rusya ilişkileri üzerinden giderek S-400’lerin niçin daha önemli olduğunu izah etmeye çalışalım.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Rusya, Türkiye’nin komşusudur. ABD gibi 15 bin km uzağımızda değildir. Karadeniz’de deniz sınırımız olduğu gibi fiilen işgal ettiği Suriye ve Ermenistan üzerinden kara sınırımız vardır.

NATO kurulduğunda muhtemel bir Sovyet saldırısında Batı Avrupa ülkelerini korumak, en azından Sovyet saldırısını geciktirmek için Türkiye bu Kuzey Atlantik Paktı’na alınmıştı. Fakat Sovyetler dağılınca bu sefer komünizm yerine İslamiyet esas düşman olarak ele alınmış Türkiye’de İslamiyet’e karşı NATO operasyonlarının cephe ülkesi olmuştu.

Günümüzde tatbikatlarda düşman unsurları olarak Varşova Paktı için kullandıkları kırmızı renk yerine; düşman olarak görülen İslam ülkeleri için yeşil renk kullanılmaktadır. Bu durum Batılı ülkelerin bakış açısını yansıtmaktadır. Ne yazık ki çıplak gerçek budur…

Aslında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra artık hiçbir işlevi kalmayan NATO’nun da kendisini fesh etmesi beklenirdi. Fakat bunun yerine sömürü çarklarını devam ettirmeyi seçtiler.

Büyük bir kriz geçiren savaş endüstrisi için kan gerekiyordu. Aranan kan “11 Eylül” saldırıları ile bulunmuş oldu. NATO’nın en başından beri patronu olan ve hurda silah satışlarından büyük paralar kazanan ABD, Afganistan dağlarında ve Irak’ın petrolle dolu çöllerinde harekat yapmaya başlamıştı. Savaş için akıl almaz senaryolar üretip cümle aleme saldıran ABD’ye artık kimse dur diyemiyordu…

Bu arada Sovyetlerin yerini almaya çalışan Rusya; Putin sayesinde eski Sovyet günlerine dönmeye çalışıyordu. Ruslar önce Gürcistan’a sonra da Ukrayna’ya saldırdılar. Resmen Kırım’ı işgal ettikleri yetmiyor gibi bir de ilhak ettiler. Yetmedi Suriye’ye girip halı bombardımanları ile çoluk çocuk demeden yüz binlerce Müslüman’ı katlettiler.

Aslında Müslümanlara karşı zulümde Rusya, ABD ile yarış içindeydi. Aralarında adı konulmamış bir ittifak vardı. Her fırsatta Müslümanları ezip akan kandan besleniyorlardı. Çıkardıkları suni sorunları cephede sıcak savaşlara dönüştürüp acımasızca insan kanı döküp silah satışlarından paralar kazanıyorlardı. Bu süreç hala devam etmektedir.

İşte S-400 konusuna bunun gibi farklı açılardan bakmakta yarar vardır. Elbette Müslümanlar ve özellikle Türkiye; ABD ve Rusya’nın saldırılarına karşı elleri ile armut toplamayacak yerli ve milli silah sanayisi ile İslam ülkelerine örnek olmaya çalışacaktır.

Özellikle silahlı ve silahsız insansız hava araçları üretimi ile tüm dünyada hayranlık uyandıran özel ve kamu silah şirketlerimiz; hava savunma sistemleri konusunda da çalışmaktadır. S-400’ler ile ilgili yapılan anlaşmalarda teknoloji transferi söz konusu olup savunma sanayi açısından hayati derecede önemlidir.

İşte ABD’nin S-400’lere karşı çıkarak F-35’leri vermek istememesinin en önemli sebebi Türkiye’nin teknoloji transferi konusundaki başarılarından dolayıdır.  ABD’nin hava savunma sistemi Patriot Bataryalarını daha önce satmak istememiş şimdi ise teknoloji transferi olmadan ve olmadık şartlar ileri sürerek veriyormuş gibi yapmaktadır. Bu sinsi oyuna düşmemek gerekir.

Rusya ise S-400’leri satarak Türkiye ile ortak üretim programını da kabul etmektedir. İşte sadece bu nedenle dahi ABD’nin küstah açıklamalarını ciddiye almadan ülkemize saygınlık getirecek bir duruş sergileme zorunluluğumuz vardır.

Kaldı ki; Milli Savunma Bakanı Akar’ın dediği gibi S-400 anlaşması yapılmış ve bitmiştir. Bu noktadan sonra geriye gitmek mümkün değildir. ABD’nin keyfi öyle istiyor diye yapılan anlaşmalar çiğnenemez.

Fakat ABD, İran’la yaptığı Nükleer anlaşmayı nasıl çiğnemiş ise aynı şeyi Türkiye’nin de yapmasını istemektedir. Bu iğrenç tutum olsa olsa Batılı ülkelere yakışır. Binlerce yıllık şerefli bir tarihe sahip milletimize yakışmaz.

Silah anlaşmalarından başka Türkiye’nin Rusya ile birlikte yürüttüğü Nükleer Santral Projesini de hesaba katmak gerekir. Her yıl yüzlerce öğrenci nükleer enerji konusunda Rusya’da eğitim görmekte ve ülkemizin geleceği açısından ileri teknoloji içeren bu çalışmalarda ortak adımlar atılmaktadır.

Ülkemiz doğal gaz ihtiyacının büyük bir bölümünü Rusya’dan karşılamaktadır. Ayrıca “Türk Akımı” projesi ile Rus doğal gazını Avrupa’ya nakletmektedir. Rusya ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler ABD ile kıyaslandığında mukayese edilemeyecek oranda büyüktür.

Bütün bunların ötesinde Rusya ile ilişkilerimizin öncelikli olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de bu ülkede yaşayan Türkçe konuşan halklardır. Halen Rusya nüfusunun % 20-25’ini Müslüman Türkler meydana getirmektedir. Her yıl sayısı hızla artan Müslüman Rus nüfusu ise Türkiye açısından çok önemlidir.

Türkiye ile Rusya arasında ilişkiler geliştikçe Rusya Müslümanları rahat nefes almakta geleceğe karşı daha güvenli hale gelmektedirler. Bu durumu çok iyi tespit eden FETÖ örgütü, bu iyi ilişkileri bozmak için Rus Büyükelçisini öldürtecek kadar ileri gitmiştir. Amaç Türkiye ile Rusya’nın arasını açmaktır. Ne yazık ki Davutoğlu Başbakanlığı döneminde ateşe körükle gidilmiş Rus savaş uçağının düşürülerek ilişkiler bozulmaya çalışılmıştır.

Nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasında kurulan iyi ilişkiler ABD-FETÖ kumpaslarını bozmuştur. Bu nedenle son zamanlarda sık sık tekrarlanan ve CHP sözcüleri tarafından dile getirilen “ABD ile ilişkileri bozmamak için S-400’leri almayıp 9 ay erteleyelim” gibi sözler tam anlamı ile Türkiye’yi tuzağa düşürme çabası olduğunu unutmamak gereklidir.

Son olarak şu hususu dile getirmekte fayda vardır. ABD, biz Rusya’dan S-400’leri almasak dahi Türkiye’nin milli savunma sanayini geliştirmesine müsaade etmeyecektir. Patriot bataryaları ve F-35 sadece bir bahanedir. Üzerimize daha çok gelmeye devam edecekler.

Bu nedenle Rusya ile kalıcı ikili ilişkiler geliştirmek zorunluluğumuz vardır. Bunu yapmazsak, Türk Cumhuriyetlerini de birer birer kaybetme riskimiz vardır. Çünkü ABD’nin girdiği her yerde ciddi nüfuz kaybı meydana gelmektedir. ABD’nin ve FETÖ örgütünün sinsi planlarını anlamak için zeki olmaya gerek de yoktur, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Olan Allah (cc) bütün eşyada bütün ahvâliyle bir anda nasıl tasarruf edebiliyor?

SORU: “Hâlık-ı Âlem birdir, Ehaddir, Sameddir. Hem herşeyin Hâlıkı Odur. Ehadiyet-i Zâtiyesiyle beraber, doğrudan doğruya …

Kapat