Ana Sayfa / Yazarlar / Türkiye’yi Çirkinleştirenler, Ne İstiyorsunuz?

Türkiye’yi Çirkinleştirenler, Ne İstiyorsunuz?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Türkiye’yi Çirkinleştirenler, Ne İstiyorsunuz?

TÜRKİYE’nin, kendi uzun tarihi ve modern zamanlarda yapılanlar hariç, çok güzel bir ülke olduğu, gelin görün ki birtakım insanların bu ülkeyi çirkinleştirdiği kanaati bende de var.

Çirkinleştirenlerin bazı sade kişiler, görevliler, kuruluşlar, kuruluşların bazı birimleri, hatta bazı kurallar olduğunu, sunacağım misâllerden eminim siz de kolayca görecek ve benim gibi düşünenlerle aynı kanaatte olacaksınız.

“Çirkinleştirirlerse çirkinleştirsinler, ne olmuş yani?” gibi bir ifadeyle geçiştirilemeyecek veya görmezden gelinemeyecek kadar sonuçlarının ağır olduğunu ve daha da ağırlaşacağını da izah etmek istiyorum. Elbette çaresi de var, onu da arz etmek isterim.

Hayatı zehreden, günlük hayatta karşılaştıklarımız, yaşadıklarımız; başlangıçta “Bunun için de ülkeyi terk etmeye kalkışılır mı?” diyebileceğiniz, sonunu okuyunca da “Aslında haklı” diyeceğiniz durumlar…

Bir hanım minibüse biniyor. Neredeyse her binişinde yanında oturan erkek, bacaklarını gererek, yayılarak oturuyor. Otobüste, tramvayda, metroda, ayaktayken, kadın veya erkek, hiç fark etmiyor; aradaki mesafeyi neredeyse sıfır yapmaya çalışan tip… Yolun karşısındaki komşusunun bol meyve veren kayısı ağacını, sahibi yokken ve izin almaksızın, haber vermeksizin budayan biri… Apartmanda ortak alanları sürekli işgal etmeye çalışan, eşyalarını koyan komşu… Alışverişte, iş ve işlem yapma sırasında sürekli araya kaynamaya çalışan kişi… Ev kapınızın önüne, arabanızı koyduğunuz yere, park edecek başka yer de, üzerinde bir bilgi de bırakmayan kimse… Yahut özensiz park etmesi sebebiyle sizin arabanızı garajdan çıkarmanıza mâni olan falanca… Bunlar gibi o kadar çok örnek yaşıyor veya duyuyorum ki… Şunu soruyor ve ümitsizliğe kapılıyorum bir an: “Bunlardan nasıl kurtulur, yok sayılmışlık duygusuyla nasıl başa çıkabilirim?”

Avrupa, Kanada, Avustralya ve ABD gibi ülkelerde bunların yaşanmadığını bilen insanlara, oralara gitmekten daha iyi bir cevabınız var mı? Benimki yazının sonunda…

Peki, vazifeleri ve geçim sebepleri hayatı kolaylaştırmak, insanları memnun etmek olan görevliler/yetkililer şu güzelim ülkemizi nasıl çirkinleştiriyorlar? En kestirme cevap şu: İşini eksik yaparak, yaptığı işi bütünüyle öğrenmeksizin karşıdakinin de duygularının, zamanının, emeğinin, parasının kıymetli olduğunu umursamayarak, kötü bir iletişimle… Peki, çaresi? Maalesef görünür zamanda yok!

Bir konuda engelli insanlara yardımcı olmak, sorunlarına çözüm bulmak istiyorsunuz. Bu hizmete engellilerin müracaat etmesi için haberdar edilmeleri, hizmetin duyurulması icap ediyor. Kamu kuruluşunun bu bilgi yazısını ilgili birimlere sevk etmesi lâzım. Sadece duyuru yazısı… Bu bilgiyi duyan, hizmeti almaya ister gelir, ister gelmez; o kamu kuruluşuna/memurlarına tek kuruşluk bir maliyeti yok; emekse imza ve yan odaya vermek veya e-posta atmak, hepsi bu. İnanmayacaksınız, böyle bir yazı tam 29 gün bekledi. Bu yazının akıbetini sorduğumdaysa ilgili memurun 9 günlük bayram tatili öncesi alışverişe gittiğini ve bilgi alamayacağımı söylediler. O 9 günlük tatilde o memurun, vatandaşın cebinden idarî izinli sayıldığını hatırlatmama (bilmem) gerek var mı? 9 günlük tatil az gelmiş, tatil öncesi alışverişe gitmiş. Konuyu öylece bırakacağımı sanırım düşünmezsiniz; amirini aradım, o da ortada yok. Bununla ilgili daha önce köşe yazdığım bir gazetede açtım ağzımı, yumdum gözümü. Amiri hanımefendi, benim hakkımda, gazeteye gönderdiği tekzipte ne ima etti, biliyor musunuz? Ondan ihale istemişim, onlar vermeyince de böyle yapmışım. Üstelik hiçbir ticarî kuruluşum veya bağlantım olmadığı hâlde bunu söylediler. Onun üstündeki şahıs da ona sahip çıktı.

O amiri ve tepesindeki şahsın akıbetini merak ediyorsanız söyleyeyim: O amir, çirkinleştirdiği ülkeyi bırakıp herkesin gitmek istediği bir ülkeye kamudan maaşlı olarak gitti ve oradan Türkiye’yi çirkinleştirmeye devam ediyor. Onun tepesindeki de kızakta bir görevde örümceklenmekle uğraşıyor. Keşke bu yaptıkları yüzünden görevden alınmış olsalardı. Belki en acısı da bu. Bunları yaşadıkça ne yaptığımı da yine yazının sonunda paylaşacağım…

Biraz da kuruluşlardan ve kurallardan bahsedelim. Hangi kuruluşun problem üretip fayda üretmediğini anlamak için basit bir test yapılabilir: Her birimi dönüşümlü olarak 1 yıllığına kapatalım, bir sorun çıkıyorsa, demek ki gerekli. Çıkmıyorsa da açmaya gerek yok. Hastanelerin hasta hakları birimleri meselâ… Bir keresinde uğradım. Gittiğime gideceğime pişman oldum. O birimin gereksizliğini hakkâ’l-yakîn öğrenmiş oldum. Bunun gibi, kamuda açılmış ve kapatılması unutulmuş çok birim var. Büyükşehirlerdeki muhtarlıkların da maalesef fonksiyonlarına uzun süreden beri şahit olmuyorum. Nasıl bir sorun üretiyor? Mahkeme tebligatları bize ulaşamazsa muhtarlığa veriliyormuş. Peki, ben muhtarlıkta olduğunu nasıl anlayacağım? Bu sorun üreten kuruluşlar veya birimler listesini Anayasa Mahkemesi’nden başlayarak uzatmak mümkün.

Çirkinleştiren kurallara gelince… Bunları oturup yazmaya kalksam, bu derginin tamamı bile yetmez!

Ehliyeti olan bedensel engelli sürücülerden tekrar “araba kullanıp kullanamayacaklarına” dair rapor istenmekte. Onca hekim ve mühendisin işi gücü yok, engellinin şartları da çok kolay ve zevkine rapor alması gerekiyor, kurullar da tabiî herkesi onaylamış olmamak için arabasıyla giden engellinin ehliyetini iptal ediyor… Şimdi gel çık işin içinden!

Meselâ, üstün kabiliyetlisiniz ve kapasiteniz üniversite okumaya müsait. Belli yıllardan ve yaşlardan önce okulları bitiremezsiniz. Böyle bir kurala ne gerek var? Kravat takma, rahatsız ayakkabı giyme, iklim şartlarına uymayan kıyafetlerle dolaşma, çalıştırılan personelin zorunlu olarak bankada hesap açması, zorunlu olarak derneklerin adres göstermesi, yine derneklerin ilgili müdürlükten gelen evrakı elden teslim alma zorunluluğu gibi ülkeyi çirkinleştiren kurallar pek çok.

İçiniz kararmış olabilir. Bu konularda neler yaptığımı ve neler önerdiğimi şu şekilde arz edeyim:

Şahıslar çirkinleştirdiğinde iletişim teknikleri geliştiriyorum. Böylelikle çirkinleştirmesini engellemeye çalışıyorum. Bu mutlak başarı getirmemekle beraber ciddi sonuç alıyorum. Hele yakın çevremde anlamlı bir başarıdan söz edebilirim. İletişim tekniklerini de bir ara yazmak isterim.

Görevlilerin veya yetkililerin çirkinleştirdiğini görünce lisan-ı münasiple izah ediyor, bunları yaparken egomu ve sıfatlarımı yok ediyorum. Alttan almak ve tatlı dilden anlamıyorsa döşeniyorum dilekçeleri ilgili yerlere. Amirlerinden CİMER’e kadar… Siciline bir çizik attırmak, onun ömrü boyunca karşısına çıkacak bir hatıra olarak kalacak.

Kurum ve kuruluşlarla ilgili olarak süreci, mensubu olduğum parti ve STK’lar aracılığıyla yürütüyorum. Güzel bir şekilde sununca siyasiler en anlayışlı kişiler. O yüzden çok hızlı bir başarı kazanıldığını söylemem gerekir. E-Devlet muhteşem bir başarıdır.

Çirkinleştiren kurallara gelince, bunlar da aynı şekilde parti ve STK aracılığıyla ortadan kaldırılması gerekenler hanesine yazılmalı. Tabiî burada kültürel olarak olmayan kurallar çıkaran görevlileri ve yetkilileri unutmamak lâzım. O tür kişiler kültürel olarak bir vatandaşın kolayca ve güzel bir hizmet almasının görevlileri ve yetkilileri değersizleştirdiğini zannediyorlar. Zorlaştırdıkça/çirkinleştirdikçe kendilerinin değerli hâle geleceklerini sanıyorlar.

Hepimiz şunun farkında olmalıyız: Nereye gidersek gidelim, sorunla karşılaşırız. Mühim olan, sorun çözmek ve çirkinliği ortadan kaldırmak, güzelliği meydana getirme tekniklerimizi ve pratiğimizi geliştirmek. Elbette bununla bir iki kişi ilgilenirse düzelmez; hem sahile, ormana veya sokağa çöp atmamak, hem de atanları uyarmak örneğinde olduğu gibi, her türlü çirkinlik karşısında güçlü bir refleks ile tepki koymak zorundayız. Bunun kalıcı olması için hem sebep ve sonucunu tatlı tatlı izah etmeli, hem de izahtan anlamayanlar için müeyyide yoluna gitmeliyiz. Zira hepimiz güzellikleri hak ediyoruz.

Lokman AYVA

Yazar : Lokman AYVA

1 Haziran 1966 yılında Konya’da doğdu. İlkokulu Ilgın İnönü İlkokulu’nda okurken menenjitten görme kabiliyetini kaybetti. Körlüğün etkisiyle beş seneyi evde geçirdi. Eğitim hayatı, 1982 yılında başladığı Ankara Körler Ortaokulu ile kaldığı yerden devam etti. Lise eğitimine Konya Gazi Lisesi’nde başlayan Ayva, Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi’ni 1988, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü 1993 yılında bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisansı 1996’da tamamladı. Hâlen aynı üniversitenin Modern Türkiye Tarihi Atatürk Enstitüsü’nde doktorasını yapmaktadır. İşportacılıktan radyo programcılığına, bilgisayar öğretmenliğinden İngilizce öğretmenliğine, İBB Özürlüler Koordinasyon Merkezi Kurucu Başkanlığı’ndan Özürlüler Merkezi Yöneticiliği’ne kadar birçok işte çalıştı. Siyâsî hayatı, 1999 yılında Fazilet Partisi’nden İstanbul milletvekilliği adaylığıyla başlamış, 14 Ağustos 2001’de AK Parti Kurucular Kurulu Üyeliği, 13 yıl süren AK Parti MKYK Üyeliği, 22. ve 23. dönem olmak üzere toplam 9 sene İstanbul Milletvekilliği ve yaklaşık 4 senelik Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyeliği ile devam etmiştir. Gönüllülük çalışmalarını özürlülerle ilgili Türkiye Beyazay Derneği, Fiziksel Engelliler Vakfı; uluslararası çalışmalarını ise Alman-Türk Evi Vakfı, Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi çatısı altında icra etmiştir. Ayrıca, yurtiçinde ve yurtdışında konferanslar, seminerler vermekte, birçok sahada danışmanlıklar yapmaktadır. Hâlen Türkiye Beyazay Derneği’nin Genel Koordinasyon Kurulu Üyeliği, Fiziksel Engelliler Vakfı Genel Sekreterliği ve İstanbul Medipol Üniversitesi’nde öğretim görevlisi vazifelerini yerine getirmektedir. Evlidir ve Şems Tarık ile Lemi Can adında iki oğlu bulunmaktadır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Ben de şimdi onlara, hukuk-u âmmenin hukukullah hükmüne geçtiğini bilenlere, umumen selâm ve dua ediyorum. Said Nursi/ Emirdağ Lahikası 2

    Muhterem Lokman Bey: sizin vatan milet gayret ve cesaretinizi ruhu canımla tebrik ediyorum.
    Ülkemizin en emel anasorunu; kulhukuku ve kamu hukukunu Allah hukuku olarak tanımamak ve bu yüzden külli günah ve vatana zarar vermeleridir.
    Bu yasa diriltilmezse pisipisine gideceğiz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Allah’ım! Senden Hidâyet, Takvâ, İffet ve Gönül Zenginliği İsterim.” 

“ALLAHIM!  SENDEN HİDÂYET, TAKVÂ, İFFET VE GÖNÜL ZENGİNLİĞİ İSTERİM."  (Müslim, Zikir 72, Tirmizî, Daavât 72) …

Kapat