Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Feyizli Sözler & Kıssalar & Dualar / Turtuşî’den, yöneticilik, maliye ve rüşvete dair nükteler

Turtuşî’den, yöneticilik, maliye ve rüşvete dair nükteler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Siyaset âlimi Turtuşî’den, yöneticilik, maliye ve rüşvete dair nükteler

Yazar: Said AYKUT

Ebû Bekr Muhammed b. Velîd b. Muhammed b. Halef el-Fihrî et-Turtuşî Endülüs’te, bugün Tortosa diye bilinen bir yerde doğdu. Şehir, Saragosa emiri Muktedir b. Hud’a bağlıydı. Farklı ırk ve kültürlerden gelen âlimlerin eser yazdığı, dünyanin binbir incisinin mevcut olduğu acaip bir yerdi. Zaman geldi Sekalibe (Slav) adı verilen taifelerin emri altına girdi, zaman geldi Bask asıllı müslümanların, evet, bugün Basklar diye bilinen ırkın müslüman atalarının ilim tahsil ettiği bir mıntıka oldu.(1)

Turtuşî işte böyle bir mıntıkada hicrî 451 yılında doğdu. Kureyş soyundan gelmektedir. Ebubekir Muhammed el-Fihrî veya ibn Ebî Randeka diye de tanınır.(2)

Dünyaya meyletmeyen, kellesinin uçurulma ihtimali olsa da hakkı söylemekten çekinmeyen biriydi.(3) Keramet ehliydi, zindandayken kendisini hapseden adamın feci bir şekilde öleceğini söylemiş, tam söylediği vakitte de mezkûr zat öldürülmüştür.(4)

Turtuşî çok gezmiş biridir. Kuzey Afrika’nın en ucundan başlayan seyahatı Suriye’ye kadar uzamış, en sonunda Mısır’a yerleşmiştir. İbn Ferhun, Turtuşi’nin Mısır’da zengin ve hikmet âşığı bir kadınla evlendiğinden, bulunduğu evi kütüphaneye çevirdiğinden bahseder.(5)

İbnü’l-Makkarî’nin bildirdiğine göre, 520 h. senesinde vefat etmiştir. (İskenderiye, Cumâdalûlâ ayı, Cumartesi, Sabaha doğru-1126 m)(6) Brockelmann da buna benzer bir tarih veriyor (7)

Turtuşî yüzlerce hocadan ders almış, binlerce insanı aydınlatmıştır. Hocaları arasında Ebu’l-Velid el-Baccî,(8) Ebu Ahmed el-Cürcânî, Ebu Ali et-Tüsterî gibi(10) âlimler sayılabilir. Talebeleri arasında ise, fıkıh bilgini kadı Ebu Bekir İbnu’l-Arabi, Sadrulislam Ebu’t-Tahir ez-Zührî,(11) Mayorkalı Ebubekir Muhammed gibilerini sayabiliriz.(12)

İlim dünyasına sunduğu eserler 20 civarındadır. (13) Bunlar, Hadis, Arap Edebiyatı, Siyaset, Fıkıh, Hikmet ilimleri, Kelam, Münâzara Usûlü gibi farklı sahalara ait kitaplardır.

En meşhur eseri Sirâcü’l-Mülûk’tur. Bu eser adalet ve güzel ahlakı temel alan bir danışma ve rehberlik kitabıdır. Kitap, İslâm Dünyasında kütüphanelerde en çok bulunan eserler arasında sayılabilir.
Eser, fıkıh, nasihat, felsefe bahisleri, kelam, şiir, aforizma, savaş hileleri gibi çok farklı mevzularda son derece akıcı bölümleri ihtiva eder. Siracü’l-Mülûk öylesine yaygın bir öğüt ve danışma kitabıdır ki İbn Haldun, Mukaddime’de defalarca onu anar, eleştirir veya bahis mevzuu eder.(14)

Biz de böylesine geniş bir coğrafyada kabul görmüş mezkûr eserden bazı pasajlar aktararak yorumlayalım istedik..

VALİLER NASIL OLMALI?

Turtuşî’ye göre bir bölge veya şehrin yönetimini üstlenen kişi evvelâ kaliteli adamlara muhtaçtır, hem de her neviden… Şöyle diyor:

“Vali, sınıf sınıf insana muhtaçtır. Tıpkı cengâverin çeşitli aletlere muhtaç olması gibi. Savunmak için kalkana, karşı koymak ve iş bitirmek için kılıca, düşmanı uzak tutmak için oka, darbelerin işlememesi için zırha ihtiyaç varsa, yonetici de çevresinde birinin yerini diğerinin tutamayacağı muhtelif vazife ve karakterde görevliler bulundurmalıdır. Kimi, rey ve müşâvere, kimi savaş ve cidâl, kimi güzel yazı ve hitâbet, kimi gelirlerin korunması, kimi de bilgi ve ahlâk hususunda diğerlerinden ileridir.

Bir idâreci yukarıda andığımız şekilde çeşitli tiynet ve kabiliyette insanların çevresinde toplayamazsa şehrini ve ülkesini doğru dürüst yönetemez”

Turtuşî’ye göre idâre mevkiindeki adam zaafiyet ve suistimale düşmeden yumuşak olabilmeli, gerektiği zaman da cezayı verebilmelidir. Şöyle diyor:

“Halife Abdülmelik b. Mervân tarafindan, Bişr b. Mervan’ın halini araştırmak üzere gönderilen istihbarat memuru (Sahibu’l-berid) geriye döndüğünde Bişr’i şöyle vasfetti:
-Ey Hükümdar! Bişr sert ama öfkeli değil, yumuşak fakat, zayf değil…

Abdülmelik şöyle dedi:
-İşte kaliteli ve güvenilir dediğim adam bu! Böylesi zor bulunur. İyiler onun yanında huzur bulur, kötüler ve zâlimler ondan korkar. O, suçun cezasını verir, gerektiğinde affetmeyi de bilir.

Meşhur bir feylesof der ki: İnsanları, takındıkları tavır ve ameli ile değerlendiriniz, boyuna posuna bakarak değil. Zira akbaba onca büyüklüğüne rağmen leş yer, su kuşu ise ufacıktır ama, ölü değil diri, taptaze balık yer.

Hint vecizelerindendir, şöyle derler:

“Tecrübeli ve disiplinli hükümdar ve idâreci, çevresindeki adamlarını ne kadar severse o kadar uzak tutmalı, ‘zarar verebilirim’ korkusuyla kendinden sakındırmalıdır. Tıpkı eline zehirli bir iğne batan ya da yılan tarafindan sokulan kimsenin parmağını boğması (veya kesmesi) gibi. Böylelikle zehirin bedene dağılması önlenmiş olur.”

Turtuşî’ye göre idâre mevkiindeki adam övülmek aşkıyla yanmamalıdır. Şöyle diyor:

-Ey Yöneten!
Sakın ha, övülmek aşkıyla yanma! Çünkü kim methedilmeyi severse, kendini sebepsiz yere öven şaşılası ve gafil adama benzer. İnsanlar, başlarındaki yöneticinin övülmekten hoşlandığını öğrenince hâcetlerini gidermek için sıra sıra dizilir, yağcılığa başlarlar… Neticede genel kitlenin ve onların temel ihtiyaçları giderilmez… Sadece senin övülme ihtiyacın giderilir.

Resulullah buyuruyor ki;
“Yağcıların suratına fırlatın toprağı!”

Hz. Ömer (r.a), sertlik ve yumuşaklık hakkında şöyle bir ölçü koymuştur:
Baştaki bazan öylesine şiddetli olmalı ki, hak uğrunda boyun vurmak, bir zâlimi cezalandırmak küçük bir av kuşunu vurmak gibi kolay gelmeli ona! Lâkin gerektiğinde öyle nazik, kibar ve merhametli olmalı ki, bir serçeyi dahi incitmemeli!

Turtuşî’ye göre iyi yönetebilmenin şartları arasında Kur’an ilmi, farzların edası, tarih bilgisi, vb. birçok şey vardır. Diğer şartlara kitabının başka yerlerinde değinmiştir. Bâhusus zikrettiğimiz şartları arzetmek bakımından şu hâdiseyi anlatır:

“İyas b. Muaviye, nasıl vâli olduğunu şöyle anlatırdı:
Ömer b. Hübeyre beni huzuruna çağırıp bir şeyler sordu. Ben uzun uzun susunca sıkıldı, şöyle dedi:
-Eh… Biraz konuşsan gayrı? Ne bu hal? Ben de,
-Tamam, cevap vereceğim, içinden ne geliyorsa sor! dedim. Başladı sormaya;

-Kur’ân okuyor musun?
-Evet
-Allah Teala’nın farz kıldığı hususları ifâ ediyor musun?
-Evet
-Arapların tarihini bilir misin?
-Evet
-Diğer kavimlerin tarihini, gelenek ve göreneklerini, savaş tecrübelerini bilir misin?
-Bu işi herkesten iyi bilirim, esas bilgim bunda!
-Senden faycdalanmak, seni idâreci yapmak istiyorum.
-Öyle dersiniz efendim, ama bende üç özellik var ki onlar yüzünden vazife yüklenmeye elverişli değilim.
-Neymiş onlar?
-Çirkin adamım, tipsizim! Sert ve yalın sözlüyüm.
Ayrıca maksadını doğru düzgün ifâde edemeyen, işini sağlam tutamayan biriyim!
Ömer b. Hübeyre, bu mazeretlerime haşin bir şekilde cevap vererek beni payladı:
-Çirkinliğine gelince, bana ne? Yakışıklılığınla övünecek değilim! İçindeki muradını ifâde edemezliğine gelince, bakıyorum bülbül gibi şakıyorsun! Kötü huylu sert olduğuna gelince, eğrilirsen seni düzeltecek kamçı var.
Ömer, bu diyalogdan sonra beni vali tayin etti.”(15)

Bilindiği gibi İyas b. Muaviye, Arap Kavmi’nin dâhilerindendir. Turtuşî, kitabının diğer yerlerinde de ondan bahsediyor.

MÂLİYE VE GARİP BİR BEDDUA

Turtuşi’ye göre iktisadî işler, ehil olana verilmelidir. Şöyle diyor:

“Ey Dost, bilmelisin ki maliye ile ilgili görevler sadakat, tecrübe, disiplin ve emanet vasıflarını taşıyan adama verilmelidir! Temel vasıf; ehliyet, yeterlilik olmalıdır. Adam kayırma ve menfaat ile dönmemelidir bu işler! Ayrıca bütün atamalarda, tansib ve tayin işlerinde en önemli prensip, isteyenlerin değil, layık olanların bu görevlere getirilmesidir.
İmam Buhari (ra.) Sahih’inde Ebu Musa el-Eş’ari’den şu hadisi rivayet ediyor:

“Rasulullah (s.a)in yanına geldim. Benimle beraber birisi de gelmişti. Selam verdik. Yanımdaki hemen;
-Ya Rasulullah! Beni (zekât) memuru yap! dedi.
Rasulullah şöyle buyurdu:
Biz, tutkuyla isteyeni, işimizde kullanmayız.”

Turtuşî, ehliyete ve liyâkata azamî derecede ehemmiyet veren biridir. Şöyle garip bir bedduayı naklediyor:

“Alâ b. Eyyub’un rivayetine göre Halife Me’mun bazı memurlarının suistimaline çok kızdı ve şöyle dedi:

Allah seni hemen öldürmesin de alçak, hain ve beceriksiz adamların çekip çevirdiği bir devlete tebâ kılsın!
Yine malumdur ki, ashabtan biri kendisine eziyet veren adama şöyle beddua etmiştir:
-Çocukların (tıfıl ruhluların) devlet başkanlığı yaptığı devreye erișesice!”
Turtuşî’ye göre devletin dejenerasyonuna yol açan en etkili faktör, ekonomi faaliyetlerine çıkarcı ve muhteris adamların tayin edilmesidir. Ayrıca zulüm, üstüste yapılan zam ve haksız vergiler de toplu isyanlara sebep olur. Şöyle diyor:

“Dostlar! Devlete çöken fesadın en kuvvetli sebebi, maliye görevlerine menfaatçı ve muhteris adamların atanmasıdır. Zira böyle mesuliyetli işleri, samimiyet elbisesine bürünmüş hırsızlardan ve âbid görüntüsündeki kurtlardan başkası tutkuyla istemez. Onlar dünyanın her şeyine dişleriyle, tırnaklarıyla sarılırlar. Dinlerini, ilkelerini ve mürüvvetlerini bir kenara firlatırlar. Aşağılık bir hayatın kısa vadeli metâına koşarlar. Emanete karşı aşırı isteklilik, hıyanet alâmetidir! Onlar Allah’ın kullarına verdiği serveti kapıp kaçırır, kendi kudret ve satvetlerinin artması için kullanırlar. Eh.. böyle bir durumda müslümanlar niçin itaat etsin? Memleketin her yanında işler bozulur.”

Turtuşî akla gelen mukadder suallere de cevap verir:

Şimdi, Yusuf (as)in maliye mesulu olmayı talep sebebi nedir? diye soranlar olacak. Bu soruya şöyle cevap veririz: Yusuf (as) Allah’ın nebîsiydi. O zaten liyâkat ve ehliyet şartlarnı taşıyordu. Pek çok görevin ve hazine vekiliklerinin ehil olmayan ellerde zâyi olduğunu görmüştü. Bu yüzden kendini teklif etmiştir. Bu gün bile, ehil olanlar mevcut değilse ve kişi liyakat sahibiyse kendini takdim edebilir.

Turtuşî’ye göre bir yere atanan memur bazı şartlara riayet etmelidir. Şöyle bir rivayeti naklediyor:

Ömer b. Hattâb (ra) bir yere (zekât ve idare için) memur gönderdiğinde dört şeyi şart koşardı:

1) Süslü ve pahalı bineklerde gezmeyeceksin.
2) İnce ve lüks elbise giymeyeceksin.

3) (Halkın yemediği) yumuşak ekmek ve leziz yemekleri tatmayacaksın.

4) Halkla kendi arana kapıcı, mâbeyinci gibi adamları doldurmayacak, milletin işini görmemek için kapını kapamayacaksın.16

RÜŞVETİN FAİZE BENZEYİŞİ VE BIR KAÇ BEYİT 

Turtuşî de faizi haksız kazançlarn tümü olarak algılar, fakat onun rüşveti faiz olarak izah ediş tarzı enteresandır.

Şöyle anlatıyor:

“Kâinatın efendisi Peygamberimiz (sa) tarafından buyurulduğuna göre, dostunu kayırmak isteyen ve bu gayeye mâtuf olarak kendisine verilen hediyeyi kabul eden kişi, faiz kapılarından (sayılacak) büyük bir kapı açmıştır.17

Bu sözün sırrı şudur: Sen dostunun ihtiyacını zalim bir otorite veya sultan nezdinde giderebilmeye kãdir isen
isen, böyle yapman zaten sana vâciptir! Dolayısıyla ayrıca bu iş için para alman tıpkı faize benzer.”

Turtuşî, rüşvet makamında verilen hediyenin insanı kör ettiğine değinerek ömrünü rüşvetle idame ettirenlerle alay eder:
“Atasözüdür; hediye insanı kör ve dilsiz eder, derler. Bazı edipler rüşveti ipe benzetirler, ona sarıldın mı işlerin görülür!
Rüşvet hakkında şu beyitleri sóylemiştim:

Kapıyı en iyi çalan, en iyi tıklatan,
Elleri dolu gelendir, ihsan akıtan!
O tek başına da yürüse yalpalar, yükünden.
Eğilir başlar önünde, görünür kelle, kökünden.
Faydası dokunan en iyi şefaatçi şimdi.
Bir imza ki iki yaprak arasına indi!

***
Eğer bir ihtiyacın ağına düşersen,
Eğer sımsıkı borç batağına düşersen,
Hemen gönder bir körü,
Yanında bir sağır bir dilsiz bir de kekeme!
Bırak, gönderme bir başka elçi hâkime,
Sadece bir elçi deminkilerle, “dirhem” isminde!

Abdülmelik b. Mervan, rüşvet alan kadısı el-Hârisî için söyle yazmıştı:

Rüşvet bir evin kapısını çalınca 
Orada “emanet” de otursa girip yerleşir.

Emanet apar topar o evden kaçınca,
Sefihe tenezzül etmeyen halimle dertleşir!”(18)

Akademya Dergisi, 2. Sayı, Nisan 1996

NOTLAR:
Makaleye ulaşmamıza vesile olan” İdp, İslamcı Dergiler Projesi” ekibine teşekkür ederiz. 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
10 Maddede Müslüman Kardeşinin Senin Üzerindeki Hakları

Bir Hadîs-i Şerîf: “Şu dört şey Müslümanların senin üzerindeki haklarındandır; İyi yolda olanları desteklemen, Günahkârları …

Kapat