Ana Sayfa / Yazarlar / Üç Aylar / Hasan ERDOĞAN

Üç Aylar / Hasan ERDOĞAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Çok şükür çok bereketli aylara girdik. Elhamdulillahi haza min fadli Rabbi. Bütün okuyucularımın bu mübarek gün ve gecelerini tebrik eder, dua eder dualarınızı beklerim.

Bu konuda çok abartılı mesaj ve paylaşımlar gördüm.  Evet bu aylar faziletli, fakat RAMAZAN AYI kadar hele hele Leyle-i Kadir kadar faziletli olamaz. Receb ayında tutulan oruç işte şu kadar sevap diye abartılı, akla-nakle dayanmayan rivayetler. “Şeyh uçmaz mürid uçurur” kabilinden uçuk şeyler. Bu tür hurafeler belli maksat için veya safdil bazı kimselerin uydurması.  

Bediüzzaman hazretleri:
“İman duayı bir vesile-i kat’iyye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye, onu şiddetle istediği gibi; Cenab-ı Hak dahi “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” mealinde
ﻗُﻞْ ﻣَﺎ ﻳَﻌْﺒَﺆُﺍ ﺑِﻜُﻢْ ﺭَﺑِّﻰ ﻟَﻮْﻟﺎَ ﺩُﻋَٓﺎﺅُﻛُﻢْ
ferman ediyor.
Hem
ﺍُﺩْﻋُﻮﻧِٓﻰ ﺍَﺳْﺘَﺠِﺐْ ﻟَﻜُﻢْ
emrediyor.

Eğer desen: “Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor.
Halbuki âyet umumîdir, her duaya cevab var ifade ediyor.”

Elcevab: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır.
Her dua için cevab vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk’ın hikmetine tâbi’dir.
Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: “Yâ Hekim!
Bana bak. Hekim: “Lebbeyk” der.. “Ne istersin?” cevab verir.
Çocuk: “Şu ilâcı ver bana” der.
Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
İşte Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hazır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab verir.
Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir.
Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
Hem, dua bir ubudiyettir.
Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir.
Dünyevî maksadlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir.
O maksadlar, gayeleri değil.
Meselâ: Yağmur namazı ve duası bir ibadettir.
Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir.
Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir.
Eğer sırf o niyet ile olsa; o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz.
Nasıl ki güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir.
Hem Güneş’in ve Ay’ın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir.
Yani gece ve gündüzün nurani âyetlerinin nikablanmasıyla bir azamet-i İlahiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenab-ı Hak ibadını o vakitte bir nevi ibadete davet eder.
Yoksa o namaz, (açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabıyla muayyen olan) Ay ve Güneş’in husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir.
Aynı onun gibi; yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir.
Ve beliyyelerin istilası ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki; insan o vakitlerde aczini anlar, dua ile niyaz ile Kadîr-i Mutlak’ın dergâhına iltica eder.
Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def’olunmazsa denilmeyecek ki: “Dua kabul olmadı.” Belki denilecek ki: “Duanın vakti, kaza olmadı” Eğer Cenab-ı Hak fazl ve keremiyle belayı ref’etse; nurun alâ nur.. o vakit dua vakti biter, kaza olur.
Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir.

Ubudiyet ise, hâlisen livechillah olmalı.
Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica etmeli.
Rububiyetine karışmamalı.
Tedbiri ona bırakmalı.
Hikmetine itimad etmeli.
Rahmetini ittiham etmemeli.

Evet hakikat-i halde âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır.
Ya istidad lisanıyladır.
(Bütün nebatatın duaları gibi ki; her biri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak’tan bir suret taleb ediyorlar ve esmasına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.) Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır.
(Bütün zîhayatın, iktidarları dâhilinde olmayan hâcat-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki; her birisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevvad-ı Mutlak’tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metalibi istiyorlar.) Veya lisan-ı ıztırarıyla bir duadır ki: Muztar kalan herbir zîruh; kat’î bir iltica ile dua eder, bir hâmi-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîm’ine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.

Dördüncü nevi ki; en meşhurudur, bizim duamızdır.
Bu da iki kısımdır: Biri, fiilî ve halî; diğeri, kalbî ve kàlîdir.
Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir.

Esbabın içtimaı; müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenab-ı Hak’tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır.
Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır.

Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak’ın isim ve unvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.
İkinci kısım; lisan ile, kalb ile dua etmektir.
Eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir.

Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: “Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.”

İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer!
Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık.
Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al.
Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi  ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ de.
Kâinatın güzel bir takvimi ol.”
(Sözler – 317)

buyurarak dua ve ibadet nasıl olur bize gösteriyor. Nafile ibadetler, Oruçla, namazlar hiç bir zaman FARZLARIN yerini tutamaz. Farz, vacib,  sünnet, müstehab gelir. Ve bir günahı terk etmek, hem farzdır hem çok amellerden üstün ve çok sevabdır.  Elbette en mühim ihlasdır. Yani Allah c.c.  Rızası için yapmaktadır. Böyle günahların çok olduğu zamanda günah işlememek çok ibadetten fazla sevabı vardır.  

Bediüzzaman hazretlerinin tabiriyle “Def’i şer celbi nef’a racihtir” yani şerri def etmek faydalı şeyleri yapmaktan üstündür. 

Bu şuur ile mübarek üç aylarımızı değerlendirmek cümlemize nasib olsun inşaallah. Amin.  

Fi emanillah.

Yazar : Hasan ERDOĞAN

1957 Kastamonu doğumlu. İlk orta lise öğrenimini Kastamonu'da, yüksek öğrenimini Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Tv Bl.1975-1981'de tamamladı. 1979'da sıkıyönetim ve Ecevit zamanında tutuklandı. 12 gün Kastamonu Cezaevinde, 60 gün Mamak Askeri Cezaevinde zahiren suçsuz yattı. Ve siyaseti bırakıp bir tarikata bağlanma kararı aldı. 1979 sonbaharında M.FEYZI Efendi r.aleyh'i ve dolayısıyla Risale-i Nur'u ve dershaneleri tanıdı. 12 eylül darbesinde sonra NURCU'LUKTAN tutuklandı. İnayet-i İlahi ile 4.gün tahliye edildi, 6.6.1981'de o dönemdeki ilk beraat ve eserlerin iade kararını aldı. Askerlik görevini Kıbrıs'ta sakıncalı Asteğmen olarak tamamladı. Yongapan. A.Ş muhasebede işe başladı. Askerde evlendi 3 kızı 1 oğlu oldu.1989-1990 arası 3 donem Kastamonu Meslek Yüksek Okulu'nda işletme finansmanı ve borçlar hukuku dersi verdi. 1991'de gazeteciliğe başladı, sarı basın kartı aldı. 1994-1996 yıllarında İstanbul'da Samanyolu Tv'de çalıştı. Uyuşamayıp ayrıldı. Ve cep telefonu bayiliği yaptı. Biricik oğlu M.FEYZI'nin 13.5 yaşında vefatıyla 2003'te ticareti bırakıp bir nevi inzivaya çekildi. Kısa süreli bazı gazetelerde çalıştı. Çeşitli makaleleri yayınlandı. "Hür adam" filminde fahri danışmanlık yaptı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Tv Sinema dalinda Yüksek lisans yapıyor. M.FEYZI Efendi r.aleyh'den duyduklarını kitap ve belgesel, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri r.a film ve dizi yapma gayretinde.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Çeşni / Prof. Dr. İbrahim Pirahmedoğlu

Aşure NAMAZ EĞİTİMİ ESNASINDA YAPILMAMASI GEREKENLER Çocuğun vazgeçmesi zor zevkleri ile namazı karşı karşıya getirmeyiniz. …

Kapat